NATO-Analitik Kronoloji: Tehdit ve Dayanışma - M5 Dergi
DergiMakalelerSayı-346-Mayıs-2020Son sayı

NATO-Analitik Kronoloji: Tehdit ve Dayanışma

Abone Ol 

Koronavirüs sonrasında tüm dünyada gelecek analizleri yapılıyor. Ne olacağı, hangi güçlerin öne çıkacağı, yeni dengelerin oluşup oluşmayacağı, oluşacaksa başat güçlerin kimler olacağı konularında sorgulamalar bitmiyor. M5 olarak bu sayımızda, S Bilişim Danışmanlık’ın hazırladığı ve geçen ay 71. kuruluş yılını kutlayan Batı kutbunun lider paktı NATO’nun bu 71 yıllık serüvenini yayınlıyoruz.

• II. Cihan Harbi bitmiş, Avrupa yeniden inşa-imar edilecek, Sovyet yayılmacılığıyla muhataptı. Orduları çökmüş Avrupa devletleri, ordusu ayakta kalmış Sovyetler karşısında dayanışma üretmeliydi. Sovyetler, ordusundan başka, hedeflediği ülkelere komünist rejim ihracı için gayretteydi. Berlin ablukaya alınıp Çekoslovakya’da darbe yapılmıştı.

• Rusya kaynaklı darbeler, demokrasi ve insan hak ihlalleri, askerî dâhil müdahaleler devredeydi. Sovyet ordusunun işgal ve rejimini ihraç hamlelerine karşı çözüm NATO idi. II. Cihan Harbi sonrası kurulan uluslararası düzeni, yapılan barış anlaşma ve sınırlarını, yeni tesis edilen BM gibi uluslararası kurumları desteklemek için NATO’ya ihtiyaç duyulmuştur.

• NATO’nun çatısı 1949 yılının Nisan ayında Brüksel’de; Belçika, Fransa, Lüksemburg, Hollanda, İngiltere, ABD, Kanada, Danimarka, İzlanda, İtalya, Norveç ve Portekiz on iki kurucu üyeyle çatılmış, Washington anlaşmasıyla kuruluş tamamlanmıştır.

• 1952 yılının Şubat ayında Türkiye-Yunanistan, 1955’de Almanya, 1982’de İspanya ittifaka katılmıştır. Türkiye’nin NATO’ya katılımı esnasında Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’ydü. NATO’ya katılım kritik imzaları 1951 yılı Ekim ayında Londra’da kotarılmıştır.

• 1999’da Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya, 2004’de Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya, 2009’da Hırvatistan ve Arnavutluk, 2017’de Karadağ NATO’ya üye olmuştur.

• NATO halen 29 üyeden oluşmaktadır. Makedonya ve Bosna-Hersek NATO üyesi olmayan namzettir. Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore NATO’nun küresel ortaklarıdır.

• NATO iki temel değer sütunu üstüne kuruludur; güvenlik ve özgürlük. NATO üyelerinin birine yapılan saldırı tümüne yapılmış sayılır. Demokrasi, liberal değerler, hukuk devleti, uyuşmazlık çözümünde kuvvet kullanımından imtina, ortak ilkelerdir. NATO, mensuplarının egemenlik haklarına müdahale etmeksizin savunma kapasitelerini birlikte geliştirmelerine yardımcı olur.

• NATO, ittifakın hatta herhangi üyesinin açık-saldırı altında olmamasına rağmen ileride büyüyüp tehdit teşkil ettirebilecek gelişmelere müdahale etmektedir. Bu nedenle NATO; Afganistan’a, Kosova’ya, Libya’ya, Akdeniz, Aden ve Somali sularına müdahil olabilmiştir. 1990 ve 2004’te NATO’nun Irak operasyonlarına iştiraki ABD müdahalesi nedeniyle, kısmidir.

NATO VE TÜRKİYE

• 1952-2011’de NATO-Türkiye ilişkileri verimli ortaklık denebilecek işleyişteydi. NATO, güvenlik ve özgürlük yanında dış etkileşiminde istikrar üretmek bakımından Türkiye’yi desteklemiştir. Türkiye, Avrupa savunmasının güneydoğu kanat ülke sorumluluğunu tümüyle üstlenmiş, layıkıyla ifa etmiştir.

