Gölge Savaşlar Çağı
Henüz gölgesini algılayabildiğimiz yeni savaş çağı şimdilik 5 ana eksende cereyan etmekte. Bu 5 eksenin etrafından başlayarak gerek enerji hatları, gerek yeraltı ve yerüstü kaynakları üzerinden dünyayı kılcal damarlar gibi saran daha kapsamlı bir ağ trafiği de durmaksızın yeni gerilimler ve çatışmalar üretmekte.
Uluslararası ilişkilerde kontrollü kaosların hâkimiyetini giderek arttırdığı günlerden geçiyoruz. Bu kaos silsileleri, geleceğini planlamaya çalışan orta sınıfları, sahip olduğu serveti korumaya çalışan varlıklı sınıfları, daha da yoksullaşmamak için çaba harcayan işçi sınıfını ve gelecek garantisi arayan gençleri benzer sorularda buluşturuyor. “Neyin içerisindeyiz?” ya da “Bundan sonra gelecek olan nedir?”
Bu soruların yanıtları geçmişin yerleşik alışkanlıklarıyla “Yeni Bir Soğuk Savaş” ya da yaklaşan “3. Dünya Savaşı” başlıkları altında aranıyor. Bu jeopolitik ve jeostratejik fay kırılmalarına, zemin kaymalarına, kriz silsilelerine kafa yoran kimileri için ise savaş çoktan başladı ve tüm dünya düşük yoğunluklu ve çok boyutlu, çok cepheli iç içe geçmiş muharebelerin ortasında ayakta kalma savaşı veriyor.
Anlamlandırmakta zorlandığımız bu süreç “gölge boksu” yaparak unvan maçına hazırlanan bir boksörün halini anımsatıyor. Boksör şimdilik kendi etrafında dönerek, boşluğa yumruklar savuruyor. Kaslarının gücünü tartıyor, kendisini fikren büyük finale hazırlıyor. Hızını, dayanıklılığını, ayak oyunlarını en verimli hale getirmenin peşinde. Yani şu anda Çin Halk Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’nın dünya genelinde açtığı cephelere bakarsak evet, bir savaşın içerisindeyiz, ancak bu yalnızca bir girizgâh.
Bir “Gölge Savaşlar Çağı” küresel sistemi sarmalamış durumda. Bu savaş, ekonomik çökertmeyi, ambargoları, ablukaları, ticaret savaşlarını, gümrük vergisi misillemelerini, siber casusluğu, enerji hatlarına sabotajları, medya operasyonlarını, sokaklardaki potansiyel kargaşaları kışkırtmayı, etnik çatışmaların desteklenmesini kapsıyor.
Taktikler çeşitli, cephelerin listesi uzun. Bu cephelerin listesini ve stratejilerin hedeflediği amacı kabaca ortaya koymadan Türkiye olarak kendi durumumuzu anlamlandırmamız da mümkün değil. Henüz gölgesini algılayabildiğimiz bu yeni savaş çağı şimdilik 5 ana eksende cereyan etmekte. Bu 5 eksenin etrafından başlayarak gerek enerji hatları, gerek yeraltı ve yerüstü kaynakları üzerinden dünyayı kılcal damarlar gibi saran daha kapsamlı bir ağ trafiği de durmaksızın yeni gerilimler ve çatışmalar üretmekte.
Kısa vadede çözüme kavuşması bir yana daha büyük krizlere gebe bu 5 ekseni sayacak olursak bunların başında Güney Çin Denizi geliyor. Ürettikleri jeopolitik sarsıntıların büyüklüklerine göre Güney Çin Denizi’ni sırasıyla Hürmüz Boğazı/İran, Suriye/Doğu Akdeniz-Kıbrıs, Doğu Ukrayna/Karadeniz ve Venezuela/Karayip Denizi’nin takip ettiğini söyleyebiliriz. Bu bölgelerde bugün hapşırma düzeyinde meydana gelen her kriz, bir anda dünyanın geri kalanında hem ekonomik hem de siyasi düzeyde bir veba salgınına dönüşebiliyor.
SON 100 YILDAKİ EN ÖNEMLİ BAŞKALDIRI
Çin’in yaklaşık 2 bin 300 yıl önce batı sınırlarındaki tehlikelerden korunmak için inşa ettiği devasa duvarın bir benzerini bu kez denizde hayata geçirmesi, ABD’nin donanma gücü ile küresel hâkimiyetini kabul ettirme politikasına karşı son 100 yıldaki en önemli başkaldırma girişimi oldu.
