İran’da Ali Hamaney Sonrası
ABD’nin Kasım Süleymani’yi “onur kırıcı” bir şekilde öldürmesi, cesedinden geri kalanların sosyal medyaya servis edilmesi, İran’da büyük bir psikolojik şok dalgasına neden oldu. Özellikle, Kasım Süleymani ile ilgili istihbarat bilgilerinin Suriye ve Irak’taki kimi yetkililer tarafından sızdırıldığının ortaya çıkması İran’ın bölgedeki imajını yerle bir etti. Süleymani’nin mehdi imajı da darmadağın oldu. İran’ın fırlattığı füzelerden sonra ABD’nin vakit kaybetmeden daha ağır yeni yaptırımları yürürlüğe sokması İran halkını sokağa döktü. Fakat bu sefer tepkiler ABD veya İsrail’e değildi. Bu sefer doğrudan dini lider Ali Hamaney’e karşı özellikle muhaliflerin büyük protestoları oldu. Artık halk, dini liderliği sorgulamaya başlamıştı.
İran İslam Devrimi’nin kırk birinci yıldönümünün kutlandığı şu günlerde İran, hem içeride hem de dışarıda oldukça zor günler yaşıyor. Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesine hazırlıksız yakalanan İran, hem devrimin ve rejimin geleceği, hem de ABD ile büyük bir sınav yaşıyor. 2009 yılından bu tarafa halkın yoğun protestolarının gölgesi altında Amerikan yaptırımlarıyla mücadele etmeye ve ayakta durmaya çalışan İran, gün geçtikçe daha zor bir sürece doğru savruluyor. Dini liderlik, yıllarca, tepkileri hep hükumet üzerine yönlendirmeyi başarmıştı. Dini liderliğe göre, ortaya çıkan sorunlar İslam Devrimini ve rejimini iyi uygulayamayan hükumetlerden kaynaklanıyordu. Ancak son yıllarda dini liderliğin bu manipülasyonları işe yaramamaya başladı. Devletin üst makamlarında yaptırımların İran’ı sarsmadığı şeklindeki propaganda tabanda geniş halk kitlelerinde aynı ölçüde etki etmedi. Özellikle gündelik hayata yansıyan ekonomik zorluklar İran halkını güç durumda bıraktı.
Dini liderlik, Kasım Süleymani’nin cenazesini bir gövde gösterisine dönüştürdü. Günlerce süren bu rejimi kutsama töreni, özellikle İran’daki reform yanlıları ve gençler tarafından dini lider Ali Hamaney’in “yaşayan şehit” olarak adlandırdığı, kimilerine göre İran’ın James Bond’u kimilerine göre İran’ın Rambosu olan Süleymani’nin icraatları sert bir şekilde Tahran sokaklarında yapılan protesto gösterileriyle eleştirildi. Protesto gösterilerinin asıl hedefi de Süleymani’den çok dini lider Ali Hamaney’di. Özellikle reform yanlıları ve gençler arasında Ali Hamaney’e karşı öfke had safhadaydı. Her zamanki gibi Ali Hamaney, sorumluları dış mihraklar ve özellikle “şeytan-ı ekber” olarak adlandırdığı ABD olarak gösterdi. Kasım Süleymani’nin intikamı için Irak’taki ABD üslerine düzenlediği “göstermelik” füze saldırılarıyla İran kamuoyundaki öfkeyi önleyemedi. Üstüne üstlük ABD, Kasım Süleymani’nin katili olmasına rağmen yeni ağır yaptırımlar getirerek faturayı İran’a kesti.
ABD’nin Kasım Süleymani’yi “onur kırıcı” bir şekilde öldürmesi, cesedinden geri kalanların sosyal medyaya servis edilmesi, İran’da büyük bir psikolojik şok dalgasına neden oldu. Özellikle, Kasım Süleymani ile ilgili istihbarat bilgilerinin Suriye ve Irak’taki kimi yetkililer tarafından sızdırıldığının ortaya çıkması İran’ın bölgedeki imajını yerle bir etti.
DEVLET İÇİNDE DEVLET
Öte yandan, Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle birlikte İran’da devlet içinde bir devletin olduğu belirgin bir şekilde ortaya çıktı. Bir gölge, ya da paralel devlet gibi hareket eden bu yapının ana silahlı ve ekonomik gücünü kısa adıyla PASDARAN yani Devrim Muhafızları Ordusu oluşturuyordu. Bu gölge devletin başı dini lider Ali Hamaney, görünen yüzü ise Kasıl Süleymani’ydi. İran’ın Yemen, Bahreyn, Suudi Arabistan, Lübnan, Suriye, Irak ve Filistin politikaları ve bu bölgelerdeki örtülü operasyonlar tamamıyla bu gölge devlet yapısıyla yürütülüyordu. Hükümet ise uluslararası toplum nezdinde rutin uluslararası politikayı yürütüyordu. ABD’nin Kasım Süleymani’yi hedef almasının ana nedeni de bu görünmeyen devlet mekanizmasının ortaya çıkarmak ya da en azından sarsmaktı. Zira bu yapı aslında Batı ile İran arasında imzalanan nükleer antlaşmaya da karşı çıkıyor ve İran’ın ABD’ye karşı sert duruşunu belirliyordu. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani daha uzlaşmacı bir tavır sergilerken bu gölge devlet tam aksini savunmaktaydı. Hasan Ruhani göreve geldiğinden beri dini liderlik ve Devrim Muhafızları’yla ile ilişkilerini bir türlü rayına oturtamadı.
