ABD Yaptırımları: Küresel Tiranlığın Habercisi mi? - M5 Dergi
Makaleler

ABD Yaptırımları: Küresel Tiranlığın Habercisi mi?

Abone Ol 

Şurası kesin ki dünya, tarihte hiçbir devlet veya imparatorlukta karşılaşılmayan, alışılmadık bir mekanizmayla karşı karşıya. ABD finansal yaptırımları ilk olarak 1917 tarihli bir ABD kanunu olan “Trading With the Enemy Act (TWEA) dayanak alınarak uygulanmaya başladı. BM Sözleşmesi ile ikinci bir aşamaya geçerek, BM yaptırımları perdesi altında dünyayı “yaptırım olgusu”na alıştırdı.

Dünya, küreselleşme sürecinde sessiz sedasız bir oldubittiyi kabullenmeye zorlanıyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından tek taraflı olarak yürürlüğe konulan yaptırımlar, uluslararası anlaşmalarla ortaya çıkarılan uluslararası hukuku, ABD hukukunun,  iç hukuku olarak yorumluyor.

Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesi’nin 39. maddesinde sayılan durumlar gerçekleştiğinde, BM Genel Kurulu’nun 41. ve 42. maddelerine göre alıp uygulayabileceği yaptırımlar yerini, ABD’nin tek başına yürürlüğe koyduğu yaptırım kararlarına bıraktı.

BM’nin 41. maddeye dayanan “silah gerektirmeyen” ve 42. maddeye dayanan “silah gerektiren” yaptırımlar ortaya çıkarma hakkını elinden alan bir ülke ile karşı karşıyayız.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurgulanan küresel nizam, Güvenlik Konseyi’nin 5 “daimi üye” garabetine rağmen, üye devletlerin bir araya geldiği bir platform ortaya çıkarmaya ve bu platformda dünya barışını tesis etmeyi amaçladı. En azından uluslararası anlaşmalara bu şekilde yazıldı.

“EVET” DİYE YANITLANMASI ZOR SORU

“Dünya barışını korumak” gibi esaslı bir iddia ve dünyadaki tüm devletlerin üye olduğu bir “örgüt” ortaya çıkınca, barışı koruma konusunda BM’ye oldukça karmaşık prosedürler izlenerek ortaya çıkabilecek “yaptırım kararı alma ve uygulama” yetkisi tanındı. Böylece BM, bir kısmı 41. maddeye dayanan “silah gerektirmeyen” ve bir kısmı da 42. maddeye dayanan “silah gerektiren” yaptırımlar tanımladı.

Boykot, Misilleme, Zararla karşılık, Abluka, Ambargo ile sınırlı bir liste ortaya çıkarıldı. Bu listede yer alan yaptırımlar, BM’nin kurulduğu günden bugüne kadar süren faaliyetlerin önemli bir kısmını oluşturdu.

Yaptırımların ehven-i şer olduğu söylenebilir. Zira bu yaptırım kararlarının neredeyse hepsi BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin veto süzgecinden geçti. Konseyden geçen kararların sayısından daha fazla teklif veto engeline takıldı. Bu durum aslında “adil ve meşru” yaptırım içtihadı olduğu konusunda dünyayı hemfikir olmakta zorluyor.

Güvenlik Konseyi’nden de onay almış BM yaptırım kararlarıyla ortaya, uluslararası ceza hukukunda dayanak yapılabilecek bir içtihat külliyatı çıkarılabildi mi? Bu külliyat, hukuk fakültelerinde, genç hukukçuların vicdanlarını tatmin edebilecek bir değere dönüştü mü? Bu soruya bir çırpıda “evet” yanıtını vermek oldukça zor.

Çünkü yaptırımların esaslı unsuru, devletlerin yaptırımların uygulanmasında ortaya koyacakları politik kararlılık ve fiili katkı. Ancak yaptırıma konu olan ülkenin stratejik durumu, ikili ilişkiler, ekonomi büyüklüğü, yaptırım konusu mal ve hizmetlerin ülkeler için önem derecesi gibi birçok faktör, ülkelerin politik kararlılığını ve yaptırımların uygulanma sürecinde verebilecekleri katkıyı etkiliyor.

Tabii bir de BM’nin yaptırım kararıyla sonuçlanabilecek faaliyetlerinin oldukça zaman alan prosedürlerden oluşması söz konusu. Yaptırıma konu olan “ihlal” ile “yaptırım kararı” arasında geçen süre bazen yılları buluyor ve nihayet yaptırım kararı alındığında iş işten geçmiş olabiliyor.

KRİZLERİ TETİKLEYEN YAPTIRIM

Yaptırımlar tarihine bakıldığında, “evet burada çifte standart var” denilebilecek çok sayıda örnekle karşılaşmak mümkün. Yaptırımın hedef aldığı ülke yerine bu ülkeye çeşitli nedenlerle bağımlı devletleri zor durumda bırakmak mümkün. Hedeften sapma olarak adlandırılan bu sorun yakın zamanda İran üzerinden yaşandı. Aralarında Türkiye ve Avrupa Birliği ülkelerinin de olduğu çok sayıda ülke, İran’ı hedef alabilecek yaptırımların doğrudan kendi ülkelerinde olumsuz etki yapabileceğini ileri sürdü.

Yaptırımların uygulamada ortaya çıkardığı birçok sorun raporlanıyor; gerek siyaset ve gerekse bilim dünyasında, yaptırımların yabancı düşmanlığını artırdığı, uluslararası kuruluşlara güveni azalttığı, sadece fakir vatandaşları etkilerken elit sınıflara avantaj bile sağladığı, örtülü savaşa dönüştüğü gibi eleştiriler yapılıyor.

Dr. Öğr. Üyesi Süleyman ÖZMEN  /   Hüseyin Murat LEHİMLER

Devamı M5 Dergisi Kasım 2019 Sayısında…

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close