Bolivya'da Ne Oldu? Olağan Şüphelilerin Darbesi Mi? Amerika'da İç Savaşın Habercisi Mi? - M5 Dergi
Makaleler

Bolivya’da Ne Oldu? Olağan Şüphelilerin Darbesi Mi? Amerika’da İç Savaşın Habercisi Mi?

Abone Ol 

Yenilikçi teknolojilerin savunma sanayii dâhilinde gerçekleşmesi, sürdürülebilirliğe katkı sağlar, teknolojik dışa bağımlılığı azaltır, inovasyonu motive eder, Ar-Ge’ye dayalı ve katma değer üreten bir sanayii gelişimini kuvvetlendirir. Bu nedenle Savunma Sanayii-Üniversite işbirliği, yenilikçi teknoloji sarmalını güçlendirir.

18. yüzyıldan önce 90 yılda ancak iki kat artabilen bilgi biri­kimi hızının, 21. yüzyılda 3,2 yıla düşmesi, dünya jeopolitiğini temellerinden sarsacak bazı olayları ya gözden kaçırma­mıza ya da üzerinde yeterince düşünme fırsatı bulamadan ufukta kaybolup gitmelerine yol açıyor. Güney Amerika ül­kesi Bolivya’da 10 Kasım’da Devlet Başkanı Evo Morales’in yönetimden uzaklaştırıldığı darbe de tam olarak anlaşıla­madan gündem başlıklarının alt sıralarına doğru yitip giden sıradan bir enformasyon haline geldi.

Peki, Bolivya’da yaşananlar ve uluslararası basının günde­mini ilk günlerdeki kadar meşgul etmese de yaşanmaya devam edenler bu kadar çabuk geride bırakılacak kadar basit ve sıradan mı?

BOLİVYA’DA YAŞANANLARIN AKLA GETİRDİĞİSORULAR…

Morales’in iktidardan uzaklaştırılmasında izlenen yöntem­lerin başka ülkelerde karşımıza çıkma ihtimali var mı? Ya da Bolivya’da ilerleyen süreç 1960 ve 70’li yıllarda ABD’nin Gü­ney ve Orta Amerika ülkelerindeki Marksist rejimleri devir­mek için desteklediği klasik darbelerden biri olarak değer­lendirilebilir mi? Yoksa Latin Amerika geneline yayılabilecek kapsamlı bir çatışmanın ilk adımlarıyla mı karşı karşıyayız?

Bu soruların cevaplarını ararken, yalnızca Bolivya’daki dar­benin nereye evrilebileceğine değil Venezuela, Şili ve Brezil­ya başta olmak üzere halihazırda kaos, ekonomik kriz, ABD ile ilişkilerde çatışma yaşanan ülkelere de bakmak gereki­yor.

Yukarıdaki soruların yanıtlarını bulmak için ilk bakmamız gereken Bolivya tarihindeki bazı dönüm noktaları. 1825 yılında ülkeye bağımsızlığını kazandıran ve ismini de ve­ren Simon Bolivar, aynı zamanda Latin Amerika’daki diğer bağımsızlık hareketlerinin de ilham kaynağı oldu. Venezu­ela’da Hugo Chavez ile yeniden ivme kazanan ABD karşıtı siyasi hareket, halefi Maduro döneminde de kendisini Bo­livarcı hareketin mirasçısı olarak görüyor. 1950’li yıllar ise zengin tarım ve yeraltı kaynaklarına sahip Bolivya için sonu gelmeyen kaosun başlangıcı oldu. 1989 yılında sol görüşlü Jaime Paz Zamora devlet başkanlığına seçilinceye kadar ülke, bir dizi askeri darbe, maden işçilerinin grevleri ve koka üreticisi çiftçilerin ayaklanmaları arasında savruldu. 21. Yüzyıla gelindiğinde Bolivya istikrar ve huzurla yeni yeni tanışmaya başladı ancak bu sürecin devamı mümkün ol­madı. Yerli halkın en önemli gelir kaynağı olan ve narkotik piyasasında kokainin hammaddesi olan koka bitkisinin eki­minin ABD baskısıyla engellenmeye çalışılması yeni bir krizi tetikledi. ABD, 1970’li yıllarda Türkiye’deki afyon üretimine yaptığı müdahalenin bir benzerini Bolivya üzerinde uygula­manın peşine düştü. 2001 yılında, hükümetin çiftçilere koka bitkisi ekmemeleri karşılığında 900 dolar ödeme teklifi ka­bul görmedi.

