ABD ve Taliban temsilcileri, Afganistan’da yeni bir süreç başlatmak ve tekrar kalıcı barışın tesis edilmesi için “Afganistan’a Barışı Getirme” anlaşmasını imzaladılar. Anlaşmanın taraflarının daha önceki karşılıklı anlaşmazlıklarına ve tutulmayan sözlerine bakacak olursak, imzalanan bu mutabakat gerçeklerden uzak ve tamamen kâğıt üzerinde yazıldığı şekli ile kalacak gibi görünüyor. Geçmişte ABD’nin “çekilme” sözlerinin hiçbirini yerine getirmemesi, Taliban’ın ise “ateşkes” konusundaki verilen sözlerine riayet etmemesi bu anlaşmanın uzun ömürlü olmayacağını gösteriyor.
AFGANİSTAN’A BARIŞ GELECEK Mİ?
Katar’ın başkenti Doha, 29 Şubat’ta, son dönemin en önemli gelişmelerinden birine sahne oldu. Ancak bu gelişme, gündemden hiç düşmeyen ve sıcaklığını bir an olsun yitirmeyen İdlib çatışmasının gölgesinde kaldı. Katar yönetiminin arabuluculuğunda masaya oturan ABD ve Taliban temsilcileri, Afganistan’da yeni bir süreç başlatmak ve tekrar kalıcı barışın tesis edilmesi için anlaşma imzaladılar. İmza törenine Pakistan, Hindistan, Endonezya, Özbekistan ve Tacikistan’dan birçok üst düzey yetkili katıldı. Türkiye ise Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu nezdinde temsil edildi. Törene Taliban heyetinin yerel kıyafetlerle, ellerinde bayraklarla ve lüks araçlar ile konvoy yapıp anlaşmanın yapılacağı yere kendilerinden gayet emin şekilde gelmesi siyasi bir şov olarak damga vursa da taraflar zor da olsa bir mutabakata vardıklarını canlı yayın önünde tüm dünyaya açıkladılar.
Doha’da aylardır devam eden kıran kırana pazarlıkların sonunda varılan mutabakata ise “Afganistan’a Barışı Getirme” adı verildi.
Anlaşma kısaca dört ana maddeden oluşuyor:
1) Taliban’ın, Afganistan topraklarını ABD hedeflerine saldırı için kullanmayacağını garanti etmesi,
2) Toplam sayıları 30 bini aşan ABD ve NATO kuvvetlerinin, Taliban’ın ateşkes sözünü tuttuğu takdirde, 14 ay içinde Afganistan’dan çekilmesi,
3) Afganistan içindeki rakip gruplar arasında diyalog ve müzakerelerin başlatılması,
4) Tüm bunların sonucunda kalıcı ve kapsamlı bir barış anlaşmasının yürürlüğe girmesi.
Taraflar ve tutulmayan sözler…
Ancak anlaşmanın taraflarının daha önceki karşılıklı anlaşmazlıklarına ve tutulmayan sözlerine bakacak olursak, imzalanan bu mutabakat gerçeklerden uzak ve tamamen kâğıt üzerinde yazıldığı şekli ile kalacak gibi görünüyor.
Daha önce bilindiği gibi ABD’nin “çekilme” sözlerinin hiçbirini tam anlamıyla yerine getirmemesi öte yandan, Taliban’ın ise “ateşkes” konusundaki verilen sözlerine riayet etmemiş olması haliyle Afgan halkında da bu anlaşmaya karşı bir umuda neden olmadı.
Geçtiğimiz yüzyılın tamamını siyasî istikrarsızlık, iç savaş, yabancı işgali ve yolsuz siyasetçilerle geçiren Afganlar açısından anlaşma ‘’tutulamayacak sözler vermek’’ ten başka hiçbir şey değil çünkü.
