Yüzüncü Yılında 23 Nisan’ı Kutlarken: Kurtuluş Savaşından Önce Meclisin Kurulmasının Önemi
Türkiye Büyük Millet Meclisi bir asırlık tarihi boyunca Türk siyasal hayatının en önemli kurumu olmuş, farklı dönemlerde demokrasinin kalesi olarak işlevini yürütmüştür. Dünyanın en ağır ve en yangın felaketlerinden biri olan Covid-19 salgınına maruz kaldığımız bir dönemde idrak edeceğimiz 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun. Ulusca daha nice bayramlara sağlık esenlik ve güzelliklerle erişmemiz dileklerimle…
Devletin üzerinde durduğu saç ayağından biri “Kanun”dur. Büyük Selçuklu İmparatoru Melikşah’ın Veziri Nizam-ül Mülk, Siyasetname’sinde devletin; para, asker, kanun olmak üzere üç ayak üzerinde durduğunu ifade eder.
ADALETİN İKTİDARLARDAN DAHA ÜSTÜN OLDUĞUNA ÖRNEK
Bu bağlamda dünyada, adaletin iktidarlardan daha üstün olduğunun simgesi olarak anlatılan, kanun ve adaletin önemini vurgulayan ilginç bir örnek vermek istiyorum: Prusya Kralı II. Friedrich’in Berlin yakınlarındaki Potsdam’da yeni bir saray yaptırmak ister. Ancak beğendiği arazide bir değirmen bulunmaktadır. Mülkünü satmak istemeyen değirmenin sahibesi kralın huzuruna çıkarılır. II. Friedrich ‘’Sen benim kral olduğumu bilmiyor musun?” diye sorar. Değirmenci “Biliyorum efendim. Ama bu değirmen bana atalarımdan kaldı, benden de çocuklarıma kalacak. Ama siz de biliyorsunuz ki Berlin’de hâkimler var1” der. Kral, ’Adalet mülkün temelidir’ düşüncesiyle değirmene ve değirmenciye dokunmaz. Yüzyıllardır kralın sarayıyla değirmen yan yana adaletin simgesi olarak durmaktadır.
Berlin’e giden Osmanlı heyetinde bu öyküyü bilen bir entelektüel, yılbaşı gecesi heyettekilere “Potsdam çok yakın, adaletin simgesi olan bu değirmeni görelim” önerisinde bulunur. Ancak o karda kışta değirmen görmek hiçbirinin ilgisini çekmez. Tek bir kişi gider ve adaletin simgesi olan bu değirmene uzun uzun bakar. O, Mustafa Kemal’den başkası değildir. İşte bu değirmen onun yaşamı boyunca “Hesabını veremeyeceği hiçbir işi yapmaması gerektiği” ilkesini kendine rehber edinmesine vesile olur.
Tam da bu ilke yüzündendir ki Kurtuluş Savaşı’ndan önce milletin iradesini hakim kılmak, yapılacaklarını yasal baza oturtmak için Büyük Millet Meclisini kurar. Ayrıca Komutanın üniforması, apoleti, rütbesi, brövesi, şerit rozetleri, madalyaları, asası, unvanı, verilen yetki ve sorumlulukları da onun karizmasını ve otoritesini pekiştirir.
BU DURUMA NASIL GELDİK?
Biraz tarihi hatırlayalım; Osmanlı İmparatorluğu 2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli bir ittifak anlaşması imzaladı. Bu anlaşmayla savaşa ittifak güçleri yanına girmeyi ve silahlı kuvvetlerin genel olarak sevk ve idaresi için bir Alman askeri heyetini yetkili kılmayı taahhüt etti. Bu durumdan haberdar olan İngiltere, daha once sipariş edilen iki büyük zırhlıyı Osmanlı İmparatorluğu’na teslim etmekten vazgeçip, el koydu.
Akdeniz’de bulunan Goben ve Breslav adlı iki Alman zırhlısının, İngiliz gemilerinden kaçma bahanesiyle, Çanakkale Boğazı’ndan geçmesi için AlmanYarbay Kress Enver Paşa’dan izin istedi. Ertesi gün bu zırhlıların Almanlar’dan satın alındığı açıklandı. Osmanlı İmparatorluğu’nu savaşa sokmak için planlar yapan Almanya fırsatı yakalamıştı. Yavuz ve Midilli isimleri verilen gemiler bu kez Karadeniz’e açılmak için Başkomutan Vekili Enver Paşa’dan müsaade aldı. Ancak kabine bunu reddetti. 29 gün sonra Amiral Suşon komutasında mürettebatına fes giydirilmiş gemilerden Yavuz Sivastopol’u bombaladı. Bu olaydan bir gün sonra Rusya, Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etti.