• Kanat ülke Türkiye, Avrupa’nın sulh ve sükûn içinde kalmasını, kendi kanadından herhangi savunma ve güvenlik riskiyle muhataplığını kesintisiz önlemiştir. Türkiye, ittifakta ayrışmaya yol açmamış, nimet/külfet paylaşımında fedakârlıktan kaçınmamıştır.

• Savunma konularında Türkiye, madde 4 kapsamında NATO’yla istişare etmeksizin iş yapmamış, kendine saha açmamıştır. Bazı değerlendirmede NATO içinde Türkiye’nin aktörlüğüne dönük teknik niteleme, yumuşak-dengeleyiciydi.

• Türkiye, NATO’nun Rusya ile en uzun kara sınırına sahip ülke unvanını uzun müddet korumuştur. Bundan başka, ittifak kara sınırlarının üçte birinin korunmasında mesuliyet üstlenmiştir. Türkiye ayrıca, yerinde ya da değil, Kasım 2015’te Başbakan Davutoğlu emriyle Rus savaş uçağı düşüren NATO tek ülkesidir. Hiçbir NATO üyesi Rusya’ya karşı bu düzeyde risk üstlenmemiştir.

• Türkiye iki ek işleyişle NATO’ya destek vermiştir. İlki hızlı karşılık verme esaslı çekirdek kuvveti teşkil ettirmiş, İstanbul-Trakya’da emre-amade hale getirmiştir. İzmir’de hava üssü Ankara’da barış için ortak-eğitim merkezleri detay husustandır. Türkiye ayrıca NATO-Akdeniz Diyalog mekanizmasının önemli bileşenidir.

• Türkiye NATO’nun coğrafi açık uçlu işleyişine destek vermiştir. Türkiye; Afganistan, Kosova, Akdeniz ve Somali Kalkanlarında ittifaka kritik destek vermiştir. NATO-Körfez ülke işbirliğinde Türkiye destekleyici, NATO-İsrail etkileşiminde Türkiye sessiz tasvip edendi. Türkiye’nin emre amade tuttuklarından başka NATO’ya doğrudan tahsis ettiği personel sayısı 3.100 civarındadır.

• Türkiye’nin NATO ile farklılaşması, 2007 sonu 2008 başlarında Kuzey Irak harekâtına ABD’nin doğrudan, NATO’nun dolaylı tepkimesi nedeniyledir. 1990’da Kuzey Irak’ta ABD müdahalesini destekleyen, 2003-04’te Irak’ta askerî eğitim veren NATO, güvenlik gerekçesiyle olsa da Türkiye’nin Irak’a müdahilliğini reddetmiştir.

• ABD en üst düzeyde TSK’nın Kuzey Irak harekâtına (2008) karşı çıkmış, müddet vererek derhal çık demiştir. 2008 Kuzey Irak harekât mesuliyeti Org. Başbuğ uhdesindeydi. 2008’de Rusya Gürcistan’ı işgal etmiş, ABD donanması 23 gün Karadeniz’e erişememiş, Amerikan kurulu düzeni bundan TSK-TDK (Türk Deniz Kuvvetleri)’yı mesul tutmuştur.

• TSK-TDK, ABD’nin Karadeniz erişimini en hafifinden frenlemiştir. TSK-TDK Karadeniz’e erişimi istişare için Rus amiralliğiyle temaslarını artırmıştır. TSK-TDK ilgili komuta kademesi bir yıl sonra tümden tutuklanmıştır. ABD doğrudan irade ve NATO dolaylı tutumu aksine Irak harekâtı ve Karadeniz’de ayrışma bedeli “Balyoz” süreci hatırdadır.

• Türkiye-NATO arasında kayda değer farklılaşma 2011-Libya müdahalesindedir. Uçuşa yasak bölge kararı uygulamak için karada sivil bombalamak izah edilebilir değildi. Kaddafi’ye ülkeyi terk et çağrısı yapılmış, Fransa-Sarkozy cevabı dahi beklememiştir. Libya’da hunharca katledilen ABD elçisini hatırlatmak gerekir.

