Güney Kıbrıs’ta Terör ve Garnizon Rejimi - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Güney Kıbrıs’ta Terör ve Garnizon Rejimi

Abone Ol 

Güney Kıbrıs Rum Milli Muhafız Ordusu’nun, 10 bin askeri, 50 bin yedeği bulunuyor. 2 tümen karargahı, 1 zırhlı tugay, 1 özel kuvvet grubu, 2 savaş destek tugayı var. Yine aynı veriler çerçevesinde, ana savaş tankları, zırhlı piyade savaş araçları, zırhlı personel taşıyıcıları, motorlu top taşıyıcıları, çekili toplar, çoklu roket rampaları, anti tank patlayıcıları, düşük düzey hava savunması bulunuyor.

Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Deniz Tansi tarafından M5 için kaleme alınmıştır.

Coğrafyamız ve dünya düzeni, çifte standartlarla dolu bir siyasetin, tiyatro alanıdır. 1 Mayıs 2004’te, Annan Planı’nı reddetmesinin ardından Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olan Güney Kıbrıs, artık var olmayan, kendi elleriyle imha ettiği, Kıbrıs Cumhuriyeti ünvanını kullanarak, “tanınmanın” verdiği avantajla, 1964’ten beri tüm adayı, ayrı bir “Helen toprağı” ya da Yunanistan’a bağlı bir vilayet haline getirmeyi planlamaktadır.

Tarihsel zeminde bu “kutsal amaç”, 1950’lerden itibaren “Enosis”, yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesiyle sonuçlanacak bir özlemi içermekteydi. Bu yayılmacı zihniyet, 1950’lerde EOKA, 1960’larda EOKA BETA terör örgütleriyle, siyasal kararlar-terör eylemleri-kitle kıyımlarıyla, kendisini besleyen zehirli bir ağa dönüşmüştür.

Rum Kesimi’nin EOKA ve EOKA BETA terörüyle iç içe yapısı, 1974’e kadar (1950’ler ve 1963-1974), Türkler’i adadan yok etme planını ifade eden Akritas Planı ve Grivas gibi teröristlerle, Yunanistan’ın desteğiyle Akdeniz’de “yeşil ada”yı, teröre dayalı bir zeminde karıştırmıştır. 

Öncelikle 1950’lerden bugüne, bir “terör siyaseti”nin Rum yönetiminin değişik evrelerinde ortaya çıktığı gözlemlenmektedir. 1974 sonrası Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), bu kimliğiyle, Kıbrıs’ta soydaşlarımızı kurtaran Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığı ve bu müdahaleyi gerçekleştirmeyi sağlayan, 1959-1960 antlaşmalarına dayalı olarak Türkiye’nin garantörlüğünü, müzakereler sürecinde, daima tasfiye etmeye çalışmıştır. Ve buradan yola çıkarak, sözgelimi, GKRY Savunma Bakanlığı’nın açıkladığı zeminde, 35 bin Türk askerini, “işgalci” statüsünde diye açıklayarak, adadaki silahlanmasını her daim tahkim etmiş, 2020 sonbaharında, Fransa ile 240 milyon euroluk bir askeri ekipman anlaşması yapmıştır. 

Ada’da 1964’de “Kanlı Noel sonrası”, Türk jetlerinin, özellikle Erenköy’ü kurtaran uçuşlarından sonra, kitlesel silahlanma ile ilgili ilk adımlarını atmıştır. Bu çerçevede SSCB’den T-34 tankları, BTR zırhlı personel taşıyıcıları, 100 mm. zırhlı topçu silahı, SA-2 uçaksavar füzesi (A/A), 14.5 mm. AA silahları, Krinof makinalı tüfekleri, zırhlı araçlar ve donanma için 6 torpido botu tedarik edilen anlaşma yapılmıştır. 

SA-2

Peki bu kitlesel silahlanma kime karşı adım adım uygulamaya konulmuştur? Sözde aynı devlet içinde yaşayan Kıbrıslı Türkler’e karşı, “etnik temizlik” süreci tamamlanmaya gayret edilmiştir. Erenköy ve adanın çeşitli kesimlerinde, birbirinde dağının yaşayan Türkler, adadan gönderilmek, “hymatlos” yani vatansız konumuna düşürülmek istenmişlerdir. 

GKRY, 1974 sonrası silahlanmasını, adayı sözde işgalden kurtarmak adına, (KTFD, KKTC) ve Türkiye’ye yönelik, düşmanca bir politika ile sürdürmüş, 1970’li yıllarda, diğer terör örgütlerinin yanı sıra, ASALA ve 1980’lerde PKK terör örgütleri için, “güvenli bir limana” dönüşmüştür. 

GKRY’nin kitlesel silahlanma siyasetinde bir başka adım, SSCB’den S-300 hava savunma sistemini satın alma kararıyla farklı bir noktaya varmış, doğrudan Türkiye’yi hedef alan bir askeri yapılanma dünya kamuoyunun gözleri önünde sergilenmiştir. Türkiye’nin yoğun baskısı sonucu, NATO üyesi Yunanistan, füzeleri satın alma kararı vererek, füzelerin Girit adasına yerleştirilmesi bağlamında mutabakata varılmıştır. 

İlginçtir ki, 2020 Aralık ayında, Trump yönetiminin giderayak, Rusya’dan satın aldığı S-400’lerle ilgili olarak, NATO üyesi Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımları, Yunanistan’daki S-300’den rahatsız olmayan ABD’nin, Türkiye’deki S-400’lerden rahatsız olduğunu göstermektedir. CAATSA yaptırımlarının anlamı “ABD’nin hasımlarıyla yaptırımlar yoluyla mücadele etme” yasasıdır ve dozu ne olursa olsun, kararlar, NATO üyesi, ABD müttefiki Türkiye’yi “hasım” ilan etmiştir. Üstelik Yunanistan’daki S-300’ler, Bulgaristan ve Slovenya gibi, diğer NATO ülkelerinde de konuşlanmış durumdadır.   

