Kanlı Savaşın Sancılı Bakiyesi; İdlib - M5 Dergi
Makaleler

Kanlı Savaşın Sancılı Bakiyesi; İdlib

Abone Ol 

Türkiye, İdlib’de yaşanan sorunu öyle ya da böyle çözmek zorunda. Çünkü ölümüne bir savaşa girmek kadar önem taşıyan bu sorun, Türkiye’nin üniter yapısını, güvenliğini, ülkesindeki sığınmacıları, Fırat’ın doğusundaki PKK terör yuvalanmasını ve ABD yığınağını, İdlib’i, İdlib’in temsil ettiği mezhebi kitleyi, Suriye’nin üniter yapısını ve İslam dünyasının doldurulamayan ve kana doymayan mezhebi fitnesini doğrudan ilgilendiriyor.

2015 yılında Rusya’nın dahil olmasıyla Sünni tabanlı yapılar adına hızla yönü değişen İç Savaş, İdlib’te varlık ve yoklukla özdeşleşen bir düğüme dönüşmüş durumda.

ABD-Rusya-Ürdün-İran gibi devletlerin İdlib İle eş güdümlü oluşturdukları 3 diğer çatışmasızlık bölgesinin değişik (!) şekil ve metotlarla çözülmesi ve oralarda kalan Sünni tabanlı (halk-radikal ve ılımlı kabul edilen silahlı örgütler) bakiyelerin İdlib bölgesine transferleriyle, yeni bir sürecin başladığını da ifade etmemiz gerek.

Bu sürecin yönetimi ve sonucu, Suriye’deki Sunni tabanlı toplumsal yapıların yönünü, akıbetini ve etkisini belirleyecek.

Hatta artık şu bile ifade edilebilir:

ABD ve Rusya başardıkları, kabul ettikleri ve ettirdikleri, onay verdikleri ve hatta anlaştıkları farklı çözümlerle Suriye’deki etnik-mezhebi-meşrebi yaşam alanlarını bir şekilde oluşturmuş durumdalar. Hatta bu çerçevede; ‘Le Figaro ve The Times’ın iddialarına bakarak’ Eylül ayının son haftasında Rejim tarafından 400 kadar DEAŞ’lının (IŞİD) Ürdün sınırından İdlib bölgesine transferi bile söz konusu oldu.

Başka bir örnekse yine Suriye içinde kalan Ürdün-Irak sınırındaki ABD himayesindeki El Tenef’teki (Rukban) kampıdır. ABD’nin desteklediği Sünni tabanlı Mahavir el Tavra örgütünün konuşlandığı ‘Rejime’ isyancı El Tenef’teki kampla ilgili ABD’nin Rusya ile anlaştığı, buradaki isyancıların da İdlib’e transfer edileceği ve buradaki kampı devralmak üzere Suriye Ordusunun hareketlendiği gözüküyor.

Sadece bu iki örnek bile Suriye İç Savaşının nereye geldiğini, kimlerin nasıl iş birliği yaptığını görmek açısından önemli ipuçları taşıyor.

İDLİB, Suriye İç Savaşına dahil olmuş, radikal-ılımlı ve ortada olarak tanımlanan bütün silahlı örgütlerle artık gidebilecek hiçbir yerleri kalmamış Suriye halkının barındığı kavurucu ve dondurucu KIŞ (!) önceki son durak.

TÜRKİYE NE YAPMALI?

Ve bu devasa sorun Türkiye’nin omuzlarına kalmış durumda. Türkiye bu sorunu öyle ya da böyle çözmek zorunda. Çünkü ölümüne bir savaşa girmek kadar önem taşıyan bu sorun, Türkiye’nin üniter yapısını, güvenliğini, ülkesindeki sığınmacıları, Fırat’ın doğusundaki PKK terör yuvalanmasını ve ABD yığınağını, İdlib’i, İdlib’in temsil ettiği mezhebi kitleyi, Suriye’nin üniter yapısını ve İslam dünyasının doldurulamayan ve kana doymayan mezhebi fitnesini doğrudan ilgilendiriyor. Mevcut anlaşma – mutabakat ve iş birlikleri çerçevesinde, Türkiye – Rusya ve İran arasında Tahran’da aranan İdlib çözümünün, bütün bu gayretleri tehlikeye sokacak şekilde çözümsüzlükle sonuçlanmasıyla başlayan ve hızlı bir 10 gün sonrası Soçi’de Erdoğan ile Putin’in el sıkışması ve savunma bakanlarının mutabakat zaptı imzalamasıyla yeni bir şekil alarak yeni bir evreye giren İdlib krizi nasıl anlaşılmalı?

SORUNUN ANA HATLARI

Önce bütün dinamikleriyle büyük riskler taşıyan bu sorunu ana hatları ile tanımlamak gerekiyor:

Öncelikle iki aşama olduğunu görmek gerekiyor.

