Libya’da Ne İşimiz Var?
İdlib karıştığı için gözlerimiz Libya’dan Suriye’ye döndü. Ancak hepsi bir bütün halinde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki mücadelesinin bir parçası. “Libya’da ne işimiz var” soruları, iyi niyetli yaklaşımla dezenformasyona inanma, sert yaklaşımla Türkiye karşıtı cephenin piyonu olma.
M5-ANALİZ
Gözlerimiz İdlib’e dönmüşken, Libya ile ilgili sıçak gelişmeler yaşanmakta. Bu çerçevede biz de konuyu detaylı bir analizle yeniden gündeme getirmek istedik. Önce birkaç tane soru soralım ve yanıt verelim:
1- Libya ile yapılan böyle bir anlaşma meşru mudur?
– Evet meşrudur. Çünkü Kaddafi’nin devrilmesinden sonra Birleşmiş Milletlerin araya girmesi ile yapılan seçimler sonrası oluşturulan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Libya’nın yasal olarak tanınan tek hükümetidir.
2-Seküler olarak nitelenen General Hafter neye ve kime karşıdır?
– Seküler bir lider olan Kaddafi yönetimine 1993 yılından itibaren karşı hareketlerin içinde yer alan General Hafter, Kaddafi’nin devrilmesinden sonra Ulusal Mutabakat Hükumeti’nin oluşturulması ve Libya’da bir geçiş döneminin başlamasından sonra beklentilerinin karşılanmaması üzerine yasal hükumete isyan etmiş kendisinden beklentileri olanların maddi desteği, geri kalmış Afrika ülkelerinden özellikle Sudan’dan ve Çad’dan toplanan paralı askerler ile yine BAE tarafından parası ödenen Rus Özel Askeri şirketi yönetimi ve desteğinde UMH’ne karşı terör ve savaş ilan etmiştir. Burada “SEKÜLERLİK” tartışmaları üzerinden sergilenen oyuna dikkat etmek gerekiyor. Seküler bir güç olarak takdim edilen General Hafter’i destekleyen Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin ne kadar seküler olduklarını sorgulamak gerekmiyor mu?
3-Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin İhvan politikalarını savunduğu dolayısıyla Türkiye’nin UMH’ne destek olmaması gerektiği savunuluyor.
-General Hafter’i destekleyen BAE ve Suudi Arabistan SELEFİ-VAHHABİ yani El Kaide lideri Usame bin ladin,
Ebu Bekir el Bağdadi çizgisi değil mi?
Şöyle bir analiz yapalım.
Suriye’deki kaos ve iç çatışmaların başlaması ve rejimin orantısız aşırı şiddet ve güç kullanması ile birlikte, ABD ve takipçilerinden Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin desteklediği Esad rejimine muhalif Özgür Suriye Muhalefeti güçleri üstünlük kazanıp savaşı kazanacak konuma geldi. Ancak sonra ABD, Suriye’de politika değişikliğine giderek muhaliflere yardımı önce kıstı sonra kesti. Ayrıca Washington yönetimi Rusya’nın bölgeye girmesine sessiz kaldı. Amerika’nın politika değişikliği iç savaşın uzamasına, yüzbinlerce insanın ölmesine, yaralanmasına, evinden, yurdundan olmasına ve bölgedeki kaosun devam etmesine neden oldu.
ABD, gerçek politikasına dönerek muhaliflere desteğini kesip PYD/YPG’yi destekleyerek Suriye’yi üç parçaya bölme stratejisine uygun olarak DAEŞ’i bir aparat olarak kullanıp üçüncü bir gücün (PYD/YPG) ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Amerika’nın makas değiştirmesi üzerine ABD ile birlikte hareket eden koşulsuz takipçileri Suudlar ve BAE de ABD ile birlikte pozisyonlarını ayarlayarak PYD/YPG destekçisi durumuna geldiler. Dikkat edin PYD/YPG’yi meşrulaştırmak için geçici bir süre DAEŞ aparatı kullanıldı ve PYD/YPG dünyaya SEKÜLER güç olarak tekfirci güçlerle savaşan kahramanlar şeklinde takdim edildi.
SURİYE’DEKİ OYUNUN BENZERİ LİBYA’DA
Yine aynı oyunun farklı bir versiyonu LİBYA’da ortaya konuyor. Kaddafi’ye isyan etmiş, SEKÜLER Kaddafi’yi devirmek için CIA tarafından senelerce desteklenmiş, arkasında Suud ve BAE rejimleri ile Siyonist politikaların merkezi İsrail’in yer aldığı, kiralık Rus özel askeri şirketi Wagner’in yönlendirdiği General Hafter…
Bize anlatılana göre Hafter ‘SEKÜLER’miş, bu nedenle ona karşı olmak doğru bir hamle değilmiş.
Peki ne yapmak gerekiyor? Bazı söylemlerde şu fikir öne çıkarılıyor: “Bekleyelim görelim hangisi üstün gelirse onunla diyaloğa geçeriz.”
Bu mudur diplomasi ve reel politika?
Hafter denilen bu adamı destekleyen ülkeler bize taban tabana zıt. Güney Kıbrıs’tan, Yunanistan ve İsrail’e kadar ne kadar Türkiye karşıtı ülke varsa destek oluyorlar.
Hafter üstün gelirse Türkiye ile iyi ilişkiler içinde mi olacak?