GKRY, 2009 sonrası, Yunanistan ve İsrail’le, “savunma işbirliği” ve “enerji işbirliği” başlıklarında, bölgesel bir yakınlaşma içine girmiştir. Davos krizinden sonra İsrail, kendi uçaklarının uçuş eğitimi zemininde, her iki yapıyla savunma derinliğinde bir araya gelmiş, aynı yıl keşfettiği doğalgaz yataklarındaki enerji nakil hatlarını, 2020’de East Med adı verilen doğal gaz boru hattı projesi ile gündeme getirmiştir. Böylece, GKRY, hem münhasır ekonomik bölgelerde, hem de var olan projelerde, ön plana çıkmaya çalışmıştır. Türkiye, Kasım 2019’da, Libya ile imzaladığı “deniz yetkilerinin sınırlandırılması anlaşması” ile, kendi dışında, Mısır’ın da eklendiği, oyunları bozmuş, Libya-Ekim 2020’de KKTC hattında (cumhurbaşkanlığına seçilen Ersin Tatar ile Maraş’ın açılması ve “iki devletli çözüm” yüzeyinde), ayrı bir üçgen kurmuştur. 

GKRY, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtlığını Kıbrıs’ı da aşarak, bölgesel zeminlerde yoğunlaştırmış, 2020 Ocak Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu’nun dışında, 2021 Şubat’ında Phili (Dostluk Forumu)’nda, sadece Doğu Akdeniz değil, S. Arabistan, BAE, Bahreyn, Ürdün’le de yakınlaşan, İsrail-Yunanistan-Mısır siyasalarının izdüşümü olmuştur. 

Bu yüzden günümüzdeki savunma anlayışında gelinen noktayı irdelemekte fayda bulunmaktadır. European Defense Information’ın verilerine göre, Kıbrıs Rum Milli Muhafız Ordusu’nun, 10 bin askeri, 50 bin yedeği bulunuyor. 2 tümen karargahı, 1 zırhlı tugay, 1 özel kuvvet grubu, 2 savaş destek tugayı var. Yine aynı veriler çerçevesinde, ana savaş tankları, zırhlı piyade savaş araçları, zırhlı personel taşıyıcıları, motorlu top taşıyıcıları, çekili toplar, çoklu roket rampaları, anti tank patlayıcıları, düşük düzey hava savunması bulunuyor. Envanterini ele aldığımız yapılanmada, Kemal Yavuz’a göre, 2001 itibarıyla,  Rum ordusunun, 4 Vurucu gücü,  52 adet AMX-30 B2, 41 adetT-80U ve Yunanistan tarafından gönderilen 52 AMX tank ile ifade ediliyordu. Bu sayıya,  139 EE-9 Cascavel ve EE-3 Jararak keşif aracı ile 70 zırhlı muharebe aracı, 390 zırhlı personel araç eklenmelidir. (Kemal Yavuz, “Yunan-Rum Ortak Savunma Doktrininin Uygulanabilirliği, “GKRY’nin Yunanistan Savunma Sistemi İçinde Yer Almasının Yarattığı Tehlikeler, S-300’ler ve TOR-MPler” Kıbrıs’ın Dünü Bugünü ve Geleceğe İlişkin Vizyonu Sempozyumu, 12-14 Haziran 2001, Yakın Doğu Üniversitesi, Lefkoşa, s. 153) Bu zeminde Kemal Yavuz, Kıbrıs Rum Milli Muhafız Ordusu’nun, savunmadan ziyade taarruza odaklandığını vurgulamaktadır. 

GKRY deniz gücünde ise 6 devriye botu, 2 saldırı gemisi, 2 hızlı bot, hava kuvvetlerinde ise 20 helikopter, 2 UAV sistemi, 2 sabit kanat yer almaktadır. 

Bu zeminde özellikle kara ordusuna verilen önem göze çarparken, adadaki İngiliz ve Fransız üsleri, bölgesel anlamdaki askeri ve ticari rekabette dikkat çekmekte, GKRY, Yunanistan ile birlikte, ABD ve İsrail’in stratejilerinde rol oynamaya çalışmaktadır. 

Kitlesel silahlanma ve teröre verdiği destek, yardım ve yataklıkla, GKRY, Doğu Akdeniz’de, çifte standartları gözler önüne sergilemektedir. Zamanında Sovyet Rusya ile yaşanan yakınlaşma ve adanın “kızıl ada” olması korkusu, bugün Batı açısından, kendisiyle bütünleşme gayret eden, Türkiye olmasa NATO’ya girmeye çalışan, pek çok ülkeye üs vererek, güvenliğini güvence altına almaya çaba gösteren bir bakışla yer değiştirmiştir. 2004’ten beri AB üyesi olan GKRY, Avrupa’nın resmi bir parçası olma garantisiyle kendisini ortaya koymaktadır. 

Ancak bu askeri yapılanmadaki hıza rağmen, Türkiye’nin askeri ve ekonomik gücü, Mavi Vatan konsepti, İsrail ve Msır’ın Türkiye ile yakınlaşma hamleleri, Libya-KKTC-Türkiye üçgenindeki münhasır ekonomik alan zemini, donanmamızın tarihsel misyonu, bu tür “oldu-bitti” lere izin vermez, Türkiye’nin kendi siyaseti açısından, her zaman “Zor oyunu bozar”. 

Bölge ülkelerinin esenliği, Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmekten geçmektedir. Maceralara girenler, kendi şaşkınlıklarında kaybetmeye mahkumlardır.   

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close