BM’nin ve uluslararası toplumun krizlere karşı tutumunu odağa aldığımızda belki de herkesin aklındaki soru şu şekilde ortaya çıkıyor: Nereye Gidiyoruz?
İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana aralıksız olarak Gazze’de soykırım ve katliamlar gerçekleştiriyor. Birleşmiş Milletler (BM), Gazze’de yaşanan bu soykırım karşısında uzun süre net bir tavır ortaya koyamadı. Bununla birlikte İsrail’i durdurabilecek bir yaptırım da uygulamadı. BM’nin herhangi bir insanın söyleyebileceği cümleler ile İsrail’i kınaması da hiçbir anlam ifade etmiyor. Günün sonunda binlerce günahsız ve mazlum insan yaşamlarını kaybediyor. BM’nin “savaşları ve barışa yönelik tehditleri engellemesi” ve “bozulan ‘barışı’ yeniden tesis etmesi” gibi temel amaç ve görevini uzun süredir yerine getirememesi yeniden net bir biçimde görünüyor.
Bunun yanı sıra Gazze’de yaşananlar karşısında BM’nin herhangi bir adım atmadığını gören ve bunu fırsat bilen diğer devlet yöneticilerinin planlarını gerçekleştirmek için harekete geçmesi mümkün olabilir. Yani tüm bu tehditlerin bütün dünyada farklı coğrafyalarda farklı yansımalarla karşımıza çıkabilir. Hatta maalesef 21. yüzyılda olunmasına rağmen etnik temizlikler karşısında caydırıcı bir güç bulunmaması ve BM’nin insani krizleri engelleyememesi nedeniyle özellikle Afrika’da çeşitli yansımalar şimdiden görülmeye başladı. Bunun yanı sıra hali hazırda dondurulmuş çatışma alanları başta olmak üzere aktif çatışma alanlarında sistem içindeki boşluktan da yararlanılarak uluslararası sistemde, farklı coğrafyalarda bu tür olaylar da artış riski bulunuyor.
Farklı Bölgesel Krizler ve “Sayılar”
Gazze’deki katliam sonrası benzer olayların başka coğrafyalarda yükseldiği görülüyor. Nitekim 15 Nisan 2023’ten beri Sudan’da yaşanan kriz devam ediyor. Sadece dünya gündemindeki yeri ve önemi ilk zamanlardaki kadar öne çıkmıyor. Ancak Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri arasında devam eden kriz ve el değiştiren bölgeler haricinde yeni bir Darfur krizinin yaşanması da ihtimaller dahilinde. Kasım ayı itibarıyla Sudan’da krizin başından bu yana 6 milyona yakın insan yerinden edildi. Yine sadece geçen ay 100 bine yakın insan güvenlik ve koruma arayışı ile komşu ülkelere kaçtı. Ayrıca Güney Darfur’da Nyala dahil olmak üzere çeşitli yerleşim bölgelerinde 150’den fazla insan yaşamını kaybetti ve 17 bin 500 kişi yerinden edildi. Yani kısacası sadece Darfur’da geçen hafta çok sayıda insan yaşamını kaybetti ve yerlerinden edildi.
Bu kapsamda çeşitli etnik temizliklerin sadece Sudan’da değil Afrika’nın farklı coğrafyalarında da yaşandığına ilişkin bilgiler mevcut. Nitekim Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde son bir hafta içinde sivillere karşı yargısız infazlar, etnik temizlik, yerinden edilmeler, siyasal şiddet ve komşu ülkeler ile artan gerilimlerin yaşanması söz konusu. Yani şiddet olaylarında son bir ay içerisinde artışlar yaşanıyor. Tüm bu çatışma ortamının elbet bölge insanları için etkileri olacaktır. Çatışmadan kaynaklı olarak yakıt bulunabilirliği ve fiyatların ani yükselişi iklimsel sorunlarla birleşince yeni gıda güvenliği sorunlarını ortaya çıkaracaktır. Buna ek olarak Sudan’da çatışmadan kaynaklı olarak kadın ve kız çocuklarına ilişkin güvenlik sorunları, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet sorunlarına ek olarak halihazırda var olan sağlık tehlikelerine karşı kullanılan ilaçların çatışmadan dolayı temin edilememesi gibi sağlık krizlerini de artırma ihtimali taşıyor.
BM’nin Gazze’deki soykırım ve katliamlar karşısında net bir tavır alamaması, sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel düzeyde de endişe verici bir durumu ortaya koyuyor. Zira BM’nin Afrika’da 7 Ekim’den sonra yeniden artış gösteren çatışmalar ve yeni insani krizlerin önlenmesi ile ilgili harekete geçip geçmeyeceği de merak konusu. Nitekim Sudan’da ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde etnik temizlik emareleri net şekilde görünüyor. Bu durumlar İsrail’in Gazze’deki soykırımından sonra artış gösterdiği yukarıdaki verilerle desteklenmekte. Maalesef küresel sistemdeki boşluğun devam etmesi nedeniyle insanlık dramlarının artması ve bunların önümüzdeki günlerde daha vahim sonuçlar doğurması olası.
Bu kapsamda BM’ye yönelik bir reform hareketinin olmaması küresel güvenlik sorunlarının gelecekte artış göstermesi ile sonuçlanacaktır. Ayrıca barış ve güvenliğe yönelik tehditlerle mücadele etmek daha da zorlaşacaktır. Buna ek olarak uluslararası sistemde anarşinin daha fazla yer edinmesi de oldukça muhtemel. Dolayısıyla Gazze’de yaşanan katliam ve soykırım karşısında uluslararası sistemdeki tepkilerin benzer krizler üzerindeki etkisi bir anlamda Afrika’da farklı ülkelerde olumsuz anlamda kendisini gösteriyor. Bu yaşananlardan sonra soykırım tehlikesinin küresel boyutta arttığnı söylemek yanlış olmasa gerek. Zira BM’nin ve uluslararası toplumun krizlere karşı tutumunu odağa aldığımızda belki de herkesin aklındaki soru şu şekilde ortaya çıkıyor: Nereye Gidiyoruz?
Şu an bu sorunun cevabını verebilmek çok mümkün değil. Ancak her krizin yeni fırsatlar çıkardığı bilinmekte. Bu noktadan hareketle yaşanan vahim insanlık dramlarından sonra küresel sistemin nasıl dönüştürülebileceği, daha adil bir dünyanın nasıl mümkün olacağı ve uluslararası toplumun bu değişime nasıl yanıt vermesi gerektiğine yönelik çerçeveden yola çıkarak insanlık için yeni bir sayfa açmak mümkün.
Unutulmamalıdır ki İsrail’de Netenyahu elbet bir gün gidecek. Ancak onu destekleyen Batı, kurumsal olarak her zaman İsrail’in Gazze’de ve Filistin topraklarında gerçekleştiren soykırım ve katliamlara sessiz kalmasıyla hatırlanacak. Dolayısıyla İsrail’in Filistin’e, dünyaya ve insanlığa verdiği zararın tekrarlanmaması için sözü dinlenecek güçlü bir BM oluşturmak acil bir ihtiyaç.
Kaynak: SETAV /