Terörizm, İstihbarat ve Şer Merkezi: Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) - M5 Dergi
MakalelerSayı 351 Ekim 2020

Terörizm, İstihbarat ve Şer Merkezi: Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)

Abone Ol 

Bölgemizde son yıllarda öne çıkan ülkelerin başında Birleşik Arap Emirlikleri gelmekte. Özellikle Ortadoğu’da bölgesindeki bütün karışıklıkların arkasında adı konuşulan BAE, Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişiminin de perde arkasındaki güçlerden biri. Özellikle güçlü finans ayağıyla terörizm, istihbarat faaliyetlerini destekleyen BAE, bu gücü kırılmazsa önümüzdeki dönemde bölgede akacak kanın sorumlusu olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Terörizm ve istihbarat birbirinden ayrı düşünülmeyecek kadar bağıntılıdır, özellikle 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde ABD’de yaşanan 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında küresel düzlemde terörizm ve istihbaratın iç içe geçtiğini görmek mümkündür. Soğuk Savaş sonrası dönemde dünyamız küreselleşme sürecini hızlı yaşadı/yaşamaya devam ediyor. Bu da ister istemez terörizmin evirilmesine yol açtı. Bu evirilme sadece terörizm ile kalmadı, aynı zamanda küresel istihbarat ağında da paradigma değişikliğini zorunlu kıldı. Çünkü terörist eylemler bukalemun misali teknik ve kavramsal olarak çok değişiklik/yenilik geçirdi. Bunun yanında da istihbaratın geride durması düşünülemezdi bile, istihbaratta büyük gelişim kaydetti. Bu bağlamda Ortadoğu jeopolitiğinde her ne kadar yüzölçümüyle küçük olsa da ‘uluslararası terörizm’e verdiği destek ve ‘küresel istihbarat’ servisleriyle işbirlikleri Birleşik Arap Emirliklerini (BAE) ne yazık ki Truva atı yaptı!

15 TEMMUZ’UN ARKASINDA

BAE sadece Ortadoğu jeopolitiğinde değil küresel bir ağ misali terörü destekleyen hatta desteklemek ile kalmayarak tüm finansal ve teknik alt yapısını oluşturan hüviyete bürünmüştür. Terörizmi bu kadar besleyen bir devlet muhakkak ki bunun istihbarat zeminini hazırlayarak beslenmesini de sağlayarak bir cambaz misali ipleri elinde tutuyordur. BAE, hidrokarbon ihracatından elde ettiği döviz gelirlerinin gücünün yanında, ABD, İsrail ve İngiltere ile olan güçlü siyasi ortaklıklarıyla Ortadoğu jeopolitiğinde dengeleri lehine çevirmek arzusundadır. Bu minvalde BAE; Mısır, Suriye, Yemen, Libya gibi siyasi istikrarsızlıktan muzdarip ve askeri çatışmaların yaşandığı bölgelerde askeri ve ekonomik etki araçlarını kullanmakta iken kendi bölgesel düzen tahayyüllerinin karşısında olarak değerlendirdiği Türkiye, Katar ve İran gibi ülkelerde de gizli (istihbarat) ve yıkıcı (terörizm) araçlarını yoğun bir şekilde kullanmaktadır. Zira BAE’nin Türkiye’mizde gerçekleştirilmeye çalışılan 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişiminin hem finansörlerinden hem de başını dışarıda olduğu bir devlet olduğu aşikârdır.

İNGİLİZLERİN KURDUĞU “DEVLET”

ABD’de gerçekleşen 9/11 olayları sonrasında birkaç Arap ülkesinde ardı ardına gerçekleşen gizli ajandalı proje olan ‘Arap aharı’nda BAE’li Muhammed bin Zayed el-Nehyan fırsat bu fırsat misali kirli planlarını sadece Ortadoğu için değil İslam coğrafyasına nifak sokarcasına uygulamaya koydu ve dinamitledi. İlginçtir ki Zayed günümüze kadar gelen süreçte ekonomik ve askeri gücünün yanında güçlü medyasıyla Ortadoğu’da diktatörlere karşı ayaklanan Arap halklarını sindirmek için yapmadığını bırakmadı. Çünkü kendisi de şunu iyi biliyor ki BAE’yi kuranlar İngilizlerdir. Ve İngilizler tarafından kurulan bir ülkenin yönetimi muhakkak ki demokratik yollarla gelecek hükümetleri istememek bir yana gelirlerse sonlarının olacağının da bilincindedirler. Mısır’da yaptıkları ortadadır, Müslüman Kardeşler iktidara gelince yıkılması için elinden geleni yapmıştır. Zira Zayed ‘Arap Baharı’nı ortadan kaldırmak için tüm stratejik hamleleri yapmakla kalmamış, aynı zamanda Siyonistlere büyük tavizler vermek zorunda kalmıştır, koltuğunu korumak adına.

