Delikli Demir: Mpt-76
Barutun icadı, 2500 yıl öncesinde Çin’e uzanıyor. Barutun formülü ise yine Çinliler tarafından 11. yüzyılın başlarında mükemmel hale getirildi. Çin’de icat edilen ve Moğollara karşı ateşli silahlarda kullanılan barut; toplarda (diğer çatışmaların yanında 1346’daki Cressy Savaşı’nda), omuzda tutulan demir tüplerden ateş edilen kurşun veya demir bilyeli hafif silahlarda (Çinliler bambu kullanmıştır) ve roketlerde de kullanılmaya başladı.
16. yüzyılda Avrupa, birbiriyle kapışan devletler arenasıydı. Bu asırda birçok savaş ve çatışma yaşandı. Böyle olunca da tek bir askerin taşıyabileceği kadar küçük “ateşli silahların” geliştirilmesine yönelik oldukça fazla teşvik oluştu. Bu silahların temel özellikleri çok basitti. Bir tarafı kapalı demir bir tüp yani navlun, dipçik ile birleştiriliyor, omuz üzerinde veya elde taşınıyordu. Açık uçtan navlunun içine önce barut hakkı, sonra da biraz tapa ve demir veya kurşun misket ekleniyordu. Silahın ateşlenmesi için barut hakkının kapalı uca yakın küçük bir delikten yani falyadan tutuşturulması gerekiyordu.
16. yüzyılın başlarında Avrupa’da tüfekler ağır ve kullanışsızdı. Osmanlı tüfeği ise kendisine has şekliyle, savaşlarda sonucu belirleyen bir silah haline gelmişti. 1526’da Mohaç Savaşı’nın kazanılmasında tüfeğin rolü büyüktü. İkinci Bâyezid döneminden kullanılan tüfekler, özellikle de fitilli tüfek mekanizmaları, Avrupa ülkelerinden daha gelişmiş bir teknolojiye sahipti. Osmanlı tüfekleri, hafifliği kadar pratik tetik tertibatıyla da savaşlarda etkiliydi. Tetik mekanizmasının geliştirilmesi Osmanlıların dünya silah sanayiine bir armağanıydı. Türk tüfeklerinin metalinin kalitesi, Avrupalılar arasında da bir efsaneydi. Tüfeklerde kullanılan çelik levhalar, barutun yanması esnasında ortaya çıkan basınca, namlunun yüksek mukavemet göstermesini sağlıyordu.
OSMANLI TÜFEĞİ
Prof. Dr. Giray Fidan’ın, “Çin’de Osmanlı Tüfeği ve Osmanlılar” isimli kitabında belirttiği gibi, Osmanlı’nın, 16. yüzyıla gelindiğinde karşısında bulduğu en önemli rakibi Portekiz’di. İki güç, denizlerde hâkimiyet kurmak için amansız bir mücadeleye girdi. Osmanlı, üstünlüğü kaybetmemek için askeri güç gönderemediği bölgelere silah uzmanları gönderiyordu.
Bu uzmanlar, gittikleri bölgelerdeki yerel orduları kendi ateşli silahlarıyla tanıştırıyordu. Bu, Osmanlının hayata geçirdiği önemli bir stratejiydi. Hem bu strateji sayesinde hem de teknolojisi nedeniyle Osmanlı tüfekleri her yerde aranır hâle gelmişti. O dönem, başı Japon korsanlarla dertte olan Çin’de bile.
Kanunî döneminde Osmanlı adına Çin’e giden Duo Si Ma ve kardeşi Ba Bu Li’nin içinde bulunduğu elçilik heyeti, yanlarında bir de Osmanlı tüfeği götürdü. Tüfeğe Çincede “Rumi Tüfeği” deniliyordu. Osmanlı ateşli silahlar uzmanı olarak anılan Duo Si Ma, Dursun isminin Çinceleştirilmiş hali. Duo Si Ma, elçilik görevinden sonra başka önemli görevler üstlendi. Çin imparatorunun yakın muhafız ve istihbarat teşkilatı Jin Yi Wei’ye komutan oldu. Burada Osmanlı kıyafetleriyle görev yaptı ve 40 yıl boyunca üç imparatora hizmet etti.
Prof. Dr. Fidan’ın kitabında aktardığına göre, Çin devlet adamlarından Zhao Shi Zhen, Duo Si Ma’dan Osmanlı tüfeğinin inceliklerini kendisine öğretmesini istedi. Daha sonra birlikte Çin’de Osmanlı tüfeği ürettiler. Zhao Shi Zhen de 1598’de Osmanlı tüfeğinin nasıl kullanıldığını anlattığı resimli Shen Qi Pu’yu (Olağanüstü (Ateşli) silahlar Kılavuzu) yazıp, imparatora sundu.