Trump, İsrail’e stratejik avantaj kazandırma adına elinden gelen her türlü çabayı sarf ediyor. Önümüzdeki başkanlık seçimlerinde Yahudi lobisine ve seçmenlerine ihtiyacı var. Kasım Süleymani’nin öldürülmesi de tamamıyla bu yeni plan ile bağlantılı. İsrail’in önündeki bütün engelleri kaldırmak için ABD kendisinin geleneksel Ortadoğu politikasından bile vazgeçmiş durumda.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından İran iç politikasında yaşanan gerginlikler ve anlaşmazlıklar da yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladı. Özellikle, Ali Hamaney’in sertlik yanlısı tutumu ve Kasım Süleymani gibi kanunların önünde hesap vermeyen ya da bir şekilde muaf tutulan; hatta dinsel anlamda kutsallaştırılan kişiler yüzünden İran’ın sağlıklı bir şekilde dünya ile ilişkilerini tesis edemediği eleştiri konusu olmuştu. Özellikle, Suriye ve Yemen’de yaşanan savaşın İran’ın kendi savaşı olmadığına inanıyorlardı ve zaten kısıtlı olan ekonomik kaynakların buralara çarçur edilmesini sert bir şekilde eleştiriyorlardı. Kasım Süleymani’nin dini lider Ali Hamaney tarafından “yaşayan şehit” olarak adlandırılması ve kendisine bir nevi dini bir imtiyaz veya dokunulmazlık verilmesi, adeta Ortadoğu’daki Şiiler için bir “kurtarıcı mehdi” olarak sunulması, İran’ı gerçeklerin dışında farklı bir dünya algılaması içerisine sokmuştu.
ABD’nin Kasım Süleymani’yi “onur kırıcı” bir şekilde öldürmesi, cesedinden geri kalanların sosyal medyaya servis edilmesi, İran’da büyük bir psikolojik şok dalgasına neden oldu. Özellikle, Kasım Süleymani ile ilgili istihbarat bilgilerinin Suriye ve Irak’taki kimi yetkililer tarafından sızdırıldığının ortaya çıkması İran’ın bölgedeki imajını yerle bir etti. Süleymani’nin mehdi imajı da darmadağın oldu. Ortaya çıkan boşluğu hemen Lübnan Hizbullah’ı doldurmaya çalışsa da çok etkili olmadı. ABD’nin bu psikolojik hamlesine karşı Ali Hamaney de Kasım Süleymani’nin cenazesini Irak ve İran’daki Şiilerce kutsal olan bütün mekânlarda dolaştırarak Süleymani’nin İran’ın bir meselesi değil tüm dünya Şiilerinin; hatta ümmetin bir meselesi olduğu mesajını vermeye çalıştı. İran’ın Kasım Süleymani’yi daha toprağa vermeden ABD’nin Irak’taki üslerine fırlattığı füzelerden sonra ABD’nin vakit kaybetmeden daha ağır yeni yaptırımları yürürlüğe sokması İran halkını da sokağa döktü. Fakat bu sefer tepkiler ABD veya İsrail’e değildi. Bu sefer doğrudan dini lider Ali Hamaney’e karşı özellikle muhaliflerin büyük protestoları oldu. Artık halk, dini liderliği sorgulamaya başlamıştı. Zaten uzun zamandan beri kaynamakta olan İran, daha da kaotik bir duruma girdi.
İRAN’IN YENİ DİNİ LİDERİ
İran dini lideri Ali Hamaney’in 2014 yılında prostat rahatsızlığı nedeniyle ameliyat olmasının ardından ortaya çıkan dini liderin hasta olduğu söylentileri, son günlerde farklı bir şekilde tekrar gündeme gelmiş durumda. Ali Hamaney ilerlemiş yaşı ve hastalığı nedeniyle dini liderliği daha genç birine bırakması konusu Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra bir kez daha alevlendi. Aslında bu tartışmalar Ali Hamaney’den sonra İran’ın dini lideri olması beklenen Ayetullah Mahmut Haşimi Şahrudi’nin 2018’de ani ölümü üzerine gündeme gelmiş, zaman zaman sessiz, zaman zaman gürültülü bir şekilde tartışılmıştı. Ali Hamaney, çok daha önceden tüm bu tehlikeleri görerek yakın çevresine birkaç liste hazırlamaları talimatı vermiş, bu hazırlama süreci de kamuoyundan gizli tutulmuştu. Bugün halen böyle bir çalışmanın yapıldığı biliniyor ama elde herhangi bir veri yok. Ali Hamaney’in yerine geçecek birçok isim üzerinde konuşuluyor. Anayasaya göre Ali Hamaney’den sonra Uzmanlar Meclisi yeni dini lideri seçecek. Ancak Ali Hamaney daha hayattayken yerine geçecek kişiyi belirlemek istiyor. Halkın bu yeni dini lidere biatını da bizzat kendisinin nezdinde yapılmasını uygun buluyor. Ali Hamaney’in 1989’da kendi seçiliş süreci çok da bugünküne benzemiyordu. O gün Humeyni’den sonra adı geçen kişinin yerine Ali Hamaney’in seçilmesi sürpriz olmuştu. Bugün de gözlemciler aynı görüşü paylaşıyor. Hamaney bir aday belirlese de her türlü sürprize açık bir sonuç da çıkması muhtemel.
