Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Esirleri
1914-1918 kuşağı, çökmekte olan bir imparatorluğun savaşan son nesliydi. Trablusgarp’tan Balkan Savaşı’na, Birinci Dünya Savaşı’ndan Milli Mücadele’nin sonuna kadar 10 yıl boyunca aralıksız savaştılar. Cepheye giden her üç askerden biri ya şehit oldu ya da sakat kaldı. 200 binden fazla asker de esir düştü. Esirler, dört yıl süren savaş boyunca Mısır’dan Fransa’ya, Sibirya’dan Burma ve Hindistan’a kadar farklı coğrafyalardaki esir kamplarına götürüldü.
1914 kışında Sarıkamış Harekâtı’na katılan 86. Alay Komutanı Binbaşı Ali Agâh Bey, bağlı olduğu 29. Tümen’in en eski ve deneyimli subaylarından biriydi. 26 Aralık günü Rus topçusunun ve makineli tüfeklerinin ateşi altında, muharebenin ilk saatlerinde şehit olmuştu. 29. Tümen Komutanı Albay Arif Baytın, hatıratında Ali Agâh Bey’in şehadetini şöyle anlatıyor:
“Şehadetini müteakip oracıkta tedfini için metrukâtının tespiti sırasında üzerinde bir tek liranın da zuhur etmemesi ne derece büyük fedakârlık ve feragat-i nefis sahibi olduğu bizlerce ve yakın arkadaşlarınca daima takdirle anıla gelmiştir.”
Binbaşı Ali Agâh Bey’in üzerinden çıkmayan bir tek lira, Sarıkamış’taki yokluğun en hazin kanıtlarından biridir. 29. Tümen, Sarıkamış Harekâtı sırasında bir hafta içerisinde üç alay komutanını şehit verdi. 85. Alay Komutanı Binbaşı Sabit Bey 27 Aralık’ta, 87. Alay Komutanı Binbaşı Lütfullah Bey 30 Aralık’ta şehit düştü. 29. Tümen Komutanı Albay Arif Baytın ise muharebeler sırasında Rus ordusuna esir düştü ve Sibirya’ya gönderildi.
SARIKAMIŞ’TAN SİBİRYA’YA
Türk ordusu, Birinci Dünya Savaşı boyunca, Sarıkamış başta olmak üzere Doğu Anadolu’da ve Avrupa’daki Galiçya-Romanya Cephelerinde 65 bin civarında askerini Ruslara esir verdi. Esirler önce Rus hatlarının gerilerine kadar yürütülüyor, daha sonra trenlerle Sibirya’daki esir kamplarına gönderiliyordu. Sibirya şehirlerindeki kışlalar, Rus askerlerin cepheye gitmesiyle boşalmış ve savaş esirleriyle doldurulmuştu. Albay Arif Bey, Krasnoyarsk şehrindeki kampın en kıdemli subayıydı. Krasnoyarsk kampı, şehir merkezine birkaç kilometre mesafede bulunan “Voyenni Gorodok” adı verilen askeri şehirde kurulmuştu.
Doğu Cephesi’nde Ruslara esir düşen 60 Türk subayı 7 Mart 1917’de Krasnoyarsk’a getirilmişti. Aralarında Yedek Subay Halil Ataman da vardı. Son kafileyle birlikte kamptaki esir sayısı 400’ü Türk subayı olmak üzere 4000’e çıkmıştı. Sibirya’daki kamplarda esirler için en büyük sıkıntı yiyecekti. Birçok şehirde karne sistemine geçilmişti. Esirlerin çoğu Sibirya soğuğuna dayanamıyordu. Tifüs, tifo ve kolera gibi bulaşıcı hastalıklar sonucu binlerce esir hayatını kaybetmişti. Halil Ataman hatıratında kamptaki ölümleri şöyle anlatıyor:
“Biz bu yere gelmeden önce, bu hapishanede 14.000 esir varmış. Bu esirlere bir nevi hastalık gelmiş, ciğer hastalığı imiş. Bu kötü hastalık, bahsettiğim 14.000 kişiden 11.000’ini yemiş ve çok kısa bir zamanda kocaman bir mezar doğuvermiş. Hatta bu ölüm tırpanı 60 Türk zabitinin de canına kıymış. Mezara gittim ve gördüm. Mezarın ortasına bir anıt sütun dikilmiş, bu anıtın her yüzünde muhtelif milletlerin dillerinde (Türkçe, Almanca, Macarca, Rusça) yazılar vardı. Anıtın yazılmış olan metninde şunlar okunuyordu: ‘1914 Cihan Harbi’nde, müttefik ordularından Rusya’ya esir düştükten sonra burada ölenlerin hatırasına’.”
