ABD'nin Yeniden Süper Güç Olma Savaşı ve NATO: "Yeni Soğuk Savaş Dönemi mi?" - M5 Dergi
DünyaÖne Çıkan

ABD’nin Yeniden Süper Güç Olma Savaşı ve NATO: “Yeni Soğuk Savaş Dönemi mi?”

Abone Ol 

ABD dünyadaki tek süper güç olmak isterken, NATO müttefiklerinin de bu tek kutupluluğun arkasında toplanarak kendisine destek vermesini bekliyor.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, NATO üye devletlerinin liderlerinin giderek saldırganlaşan Çin konusundaki ortak politikalarını güçlendirmeleri gerektiğini söyleyerek, “Çin bizim değerlerimizi paylaşmıyor” açıklamasını yaptı.

ABD Başkanı Joe Biden, göreve gelmesinin ardından ilk NATO toplantısını gerçekleştiriyor. Selefi Trump, ordularını yeterince finanse etmeyen üye devletlerle ilgili hayal kırıklığı nedeniyle ABD’yi NATO’dan çekmekle tehdit etmişti.

Stoltenberg, “Trump yönetimi sırasında NATO müttefikleri arasında zorlu tartışmalar yaşadığımız bir sır değil” dedi ve Trump gittiğine göre, ABD’nin NATO’ya yeniden taahhütte bulunmasını beklediğini söyledi.

Biden’ın göreve gelmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Stoltenberg, “Artık NATO’ya, Avrupa güvenliğine güçlü bir şekilde bağlı olan ve NATO’ya daha fazla yatırım yapmaya hazır bir ABD başkanımız var” ifadelerini kullandı.

NATO’nun vizyonunu ABD’nin şekillendirdiği bir gerçek. NATO Genel Sekreteri’nin bu açıklamaları yapması da Biden’ın dış politikasına dair önemli göstergeler içeriyor.

TRUMP’IN SARSTIĞI NATO YENİDEN CANLANIYOR

NATO, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın dört yıllık liderlik sürecinin ardından normalleşmeye çalışıyor. Trump’ın NATO’nun stratejik vizyonu ve değerlerini retorik olarak da olsa deforme etmesinin ardından ittifak içinde krizler yaşanmıştı. Ancak trans-atlantik anlayışına sahip Biden’ın gelişi ile Avrupalı müttefikler ile yeniden uyum sağlanması ve anlaşmanın canlandırılması mümkün hale geldi.

İttifakın sağlanması her şeyden önce ortak ekonomik çıkarları korumak için gerekli. Neredeyse bir milyar nüfusa ve dünyanın gayri safi yurtiçi hasılasının yarısına sahip olan NATO, Batılı kapitalist demokrasilerin askeri kolu olarak şekillendi.

Bu, ittifakın bir iç krizden sonra ilk toparlanışı değil. Aslında son birkaç yılda, NATO krizleriyle ilgili olarak “derin bir kriz”, “temel kriz”, “genel kriz” ve “benzeri görülmemiş bir kriz” gibi farklı algılar oluştu. Ancak NATO her zaman kendini toparladı.

Soğuk Savaş’ın bitiminden önce bile NATO, Süveyş krizi, Vietnam Savaşı, Küba Füze Krizi ve otoriter rejimlerin varlığı gibi konularda oluşan anlaşmazlıklarla ilgili krizler yaşadı. Buna rağmen, Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği’nden duyulan korku, anlaşmazlıkları ne olursa olsun üyelerini birleştirmeye yardımcı oldu. Dolayısıyla da tehdit algısı ne kadar büyük olursa, birliğin o kadar derin iş birliğinde olduğu görüldü.

1989’da Doğu Bloku çöktüğünde, Sovyetleri dışarıda, Almanları aşağıda ve Amerikalıları Batı Avrupa’da tutmak için oluşturulan ittifak, varlık nedenini kaybetti. Öte yandan, NATO içindeki anlaşmazlık devam etti. İttifak üyeleri, Doğu’ya doğru genişlemeye ve Orta Doğu’daki çeşitli bölgelere askeri güçler konuşlandırmaya yöneldi.

2001’de, New York’ta yapılan 11 Eylül saldırılarından 24 saat sonra NATO, tarihinde ilk kez toplu savunmanın temel taşı olan 5. madde’ye başvurdu. Ancak bilinmeyen bir bölgede asimetrik savaş ile mücadele etmek ve bunu özellikle Afganistan’da gerçekleştirmek yalnızca gerilimi yükseltecek bir eylemdi.