Devlet Başkanlığı görevini terk etmek zorunda kalan Evo Morales darbenin kaynağının ülkesinin sınırlarının ötesinde aranması gerektiğine işaret etti, ülkesinin yeraltı ve yer üstü kaynaklarını millileştiren politikalarının hedef alındığına şu sözlerle dikkati çekti: “Kapitalist bir sistem için biz terörist konumundayız. Doğal kaynakları millileştirip Bolivya’yı değiştirdiğimiz için bizi asla affetmeyecekler, insanın en çok canını acıtan şey ise şu; bunların hepsini yerle bir edecekler”.

EVO MORALESİ’N ZAFERİ, ABD İLE İHTİLAF…

2002 yılında yapılan seçimlerde Gonzalo Sanchez de Loza­da seçimden zaferle çıkarak ikinci kez devlet başkanı oldu. Seçimde mağlup ettiği rakibi ise bu yazının da konusu olan 10 Kasım 2019’da silahlı kuvvetlerin baskısı ile görevinden istifa etmek zorunda kalan, kırsal kesimdeki koka üreticile­rinin ve yerli halkın temsilcisi Evo Morales’ti. 2003 yılından itibaren ise ülkede enerji odaklı kaosun başladığı yeni bir dönemin perdesi açıldı. Bolivya doğalgazının, Şili, Arjantin ve Peru’ya satışında izlenen politikalar kitlesel protesto eylem­lerine yol açtı. Topraklarından çıkarılan doğalgazın satışın­dan daha fazla pay isteyen Bolivya yerlileri ile güvenlik güç­leri arasındaki çatışmalarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Bu şartlar altında 2005 yılının Aralık ayında yapılan seçimler Bolivya için dönüm noktası oldu.

Evo Morales, Bolivya’nın yerli kökenli ilk devlet başkanı oldu. Liderliğini yaptığı Sosyalist Hareket Partisi’nin ilk icraatla­rı, şu anda 11 milyon olan ülke nüfusunun yüzde 62,2’sini oluşturan yerli halklara eşit haklar tanıyacak bir anayasa­nın hazırlanmasına girişmek ve ülkenin enerji kaynaklarını millileştirmek oldu. Bu adımlar, ABD ile Morales arasın­daki itilafın da başlangıcı oldu. Morales, yeni anayasa ile İspanyolcanın yanı sıra 36 yerli dilini de resmi dil ilan etti. Morales liderliğindeki Bolivya, artık kendisini “Bolivya Ço­kuluslu Devleti” olarak tanımlamaya başlamıştı. Ancak ülkede grevler ve çatışmalar son bulmuyordu. 2008 yılının Eylül ayında ülkenin kuzeyindeki Pando eyaletinde hükü­met karşıtı gösteriler sırasında 30 kişi öldü. Çatışmaları kışkırttığı iddiasıyla ABD’nin La Paz Büyükelçisi sınır dışı edildi. 2009’un Nisan ayında ise bu kez muhalefetin güçlü olduğu Santa Cruz kentinde Devlet Başkanı Morales’e su­ikast düzenlemeye hazırlanan bir gruba yönelik operasyon düzenlendi. Paralı askerler oldukları iddia edilen 3 kişi polis tarafından öldürüldü.

Devamı M5 Dergisi Aralık 2019 Sayısında…

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close