Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Sorunu: Çözümsüzlük Kader mi? - M5 Dergi
Makaleler

Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Sorunu: Çözümsüzlük Kader mi?

Abone Ol 

Kıbrıs deniz sularının ekonomik açıdan cazip bir coğrafya haline gelmesi, 2000’li yılların başlarında olmuştur. Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının bulunması ise çok daha eski tarihlerde gerçekleşmiştir. 1960’lı yıllarda Suriye, Ürdün ve Lübnan’da hidrokarbon kaynakları için aramalar yapılmıştı. Ancak bölgede bulunan kaynakların derinlerde olması nedeniyle gerek yatırım ve işletme maliyetlerinin verimlilik arz etmemesi, gerek teknolojinin o tarihteki zayıflığı, Doğu Akdeniz’deki enerjinin ekonomik bir faktör olarak açığa çıkmasını engellemişti.

Uzun süredir gündemden düşmeyen ve yakın zamanda da çözümü pek kolay görünmeyen Kıbrıs sorunu, belki de hidrokarbon kaynaklarının hakkaniyetle paylaşımı üzerinde uzlaşıldığı oranda, bölgenin enerji piyasasındaki aktörleri ile bölge ülkelerinin birbirleriyle olan ilişkileri ve savunma alanında meydana gelecek gelişmeler doğrultusunda olumlu bir çizgiye gelebilecektir.

Peki, madem çözümü zor bir problem ile karşı karşıyayız, o halde ne yapılmalıdır?

Önce Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de yaşanan sorunu geçmişten bugüne doğru bir mercek altına alalım, sonra da sorumuzun cevabını vermeye çalışalım. Kıbrıs deniz sularının, ekonomik açıdan cazip bir coğrafya haline gelmesi, 2000’li yılların başlarında olmuştur. Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının bulunması ise çok daha eski tarihlerde gerçekleşmiştir. 1960’lı yıllarda Suriye, Ürdün ve Lübnan’da hidrokarbon kaynakları için aramalar yapılmıştı. Ancak bölgede bulunan kaynakların derinlerde olması nedeniyle gerek yatırım ve işletme maliyetlerinin verimlilik arz etmemesi, gerek teknolojinin o tarihteki zayıflığı, Doğu Akdeniz’deki enerjinin ekonomik bir faktör olarak açığa çıkmasını engellemişti.

Sonraki yıllarda teknolojinin gelişimiyle birlikte başlayan jeolojik keşifler sonucunda İsrail’de bulunan doğalgaz, Doğu Akdeniz’in öneminin artmasına neden olmuştur.

İŞTAH KABARTAN İSRAİL DOĞALGAZI

2003 yılında Shell, Mısır’ın Nil Deltası’nda yaptığı araştırmalarda 800 milyar metreküp rezervli zengin bir hidrokarbon yatağı bulmuştu. İsrail’de ise 2009 yılında Tamar (320 milyar metreküp), 2010 Leviathan (600 milyar metreküp) doğalgaz alanlarının bulunması, dünya çapında faal olan metropol güçlerin ilgisini Doğu Akdeniz’e yönlendirmişti.

Daha sonra da Güney Kıbrıs’ın (GKRY) tek başına sahiplenmek istediği hidrokarbon alanları Kıbrıs sularında bulunmuştu. GKRY’nin tamamı üzerinde hak iddia ettiği Afrodit’te 130 milyar metreküp, Kalipso’da ise 200 milyar metreküp civarında doğalgaz rezervi bulunmuştu. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, bu alanlar üzerinde hâkimiyet kurmak için tek taraflı münhasır ekonomik bölgeler ilan edip, Türkiye’nin itirazlarına rağmen üçüncü ülkeler ile antlaşmalar imzalamaya, 13 adet arama sahasında büyük petrol şirketlerine sondaj ruhsatları vermeye başladı. Bu, tamamen uluslararası hukuka aykırı ve Kıbrıs Türk halkının haklarını gasp etmeye yönelik bir politikaydı. Türkiye, bu emrivakiye karşı BM’ye itirazlarını sundu ve kendi münhasır ekonomik bölgesini BM kararı ile resmileştirdi. Türkiye, BM kararına istinaden Doğu Akdeniz’deki kendi münhasır ekonomik bölgesinde ve Kuzey Kıbrıs’ta da Ada’nın kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) arama ruhsatları verdi.

ÇATIŞMA RİSKİ

Hâlihazırda GKRY tarafından uluslararası petrol şirketine ruhsat verilen 13 parselden 1, 4, 5, 6 ve 7 no’lu parsellerin bir bölümü, Türkiye’nin TPAO’ya ruhsat verdiği arama sahaları ile kesişmektedir.

Kıbrıs sularındaki 3 no’lu parsel ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin TPAO’ya verdiği sondaj izni ile çakışmaktadır. Böylelikle bu uzlaşmazlık beraberinde bir sıcak çatışma riskini de barındırmaktadır. Özellikle 7 numaralı parsel ile ilgili Türkiye-KKTC ikilisi ile bölgede sömürgeci ve emperyalist politikalar izlemek izleyen GKRY-Yunanistan-AB cephesi arasında neredeyse çatışmaya varacak ciddi sorunlar yaşanmaktadır.

Bölgedeki ayrışma ve ittifaklar, gaz rezervlerinin paylaşımı ile ilgili meydana gelirken, bazı ülkeler Türkiye’yi dışarıda bırakan teşekkül meydana getirdiler. 2019 yılı başlarında, merkezi Kahire olan Doğu Akdeniz Gaz Forumu (DAGF) yedi ülke tarafından kuruldu. Türkiye, Suriye ve Lübnan’ın dâhil olmadığı DAGF iştirakçileri, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır idi. Mısır Enerji ve Petrol Bakanı, toplantı sonrasında yapmış olduğu açıklamada forumun amacını “Mevcut olan enerji kaynaklarından faydalanmak ve gelecekteki yeni kaynak keşiflerini karşılamak için daha fazla altyapı seçeneği geliştirmek” diye ifade etmişti.

Doğu Akdeniz Gaz Forumu İkinci Enerji Bakanları Toplantısı, ilk yediliye ilaveten Ürdün temsilcisinin de katılımıyla 25 Temmuz’da Kahire’de gerçekleşti. Ayrıca bu toplantıya, ABD Enerji Bakanı Rick Perry, AB Komisyonu adına Dominique Ristori ile Fransa ve Dünya Bankası’ndan bazı temsilciler de iştirak ettiler. Toplantı sonrasında basına dağıtılan açıklamada özetle şu ifade dikkat çekiyordu:

“Katılımcılar, üyelerin doğal kaynaklarındaki haklarının saygınlığı için forumu, uluslararası hukuka uygun uluslararası bir örgütlenme seviyesine yükseltme taahhüdünde bulundular.”

Devamı M5 Dergisi Kasım 2019 Sayısında…

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close