Böyle bir şey mümkün değil. Çünkü Suud hanedanı ve BAE’yi yönlendiren, sevk ve idare eden esas güç Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de güç kazanmasından rahatsız. Türkiye’nin enerji bağımlılığına son verip, cari açık sorununu tamamen çözmesine, böylelikle bölgesel bağımsız bir güç olmasına karşı çıkıyor.
NEDEN UMH’Yİ DESTEKLEMELİYİZ?
Peki yine soralım: Türkiye neden Es Sarac başkanlığındaki UMH’ni desteklemeli?
– Yunanistan, GKRY, Mısır ve İsrail’in Doğu Akdeniz’de oldu bittilerine gelmemek ve Türkiye’ye dayatmak istedikleri planı bozmak için UMH ve Serac’ı desteklemeliyiz. Bu destek sadece kuru kuruya irade beyanı ile olmuyor. Karşı taraf, silah, mühimmat, eğitim, ve insan gücü ile destekliyor ise bizde gerekeni, gerektiği gibi yapmalıyız yoksa bölgede kimse bize inanmaz. Ayrıca bizi Libya’nın meşru olarak kabul edilen ve tanınan Hükumeti davet ediyor.
Burada “SEKÜLERLİK” tartışmaları üzerinden sergilenen oyuna dikkat etmek gerekiyor. Seküler bir güç olarak takdim edilen General Hafter’i destekleyen Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin ne kadar seküler olduklarını sorgulamak gerekmiyor mu?
Göreceksiniz Türk askeri Libya’ya gittikten sonra vereceği eğitim ve askeri taktik ile dengeler değişecek. Dengeler değişecek çünkü bir tarafta ağırlıklı olarak ülkesini korumak için savaşan ve bu uğurda canını feda eden insanlar var diğer tarafta ise bu ülkeye para kazanmak için gelip neye hizmet ettiğini bilmeden savaşan insanlar var.
Ayrıca savaş kaybedilebilir de. Buna rağmen size karıncanın hikayesini hatırlalım. Hz. İbrahim’i ateşe atan Firavuna karşı su taşıyan karıncaya sorarlar, “taşıdığın su ile bu ateş söner mi” diye. Karınca da “olsun tarafım belli oluyor ya” demiştir.
Türkiye ne istiyor da bu ülkeler Türkiye’ye bu kadar karşı?
Türkiye’nin hiçbir ülke ile sorunu yok sadece hakkı olanı istiyor. Bölgede işbirliği, insan haklarına ve hukuka saygı, teröre karşı gerçek bir tavır ve mücadele, inançlara saygılı bir laiklik uygulaması istiyor.
Türkiye, hakkı olan Münhasır Ekonomik Bölgesine (MEB) sahip çıkıyor. MEB Ana Karalara mahsustur yoksa Meis Adası gibi ufacık bir adaya 200 kilometre MEB tanınmıyor. Mesela Ege gibi özellikteki bir denizde ana karalardan itibaren alınan ortay hat MEB sınırıdır. Bu münhasır ekonomik bölge içinde kalan örneğin Midilli, Sakız gibi adaların kara suları olur başka da bir şeyi olmaz. Ama Yunanistan adaların da kıta sahanlığı olduğu vs. gibi tezlerle bütün Ege’yi ve Akdeniz’i kapatmak istiyor. Akdeniz’e kıyısı bulunmayan Avrupa Birliği ülkeleri de Yunanistan üzerinden çıkar sağlamak için Yunanistan’ı destekliyor. Ancak Türkiye hakkını korumaya kalktığında “saldırgan, uzlaşmaz, çatışmacı” yaftası yapıştırılıyor. Toplantılarda ve ikili görüşmelerde bu gerçeklerin dile getirilmesi ülkemizin hakkının korunması değil, üslup bozukluğu sayılıyor.
Türkiye hakkı olanı korumak için sahip çıkmak için bölgede iki sismik araştırma gemisi (Barbaros ve Oruç Reis) iki adet sondaj gemisi (Fatih ve Yavuz) ile kendi MEB’sinde çalışmalarını yürütüyor. Bölgeye girmek isteyen yabancı araştırma gemilerini donanmasının marifetiyle bölgeden uzaklaştırıyor.
2019 senesinde tarihinin en büyük ve kapsamlı tatbikatlarından biri olan ve 103 geminin iştirak ettiği “Mavi Vatan” tatbikatını ardından 3 ay sonra 113 geminin iştirak ettiği “Deniz Kurdu” tatbikatını hava unsurlarının da katılımıyla Akdeniz, Ege ve Karadeniz’de icra ederek “Gambot Diplomasisi” uyguluyor. Bütün bunlar olmamış yaşanmamış gibi “Herkes Akdeniz’de bir tek biz yokuz” diye muhalif bir söylemde bulunuluyor. Bu söylemin Türk dış politikasına bir katkısı olabilir mi?
Fransa neden Hafter’i destekliyor?
Kuzey Afrika’da güç kazanacak olan Türkiye, daha sonra Afrika’nın içlerine de nüfuz edeceğinden Fransız “ali menfaatlerine”, yani sömürge hayallerine tehdit teşkil edecek. Bu nedenle Fransa, Türkiye karşıtı politikaların dozajını giderek yükseltiyor. Olayın özeti bu.
Türkiye bölgesinde her ülke ile kavgalı olmasaydı bunlar olmazdı, olmaz mıydı?
Türkiye hangi ülke ile neden sorun yaşıyor diye sorumuzu yineleyelim.
Yine madde madde bölgedeki diğer ülkelerle ilgili bazı bilgileri hatırlatalım…
Devamı M5 Dergisi Şubat 2020 Sayısında…