• NATO-2011 Libya bombalaması 2003’te Irak’ta bombalara karşı canlı kalkan olmaktan zor vazgeçirilen Türkiye’de geniş kitleleri belli ölçüde şoke ediciydi. 25.000 Türk işçisi Libya’dan güçlük altında başarıyla tahliye edilmiştir. TSK-TDK ve THY, NATO bombalarından can kurtarma derdindeydi.

• Akdeniz Kalkan harekâtları ilk evrede Türkiye’nin destek ve iştirakiyle yürütülmüş, yaklaşık 2011’den bu yana durum değişmiştir. NATO mevcut güvenlik operasyonları, Akdeniz-Ege’de Türkiye’nin egemenlik haklarını dolaylı olsa da zedeler işleyiştedir.

• TSK-TDK, Afrika’nın batısından en güney noktasına, doğusundan Kızıldeniz’e dek kendi inisiyatifiyle hareket edebilmiştir. Son üç yılda TSK; Somali, Sudan ve Katar’da askerî üs tesis etmiştir. Türkiye’nin Karadeniz’de geliştirdiği işbirlikleri ABD-NATO’nun Karadeniz erişimini gereksiz kılıcıdır. Türkiye denizlerde bölgesel etkinliğini NATO’dan bağımsız işletmeye açıktır.

• 2012’de Esad’ın THK (Türk Hava Kuvvetleri) eğitim uçağını düşürüp topçu atışlarıyla Akçakale’yi vurması üzerine NATO, Türkiye’nin Suriye sınırına 6 adet PATRIOT bataryası konuşlandırmıştır. Talep Türkiye’den gelmiştir. İki adet Hollanda (Adana), 2 adet ABD (G. Antep), 2 adet Almanya (K. Maraş’a). Bataryalar daha sonra Türkiye’nin talebinin aksine sökülmüştür.

• Sonradan anlaşılan, PATRIOT’ların kendilerini dahi koruyamadığı olmuştur. TSK’nın test etmeden çorap bile almadığını hatırlatalım. NATO kurucu aklı, üye devletlerin terörizm karşısında savunulması olup 2010 Lizbon zirvesinde bu husus ayrıca vurgulanmıştır. Oysa NATO üyeleri Suriye’de terörist örgüt destekçisi; ABD, Fransa, İngiltere açıktan bu işleyiştedir.

• NATO, Türkiye’nin güvenlik risk kaynağı Irak’a müdahalesini reddetmekte ancak Türkiye, Musul üssü Sincar bombalaması bir yana halen Kuzey Irak’ta tampon bölge tesis ettirmiş haldedir. Türkiye farklı birçok sahada NATO madde 4 (istişare) kapsamı zıddında fiiliyattadır.

KENDİ İÇİNDE NATO

• 1950’li yıllarda Kore savaşı, NATO’nun tarihte belki en büyük başarısıdır. Kore savaşıyla NATO-ABD, Pasifik’te komünist yayılmayı durdurmuş, kapitalist dünyayı savunulan ve erişilmek istenen değere dönüştürmüştür. Tarihin ciddi-olumlu kırılmasındandır.

• 1960’lı yıllarda Küba krizi, NATO-ABD’nin esnek müdahale yeteneklerini öne çıkartmış, kurumsal aklını serimlemiştir. 1960’lı yılların ikinci yarısında Fransa-De Gaulle NATO’nun askerî kanadından çekilmiş, kriz derinleştirilmemiş, ittifak sürdürülmüştür.

• NATO’nun savunma sağlayan kritik silah-teknik kapasitesi nereden kaynaklanmaktaydı? Nükleer yoksa konvansiyonel silah sistemleri mi savunma kapasitesi üretmede öncelikli ya da belirleyiciydi. Bu belirleyiciliğin NATO üyeleri arasında farklılaşabildiği eklenmelidir.

• Konsolide edildiğinde NATO’nun nükleer silahları 1950-90’larda, kabaca nükleer silahların sınırlandırılma anlaşma iklimine dek belirleyici, bu iklimden sonra NATO’nun savunma kapasitesinde belirleyiciliği bazı üye ülkeler bakımından güç yitirmiştir. Kastedilen Almanya-Fransa ve Avrupa küçük devletleridir.

