İdlib: Bir Mezhepsel Arındırma Atölyesi
Hatay’ın hemen güney doğusunda yer alan İdlib’ten arka arkaya gelen saldırı ve şehit haberleri, dikkatimizi bu bölgeye sevk etti. Milyonlarca sivilin çok zor şartlarda yaşadığı bu bölgedeki saldırıların tek bir açıklaması var: Rejim bu insanları gözden çıkarmış durumda. Bu da, Şam yönetiminin, arkasına Rusya ve İran’ı alarak yaptığı saldırıların, adeta bir mezhepsel arındırma operasyonuna döndüğü sonucunu çıkarmamıza neden olmakta.
M5-ANALİZ
Suriye iç savaşı çıktığında İdlib muhalif kanadın kontrolüne girdi.
Rusya’nın 2015 yılında Suriye iç savaşında rejim güçleri ve İranlı Şii milislerin yanında yer alıp fiili olarak destek vermesinden sonra şiddetlenen çatışma bölgelerinden kaçan insanların bir kısmı da nispeten daha sakin olan İdlib’e göç etti.
İç savaş öncesi 1-1.5 milyon olan İdlib nüfusu bugünlerde 4 milyona dayandı.
Rejim güçlerine destek veren Rusya, Grozni taktiği kullanarak direnen yerleri kuşatıp ağır bombardıman altına aldıktan, şehirde asgari yaşam şartlarını dahi yok ettikten sonra önce sivillerin şehri boşaltmalarını sağladı ve bu sivilleri İdlib’e gönderdi sonra daha acımasız bir bombardıman sonrası tahliye şartlarını kabul eden silahlı gurupları da İdlib’e sürdü. Halep, Humus, Hama, Dera ve diğerleri hep böyle oldu.
REJİM SALDIRILARI HTŞ’Yİ KUVVETLENDİRİYOR
Suriye’de özellikle muhaliflerin sıkıştığı İdlib’te 4 milyon civarında sivil yaşıyor. Ayrıca 40-50 bin civarında savaşçının bulunduğu bunların da yarısının HTŞ militanı olduğu varsayılıyor. Halkın içinde ve halktan haraç toplayarak varlıklarını sürdürüyorlar. Halka zarar vermeden kısa sürede bunları halktan ayrıştırmak mümkün değil, uzun süreli sabırlı bir çalışmayı gerektiriyor. Ancak Türkiye’nin iyi niyetli çabalarına yardım etmek bir yana İdlib’i sürekli ateş altına alarak radikal guruplardan ayrışıp ılımlı muhalefet saflarına geçecek unsurların radikalleşmesine ve HTŞ saflarında buluşmasına yardımcı olan bizzat rejim ve destekçilerinin tutumu.
Rejimin ilk başlarda İdlib’e yönelik kimyasal silah kullanarak saldırıda bulunması Batı’nın büyük tepkisini çekti. Amerika ve müttefiklerince misillemede bulunulması üzerine Rejim ve Rusya, Batı’nın daha fazla tepkisi üzerlerine çekmekten çekindiği için İdlib’e yönelik ağır bir saldırıda bulunmaya cesaret edemedi. Daha sonra Türkiye’nin de dahil olduğu Astana ve Soçi süreçlerinde İdlib “çatışmasızlık bölgesi” ilan edilip siyasi çözüm için görüşmeler neticeleninceye kadar Türkiye ile birlikte İdlib çevresinde gözlem noktaları oluşturuldu.
Türkiye, yeni bir göç dalgası ile yüz yüze kalmamak adına bunu kabul etmişti. İdlib’te içerden ve dışardan provokasyonlar nedeniyle birçok kez ateşkes bozulduysa da Türkiye’nin Rusya üzerinde ısrarlı ve kararlı girişimleri sonrası tekrar ateşkes ilan edilerek mevcut statüko muhafaza edilmeye çalışıldı.
Rejim ve Rusya tarafı ateşkesin bozulmasında HTŞ’nin hareketliliğini öne sürmelerine karşın İdlib’teki radikal ve ılımlı muhaliflerin çatışmasızlık bölgesi dışına taşan bir askeri hareketleri olmadı. Saldırıların gerçek nedeni ise Şam yönetiminin M-4 ve M-5 karayollarını ele geçirmeye yönelik hamlesiydi.
Büyük ümitlerle toplanan Cenevre konferansında Türkiye, muhalifleri razı ederek heyet oluşumu ile ilgili sorunları çözmesine, başta Rusya olmak üzere paydaşlarından teşekkür almasına rağmen rejimin uzlaşmaz tutumu nedeniyle Cenevre sürecinin tıkandığı gözlenmektedir.
İdlib’teki muhalifler çatışmasızlık bölgesinin dışına taşmadıkları halde bazı provokasyonları gerekçe gösteren rejim, İranlı milisler ve Rusya, İdlib’i hedef gözetmeksizin sürekli ateş altında tutmakta ve radikal unsurlarla mücadele kılıfı altında sivil yerleşim yerlerini vurarak yeni göç dalgalarına sebep olmaktadırlar.
10 MİLYON İNSAN YOK SAYILIYOR
Sorunun çözümüne yönelik cevaplanması gereken sorular şunlar olmalıdır.
– İran, dünyanın her yerinden Şii milis güçlerini paralı lejyoner yaparak Suriye’ye getirip savaştırıyor. Yani İran ve rejim tam mezhep savaşı mantığı ile hareket ediyor.
– İran, teokratik ve mezhepçi bir rejim, bunu biliyoruz. Suriye’de ise Baas partisi laik olduğunu öne sürmesine rağmen mezhepçi uygulamalardan vazgeçip Suriyelilik temelinde bir vatandaşlık tesis edemedi. Bu rahatsızlık baba Esad döneminde de yaşanan bir gelişme.
– İran ve Suriye rejimlerinin arasındaki ortak noktanın mezhepsel yakınlık olduğu öne çıkıyor. Zaten Suriye’de iç savaşın en büyük nedeni de mezhep ayrımı.
– İran, Şii hilali nedeniyle Suriye rejimine gözü kapalı destek veriyor. İran’ın bu planı Irak, Suriye, Lübnan üzerinden Akdeniz’e inme planı.
– Rusya, Doğu Akdeniz ve Akdeniz’de var olabilmek için Suriye’deki hava ve deniz üslerine ihtiyacı bulunuyor. Bu suretle hem deniz ticaret yolları, hem de Doğu Akdeniz enerji havzasında söz sahibi olmak adına Suriye’ye destek veriyor.
– Suriye rejimi, 4 milyonu İdlib’te, 3.5 milyonu Türkiye’de, 2.5-3 milyon civarında Lübnan, Ürdün, Irak, Avrupa ve diğer Arap ülkelerinde olmak üzere takribi 10 milyon insanı yok sayıyor. Muhalif olan bu insanlar, rejimin anti demokratik hukuk uygulamalarına, mezhepçi yönetim anlayışına karşı olduğu halde Suriye’nin bölünmesine taraftar değiller. Rejim ve destekçileri bu insanlarla görüşerek Suriye’nin ülke bütünlüğünü korumak, Suriye’nin bölünmesine taraftar olan ABD destekli PYD/YPG ile mücadele etmek yerine, ülkeyi mezhepsel arındırmaya yöneldiği görülüyor.
ŞAM YÖNETİMİ ÜLKENİN BÖLÜNMESİNİ Mİ İSTİYOR?
Devamı M5 Dergisi Şubat 2020 Sayısında…