Çınar olmak mı, gölgesine sığınmak mı? - M5 Dergi
DergiÖne ÇıkanStrateji Analiz

Çınar olmak mı, gölgesine sığınmak mı?

Abone Ol 

Türklerin tarihsel vatan kavramı, yalnızca kendi halklarını değil, vatansız kalan ve zulme uğrayan tüm halkları da kapsamıştır.

M5 Dergi Aralık 2024 sayısı için Gazeteci Dilara Sayan tarafından kaleme alınmıştır.

Toprağa duyulan derin hürmetle, Orta Asya’dan Anadolu’ya asırlar boyu süregelen zorlu mücadeleleriyle tanınan Türk milleti için vatan kavramı, yalnızca bir toprak parçasından çok daha derin bir anlam taşımaktadır. Bu sebeple Türkler, milleti daim kılmak ve bağımsızlıklarından ödün vermemek adına asırlar boyu kendilerine yurt olacak toprak arayışında olmuşlardır.

Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan bu yolculuğunun en anlamlı dönemeçlerinden biri, Selçuklu Devleti’nin Anadolu topraklarına adım atmasıyla başlar. Tuğrul Bey, Anadolu’nun Türkler için vatan olacağına inanarak bu topraklara ilk adımını atmış ve bunu yüksek sesle ifade etmiştir. Yüzyıllar sonra, aynı toprakları fethederek Türk milletine yurt eden Alparslan, amcasının hayalini gerçeğe dönüştürmüştür. Anadolu, Türkler için sadece fethedilmiş bir toprak parçası değil, bir sevda haline gelmiş ve bu sevda, tüm Türk milletinin tarihsel bilincine işlemiştir.

Türklerin tarihsel vatan kavramı, yalnızca kendi halklarını değil, vatansız kalan ve zulme uğrayan tüm halkları da kapsamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, yüzyıllar boyunca farklı inançlardan, etnik kökenlerden ve kültürlerden gelen insanları kabul ederek, onlara yeni bir vatan sunmuştur. Özellikle Yahudi toplumu, Osmanlı topraklarında güven bulmuş ve zulüm gören Yahudiler, Osmanlı hükümdarları tarafından kabul edilmiştir. Batı Avrupa’da Katoliklerin zulmüne uğrayan Yahudiler, Osmanlı’da özgürce yaşayabilmişlerdir. Aynı hoşgörü, Rus Çarlığı’nın baskılarından kaçan Çerkesler ve Ahıska Türkleri için de geçerli olmuştur. Bu tutum, sadece Osmanlı döneminde değil, Türk milletinin tarihsel geleneğinde hep var olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısı, özellikle Suriye gibi stratejik bir bölgedeki yönetim tarzında da kendini göstermiştir. Suriye’deki farklı etnik ve dini topluluklar, Osmanlı yönetimi altında huzur içinde yaşamış, Osmanlı da bu halkların haklarını koruyarak bölgeyi güvenli tutmaya özen göstermiştir. 400 yıl süren Osmanlı yönetimi boyunca, Türkmenler, Araplar, Kürtler ve Ermeniler gibi birçok farklı topluluk bir arada barış içinde yaşamış, Osmanlı da onlara yeni bir vatan sunmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu, Batılı güçlerin bölgedeki nüfuzunu artırmaya başladığı dönemde de Suriye’deki halkı sahiplenmiş ve onları dış tehditlere karşı korumuştur. Bölgedeki etnik-dini ayrımlara bakmaksızın herkesin huzur içinde yaşaması için gereken her adımı atmıştır.

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti de benzer bir sorumlulukla hareket etmektedir. 2011 yılında Suriye’deki iç savaşın patlak vermesi, milyonlarca insanı evlerinden, topraklarından sürmüştür. Türkiye, coğrafi yakınlığının ötesinde, tarihsel misyonunu hatırlayarak Suriye’den kaçan insanlara kapılarını açmıştır. Türk milletinin bu tutumu, atalarından miras aldığı geleneğe dayanmaktadır. Türkiye, tüm zamanlarda hem savaş mağdurlarına hem de zulme uğrayan topluluklara destek vererek bu mirasın sorumluluğunu sürdürmüştür.

Suriye iç savaşının ardından Türkiye, yaklaşık 3 milyon Suriyeliye ev sahipliği yaparak, dünya çapında örnek bir misafirperverlik sergilemiştir. Türkiye bu yaklaşımla, olan bitene sadece coğrafi bir yakınlık meselesi olarak yaklaşmamış, aynı zamanda insanlık görevi bilmiştir. Bu, vicdanı, dostluğu ve hoşgörüyü yansıtan bir duruştur.

Türkiye, Suriye’den kaçan insanlar için yalnızca bir sığınak değil, aynı zamanda bir umut olmuştur. Ülkemize sığınanlar, Türk halkının sunduğu güvenli ortamda sadece barınmakla kalmamış, aynı zamanda eğitim ve sağlık hizmetleri gibi temel ihtiyaçlarını karşılayarak yeni bir yaşam kurma imkanı bulmuşlardır. Türkiye, insani yardım ve dayanışma konusunda dünya için örnek bir model olmuştur. Çadır kentlerde, barınma merkezlerinde, hastanelerde ve okullarda Türk milletinin gösterdiği dayanışma, savaşın ve yoksulluğun içindeki Suriyelilere yeni bir hayat sunmuştur.

Bugün, Suriye’de Baas rejiminin yıkılmasıyla birlikte zulüm dolu bir dönemin sona ermesi ve milyonlarca Suriyelinin özgür ve güvenli bir şekilde vatanlarına dönme umudu, bölgedeki geleceğe dair yeni bir başlangıcın işaretidir. Bu bağlamda Sayın Cumhurbaşkanının, “Arap, Türkmen, Kürt, Alevi, Sünni, Nusayri, Hristiyan ayırt etmeksizin hiç kimsenin dışlanmadığı bir Suriye görmek istiyoruz” şeklindeki vurgusu, Türkiye’nin vatanımıza sığınan insanlara karşı duyduğu vicdani sorumluluğu ve insanlık onurunu gözeten bir duruşun da göstergesidir.

Dilerim en kısa sürede Suriye, yıllardır süren acıların ve çatışmaların ardından özlem duyduğu huzura kavuşur ve savaşın gölgesinden ülkemize sığınan, Türkiye topraklarının büyüttüğü o çocuklar, Türk milletinin şefkat ve hoşgörüsünü minnetle anarak ve benimseyerek bu değerleri kendi toplumlarında yaşatır.

M5 Dergi Aralık 2024 sayısına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

https://www.kopernikkitap.com.tr/m5-dergisi-sayi-401-aralik-sayisi

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close