• 1999’da NATO BM Güvenlik Konseyi kararı bulunmaksızın Yugoslavya-Sırbistan’ı bombalamıştır. Bombalamayla Yugoslavya bölünmüş, Kosova devlet olarak resmen tanınmıştır. Etnik temizlik önlenme gerekçesinin yanı sıra Belgrad’da Çin elçiliği vurulması, tarihî gelişmeden bir tanesiydi.

• NATO’nun insan hakları ve demokrasinin savunucusu olduğu tezleri, Yugoslavya bombalamasından itibaren belli uluslararası-kültürel çevrelerde reddedilmiştir. Slav ve Çin gibi kültürel çevre ya da ülkelerde NATO, bu olaydan sonra daha yüksek direnç görmüştür.

• AB, 2002-03 yıllarından itibaren NATO etkileşimini gözden geçirmek zorunda kalmıştır. İlki AB üye devlet artan sayısının NATO-AB eşleşmesini bozmasıdır. Buna kısaca siyasi ve askerî ittifakta kesişmeyen kümeler problemi denebilir. AB ülkeleri ayrıca 11 Eylül ikliminde “radikal dinci terör” öncelikli hedefi olmaktan uzak durmak istemiştir.

• İkincisi; Almanya’nın siyasi-ekonomik desteğiyle toparlanan Rusya’nın Avrupa ile etkileşiminde değişimdir. Avrupa-Rusya etkileşimi, NATO temel-risk değerlendirmelerinden farklılaşmıştır. 2002-03 yıllarında ABD Irak’a müdahale ve Türkiye’ye yardımını güçleştirmekle uğraşırken Almanya, Putin liderliğinde Rusya’nın siyasi-ekonomik merkezileşmesine odaklanmıştır.

• AB’ye üye ülke artan sayısı, bürokratik kurumlaşmanın hız kazanması, topluluk içinde ekonomik-finansal stres, AB kurumlarını esaslı ölçüde elden geçirtmiştir. Lizbon anlaşmasıyla (2007) dönem başkanlık ve daimi konsey etkinliği artırılmış, nihai karar organ mensubiyeti üye devlet statüsüyle değil üye devlet nüfuslarına oranla set edilmiştir.

• Birlik yönetiminde nitelikli çoğunluk esaslı karar kapsamı daraltılmıştır. Kısaca AB üyesi büyük devletlerin söz hakkı genişletilmiştir. İhdas edilen AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilciliği, topluluğun savunma-güvenlik alanında özerkleşmesinin maddileşmesiydi. AB 2009 Lizbon anlaşmasıyla özgürlük güvenlik hukuk üçlemesini yeniden düzenlemiştir.

• AB içinde küçük devletlerin söz hakkı kısıtlanmış ama aynı devletlerin NATO içinde söz hakları genişlemiş, işleyiş aşağıdadır. Avrupa’nın küçük devletleri (Danimarka, Belçika, Hollanda) ekonomik-finansta cazip çevrenin (AB) tavizci aktörü, askeriye savunmada maliyet ve risk üretici çevrenin (NATO) talep edici aktörü olmuştur. • AB’nin değişen ve özerkleşme işaretleri veren savunma-güvenlik anlayışı önce AB bilahare NATO kararlarına yansımıştır. Avrupa topluluk olmaktan çıkartılıp birlik haline getirilmiştir. Lizbon-2009 antlaşması, AB’nin NATO’dan ayrışmasının somutlaşmasıdır. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği teşkil ettirilmiş, bu kimlik, Avrupa ve Güvenlik ve Savunma Politika başlatıcısıdır.

• Türkiye, NATO’dan nispi ayrık Avrupa yeni savunma politikasını desteklemiştir. Türkiye’nin desteğini engelleyip ileri dönük işbirliğini sınırlayan, GRKY’nin 2004’ten beri AB üyeliğidir. GKRY 2004-11’de AB Savunma Ajansıyla (EDA) Türkiye işbirliğinin engellenmesinde öne çıkmıştır. GKRY 2011-Arap Baharı’ndan bu yana Doğu Akdeniz’de TC’nin egemenlik haklarının dolaylı reddine başta Fransa AB iştirakini temin etmiştir.

• Ukrayna’nın 2005’te NATO ile yoğun-diyalog başlatma girişimi, AB üyelik hedeflemesi hatırdadır. Ukrayna 2010’da askerî bloklardan uzak duracağını deklare etmesine rağmen Rusya’nın üstüne gelmesini engelleyememiştir. Bu gelişmelere, Poroşenko’nun 2017’de kanunla 2020’de NATO hedefi koydurtması eklenmelidir.