Pekin yönetimi, Güney Çin Denizi’nin tartışmalı bölgelerindeki mercan kayalıklarını ve inşa ettiği yapay adaları askeri üslere dönüştürerek bir erken uyarı ve savunma duvarı inşa etti. ABD ise bölgedeki Filipinler gibi geleneksel ya da Vietnam gibi yeni müttefikleri aracılığıyla, tartışmalı sularda inşa edilen savunma hattına karşı geliştirilen politikalara müdahil oldu. Washington yönetimi bununla da kalmayarak, Irak’a karşı icat ettiği “Önleyici Vuruş” gibi, Çin’i de küresel ticaretin ana damarı olan deniz trafiğinin güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle FONOP (Freedom of Navigation Operations-Özgür Seyir Hakkı Operasyonları) ile hedef tahtasına oturttu. Donanma gücünü Tayvan Boğazı başta olmak üzere bölgedeki deniz trafiğinin hassas noktaları üzerine saldı. Pekin’in bedel ödeme süreci bununla da sınırlı kalmadı. ABD’nin açtığı ticaret savaşı, başta İran olmak üzere Çin’in enerji tedarik kaynakları üzerinde uyguladığı baskı, Yol ve Kuşak İnisiyatifi’nin bağlarını koparmak için giriştiği siyasi operasyonlar, Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Müslümanlara yönelik baskıların uluslararası medyada daha çok yer bulması ve uluslararası kuruluşlar tarafından sorgulanır hale gelmesi ile Hong Kong’daki Çin otoritesinin gün geçtikçe daha fazla sorgulanır hale gelmesi, Pekin’in bedel hanesini giderek kabartan kalemler halini aldı.
Tüm bu baskı unsurlarına ve ekonomik büyüme performansı gitgide gerilemesine rağmen Çin’in 2019 yılında yayımladığı “Beyaz Kitap”taki Savunma Politikaları başlığı altında Halk Kurtuluş Ordusu’nun büyümesinde ve uzayda kuvvetlerinin güçlendirilmesinde geri adım atılmayacağı vurgulandı.
ABD Savunma İstihbarat Ajansı’nın Çin üzerine hazırladığı 2019 yılı raporuna cevap niteliğindeki bu meydan okuma, 2020 yılının da küresel gerilimin ana aksını oluşturan Güney Çin Denizi için sıcak geçeceğine işaret ediyor. Keza ABD Savunma İstihbarat Ajansı’nın raporunda (Defense Intelligence Agency – China Military Power/Modernizing a Force to Fight and Win) Halk Kurtuluş Ordusu donanmasına 19 sayfalık yer ayrılması, ki bu en geniş işlenen konu oldu, Çin ile ABD arasındaki mücadelenin ağırlık merkezinin Güney Çin Denizi olmaya devam edeceğine işaret etmekte.
Burada, Kuzey Kore’ye de ayrı bir parantez açmakta fayda var. ABD ile yakınlaşma yönündeki tüm şovlarına rağmen Kuzey Kore lideri Kim Yong Un’un, G20 Osaka Zirvesi’nden bu yana Pekin’in bir kartı olarak masadaki işlevini sürdürdüğü anlaşılıyor.
Çin’in yeşil ışığı olmadan ABD ile anlaşma imzalaması mümkün olmadığı netleşen Kim Yong Un, Çin üzerindeki baskının artmasına paralel olarak Temmuz ayının son günlerinde Güney Kore’ye yeni tip 2 kısa menzilli füze savurarak bulanık sudan kendi payına düşecek balığın peşine takıldı. Çin ile Rusya’nın yine Temmuz ayında ortak hava devriyesi ile Güney Kore hava sahasını taciz etmesi de bölgedeki çok taraflı mücadelenin farklı boyutlar ve ittifak ilişkileri doğurduğunun önemli işaretlerinden biriydi.
DOĞU AFRİKA’DA GELECEK İÇİN RİSKLER
“Gölge Savaşlar”ın ikinci ekseni olan Hürmüz Boğazı-İran Körfezi-İran hattına gelecek olursak, burası yüksek teknolojiler ile asimetrik savaş metotlarının iç içe geçtiği düşük yoğunluklu bir savaş alanına dönüşmüş durumda. Düşürülen insansız hava araçları, manyetik deniz mayınları ile vurulan petrol tankerleri, Suudi Arabistan’a karşı savaşan Yemen’deki Husilere tedarik edilen balistik füzeler ve alıkonulan petrol tankerleri ile daha önce benzeri görülmemiş bir çatışma alanı profili çiziyor.
Devamı M5 Dergisi Ağustos 2019 Sayısında…