“DİNLER ARASI DİYALOG” BAE ELİYLE YENİDEN PİYASADA

BAE yönetiminin stratejilerinden biri de görev addedilmiş gibi İslam’ı yozlaştırmak olmuştur. Bu yozlaştırma onlara göre İslam’ın reforma edilmesi için ama ne var ki öyle değil, amaçlar ve planlar kötü niyetli. Nasıl mı? Şöyle ki İslam’ı tahrif etmek ve ne yazık ki ‘Kuran-ı Kerim’ üzerine yapılacak tahripler, ideolojik olarak mezhepsel savaşlar yaratmak. Gerek Batılı emperyalistler gerekse Siyonist güçler tarafından kukla gibi kullanılan BAE yönetimi buna ‘’dinler arası diyalog’’ adlı tema ile eşlik etmektedir/savunmaktadır. Burada dikkatiniz bir şeye çekmek isterim, ‘’dinler arası diyalog’’ kavramı Türkiye’mizde sizlere neyi, kimi ve hangi zümreyi hatırlatıyor! Zira bu kirli propaganda teması İslam’ı ve Müslümanları dünyadaki terörizmin temelini oluşturuyor diyen Siyonistlerle aynı güzergâhta kol kola olduklarını göstermek açısından manidardır. Neticede şu bir gerçektir, BAE sadece İslam coğrafyasında değil diğer coğrafyalarda da şer güçlerin merkez üssü olmuş durumdadır.

ATOM BOMBASI MI YAPACAK?

Peki, dünyamızda bu kadar terörist yapılanmaları destekleyen ve nerede bir darbe var ise arka planda ortaya çıkan BAE, şimdi ne yapıyor? Ortadoğu’yu tehlikeye atmakla kalmayarak Yakın Doğu ve Afrika gibi coğrafyayı etkileyecek nükleer santral ile gündemde. Evet, çok ilginçtir ki hidrokarbon zengini BAE, ‘elektrik enerjisi’ bahanesiyle ilk nükleer santralini hizmete soktu. Türkiye’ye karşı tüm terör örgütlerini, Suriye’de YPG ile Esed’i, Mısır’da darbeci Sisi’yi, Libya’da Hafter’i ve Filistin’de İsrail’i destekleyip Yemen, Sudan ve Tunus’u da krizden krize sürükleyen BAE’ye şimdi ‘atom bombası’ yolu açılmış oldu.

Boşuna Truva atı kavramını BAE için kullanmadım. Güney Koreli bir şirket tarafından inşa edilen Baraka Nükleer Enerji Santrali’nde atom bombasının en kritik bileşeni olan zenginleştirilmiş uranyum üretilecek. Realite olan ise Baraka Nükleer Enerji Santrali Ortadoğu jeopolitiğinde ‘nükleer silahlanma’ yarışını başlatacaktır. Bu da zaten Ortadoğu için var olan kaos ortamını derinleştirecektir. Ve savaş çanlarına neden olacaktır.

BÜTÜN VERİLERİ İSRAİL’İN ELİNDE

Sonuç olarak, BAE ne yazık ki küresel ölçekte desteklediği terörizm yapılanmasıyla birlikte, aynı zamanda İsrail (Mossad), ABD (CIA) ve İngiltere (MI6) gibi gizli servislerin ana dağıtım/operasyonel yeri olmuştur. Bu da her ne kadar mevcut BAE yönetimi için bir güç olarak vazgeçilmez gözüküyor olsa bile gün gelecek bunlar BAE’yi de sömürecekler, zaten elde ettiler bile! Bir devlet düşünün ki tüm vatandaşlarının tüm verileri başka bir ülkenin (İsrail) elinde olduğunu bunun ‘Ulusal Güvenlik’ bir yana uluslararası güvenliği de tehdit ettiği apaçık ortada. Ne mi olacak bundan sonra? Ortadoğu’dan tutun Yakın Doğu’ya, Afrika’dan tutun Kafkasya ve Asya’ya kadar tüm terörist yapılanmaların ve istihbaratın desteğinin, finansmanının merkezi üssü ve daha fazlası (teknolojik üstünlük-alt yapıyla) olmak üzere merkezi BAE olacaktır/oldu!

DUBAİ YENİ FİLİSTİN OLABİLİR

BAE’nin esir alınmış korkak yönetimi sayesinde İsrail güvenli bir tampon bölgeye kavuşacak, böylelikle Ortadoğu’da daha rahat hareket alanı yaşacaktır. İran ile yaşanacak bir sorunda İsrail operasyonlarını Dubai üzerinden yapacak, bu da İsrail’i değil doğrudan BAE topraklarının hedef alınması demektir. Ne yazık ki Zayed kendi kişisel hırsları ve politikaları doğrultusunda şer güçlere sırtını yaslıyor, kendisini dev aynasında görüyor, ancak Dubai’nin doğrudan hedef olacağını hesaba katmıyor.

Keza tarihsel perspektiften bakarsak ABD, Irak’ın Kuveyt’e saldırması için teşvik etti, sonra Kuveyt’in yıkılmasına göz yumdu, sonra da gitti Bağdat’ı harabeye çevirdi. Yani sözün kısası bugün ne Şam, ne Sana, ne de Beyrut’un sonları iyi gitmiyor, bu doğrultuda Dubai de kendi sonunu hazırlıyor.

Ve zamanla bunu görebileceğiz BAE devletinin yaptığı bu politikalar gün gelecek Dubai’yi bir Filistin haline getirecektir. Ezcümle; BAE’nin gidişatına bakmak için son zamanlarda BAE’yi ziyaret eden bir devletin gizli servis başkanına bakmak yeterli olacaktır. Ve BAE gibi bir Truva atı sayesinde Ortadoğu ve çevresindeki coğrafya’da birçok fırtına beklenmektedir.

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close