• Başta Almanya merkezî Avrupa ülkelerinin Ukrayna ile işbirliği, NATO’nun açıkkararlı işletilememesi, agresif jeo-politik aktör Rusya’nın Ukrayna işgalini adeta tahrik etmiştir. Ukrayna meselesi NATO-AB etkileşiminin netlik yitirdiğinde yol açtıklarına somut örnektendir.

• AB-Rusya etkileşimi NATO’nun kaderini belirlemede tarihî önemdedir. Almanya; Rus orta sınıf eğitim ve değerlerine hassastır. AB’nin saldırı tehdidi bulunmaksızın düşük savunma harcamayla problemsiz işleyişi, Rusya ile iyi geçinmesine bağlıdır. Enerjide nispi yüksek fiyatlama ve devletten devlete sözleşmeler düzeni Almanya-Rusya işbirliğinin temel mekaniğidir.

ENERJİDE ANGLO-SAKSON’LARLA KITA AVRUPA’NIN FARKLILAŞMASI

• Anglo-Sakson’lar, enerjide piyasa esaslı düzeni ve denizden tedarikleri öne çıkartıcıdır. Anglo-Sakson’lar enerji denklemine denizden ve piyasa esaslı işleyişi hedeflediğinden, devlet-altı örgütlenmelerle işbirliğine tam açıktır. İran (devlet) petrolü kısıtlanırken aynı anda Kuzey Irak’ta Bölgesel Yönetim-Barzani, Nijerya’da Boko Haram, Irak-Suriye’de IŞİD’in eşanlı olarak İslamcı petrol arz eden konumuna gelmesi bundandır.

• Duruma Anglo-Sakson’larla Kıta Avrupa’sının temel eko-politik tercih ve mekaniklerin örtüşmemesi olarak bakılabilir. Anglo-Sakson’lar ve merkezî unsuru ABD gayretiyle NATO, Almanya-Rusya ve şimdi Türkiye-Rusya’nın devletten devlete sözleşmeler düzeniyle boru hatları mimarisine müdahil olamamaktadır.

• Ukrayna-Rusya boru hatları düzeniyse tasfiye edilmeye açıklık kazanmış, konsolidasyon evresindedir. Türkiye, küresel askerî ittifaklara etki edebilen enerji denkleminde ana-mekanik olarak Kıta Avrupa mimarisinde, esnek ve yedek şeklinde denizden tedariklere dayalıdır.

• AB cihetinden NATO’ya dönük tutum özeti; kontrollü yıkımla içi yengeç gibi boşaltılan örgüt arası bir yerdedir. AB için NATO; zamana yayarak, zehirlenmeye yol açacak ölçüde bozdurulmadan içi boşaltılan örgüttendir. AB NATO’ya karşı artan ölçüde ihtiyatlı ve tedbirli, Türkiye ise aşırı iyimser ve kayda değer ölçüde tedbirsizdir.

• ABD-Trump, son son zirvesinde Almanya-Merkel’i Rusya-Putin’le gizli ortak ilan etmiştir. Alman-Rus enerji anlaşmaları nükleer enerji destekli Fransa-Almanya’nın kamuda nakdini yüksek endüstride maliyetlerini düşük tutarken Güney Avrupa ülkelerinin yükselen girdi maliyetleri aşırı borçlanmalarına, ancak Alman desteğiyle ayakta kalmalarına yol açıcıdır.

• Alman-Rus ortaklığından en çok rahatsız olan ikinci ülke İngiltere’dir. Halen İngiltere üç aksta jeo-stratejik değerlerini elden geçirmektedir. Rusya’yı sınırlamak için ABD ile birlikte Avrupa enerji pazarını piyasa esaslı işleyişe kavuşturmak istemektedir. İngiltere son yıllarda deniz güzergâhlı kendi enerji/gaz tedarik maliyetlerini ciddi düşürmüştür. İngiltere, Körfez ülkeleriyle birlikte zorla da olsa Katar gazını küresel arzı artırmak için devreye almak istemektedir.