SİLAH TEKNOLOJİSİNDE DEĞİŞİMİN YAVAŞLIĞI
1520 civarlarında yeni bir gelişme yaşandı. Bir silah navlununda “yiv” kullanıldı. Dönen misket, hedefi için daha doğru bir rota tutuyordu. “Tüfek” atışları artık daha isabetli ve ölümcüldü. Fitilli çakmaklar bütün sorunlarına rağmen yaklaşık 1720 yılına kadar kullanımda kaldı.
Her şeye rağmen silah teknolojisi, değişim konusunda yine de yavaştı. 1840 yılında, yani icat edilmelerinden 300 yıl sonra tek atışlı çakmaklı tüfekler, yivli tüfekler ve tabancalar halen kullanımdaydı. 1900’lerde silahlarda, şarj ile mermi içeren ve kıvılcımla değil de kapsül esasına göre ateşlenen “fişekler” kullanılmaya başlandı. Mermi ve şarj, namludan değil de kuyruktan dolduruluyordu. Silahlar birbiri ardına birçok, kimi zaman oldukça fazla atış yapabiliyordu.
OSMANLI’DA TÜFEK KULLANIMI
Osmanlı’da tüfeğin kullanımına dair ilk kayıt 1402 tarihli. Yıldırım Beyazıt ile Timur arasında yapılan Ankara Savaşı’nda kullanıldı. Beyazıt’a Sırbistan’dan gönderilen yirmi bin kadar yardımcı kuvvetin çoğu tüfenkendaz piyâde ve süvariden oluşuyordu. Osmanlı ordusunda tüfeğin kullanılmasıyla ilgili bir diğer savaş ise Sultan II. Murad’ın 1440 tarihli Macaristan seferidir.
“Fişek” geldikten kısa bir süre sonra içinde mermi, barut şarjı ve fülminat fünye bulunduran ufak bir kâğıt paket, silah namlusuna yerleştirildi. Meşhur “iğne silah”, sürgülü mekanizması ile birlikte icat edildi. Yüzükoyun pozisyondaki nişancı, sürgüyü geriye çekerek namluda küçük bir yer açıyor ve oraya fişeği yerleştiriyordu. Sürgünün itilmesiyle namlu kapanıyordu. Tetiğin çekilmesiyle de uzun bir iğne fitile sürülüyor ve silah ateşliyordu. Kuyruktan dolma silahlar 1840’tan itibaren Prusya ordusunda standart hale geldi. Tüfek teknolojisindeki atılım, büyük sonuçlar doğurdu. Savaşlar daha kanlı geçmeye başladı. Gün ışığında, süvari hücumu ve piyade manevralarına son verildi. Artık yükleme yapmak için ayakta durmaya gerek yoktu. Piyade erleri gözden uzakta saklanabiliyorlardı. Savaş alanında galibiyet yeni teknolojiyi kullananın oluyordu. Bu da Prusya’nın askerî bir güç olarak yükselişini hızlandırdı. Osmanlı da ise durum tam tersiydi. İmparatorluğun Duraklama ve Gerileme dönemi, teknoloji dâhil her yere sirayet etmişti, başta da orduya…
AMERİKAN SİLAHLARI GELİYOR
1827’deki Navarin Faciası, Osmanlı için bir dönüm noktası oldu.
17. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı üretimi tüfekler Avrupalı benzerleriyle rekabet edecek duruma geldi. Ancak Osmanlı tüfek üretimi, modern teknolojinin ürünü yeni Batılı tüfekler ile mücadele edemeyince ordunun ihtiyacı olan tüfeklerin yabancı üreticilerden karşılanması yoluna gidildi. Başta Prusya olmak üzere Avrupa ordularının kullanmaya başladığı “iğneli tüfekleri” ilk kullanmaya başlayan ülkelerden birisi de Osmanlı İmparatorluğu oldu. 1860 yılından itibaren Osmanlı ordusuna eski model “şeşhaneli” tüfeklerin alımı durdurulmuş, eski şeşhaneli tüfekler başta olmak üzere ipekli, çakmaklı ve ağızdan dolma tüfekler, Belçika’dan getirilen makinelerle Zeytinburnu Tüfekhanesi’nde iğneli tüfeklere dönüştürüldü. Sultan Abdülaziz dönemine kadar İngiltere, Fransa, Belçika gibi ülkelerden silah alımı yapan Osmanlı İmparatorluğu, bu dönemden itibaren genellikle Amerikan silahları kullanmayı tercih etti.
Amerikan silahlarına olan bu ilgi, 1870’li yıllarda 2 milyar dolara çıkan ABD ihracatının yüzde 90’ının Amerikan silah ve askeri malzemelerinden meydana gelmesine sebep oldu.
Devamı M5 Dergisi Temmuz 2019 Sayısında…