Bugün itibariyle İran’da bir sonraki dini liderlik için adı geçenlerden bazıları şöyle: İbrahim Reisi, Sadık Larijani, Hasan Ruhani ve Müjteba Hüseyni Hamaney. Bu listede en dikkat çekenler Ali Hamaney’in küçük oğlu Müjteba Hüseyni Hamaney ve İran cumhurbaşkanı Hasan Ruhani. Ancak Hasan Ruhani’nin orta rütbede bir din adamı olması onu zayıflatırken, Devrim Muhafızları ve Besij nezdinde güçlü bir konumu olan ve onlar üzerinde de etkisi olduğu söylenen Ali Hamaney’in oğlu Müjteba Hüseyni Hamaney en güçlü isimlerden.
2009 yılında muhaliflerin bastırılmasında önemli rol oynayan Müjteba Hüseyni Hamaney’in genç bir isim olmasından dolayı yeni kuşak İranlıları daha iyi anlayacağı düşünülüyor. Ancak Müjteba Hüseyni Hamaney sertlik yanlısı aşırı muhafazakâr olarak tanımlanıyor ve reform yanlılarına pek sempati ile bakmıyor. Çok da konuşulmasa da bir başka özelliği de aslında dikkat çekiyor. Babası Ali Hamaney Azeri kökenli bir isim ve Azerilere yakınlığı ile biliniyor.
Tıpkı babası gibi kendisinin de Azerilere yakın duracağı düşünülüyor. Bu da şu anlama geliyor: İran’da Fars halkından sonra ikinci büyük çoğunluğu Azeri Türkleri oluşturuyor. İran ile en önemli bağları Şia inancı ve kendilerinden, kendilerine yakın bir dini liderin olması bu bağlılığı daha da kuvvetlendiriyor. Bu durum Azeri Türkeri’nin olası bağımsızlık girişimleri karşısında bir engel ayrıca dini liderin de elinde önemli bir koz. Fars halkının buna nasıl yanıt vereceğini gelecek gösterecek.
İran’da yeni dini liderin kim olacağı tartışılırken ılımlı muhalifler ise dini liderlik makamının tamamen kaldırılarak yerine bir konseyin bu görevi yönetmesini gündeme getirmektedirler. Dini liderliğin giderek bir “Şahlığa” dönüştüğü, onun gibi hareket etmeye başladığını ve İran’ı tek başına yönetmeye çalıştığı, bunun ise İslam Devrimi ve İslam Cumhuriyeti’nin ruhuna ve felsefesine aykırı olduğunu savunuyorlar. Bu iddialar dini liderlik ve etrafındaki çıkar grupları üzerinde de büyük bir baskı oluşturuyor.
IRAK, İRAN’A RAKİP Mİ OLACAK?
İran’da dini liderliğin üzerindeki tartışmaların yanında ABD’nin sürekli propaganda içerikli mesajları ve özellikle de Irak’ta Necef Havzasını (Şii din adamlarını yetiştiren bir tür medrese) kuran Ali el Sistani’nin Şiilerin alternatif dini önderi olarak öne çıkması dikkat çekicidir. Irak’ın 2003 yılında işgalinden sonra Baas rejiminin ortadan kaldırılması ve Saddam Hüseyin’in idam edilmesinin ardından ortaya çıkan yeni süreçte ABD Irak’ın Şiilerin yeni merkezi olması için elinden geleni yaptı. Hatta bir zamanlar kendi adamı olan ve İran’a karşı sekiz yıl savaşan Saddam Hüseyin’in idam edilmesine bile göz yumdu. Washington yönetimi, İran’daki rejiminin fikirsel altyapısını, halkın rejime karşı temel bağlılığını ve dünya Şiileri üzerinde de İran’ın vesayetini oluşturan Şia inancını zayıflatmak adına kendisine rakip Şia düşüncesinin ortaya çıktığı ve geliştiği topraklar olan Irak’ta Baas rejimi tarafından zayıflatılmış olan Şiilerin dinsel otoritelerini tekrar hâkim kılmak adına bir takım stratejiler geliştirdi.
Devamı M5 Dergisi Şubat 2020 Sayısında…