• İngiltere II. Cihan Harbi’nden beri ilk kez önceki yıl yüksek profil savaş gemisiyle Karadeniz’e girmiştir. İngiltere, Romanya’da askerî üs edinmiştir. İngiltere ABD’den P-8 deniz karakol uçakları ve nitelikli denizaltılar satın almaktadır. İngiltere Körfez ülkeleriyle kapsamlı savunma anlaşmaları imzalamaktadır İngiltere, Alman-Rus ortaklığı pekiştikçe AB’den ayrılma Brexit sürecinde mevzii edinecektir.

• 2012-Şikago zirvesinde NATO iki kritik karar vermiştir; ilki füze savunma sistemlerinin ortak ve kapsamlı hale getirilmesidir. NATO Balistik Füze Savunma (BFS) Sisteminin Ara Yeteneğinin güçlü ve entegre kılınacağı ilan edilmiştir. ABD-Obama, füze sistem yeni ara yeteneğinin ilk-evvel İran’a karşı Türkiye’de set edileceğini deklare etmiştir.

• Güçlü-entegre kılınacağı ilan ve İran’a karşı set edilen yeni füze kalkanı daha ilk uygulamada; Suriye sınırı-Türkiye’de füze konuşlandırmada başarısız olunmuştur. NATO Şikago’da zirve yapıp kritik kararlar almaktaydı fakat uygulamayı İsrail set etmekteydi. Türkiye füze korumasına alınacak, karşılığında, Arap Baharı’nın İsrail aleyhine evirilmesi hedeflenmeyecekti! ABD NATO’yu İsrail’e kalkan kılmaktaydı. • ABD için NATO, hemen tamamen kendisince belirlenebilen mekanizmadandır. Böyle bakıldığında NATO ortaklık değil, diktedir. İngiltere bir yana Fransız ve Alman savun
ma doktrinlerinin NATO’nun kaderindeki ederi, görünenin fevkindedir. Fransa Avrupa savunması daima Avrupa’dan olmalı der fakat gereğini ifadan geri durur. Almanya ise Fransız nükleer kapasitesine görünenden yüksek önem/ işlev atfeder.

• Almanya’nın NATO’ya girişinde Rusya’nın nükleer kapasite edinmesi belirleyicidir. Almanya’nın kendi ve küre için savunma doktrininde nükleer denge önceliklidir. Almanya cihetinden Rusya’nın nükleer kapasitesini durduracak karşı-nükleer kapasite bulunduğu müddetçe savunma kendiliğinden tesis edilmiştir. Almanya, kendinden başka hasımlarının akılcılığına da güvenir.

• Alman Federe Devletleri, kendi (federe) hava saha savunma sistemlerinin küresel askerî blok anlaşmalarıyla aks üyesi ya da riskli hale getirilmesini reddetmektedir. Bunu, Alman endüstriyel-siyasi kurulu düzencilerinin Rusya karşısında Amerikan sisteminde konuşlanmayı reddetmesi olarak görmek gerekebilir.

• Alman Federal Anayasa Mahkemesi (BVerfG) fasılda federal devlet-federe devletler çekişmesinde mevzilenmiştir. Alman Federal Anayasa Mahkemesi’nin Avrupa Birliği Hukukunun Alman hukuku karşısında üstünlüğünde dahi kıskanç (milliyetçi) tutumu ikaz edilmelidir.

• 2012 yılındaki Şikago zirvesinde NATO’nun kritik ikinci kararı; akıllı savunma (smart defence) olarak özetlenen yeni yapılanaydı.

AKILLI SAVUNMA-TARİHÎ ISKALAMA

• Barack Obama daha seçilmeden, ABD’nin küresel konumunu değiştireceğini söylemiştir. ABD, askerî-sert gücünü geri çekecek, diplomatik-yumuşak gücünü öne çıkartacaktı. İşgal edilen ülkelerden askerler çekilecek, müdahaleler sınırlı hale getirilecek, çok gerek duyulduğunda İHA’lar devreye alınacaktı. Rusya’ya karşı Polonya-Çekya hattında konuşlandırılacak füze savunma sistemleri Balkanlar ve Türkiye’ye kaydırılacaktı.

