Cihat Yaycı’dan Yeni Kitap: Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye - M5 Dergi
Makaleler

Cihat Yaycı’dan Yeni Kitap: Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye

Abone Ol 

Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Dr. Cihat Yaycı, yeni kitabı “Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye” çıktı. Kitapta, genelde Akdeniz özelde de Doğu Akdeniz’deki bütün güç ve hak mücadelesini detaylarıyla irdeleyen Yaycı, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin gelecek yüzyıllarını kurtaracak bir zenginlik olduğunun altını çizdi.

Aylardır zengin hidrokarbon yataklarını konuştuğumuz ve yıllardır bu konuda çok çetin mücadelelere sahne olan Doğu Akdeniz ile ilgili Türkiye’de simge isimlerden biri haline gelen Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Dr. Cihat Yaycı’nın yeni kitabı “Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye” çıktı. Yaycı, Kırmızı Kedi Yayınevi etiketiyle okurlarıyla buluşan kitabıyla, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri kaleme aldı. Kitapta, Mısır ve İsrail’in Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge Antlaşması ile haksız olarak daha az alana sahip olduğunun altını çizdi.

Akdeniz’in, deniz güvenliğine yönelik olarak sayılabilecek tehdit tiplerinin neredeyse tamamını barındırdığını belirten Yaycı, buradaki güvenlik denkleminin çok boyutlu ve çok aktörlü yapısıyla oldukça karmaşık bir durum arz ettiğinin altını çizdi. Yaycı, kitabının Giriş bölümünde şu tespitleri yaptı:

“8 Nisan 2010 tarihinde ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS-US Geological Survey) tarafından yayımlanan raporda, Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan bölge olan Levant Havzasında 3,45 trilyon metreküp (122 trilyon kübik feetlik) doğal gaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunduğunun tahmin edildiği yer almaktadır. Bu tahmin dünyanın en büyük doğal gaz yataklarından birinin Doğu Akdeniz’de bulunduğuna işaret etmektedir.

ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından Nil Delta Havzasında ise yaklaşık 1,8 milyar varil petrol; 6,3 trilyon metreküp (223 trilyon kübik feet) doğal gaz ve 6 milyar varil sıvı doğal gaz rezervi olduğunun tahmin edildiği, Kıbrıs Adası’nın çevresinde ise 8 milyar varil olduğu söylenen petrol rezervinin yaklaşık değerinin 400 milyar dolar civarında olduğu açıklanmıştır. Ayrıca “Herodot” olarak adlandırılan Girit’in güney ve güneydoğusundaki alanda biri 1,5 diğeri 2 trilyon metreküp olmak üzere toplam 3,5 trilyon metreküplük doğal gaz bulunduğu ifade edilmektedir.

2010 yılı tüketim miktarları dikkate alındığında, toplam değeri üç trilyon doları bulan doğal gaz rezervlerinin bugünkü tüketim miktarlarıyla Türkiye’nin yaklaşık 572, Avrupa’nın ise 30 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayabileceği belirtilmektedir. Söz konusu zengin kaynakların araştırılması ve işletilmesi, Doğu Akdeniz’de başta kıyıdaş ülke ve yönetimler olmak üzere uluslararası aktörlerin iştahlarını kabartmış, deniz yetki alanları sınırlandırma faaliyetlerinin hızlanmasına neden olmuştur.”

Bu büyüklükteki bir rezervin ekonomik değerinin yanı sıra politik etkisi bölgeyi yeni bir cazibe merkezi haline getirdiğinin altını çizen Yaycı, “Gerek bölge ülkelerinin son yıllarda artan çabaları gerekse bölge dışı güçlerin Doğu Akdeniz’e yönelik artan faaliyetleri bu durumu teyit eder niteliktedir” ifadelerini kullanmış.

Rumların 2003 yılından itibaren, bölgedeki ülkelerin haklarını göz ardı eden ikili antlaşmalarla bölgedeki enerji kaynaklarından azami derecede istifade etme gayreti ile Yunanistan’ın bölgedeki siyasi konjonktürü istismar ederek oldubittilerle deniz yetki alanlarını kendi lehine belirleme gayretleri, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları sorununun temelini oluşturduğunu belirten Yaycı, şu vurguları yaptı:

“Enerji konusunda dışa bağımlı olan Türkiye’nin sadece bugün değil, gelecek nesiller için de denizlerdeki haklarına sahip çıkması gerekmektedir. Enerji kaynakları bakımından bugün öne çıkan Doğu Akdeniz üzerinde gerek kıyıdaş ülkelerin gerekse bölge dışı güçlerin emelleri bu denizin önemini açıkça ortaya koymaktadır.

ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS-US Geological Survey) tarafından yayımlanan raporda, Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan bölge olan Levant Havzasında 3,45 trilyon metreküp (122 trilyon kübik feetlik) doğal gaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunduğunun tahmin edildiği yer almaktadır.”

Hâlihazırda, küresel ve bölgesel aktörler Doğu Akdeniz’de faaliyet icra etmektedir. Mevcut durumda, icra edilen bu faaliyetler Doğu Akdeniz’deki güvenlik ortamını daha karmaşık bir hale getirmektedir. Bu durum devletimiz açısından her zaman politik ve askeri boyutta ihtiyatlı ve hazır olmayı dikte etmektedir.

Devletimizin ilgili kademelerinde bu konuda farkındalık bulunmakta ve gereken tedbirler giderek artan bir yoğunlukta alınmakla birlikte akademik camia ve basındaki sınırlı ilgi, meselenin halka mâl edilmesini ve milli bir mesele olarak üst sıralarda gereken yeri almasını engellemektedir.”