1-Soçi’de Rusya ile Türkiye’nin yaptığı anlaşma İdlib ve kırsalındaki örgütler tarafından nasıl karşılanacak ve nasıl tepki verecekler?
2-Bu tepkilere bağlı Türkiye’nin ürettiği (ya da üretmek zorunda kaldığı) çözüm Rusya tarafından nasıl karşılanacak?
3-Bu yeni oluşuma bağlı başta Rusya ve soruna dahil güçler nasıl tepki ve etki üretecekler?

Bir muamma ile karşı karşıya kalınsa da İdlib düğümünü, tekrar bir daha masumların kanı akmadan çözmek, insanlık ve istikrar adına elzemdir.

Ama açıkçası çözüme dair her üç olası evre de zorlu ve netameli görülüyor.

Öncelikli olarak şunu sormak gerekiyor. Sahada soruna konu olan, radikal ve terörist olarak tanımlanan gruplar, anlaşmayı kabul edip 15-20 kilometrelik tampon bölge oluşumunu, ağır silahlar başta silah bırakmayı kabul etseler dahi, ne olacaklar?

Ya da nereye gidecekler?

Herkesin, kendisine sorun teşkil eden ve bir bir gönderdiği Sünni tabanlı bu silahlı yapılar İdlib’te çözümsüzlüğü katlarken, ihalenin Türkiye’nin sırtına kalmış olması hiç adil değil.

Ama vekâletler savaşı da böyle bir şey.

Artık kimsenin istemediği soruna konu olan bu yapılar ne olacak?

Çözüm bu noktada düğümleniyor.

Kişilik, kimya, kimlik ve kıyafet değiştirmiş bir şekilde İdlib’te mi kalacaklar?

-ki pek makbul bir çözüm gibi durmuyor. Erimeleri ve kabul edilmeleri mümkün olabilir mi? Başka bir ülkeye ya da ülkelere transfer olmaları?

Türkiye bu insanları kabul eder mi?

Bunun asla mümkün olacağını sanmıyorum.

Üçüncü ülkelere transfer?

Belki de konunun en ilginç, can alıcı ve gizemli yanı bu.

“Kullanıldığını bilen ya da bilmeyen” proxy cihatçıların dünyanın diğer değişik coğrafyalarında küresel, bölgesel ve yerel rekabetlerde mikser görevi görmeleri, sahadaki karşıt güçleri destabilize etmeleri, türbülans yaratmaları ve daha sonraki etkiler için gerekçe üretmeleri.

Bu gerekçeleri uzatabiliriz.

Ama küresel, bölgesel ve yerel ölçekte “VEKİL OLARAK” kullanan bu örgütlerin ASİLLERİ ile yol yürünebilinirse, transferler mümkün olabilir.

Neden olmasın?

Şu ana kadar Suriye içinde sektirilip durduklarına göre, bundan sonra da sektirilmeleri de pekâlâ mümkün. Bunu söylerken, bir gerçeğin altını çizmek istiyorum.

Çünkü bu örgütler, kabul edilebilir bir kimya ve kimlik üretmezlerse, artık öyle ya da böyle imha olacaklar. Ve bu imha Ruslara, himayesindeki rejime ve beraberlerindeki İran ve Hizbullah milislerine kalırsa, büyük bir insani dram ve masum katliamıyla birlikte gelecek.

Şimdi İdlib’e tekrar bakmalıyız. Kimse tam anlamıyla saymayı becerememiş olsa da bugün İblib’de değişik cins, çap, kimya ve ideolojide 160 ila 180 çeşit örgüt var. Siz bir de bunlara hücresel yapılanmaları ekleyin. Hemen her birinin fikri, amacı, ideolojisi, bağlantısı, menfaati, lideri, liderinin bağlı olduğu veya liderine bağlı olan din adamı/fetva makamı farklı. Hemen hepsi Sünni tabanlı gözükmelerine rağmen şeri inanış ve uygulamaları, verdikleri ve aldıkları fetvalar, yaklaşımları, tepkileri, algıları, ideolojileri de farklı farklı.
Örneğin sadece Rejimi değil, Türkiye’yi de kafir gören, aynı İŞİD gibi Türkiye’yi tagut ilan eden, tekfir eden, üzerine cihat yapılması-savaşılması gereken bir ülke ve lider olarak görenler var. Bununla birlikte kurtuluşun-ümidin ve istikrarın can simidi olarak görenler de.

TÜRKİYE, NASIL BİR YOL İZLEMELİ?

İrili ufaklı bütün bu dağınıklığa, erişimi ve iknası çok zor bu muhatap kalabalıklığına ve harmonisine rağmen Türkiye, mermilerin patlamaması için elinden gelen her hüneri ortaya koyacaktır. Çünkü gerek İdlib içi silahlı bir mücadele, gerekse İdlib’in içiyle dışı arasında yaşanacak olası mücadeleler, var olan karmaşayı ve içinden çıkılmazlığı daha da derinleştirebileceği gibi, Türkiye’nin de dahil olmak zorunda kalacağı çok daha büyük gerilim, karşıtlık ve mücadeleleri tetikleyebilir ki, iş artık o noktadan sonra hepten zıvanadan çıkabilir.