• Obama, Aralık 2009’da Washington’da Erdoğan’ı ağırlarken; “Müttefik olarak topraklarımızın daha kapsamlı savunulması” gereğinden söz ederek, “Çünkü terörizmle sadece askeri açıdan mücadele edilemez. Düşünülmesi gereken sosyal ve siyasi hedefler de var” demişti. Hatırlatalım; Obama tercihi aksine şimdi füzeler Polonya’ya konuşlandırılmakta, Çekya konuşlandırması hafif pürüzlüdür.

• Küresel ekonomik-finansal kriz geçirilirken Obama tezleri pek cazipti. Bazı ülkede nefrete dönüşen ABD karşıtlığı seyreltilecek, savunma harcamaları düşürülecek, bu da ekonomik krizin atlatılmasında yardımcı olacaktı. Misal Ekim 2014’te Kobani’de Kürtler şöyle seslenmekteydi; Biji Obama. Kürtler yegâneydi! Çin ve Rusya, bol likiditeye dayalı ekonomik-finansal ve yumuşatılmış siyasi ortama olumlu tepki üretecekti. ABD; kuvvet ağırlıklı-tek biçimli gücünü verimli kılacak, akıllı güç haline gelecekti. Obama’nın söyledikleri ABD finans çevrelerinde beklentiler kısaca böyleyken Rusya’nın açık niyeti Gürcistan işgaliyle maddileşti. Obama, durumu ve ederini kavrayamamış, küresel jeo-stratejik hatayı TSK-TDK üstüne transfer ettirmiştir.

• Amerikan siyasetinde Gürcistan krizinde ABD donanmasının Karadeniz’e 23 gün gecikmeli girme bedelini Türk Deniz Kuvvetleri’ne ödetme derdine düşülmüştür. Bunun için Türkiye’de gerekli mekanizma, üretken ortak formatında hazırdı; FETÖ. Karacıların planı donanmada bulundu! • Obama politikası Afganistan’da uygulandı; Pakistan’ın siyasi-idari kapasitesi çökertildi. Obama politikası Irak’ta uygulandı; İran etkinliği denetimsiz ve bedelsiz üretildi. Obama politikası Libya’da Fransa’nın itmesiyle istisnaya uğratıldı. Bilahare bütünlüksüz, sahipsiz ve altı boş bırakıldı. Şimdi Putin, Libya’nın öcünü er ya da geç alma peşinde, Türkiye Libya’da yeniden dengelenme için sessizce ve fakat etkili gayrettedir.

• Obama politikası İran’da uygulandı; ilk evrede başarılı görünen netice üretti. Bilahare/Trump yönetiminde İran’la nükleer uzlaşı terk edildi. Obama politikası Suriye’de uygulandı fakat daha yürütülmeden müdahale kapsam-formatı deşifre edildi. Obama’nın Suriye politikası etkisizleştirildi, hedeflenenin aksini üretti. Halen Suriye’de sahada Rus-İran askerî varlığı mevcut, Türkiye ABD yanında değil karşısındadır.

• Obama politikası Ukrayna’da uygulandı; vaat edilen ekonomik yardım askıda, NATO yardımı alesta tutuldu. Obama’nın zamanında üretemediği kararların Ukrayna’ya maliyeti pek yüksek oldu. Kırım ve Ukrayna doğusu Rus askerî denetimindedir. • Obama başkanlık döneminde Danimarka-A. F. Rasmussen; NATO genel sekreteri oldu. Seçilmeden önce Rasmussen; NATO için akıllı savunma tasarımı önerdi:

• Küresel ortamda daimi ve yüksek profil çekişme-çatışma söz konusu olmadığından, sadece kriz anlarında devreye giren yeteneklere odaklanılmalıydı. Sürekli ve yüksek harcama gerektiren mimari yerine, gerektiğinde devreye giren, yer / zaman / süre / profil / işleyiş biçimlerine göre krizleri cevaplayan savunma üretilmeliydi.

• Süreklilik ve emre-amade olmanın yol açtığı siyasi dâhil enerji yitimi, engellenmeliydi. NATO’nun sürekli ve daimi hazır olmasının gerektirdiği desteği sağlayan ülkelerin iç siyasi mutabakatını üretmek zorlaşmıştı. Süreklilik ve daimi hazırlık formatında ülkeler arası mutabakat üretmek, ayrıca zordu. Her ikisi yer yer sahte siyasi-meşruiyet barındırmakta, açıkçası belli ölçüde tiyatroydu. Rasmussen yaklaşımında daha önemlisi; savunmanın zaman aritmetiğiyle müzakereci yönden siyasi izdüşümü, akıl dışıydı.