Osmanlı İmparatorluğu beş cephede çatıştığı, Çanakkale’de destan yazdırdığı, Kafkas Cephesinde amansız kışta büyük zayiat verdiği dört yıl süren savaştan yenik olarak çıktı. Osmanlı İmparatorluğu 1911 Trablusgarp,1912-1913 Balkan Harbi, ardından 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı’na katıldı.
Birinci Dünya Savaşı sonunda Avusturya-Macaristan, Rus ve Osmanlı İmparatorlukları parçalandı.
Osmanlı İmparatorluğu, “kayıtsız bir teslim anlaşması” olan Mondros Ateşkes Anlaşmasını 30 Ekim 1918’de Kabul etmek zorunda kaldı. Mütareke, hür olarak yaşama hakkımıza son veriyordu, yüzyıllardır bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar işgal ediliyordu. Ordunun silah ve cephanesi elinden alınıyor, tüm askreri kuvveti jandarma dahil olmak üzere 50 bin ile sınırlanıyordu. İnsan gücü kaybı çok yüksekti ve özellikle genç nüfus ve okur yazar mevcudu iyice azalmıştı.
“İngiliz donanması limana giriyordu. İrili ufaklı tekneler Üsküdar ve Sarayburnu sularına dağıldılar. En büyüğü ağır ağır geldi, Galata rıhtımına yanaştı. Hepsinin topları havaya dikilmişti. Padişahın oturduğu Dolmabahçe Sarayı’nın yarım veya bir mil açığına demirlemişlerdi. General Franchetd’Esperey Galata rıhtımında beyaz zafer atına bindiği zaman, hayvanını ürküttüğü için kendisini selamlayan Osmanlı mızıkasına: “Sus!” diye kırbacı ile hakaret etmişti.
Ada vapurundan çıkmıştım. Köprü kalabalığı arasında onu bu beyaz atın üstünde gördüm. Hiçbir kâbus, ondan sonraki hayatımda bu mareşalin o günkü yüzü kadar ürpertici olmamıştır. “Çabuk Padişahı çıkarınız, Dolmabahçe Sarayı’nda oturacağım” diye emir de vermiş. Devlet bütün gün, mareşali başka bir saray seçmeye kandırabilmek için uğraşıp duruyordu.”
Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, itilaf devletleriyle imzalanan Mondros Mütarekesi ile Birinci Dünya Savaşı’nın bu ülkeler arasında sona erdiğinin ilanının ardından 13 Kasım1918’de resmen işgal edildi. Yunanlılar, İngilizlerin teşvik ve desteğiyle 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıktı. İlk şehitler bazı subaylar ve gazeteci Hasan Tahsin idi.
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN AÇILMASI
23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla ulusal egemenliğe dayanan yeni bir devlet kurulmuş oluyordu. Memleketin yönetimi halkın iradesine veriliyor. Kurtuluş Savaşı’nın merkezi Ankara oluyordu. Bu meclis, cumhuriyete giden yolda büyük adımlar atılmasını sağlayacak Türkiye Cumhuriyetinin kurtuluş mücadelesinin en önemli safhalarından biridir. Ayrıca halkın yönetime tam anlamıyla hâkim olmaya başladığı günüdür, “kurtuluş ve kuruluşa can suyudur.”
“Kanun Millet Meclisinden çıkar. Millet en doğru mecliste temsil edilir.”
Mustafa Kemal; “23 Nisan Türkiye milli tarihinin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktasıdır. Bütün bir husumet dünyasına karşı ayaklanan Türkiye halkının Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni vücuda getirmek hususunda gösterdiği harikayı ifade eder”3 diyerek ulusal iradenin eseri olarak göstermek
Halkı emperyalizmin ve kapitalizm tahakküm ve zulmünden kurtararak, irade ve hâkimiyetin sahibi kılmak, Emir ve kumanda selâhiyetini Büyük millet Meclisinin manevi şahsiyetinde toplamak,
İlk kez “Kurucu Meclis” sözcüğünü kullanıp, yeni bir devletin doğuşunu vurgulamak,
Anadolu halk hareketinin siyasal örgütlenme yolunda devletleşmesini sağlamak istemiştir.
Halkın öteden beri maruz bulunduğu sefalet sebeplerini, yeni vasıtalar ve teşkilat ile kaldırarak yeni refah saadet ikame etmeyi başlıca hedef saymıştır.
23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi’nde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinin benimsenmesiyle Türkiye tarihinde büyük demokratik atılım başlatılmış oldu.
Devamı M5 Dergisi Mayıs 2020 Sayısında…