Gazi Mustafa Kemal'in Havacılık Vizyonu - M5 Dergi
Makaleler

Gazi Mustafa Kemal’in Havacılık Vizyonu

Abone Ol 

Osmanlı’nın kalıntıları üzerine yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin en fazla dikkat çeken özelliklerinden birisi de bağımsızlık refleksiydi. Devlet bu yüzden kendi savaş sanayiini oluşturma arayışındaydı. Fakir ve borçlu bir devlet olan genç Türkiye Cumhuriyeti, böylesine pahalı bir teknolojiyi ülkeye getirmeyi ve üretmeyi, hem daha bir toplu iğneyi bile yapamazken, nasıl başaracaktı? Bir dönem Türkiye’de, birkaç ayrı tesiste, zamanın yabancı uzmanlarını hayretler içerisinde bırakacak kadar yüksek nitelikte, yüzlerce motorlu – motorsuz uçaklar ve uçak motorları üretildi. Atatürk ortaya bir hedef koymuş, millet de buna inanmış ve desteklemişti.

19’uncu yüzyılın sonlarına gelindiğinde insanoğlu pek çok doğa olayıyla uzlaşmayı başarmış fakat henüz gerçekleşmeyen düşü için gökyüzünün engellerinden kurtularak ona hâkim olma beklentisi için sabrı kalmamıştı. Gerçi yaklaşık bir asırdır, balonlarla göğe yükselebiliyor, rüzgâr elverdiği ölçüde ve istikamette yer değiştirilebiliyordu. Ancak göklerden istifadenin yaygınlaşması için bu araç pek uygun değildi.

Wright Kardeşlerin Amerika da, yer yüzeyinden yüksekte, denetimli, kendinden hareketli ve havadan ağır bir araçla, 1903’te ilk uçuşu başarmaları pek çoğumuzun bildiği gibi insanoğlunun gökyüzü ile olan tanışıklığının miladı olarak genel kabul görür.

Havacılıkta yaşanan gelişmeler, doğası gereği sınır tanımayan askerî taleplerin de etkisiyle bir insanın ömrüne rahatlıkla sığabilecek bir sürede ortaya çıkmıştır. Her ne kadar, ilk yerden kesilmenin tarihi, 1903 ise de 1907 yılının sonuna gelindiğinde Avrupa’da sadece 8 kişinin uçabildiğini biliyoruz. 1907 yılının sonunda durum böyle iken, hava araçlarının 1912’den itibaren askerî amaçlarla kullanılmaya başlanması buna dönük üretimi ve gelişmeyi katlayarak devam ettirecekti. Birinci Dünya Savaşı ile hâd safhaya varan üretim hızı ile kendini gösteren havacılık, iki savaş arası dönemde, mesafe, irtifa ve hız rekorlarıyla anılmaya başlanmış, uçaklarda kullanılan motorların güç ve sayılarının artmasının sonucu olarak da yolcu ve yük taşımacılığı faaliyetleri ortaya çıkmıştır.

İkinci Dünya Savaşı yılları, askerî başarılarda cesaretin yerini yüksek savaş teknik ve teknolojilerinin aldığı yıllardır. Bu yeni savaş silahının önemini kavrayan askerler kadar taşımacılık ve lojistik sektörlerinde iş yapan sermaye sahipleri de uçak denilen bu yeni araca ilgi gösterdiler. Savaştan sonra ulusal ve uluslararası uçuşlara düzenlemeler getirilirken sermayenin bu işten nasıl nasipleneceğinin kuralları da konuluyordu. Sektörün baş aktörü, silahlı kuvvetler, sivil hava taşımacıları ya da pilotlar değil uçak fabrikalarıydı.

Fabrikalar, üretim kapasitelerini artırıyor, teknolojilerini sürekli yeniliyor, gelişme sağlanabilmesi için AR-GE birimleri kuruyor ve gelişmeleri gizli tutuyor, mühendis yetiştiren okulların kontenjanlarını etkiliyor, orduya ve sivil sektöre personel yetiştiriyorlardı.

Havacılık teknolojisinde yapılan keşifler sadece bu alanla sınırlı kalmadı.  Makine-motor, iletişim, ısıtma, soğutma, bilgisayar teknolojileri, tekstil sanayi,  ziraat ve uydu sistemleri ve bunun gibi pek çok sanayi dallarıyla da yakın ilişkide oldu. Havacılık teknolojisi bu anlamda, öylesine büyük bir çığır açtı ki, hiçbir akıl sahibi devlet bu sahaya kayıtsız kalamadı.

Devamı M5 Dergisi Şubat 2019 Sayısında…

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close