Moldova’nın Rusya’dan uzaklaşarak AB ile politik ve ekonomik antlaşmalar imzalaması Kremlin’in uykularını kaçırmaktadır. Rusya, çevresinde bulunan ülkeler üzerinde enerji politikası ile jeopolitik ağırlığını sürdürmek isteyecektir, buna Türkiye de dâhil. Bu da Rusya’nın Moldova üzerindeki siyasi, ekonomi ve askeri amaçlarından kolaylıkla vazgeçmeyeceğini göstermektedir. Aynı şekilde AB, NATO ve Romanya da bu ‘jeostratejik ve jeopolitik’ bölgenin Kırım ilhakındaki gibi Rusya’nın bir oldubittiye getirmesine göz yummayacak. Dolayısıyla Moldova, sadece uluslararası siyasetin veçhesindeki bir kavram değil aynı zamanda uluslararası siyasetin bir ‘paylaşımı’ haline dönüşmüştür.
Moldova, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) 1991 yılında dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazandı. Karadeniz havzası içinde yer alan, Doğu Avrupa ve Balkanlara komşu olan Rusya Federasyonu ile doğrudan bir sınırı olmamasına rağmen bu ülkeye de oldukça yakın olan Moldova, konumu, etnik yapısı, tarihî ve kültürel geçmişi itibariyle ‘jeostratejik ve jeopolitik’ bir ülkedir. Moldova, 1991 yılında SSCB’nin yeni yapısını belirleyecek halk oylamasını boykot ederek bağımsızlığını ilan edeceğinin işaretini vermişti. Mihail Gorbaçov’a karşı Kızıl Ordu’nun yaptığı darbe girişimini desteklemeyen Moldova, 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir.
Tarihi olarak Romanya ile bağları olan Moldova aynı şekilde Rusya’nın etki alanında bulunan bir coğrafyadadır. Bulunduğu bölge sebebiyle birçok halkın geçiş noktasında bulunan Moldova’da pek çok farklı azınlık yaşamaktadır. Ve bundan dolayıdır ki Moldova “kozmopolit” bir devlet sıfatını almıştır.
SOVYETLERİN MOLDOVA’YI ASİMILEŞTİRME ÇALIŞMALARI…
İkinci Dünya Savaşıyla birlikte Moldova tümüyle Sovyetlerin denetimine girmiş, 1991 yılına kadar da ‘Moldova Sovyet Cumhuriyeti’ olarak Rusların egemenliğinde kalmıştır. Bunun sonucunda Sovyet politikası Slav göçünü bilinçli şekilde teşvik etmiş ve Kiril alfabesini kullandırtarak Moldova’yı Ruslaştırmak istemiştir. Bunun altında yatan neden ise, Romanya’nın bu ülke (Moldova) üzerindeki etkisini sona erdirtme hedefidir. Moldova’daki milliyetçiler, 1990’lı yıllara yaklaşırken ülkedeki resmi dilin Rusçadan Moldovca’ya değiştirilmesini ve Kiril alfabesinin kaldırılarak tekrardan Latin alfabesine dönmesini sağlamıştır. SSCB’nin dağılmasından
sonra Moldova bağımsızlığını ilan etmiş, ayrılıkçı bölge sorunları ile karşı karşıya kalmıştır. Transdinyester ve Gagavuzya sorunları bunlardandır. Aslında Transdinyester sorunu eski Sovyetlerden kalma bir taktik olan ‘’böl ve yönet’’ stratejisinin tezahürü idi. Trandinyester sorunu, Kişinev merkezi yönetimiyle ayrılıkçılar arasında çatışmalara yol açmasının yanında, aynı zamanda 21’inci yüzyılda hala nihai bir çözüme de kavuşturulamamıştır.
RUSYA İÇİN MOLDOVA-NATO ARASINDAKİ İŞBIRLIĞİ NEDEN TEHLIKELİ?
Rusya, Moldova’nın AB-Atlantik kurumlarına entegrasyonuna önlemeye, bu ülkenin Gümrük Birliği ve Avrasya Birliği’ne katılmasını sağlamaya çalışmaktadır. NATO’nun ‘Barış İçin Ortaklık’ projesinde yer alan Moldova’nın tarafsızlık statüsünden dolayı teşkilata üyelik hakkı bulunmamaktadır.
Lakin Kremlin, Moldova-NATO arasındaki işbirliğinin gelişmesini kendisi için tehlike olarak görmektedir. Rusya ve ayrılıkçı bölgeler Kişinev’in Romanya ile birleşmesine de karşı çıkmaktadır. Rusya’nın başka bir amacı ise AB’nin ‘Doğu Ortaklığı’ politikasını başarısızlığa uğratmaktır ve bunun için politik anlamda hedef Ukrayna ise coğrafi olarak en önemli konumdaki ülke Moldova’dır. Moldova, NATO üyesi olmak istemesinin faturasını etnik anlamda yaşanan bir bölünme ile ödemektedir. Moldova’nın bağımsızlık sürecinde ortaya çıkan bir etnik bölgesel ayrım, bu ülkenin stratejik tercihini Batı’dan yana kullanmak istemesi nedeniyle büyümüş ve kangrenleşmiştir.