Kitaptaki vurgulardan bazıları ise şunlar:

“Akdeniz; Kıbrıs, Sicilya, Malta Adalarına, Doğu Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu birleştiren Süveyş Kanalı’na sahip olması ve dünya petrolünün yarıdan fazlasını ihtiva eden Orta Doğu ve komşu bölgelerini kontrol altında tutması nedeni ile hem bu bölgede bulunan devletlerin, hem de diğerlerinin ilgisini çekmektedir. Doğu Akdeniz ise, genel coğrafi konumu itibarıyla Dünya’nın doğusu ile batısını birbirine bağlayan ticaret yolu üzerinde bulunmaktadır. Zira Doğu Akdeniz, Türkiye ve Suriye üzerinden Mezopotamya ve Yakındoğu’ya, Süveyş Kanalı ile de Arap Yarımadası’na ve Basra Körfezi’ne ulaşmaktadır. Kıyısı olan devletler ile Avrupa, Güneydoğu Asya ve Afrika ülkelerine yapılan deniz ticaretinin düğüm noktası olan Doğu Akdeniz’in önemi, Süveyş Kanalı’nın açılması sayesinde AvrupaUzakdoğu hattı, Ümit Burnu’ndan geçen yola göre 7.000 deniz mili kısalmış olmasıyla daha da artırmıştır.

Adalar açısından bakıldığında Kıbrıs, Sicilya ve Malta Doğu Akdeniz’in önemli adalarını teşkil etmektedir. Doğu Akdeniz’in jeopolitik ve jeostratejik açıdan en önemli adasının ise Kıbrıs olduğunu söylemek mümkündür. Zira Kıbrıs, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’in kontrol edilmesindeki işlevinden dolayı ilgi odağıdır. Ada’nın stratejik değeri, özellikle deniz ticaret yolları ile başlıca hava yollarından biri üzerinde bulunması ile artmakta ve menfaat çatışmalarına sahne olmaktadır. Ada, bütün Orta Doğu ülkelerini kontrolünde bulunduran ‘sabit bir uçak gemisi’ gibidir. Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün tamamen, Irak ve Mısır ise kısmen bu geminin menzilindedir.”
Ortadoğu Bölgesi’nin kalbinin, İskenderun-Basra-Süveyş üçgeni olduğunu belirten Yaycı, kitabında Kıbrıs Adası’nın bu konudaki özel önemine dikkat çekmekte:

“Kıbrıs, coğrafi mevki itibarıyla bu üçgenin iki köşesi olan İskenderun ve Süveyş’i kontrol altında bulundurmaktadır. Orta Doğu’da hâkimiyet kurmak iddiasında olan devletler için Kıbrıs Adası, Orta Doğu’ya giriş anahtarıdır.”

KÜRESEL GÜÇLERİN SİYASETLERİ

Yaycı kitabında küresel güçlerin, bölgedeki siyasetini de detaylarıyla aktarmakta:

İngiltere’nin;

– Kıbrıs Adası’nda, biri Limasol, diğeri de Larnaka’da olmak üzere ve İngiltere toprakları sayılan “Ağrotur ve “Dikelya” üslerine egemen olması,

– Körfez Krizi sırasında Kıbrıs Adası’ndaki söz konusu üslerini kullanmış olması,

– Bu egemen üsler vasıtasıyla hem Orta Doğu’yu yakından takip edebilmesi hem de Doğu Akdeniz’deki enerji jeopolitiği denkleminde ve dolayısıyla GKRY’nin sözde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)’sinde hak iddia edebilecek olması,

ABD’nin;

– Girit Adası’nda bulunan Suda Üssü ile NATO Denizde De-netim Harekatı Eğitim Merkezi (NATO Maritime Interdiction Operational Training Centre-NMIOTC) marifetiyle hem Doğu Akdeniz’i hem Orta Doğu’yu hem de Ege ve Karadeniz’i izlemesi,

– Uçak gemisi gruplarını Akdeniz’de dolaştırması,

– ABD Donanmasına ait 6. Filonun, Suriye’deki durum nedeniyle bölgede bulunması,

– ABD’nin en büyük petrol şirketlerinden olan Exxon Mobil’in Şubat 2019 ayında, GKRY’nin sözde ruhsat sahalarından 10 numaralı parselde 142 ile 227 milyar metreküp arasında değişen miktarda doğal gaz yatağı keşfettiği ve rezervin “son 3 yılın dünya çapındaki en büyük keşfi” olduğu yönünde açıklamalarda bulunması,

Rusya Federasyonu (RF)’nun:

– Hemen her dönemde Doğu Akdeniz Havzası’nda üs edinme gayretleri, bu bağlamda 1977 yılından beri Tartus’ta ileri bir lojistik üssü bulundurması,

– 7 Haziran 2013 tarihinde RF Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “Akdeniz bölgesini Rusya’nın birinci derece ulusal çıkar alanı” olarak açıklaması,

– 26 Aralık 2017 tarihinde RF Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun “Rusya’nın Suriye’de Tartus ve Hmeymim askeri üslerinde kalıcı varlığına yönelik çalışmaların başladığını” ilan etmesi,

– Tartus ve Hmeymim üslerine ilave olarak Mısır’da hava üssü elde etme gayretleri,

Hâlihazırda, küresel ve bölgesel aktörler Doğu Akdeniz’de faaliyet icra etmektedir. Mevcut durumda, icra edilen bu faaliyetler Doğu Akdeniz’deki güvenlik ortamını daha karmaşık bir hale getirmektedir. Bu durum devletimiz açısından her zaman politik ve askeri boyutta ihtiyatlı ve hazır olmayı dikte etmektedir.”

Devamı M5 Dergisi Şubat 2020 Sayısında…

 

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close