Etnik köken temelli ayrışmalarla ve militarist İslami örgütler ile hükümetin birbirine karşı güç mücadelesi arasında
kalmış olan Afgan toplumu için, ne Taliban tek başına bir “kurtuluş” ne de ABD’nin desteği ile ayakta kalmaya çalışan merkezî Kabil hükümeti; her seferinde sömürülen ve savaşa mahkûm edilen bu halk için bir ‘’umut’’ kaynağı niteliğinde.
Üstelik beklenildiği gibi anlaşma sonrası Afganistan’da şiddet olayları yine durulmadı. Anlaşmadan birkaç gün sonra Taliban militanlarının, Afganistan’ın Kunduz vilayetindeki askeri karakola düzenlediği saldırıda 16 asker hayatını kaybetti. Bu saldırı dışında irili ufaklı pek çok saldırı haberi de
basında yer alınca tüm dünyanın aklına aynı soru takılmıştı? ‘’Afganistan’a Barışı Getirme’’ anlaşması gerçekten Afganistan’a barışı getirebilecek mi?
SONUN BAŞLANGICINDAKİ İSRAİL
İsrail tarihinde ilk kez, üç kez tekrarlanan bir seçim yılı geçirdi. 2019 Nisan ve Eylül aylarında yapılan iki genel seçimde de partilerin hükümeti kuracak sandalye çoğunluğuna bir türlü erişememesinden dolayı üçüncü kez yeniden bir genel seçime gidilmesi akıllara ‘’İsrail siyaseti nereye?’’ sorusunu getiriyor.
Ülkede büyük bir siyasi çıkmaza neden olan ve üç kez tekrarlanan seçimler ve sonucunda ise yine merkezi hükümetin bir türlü kurulamaması ülkedeki siyasetin ne denli büyük bir çıkmaza ve kaosa sürüklendiğinin de işareti aynı zamanda.
Üstelik bu iç karmaşa, tekrarlanan üç seçim ile artık gizlenemez biçimde tüm dünyaya ilan edilmiş durumda. Seküler-dindar çekişmesi, Yahudi kastları arasındaki sınıfsal ayrışma, yerleşimci nüfusun yarattığı derin istikrarsızlık ve Knesset’teki üçüncü büyük parti konumunda olan Arap muhalefetinin partisi ‘’Birleşik Arap Listesi’’nin oy oranını ve vekil sayısını artırması görülen o ki giderek İsrail’in başına daha fazla bela olmaya başlayacak gibi. Üstelik ortaya çıkan geçici seçim sonuçlarına göre Arap muhalefetinin Filistin asıllı milletvekili adayı İman Hatib’in başörtülü olarak meclise girecek olması da İsrail meclis tarihinde bir ilk.
Bir yıl içinde yapılan üçüncü kez yapılan genel seçimlerin sonuçlarına baktığımızda ise, sandık çıkış anketlerine göre, Başbakan Bünyamin Netanyahu’nun partisi Likud önderliğindeki sağ bloğu, koalisyon hükümeti için gerekli 61 milletvekili sayısına ulaşamadı ancak çok yaklaştı. Sonuçlara göre, 60 sandalyede kalan sağ blokun koalisyon kurabilmek için sadece bir milletvekiline ihtiyacı var.
Sağ ve sol blokların gerekli sayıya ulaşamaması nedeniyle Eski Savunma Bakanı Avigdor Liberman’ın ‘’İsrail Evimiz Partisi’’ olası koalisyon senaryolarında bir kez daha kilit role sahip olsa da Likud partisi önderliğindeki sağ blok ve adayı Bünyamin Netanyahu bu kargaşadan zor bela yakasını kurtararak eksik olan bir vekili de tamamlayıp tekrar iktidar olacak gibi görünüyor.
Ancak Başbakan Bünyamin Netanyahu için sadece hükümeti kurmak ve görevine devam etmek problemlerin
çözümü için yeterli değil.
Devamı M5 Dergisi Mart 2020 Sayısında…