Yedek Subay Halil Bey’in bahsettiği anıt bugün hâlâ duruyor. Ancak Türk savaş esirlerini mezarlarıysa savaştan sonraki yıllarda tahrip edilmiş. Esirlerin tutulduğu binalar günümüzde de askeri kışla olarak kullanılıyor. Krasnoyarsk Müzesi’nde Birinci Dünya Savaşı esirleriyle ilgili özel bir köşe var. Bu bölümde bulunan tahta bir plakada yüzlerce askerin, esaret günleri anısına attıkları imzalar bulunuyor. Bunlar arasında 10 Türk askerinin imzası da var. Miralay Hakkı, Binbaşı Ahmed Hamdi, Yüzbaşı Cemalettin, Yüzbaşı Mustafa, Mülazım-ı Sani Mehmet Arif ve diğerleri…
VETLUGA IRMAĞI’NIN KIYISINDA
Avrupa Rusyası’na götürülen Türk esirleri, Volga’nın bir kolu olan Vetluga Irmağı’nın çevresinde kurulmuş kasabalarda kalıyordu. Irmakla aynı adı taşıyan Vetluga kasabasında Ekim 1916’da 100’e yakın Türk savaş esiri vardı. Türk esirlerin kaldığı bir başka kasaba ise Varnavin’di.
Teğmen Mehmet Arif (Ölçen) Bey’in de aralarında bulunduğu 100’e yakın Türk askeri bu kasabada kalıyordu. Varnavin’in dondurucu iklimine ayak uyduramayan esirlerden Binbaşı Hakkı Bey, Teğmen Gani Bey ve Teğmen Ali Sami Bey yakalandıkları hastalıklar sonucu hayatlarını kaybetmişti. Mehmet Arif Bey, “Vetluga Irmağı” adlı hatıratında Gani Bey’in vefatını anlatıyor:
“Tutsak arkadaşımız Gani Efendi, Şubat’ın başlarında hastanede öldü. Onun ölümü hepimizi derin bir acıya boğdu. Garnizonda ölüm sessizliği vardı. Kimse konuşmak istemiyordu. Rus komutan cenaze törenine katılacağını söyledi.
Sibirya’daki kamplarda esirler için en büyük sıkıntı yiyecekti. Esirlerin çoğu Sibirya soğuğuna dayanamıyordu. Halil Ataman hatıratında kamptaki ölümleri şöyle anlatıyor: “Biz bu yere gelmeden önce, bu hapishanede 14.000 esir varmış. Bu esirlere bir nevi hastalık gelmiş, ciğer hastalığı imiş. Bu kötü hastalık, bahsettiğim 14.000 kişiden 11.000’ini yemiş ve çok kısa bir zamanda kocaman bir mezar doğuvermiş.”
Kilise bahçesinin bir kenarında 25 rubleye mezar kazdırdık. Oraya gömülecekti.”
Bugün kilisenin bahçesinde bu üç Türk subayının mezarlarından herhangi bir iz bulunmuyor. Soğuk Varnavin günlerinde her esir kendisine bir meşgale bulmuştu. Esirlerden Teğmen Mehmet Arif Bey ve Yüzbaşı Hilmi Bey resme düşkündü. Yüzbaşı Hilmi Bey’in yaptığı tablolardan biri bugün kasaba müzesinde duruyor.
HİNDİSTAN VE MYANMAR’DA TÜRK ESİRLERİ
Türk ordusunun, Doğu Anadolu’da Ruslarla çarpışmaya başladığı ilk günlerde bir başka cephe Irak topraklarında açılmıştı. İngilizler, 23 Kasım 1914’te Basra’ya asker çıkarmış, Türk birlikleri İngilizlere ilk esirlerini bu bölgede vermişti. Kut’ül Amare zaferinden sonra Irak Cephesi’nde tutunamayan Türk ordusu, dört yıl süren savaş boyunca İngilizlere 20 binden fazla askerini esir verdi.
İngilizler, Irak Cephesi’nden aldıkları Türk esirlerini uzak diyarlardaki sömürgelerine gönderdi. Bunlardan biri, Güney Asya’nın büyük ve kalabalık ülkesi Hindistan’dı. Esirler, bir süre Irak’taki geçici kamplarda tutuluyor, daha sonra Umman Denizi üzerinden Hindistan’a gönderiliyordu. Gemilerden indirilen esirler, trenlere doldurularak Hindistan içlerindeki kamplara götürülüyordu.
Devamı M5 Dergisi Aralık 2019 Sayısında…