Moldova, NATO üyesi olmak istemediğini ve tarafsız kalacağını ilan etmesine rağmen, ülkedeki fiili bölünmüşlük devam etmektedir. Rus ve Ukraynalıların çoğunlukta olduğu Transdinyester Bölgesi ‘de facto’ bir cumhuriyet olarak, Rusya’nın da ekonomik desteği ile ayakta kalmayı başarmaktadır.
Rusya’nın büyük devlet hüviyetiyle Avrupa siyasi denklemine bir güç merkezi olarak yeniden dâhil olmasıyla, eskiden birer Sovyet uydusu olan yeni bağımsız devletler üzerinde baskısı ve etkisi artmıştır. Avrupa içindeki sorunların ana çıkış kaynağını oluşturan Rusya ile AB arasındaki (büyük resime bakıldığında ABD ile Rusya arasında) etki alanı mücadelesi ve güç kontrolü meselesidir. Ruslar, Moldova üzerindeki hâkimiyetini perçinleştirmek adına siyasi ve sosyal hayatı revize eden adımlar atmıştır. Bunlardan en önemlisi Moldova’ya yerleştirilen Rus nüfusudur.
Özellikle Moldova’nın doğusunda yer alan Transdinyester Bölgesi’ne ciddi oranlarda peyderpey Rus göçlerinin yapılması sağlanarak bölgenin demografik altyapısı değiştirilmek istenmiştir. Göç yoluyla yerleştirilen Rusların kendi gelenek ve göreneklerine uygun olan yaşam tarzlarını yaşadıkları bölgelere enjekte etmeleri, yerli halk ile olan etkileşim sürecinde baskın kültür konumuna yükselmiştir.
Moldova’nın bağımsız bir devlet statüsüne kavuşması Romanya, Ukrayna, AB ve Rusya arasındaki hegemonya mücadelesini hızlandırmıştır. Moldova ile tarihsel bağlarının ilkçağlara kadar uzandığını iddia eden Rumenler Moldova ile Romanya’nın aslında tek bir devlet olması gerektiği tezini ileri sürerek Romanya’yla birleşmesini sağlamaya dönük politik adımlar atmaya çalışmışlardır. Keza Ukrayna da batı sınırında yer alan Moldova üzerinde siyasi ve ekonomik anlamda bir etki alanı yakalamayı ve Moldova’da Ukrayna asıllı vatandaşlar üzerinde söz söyleme imtiyazını oluşturmayı amaçlamıştır.
AB ise SSCB’den ayrılarak yeni bir devlet haline gelen Moldova’nın yönünü Batı’ya doğru çevirmesi için adımlar atmıştır. Rusya ise Moldova’nın Romanya ile birleşmesini ortadan kaldırabilmek ve AB ile olası
bütünleşmesini önleyebilmek maksadıyla Rus nüfusunun çoğunlukta bulunduğu Transdinyester bölgesindeki etkisini arttırarak Moldova’yı bölünmenin eşiğine getirmiştir. Rus politika yapıcıları Transdinyester’de ki ayrılıkçı hareketleri destekleyerek kendisine göre Batı sınırında tampon bir bölge oluşturmayı amaçlamıştır.
Ruslar, Moldova üzerinde ki hâkimiyetini perçinleştirmek adına siyasi ve sosyal hayatı revize eden adımlar atmıştır. Bunlardan en önemlisi Moldova’ya yerleştirilen Rus nüfusudur. Özellikle Moldova’nın doğusunda yer alan Transdinyester Bölgesi’ne ciddi oranlarda peyderpey Rus göçlerinin yapılması sağlanarak bölgenin demografik altyapısı değiştirilmek istenmiştir.
MOLDOVA’NIN ROMANYA’YA YAKINLIĞI RUSYA İÇİN BİR TEHDİTTİR…
Moldova, Avrupa’nın Doğu sınırıyla Rusya arasında NATO’yu gayet ilgilendiren bir konumda bulunmaktadır. Rusya’nın Karadeniz de var olan hareket sahasını genişletmek için bundan sonra ki hedefin ‘Moldova’ olduğu görülebilmektedir.
Moldova, SSCB’nin dağılmasından sonra Karadeniz Havzası’nda en güçlü devlet konumuna gelen ve SSCB’nin varisi durumunda olan Rusya Federasyonu’na karşı bağımsız bir politika izlemiştir. Bağımsız Devletler Topluluğuna (BDT) katılmayan Moldova, ortak bir sınırının olmamasının da verdiği cesaretle Rusya ile ilişkilerinde hep mesafeli ve tedbirli politikalar sürdürmüştür. Moldova’nın bu politikalarında kuşkusuz yeniden bu devletin yörüngesi altına girmek istememesi ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra SSCB’ye bırakılan bölgenin etnik olarak büyük oranda Romen ve Moldovan olmasının önemli rolü vardır. Yani Moldova etnik, siyasi, kültürel ve birçok açıdan Rusya’dan çok Romanya’ya daha yakındır. İşte bu nedenlerden dolayıdır ki Rusya bunu
kabullenmemek ile birlikte, bunu bir ‘güvenlik tehdidi’ olarak görmektedir.
Devamı M5 Dergisi Mart 2020 Sayısında…