NATO ve Akıllı Savunma - M5 Dergi
Makaleler

NATO ve Akıllı Savunma

Abone Ol 

“Savunmaya tahsis edilen sınırlı kaynaklarla maksimum etkiye ulaşma”  gibi bilindik bir düşüncenin yeni bir ifade tarzı olan ‘Akıllı Savunma’ kavramı Şubat 2011’de gerçekleştirilen Münih Güvenlik Konferansı’nda dönemin NATO Genel Sekreteri Rasmussen tarafından kamuoyuna tanıtılmıştır.

‘Akıllı Savunma’ kavramı Şubat 2011’de gerçekleştirilen Münih Güvenlik Konferansı’nda dönemin NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in yaptığı konuşma ile kamuoyuna tanıtılmıştır. “Savunmaya tahsis edilen sınırlı kaynaklarla maksimum etkiye ulaşma”  gibi bilindik bir düşüncenin yeni bir ifade tarzı olan akıllı savunma, 20-21 Mayıs 2012’de gerçekleştirilen Şikago Zirvesi ile resmî olarak İttifak’ın savunma stratejisinin bir parçası haline getirilmiştir. İzleyen süreçte, NATO zirvelerinde alınan kararlarda da akıllı savunmanın İttifak’ın savunma planlama politikasının temel bir unsuru olarak değerlendirildiği görülmektedir.* 2010 yılında Lizbon Zirvesi’nde ilan edilen Stratejik Konsept’de nükleer ve diğer kitle imha silahlarının yayılmasının, NATO’nun sınırları dışında oluşan istikrarsızlık ve çatışma ortamının, terörizm, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının, insan ticareti gibi yasadışı uluslararası faaliyetleriyle siber saldırıların daha organize hale gelmesinin İttifak’ın güvenliğine yönelik başlıca tehditleri oluşturdukları belirtilmiştir. Çok sayıda tehdit ifade edilmesine rağmen söz konusu tehditlerin üye ülkelerce algılanma şiddeti ya da üye ülkelerin tehdidi bertaraf etme konusundaki çaba ve kabiliyetleri aynı oranda değildir. Bu durum İttifak’ın dağılmasına yol açmasa da özellikle Avrupalı müttefiklerin NATO’nun küresel görevlerine ABD kadar hevesli olmamasına ve bu görevlerin maliyetine katlanmak istememelerine neden olmuştur. 2009 yılından itibaren ABD, Asya Pasifik Bölgesi’ndeki çıkarlarını daha fazla vurgulayarak bu bölgede etkin bir politika üretmeye çalışmaktadır. Bu gelişmeler yük paylaşımı çerçevesinde NATO’nun maliyetlerinin karşılanması konusunda daha fazla kaynak ayırmaları için Avrupa ülkelerine yapılan baskıyı da artırmaktadır.

Bu noktada ‘Akıllı Savunma’ kavramı, küresel tehditlerin arttığı fakat bunlarla mücadele edecek kaynakların ve daha önemlisi ortak iradenin azaldığı, ABD’nin stratejik önceliklerini Asya Pasifik’e kaydırdığı bir uluslararası konjonktürde üretilmiş bir kavramdır. Akıllı savunma, söz konusu konjonktürden kaynaklanan koşulların İttifak’a yansıyabilecek olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak ya da hafifletebilmek için üretilen çözüm çabalarından birisi olarak sunulmuştur. Rasmussen, akıllı savunmayı “birlikte çalışarak ve daha büyük esneklik göstererek, daha fazla güvenliği daha az parayla sağlamak” olarak tanımlamıştır.

Obama döneminde NATO’nun yükünün daha eşit bir şekilde üye devletlerarasında paylaşılması çağrısı, daha yoğun bir şekilde yapılmasına rağmen Avrupa devletleri NATO’ya ayırdıkları bütçelerini ABD’nin istediği düzeyde arttırmamışlardır. Bu durum karşısında ABD’nin tepkisini yansıtan en açık sözlü örnek olarak, Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates’in Avrupa’nın askersizleştirilmesini yirmi birinci yüzyılda gerçek güvenliğin ve kalıcı barışın sağlanması önündeki en büyük engel olarak nitelemesi gösterilebilir. İzleyen süreçte özellikle Libya operasyonu sırasında Avrupalı müttefiklerin ABD imkân ve yeteneklerine olan ihtiyacı, yük paylaşımı sorununu ve bu soruna yönelik çözüm arayışını, yukarıda ifade edildiği gibi Rassmussen’in inisiyatifiyle, NATO’nun gündemine bir kez daha taşımıştır.

Devamı M5 Dergisi Ocak 2019 Sayısında…

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close