İran’ın Savunma Doktrini: Değişim ve Süreklilik - M5 Dergi
Makaleler

İran’ın Savunma Doktrini: Değişim ve Süreklilik

Abone Ol 

Rıza Şah dönemiyle birlikte İran’da ordu yapısının modernizasyonu, jandarma ve polis teşkilatlarının oluşturulması gibi hamleler, merkezi otoritenin güçlendirilmesi için büyük bir öneme sahip olmuştur. Bu süreçte Tebriz, Tahran, Hamedan, İsfahan ve Meşhed şehirlerinde ordu komutanlıkları kurulmuştur.

Savunma stratejileri ve konseptleri, her ülkenin tarihsel, jeopolitik ve kültürel faktörleri doğrultusunda şekillenmektedir. Buna göre, ülkenin coğrafi yapısı ve konumu, tarihsel ilişki ağları ve milli kimlik parametreleri söz konusu ülkenin savunma stratejisinin hangi düzlemde oluşacağını belirlemektedir. Bu durum, 20. yüzyıl ile birlikte daha da belirgin hale gelmiş, teknolojik gelişmelerin askeri sahadaki yansımaları, söz konusu faktör ve parametrelere eklemlenmiştir.

Yine bu dönemde jeopolitik teoriler çerçevesinde kendisini gösteren yoğunlaşma, savunma stratejisi ve konseptlerinin konsolidasyonunda önemli bir unsur haline gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında Soğuk Savaş döneminde ise ülkelerin savunma doktrinlerine “ideoloji” unsuru eklenmiş, bu bağlamda büyük bir etki yaratmıştır. Öyle ki ideolojiler, devletlerin siyasal sitemlerini veya rejim tiplerini belirlediği gibi aynı zamanda tehdit tanımlarını ve güvenlik anlayışlarını belirleyen en temel faktörlerden biri haline gelmişlerdir.

Bu tablo, özellikle 20. yüzyıl boyunca pek çok örneği içerisinde barındırmıştır. Fakat bu örnekler arasında istisnai bir yere sahip olan İran, belirtilen tüm savunma parametrelerinin en belirgin şekilde işlevsellik gösterdiği bir ülke olarak konumlanmıştır. 20. yüzyılda Orta Doğu’nun en önemli askeri güçlerinden bir tanesi ve 20. yüzyılın son siyasi devriminin alanı niteliklerine sahip olan İran’ın savunma doktrini, köklü bir gelenek ve siyasi dönüşüm etkilerinin bir sentezi olarak karşımıza çıkmaktadır.

1. RIZA ŞAH’TAN DEVRİME İRAN’IN SAVUNMA DOKTRİNİ

1920’li yılların ortalarından itibaren İran’da hâkimiyeti elinde bulunduran Rıza Şah, modern anlamda İran savunma ve askeri doktrininin inşacısı olmuştur. Bu dönemde İran’da kendisini gösteren ulus-devletleşme süreci toplumsal ve siyasal alanda büyük etkiler gösterdiği gibi savunma ve güvenlik yapılanması açısından da yeni bir dönemin başlangıcını temsil etmiştir.

Rıza Şah dönemiyle birlikte İran’da ordu yapısının modernizasyonu, jandarma ve polis teşkilatlarının oluşturulması gibi hamleler, merkezi otoritenin güçlendirilmesi için büyük bir öneme sahip olmuştur. Bu süreçte Tebriz, Tahran, Hamedan, İsfahan ve Meşhed şehirlerinde ordu komutanlıkları kurulmuştur. Ayrıca İran’da merkezi otoritenin güçlendirilmesi adına etnik grupların aşiret yapılarının silahsızlandırılması girişimleri de kendisini göstermiştir. Merkeziliğin sağlanması ve ulusal bütünlüğün korunması hedefi İkinci Dünya Savaşı sürecinde İran savuma doktrininin ana ve sabit bileşenleri arasında yerleşmiştir.

Bu süreçte ülkenin kuzey-güney hattında işgal edilmiş olması ve bu hatlarda İran coğrafyasının Azerbaycan, Kürdistan, Huzistan ve Belucistan bölgelerinde ortaya çıkan bağımsızlık hareketleri, ülkenin savunma doktrininde derin bir etkiye sahip olmuştur. Bu gelişmeler, İran’ın ulusal bütünlük ve merkeziliğin korunması hususlarını hayati gereklilikler olarak tanımlamasını beraberinde getirmiş, aynı dönemde iç ve dış güvenlik, iç içe geçme eğilimi göstermeye başlamıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde İran’daki işgallerin sonlanması ve etnik bağımsızlık hareketlerinin bastırılması, yeni bir dönemin de miladı olmuştur. Bu tarihten itibaren İran, özellikle Rıza Şah’ın oğlu Muhammed Rıza Pehlevi’nin yönetime gelmesi ile birlikte, ABD ile yakın ilişki tesis etme ve ülke içinde sert güvenlik tedbirleri uygulama alternatiflerine yönelmiştir.

Bu yönelimlerin sebebini, ülkenin kuzeyden Sovyetler Birliği, güneyden ise İngiliz işgaline maruz kalması ve bu işgaller sürecinde kendisini gösteren etnik bağımsızlık hareketlerinin işgalci devletlerin desteğini alması şeklinde açıklamak mümkündür. İran bu gerekçeyle, birincil olarak kuzeyden yönelebilecek olan Sovyet tehdidine karşı ABD desteğini aramıştır. İkincil düzeyde ise ülke içinde faaliyet gösteren etnik siyasi hareketler ve ideolojik gruplar ve bunların özellikle Sovyet Birliği bağlantıları temel iç güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmiştir. Söz konusu birincil ve ikincil düzey tehdit tanımlamaları ve çerçeveleri kapsamında ABD ile önemli silah ve askeri eğitim anlaşmaları gerçekleştirilmiş, CIA’nın yardımlarıyla Şah rejiminin istihbarat servisi olan SAVAK teşkil edilmiştir.

Devamı M5 Dergisi Kasım 2019 Sayısında…

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close