O yüzden Türkiye;
1- Sivil toplum baskısı,
2- Bölgede etkin aşiret yapılanmaları,
3- Güçlü liderlikler ve sivil toplum önderlikleri,
4- Ekonomik yıldırmalar ve vaatler,
5- Örgütlerle ve örgüt liderleriyle karşılıklı görüşmeler
6- Örgütleri kullanan ülkelerle ve ilgili kurumlarıyla görüşmeler,
7- Farklı ikna metotlarını, ita, baskı ve yıldırmaları kullanarak mutlaka silah kullanmadan sonuç almak isteyecektir.

Sonuçta artık çözüm tam da buradadır. Silahlı gruplar bir yandan silah bırakmamaya ve son çaresizlik de olsa elinde silahlı olmayı yeğlemekle birlikte, Türkiye’nin hamiliğini ve garantörlüğünü sağlamak için uğraş vereceği bir siyasi çözüm sürecinde, hayatta ve ayakta kalmayı başarabilme umutları vardır.

Ama yıllardır öle öle var oldukları bilinmez ve güvenilmez Suriye geleceğinde, ellerindeki silahı bırakmaları da silah bıraktırılmaları da öyle kolay iş değildir.

SURİYE’DEKİ ANA ÖRGÜTLERİN KARAKTERLERİ

Saymakla bitiremediğiniz ve şu ana kadar doğru sayanın çıkmadığı İdlib’teki ana örgüt karakterlerine bakmaya çalışalım.

1- Ağustos başında kurulan, içinde Ahrar-u Şam, Feylak-u Şam, Nurettin Zengi, Şukur eş Şam gibi “SİYASİ ÇÖZÜME YAKIN” 10’dan fazla silahlı yapının dahil olduğu “Ulusal Kurtuluş Cephesi” ( 45.000 civarında silahlı üyesinin olduğu tahmin ediliyor.)
2- El Kaide kökenli, ama IŞiD’in Irak-ŞAM (Suriye-Lübnan-Ürdün) bileşenle anılmasını sağlayan Nusra’nın devamı Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ). Genelde yerel/Suriyeli cihatçılardan oluşuyor. 17.000 silahlı üyesinin olduğu tahmin ediliyor.
3- Şubat 2018’de oluşmaya başlayan Hurras (Haras) ed Din (Dinin muhafızları) HTŞ’den koparak oluşageldi. Ceyş ül Badiye, Ceyş ül Melahim, Ceyş ül Sahil, Saraya el Sahil, Saraya el Kabul, Cund el Şeria, Ensar el Hak, Ebna el Şeria, Saraya el Guraba, Ebu Ubeyde el cerrah Tugayları, Ebu Bekir Sıddık Tugayı, Ensar el Tevhid ve bazı Cundi el Aksa elemanlarından müteşekkil bu yapının yaklaşık 3.500 silahlı elemana ulaştığı tahmin ediliyor. Küresel cihat felsefesinin ağırlık kazandığı bu yapı, iç savaşta edindiği tecrübe, pratik ve radikal eğilimleriyle dikkat çekiyor. Yaptıkları açıklamayla Rusya ile Türkiye arasındaki anlaşmayı tanımayacaklarını söylediler.
4- TİP (Türkistan İslami Partisi) Uygur kökenli cihatçılardan müteşekkil örgütün 2.500-3.000 silahlıdan oluştuğu öngörülüyor, radikal eğilimleriyle vurucu bir güç olarak kendini gösteriyor. TİP, HTŞ ile Ahrar arasındaki çatışmalarda HTŞ’ye destek vermişti.
5- Kafkasya kökenli yapılar. Mücahidun ve Ensar ordusu, Cundi eş Şam, Ceyş Usra, Ecnad el Kavkaz, Cundüz Kavkaz, Furkan topluluğu, Ensar Allah, Ensar el Din, Ensar el Tevhid, Al Ashaib Al-Hurra gibi ağırlıkları ve sayıları farklı bazı yapılardan oluşuyor ve şu an, değişik gerekçelerle diğer ana oluşumların altında faaliyet gösteriyorlar.
6- Taliban ve El Kaide bağlantılı yapılar. İmam Buhari Tugayları, Tevhit ve Cihat Tugayları gibi isimlerle anılıyorlar ve içlerinde Özbek, Kırgız gibi etnik kökenli savaşçılar dikkat çekiyor.
7- Ve tabii ki IŞİD. Yani DEAŞ. Bu aralar bu bölgede sesini çok duymadığımız IŞİD, son dönemde benimsemiş olduğu hücresel varlık ve etki nedeniyle, kendini çok belli etmiyor. Ancak bölgede IŞİD’in türevi Cundi el Aksa örgütü etkin, etkili ve hareketli şekilde varlık gösteriyor.

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close