• Akıllı savunma konsepti 2012’de Chicago’da kabul edildi. Savunma bütçeleri; ülkeler düzeyinde ve NATO toplamında düşürüldü. Operasyonel planlama kritik deniz yollarına ve potansiyel kriz alanlarına kaydırıldı. Jeo-politik kayma, odaklanılan başat husustu.

• Bu yolla; sürekli-daimi hazırda tutulan yetenekler azaltıldı, ülkelerin öz-savunma yetenekleri, kendiliğindenliği ve münhasıran güncel tehditlere odaklanmışlığı temin edildi. Sürekli ve daimi hazır kuvvetin yol açtığı özerkleşmiş askerî örgütleşme / sivil topluma askerî yabancılaşma “hisleri” ileride azaltılmış olacaktı.

• NATO akıllı savunma doktrinine göre şekillenirken Kıta-Avrupa ülkeleri Rusya ile olumlu etkileşim içinde, yapısal-bağımlılıklarıysa artmıştı. ABD’nin ve onun küre için sürekli-daimi hazır kuvvet bulundurma yaklaşımı gereksiz, yer yer haksız, üstelik Rusya yönünden tahrik edici ve işlevsizdi.

• Ülkelerin sanayi kapasiteleri de gereksiz-işlevsiz savunma konseptine göre biçimlendirilmekte, atıl kapasite-israfa yol açılmaktaydı. Savunma için sanayi kapasitesi hasredilmesi, hizmet ağırlıklı ekonomilerde taşınması güç yüktü. Ülkeler arası savunma sanayi işbirliği de akıllı savunmaya göre yeniden yapılandırılmalıydı.

• NATO içinde siyasi karar mimarisinde işleyiş de pürüzlüydü; büyük örgüt, yüksek harcama, on yıllara yayılı halde bağlayıcı mutabakat yerine, küçük örgüt, düşük harcama, gerektiğinde üretilen güncel mutabakat daha düzgün hatta daha adil olandı. Önceliklendirme, uzmanlaşma, odaklanılmış işbirliği yeni yaklaşımın başlıca konseptleriydi.

• Kıta Avrupası’nın arzuladığı ve dediği oldu. NATO’da akıllı savunma konseptine geçildi ya da NATO’nun ayakta kalması için buna razı olundu. Tam belirlenemeyen; ekonomik krizin alınan akıllı savunma kararında etki ya da payıydı. Obama ABD, Rasmussen Avrupa finansına ilaç gibi gelmişti. Oysa parayla tarih değil olsa olsa kâr yazılabilirdi!

Türkiye, 2009-11 NATO gelişmelerini takiben yeniden pozisyonlanmıştır. Türkiye, NATO’nun yeni yapılanma girişimi ve ABD-Obama ve Kıta Avrupa yeni savunma konseptlerine süratle uyum göstermek istemiştir. Türkiye; savunma, istihbarat ve güvenlik iç yapılanmasında, bölgesel etkileşim ve küresel yönetişiminde, 2011’den itibaren ivme kazanan yeni ve güçlü bir eğilim sergilemiştir; operatif devlet modu.

• Türkiye, 2009-11 NATO gelişmelerini takiben yeniden pozisyonlanmıştır. Türkiye, NATO’nun yeni yapılanma girişimi ve ABD-Obama ve Kıta Avrupa yeni savunma konseptlerine süratle uyum göstermek istemiştir. Türkiye; savunma, istihbarat ve güvenlik iç yapılanmasında, bölgesel etkileşim ve küresel yönetişiminde, 2011’den itibaren ivme kazanan yeni ve güçlü bir eğilim sergilemiştir; operatif devlet modu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan döneminde; düzenli ordu formatında etkinlik büyük ölçüde ikincil plana itilip bölgesel devlet altı örgütlenmelerle yoğun işbirliğinde işletilen operatif modlara geçilmiştir.

Devamı M5 Dergisi Mayıs 2020 Sayısında…

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close