BIDEN DÖNEMİNDE NATO NASIL ŞEKİLLENECEK?

Son 30 yılda NATO, canlılığını geri kazanmak için bir yapısal reformdan geçerek birliği korumayı başardı. Hatta üye sayısını 16’dan 30’a çıkararak neredeyse ikiye katladı.

İttifak, uyum ve uzlaşma yoluyla defalarca iç anlaşmazlığın üstesinden geldi. Şimdi ise Brüksel’de her zamankinden daha rekabetçi bir dünyada yeniden kendini gösterecek. Biden’ın Trump’a kıyasla Avrupa’daki yüksek popülaritesi de bu duruma yardımcı olabilecek bir etken.

NATO, siber, uzay ve jeopolitik tehditler oluşturan Çin ve yeniden canlanan Rusya olmak üzere iki büyük stratejik zorlukla karşı karşıya. İklim değişikliği, insan güvenliği ve kalkınma gibi kamuoyunda gündeme getirilen diğer tüm konular göstermelik başlıklar.

Ancak Trump’ın ardından ittifak içindeki psikolojik kırılmadan bu yana, bazı Avrupalıların son yetmiş yılda olduğu gibi güvenlikleri için ABD’ye aşırı bağımlı olmaktan çekindikleri söyleniyor.

Fransa ve Almanya gibi daha kıdemli kıta üyeleri tepkilerinde temkinli ama aynı zamanda anlayışlıyken, NATO’nun diğer üyeleri özellikle kararsız başkanın davranışları yüzünden endişeye kapıldı.

İttifak açısından var olan tehditler değerlendirildiğinde uzmanlar, Rusya’yı stratejik çatışma yoluyla yabancılaştırmaktansa siyasi ve ekonomik angajman yoluyla kontrol altına almanın daha mantıklı olduğunu belirtiyor.

Öte yandan yükselen Çin, yeni bir jeopolitik sunmasına, ekonomik gücüne ve stratejik hırsına rağmen, dünya için alternatif bir vizyon benimsemedi. 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne katılmasından bu yana Pekin, ekonomisini Batı’nın önderlik ettiği dünya ekonomik sistemine entegre etti ve Batı ile ticaretinden muazzam bir kazanç elde etti.

Avrupalılar Çin’i ekonomik bir rakip olarak görüyor ve bu ortamında yarattığı çok kutuplu dünyadan da memnun. Ancak Washington, Çin’e farklı bir pencereden bakıyor. Çin’in bir Asya hegemonu olmaya kararlı olduğunu düşünüyor ve dünyanın önde gelen gücü olmadan önce yükselişini durdurmakta ısrar ediyor.

ABD’NİN SÜPER GÜÇ OLMA SAVAŞI

ABD, dünyanın tek süper gücü olarak kalmak istiyor. Bu politika, Biden yönetiminin bölünmüş ancak müreffeh Avrupalı ​​ortaklarını arkasına almak için cezbetmesi ve hatta zorbalık yapması gerektiği anlamına gelebilir.

Öte yandan, Avrupalı devletlerin özellikle teknoloji ve yatırım alanlarında giderek Çin’den uzaklaşması ve İngiltere’nin Güney Çin Denizi’ne uçak gemisi yerleştirmesi, bu baskının meyve vermeye başladığının göstergesi.

NATO er ya da geç yeni bir stratejik değerlendirme benimsemeye çalışacak. Ancak bu, siyasi uyum ve koordinasyona daha fazla vurgu yapan bir değerlendirme olacak. Avrupalı devletler daha fazla eşitlik talep edecek. Washington ise geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi Avrupa’nın NATO’da daha fazla söz sahibi olması ve ortak güvenliklerine daha fazla bağlılık göstermesi gerektiği konusunda ısrar etmeye devam edecek.

Ancak ABD’nin asıl hedefi, ittifakı kendisinin dünyadaki üstünlüğünü korumak için yapmasını istedikleri ve NATO’nun yeni rolünü ve misyonunu tanımlamakta yatıyor. Bu da Çin ile yeni bir soğuk savaşa yol açabilir.

NATO’yu Ukrayna ve Gürcistan’a doğru genişletmek veya gelecekte genişletmek için baskı yapmak hem Moskova’yı hem de Pekin’i kışkırtacak.

Kaynak: Istrategy Intell4

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close