Derin Düşüncenin Perspektifi: Dünyayı Yönetme Sanatı - M5 Dergi
DergiMakalelerSayı-345-Nisan-2020Son sayı

Derin Düşüncenin Perspektifi: Dünyayı Yönetme Sanatı

Abone Ol 

İsrail, Yahudiler için onlarca asırdır beklenen ve hayal edilen tarihsel birikimin ve beklentinin kurumsallaşmış halidir. Bu kurumsal yapı Kenan Diyarı’nı ele geçirip, Büyük İsrail Devleti kuruluncaya kadar, bıkmadan usanmadan insanlığa acı çektirmeye, savaşlar çıkarmaya, kan ve gözyaşı dökmeye, darbeler, devrimler yaptırmaya, toplumları bölmeye, parçalamaya, kukla devletler kurmaya, bilimsel ve teknolojik buluşları kendi yararına kullanmaya, ekonomiye ve paraya hâkim olmaya, ekonomik krizlerle ülke ekonomilerini batırmaya devam edecektir.

İnsanlık, varolduğu günden bugüne kadar geçen binlerce yıl içinde, kavimler ve topluluklar halinde yaşadı. Kavimler önce imparatorluklara, sonra da ulus devletlerine dönüştü. Güçlü olan ayakta kaldı, zayıf ise doğal seleksiyona uğradı. İlkel toplumlardan, karmaşık toplumlara geçiş içinse binlerce yıl gerekti. Güçlü olan ön planda olmak yerine, arka planda kalarak gücünü sakladı. Günümüzde ise güç, gösteri haline dönüştü ve “üst akıl” olarak metaforlaştı. Yaşadığımız dünyanın geldiği nokta, bizi gerçekte kimin yönettiğini ve bizi nereye götüreceğini sorgulamamıza sebep oluyor. Dünyayı yönetme sanatı kimin elinden çıkıyor? Buna yakın perspektiften bakmak gerekir.

İSRAİL’İN DİNİ AÇIDAN TARİHSEL ANLAYIŞI

İsrailoğulları (Yahudiler) tarihte bilinen ve tüm semavi dinlerin kitaplarında adı geçen eski bir kavimdir. Bu kavim yaratıldığında Allah’ın seçilmiş kullarıydı. Allah İsrailoğulları’na her zaman yol gösterdi. Hatta Mısır’da Firavun’un zulmünden kurtardı ve onlara Kenan Diyarı2’na gönderdi. Ancak İsrailoğulları Allah’a karşı geldi ve Allah tarafından lanetlendi. Bu konuyla alakalı özellikle Kuran-ı Kerim’de pek çok ayet vardır. Ancak İsrailoğulları tarihin bu diyalektiğini kabul etmediler ve hala kendilerini Allah’ın seçilmiş kulları olarak görürler. En büyük ideaları ise vaat edilmiş topraklar olan Kenan Diyarı’nı tümüyle ele geçirmektir. İsrailoğulları, bu ideayı gerçekleştirmek için asırlardır bıkmadan, usanmadan ve her yolu mübah sayarak mücadele veriyorlar. Bu mücadelenin zaferlerinden -belki de en önemlilerinden- biri de İsrail devletinin kurulmasıdır. Zira asırlar boyunca İsrailoğulları, devlet kuramadı. Çeşitli coğrafyalarda küçük kavimler halinde yaşadılar. Ta ki 2. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar…

Osmanlı Devletinin parçalanması ve yerine Türkiye devletinin kurulmasından sonra, bugünkü İsrail toprakları, Misak-ı Milli sınırları dışında kaldı. 2. Dünya Savaşı atmosferindeki puslu hava, İsrail Devleti’nin doğmasına neden oldu. Sonrasında ise 1948 yılında, İsrail Devleti’ni vaat edilmiş toprakların (eski Osmanlı toprakları) bir kısmında kuruldu. Hemen akabinde de genişlemek üzere, Ortadoğu’da çeşitli ülkelerle savaşa (Arap İsrail Savaşları) girdi. İsrail’in temel devlet politikası, Kenan Diyarı olarak bilinen ve vaat edilmiş toprakların tamamını ele geçirmektir. Bu toprakların bir ucu Nil, diğer ucu ise Fırat nehirleridir. Dolayısıyla bu bölgenin tamamı İsrail’in kurmayı hayal ettiği “Büyük İsrail Devleti”nin topraklarıdır. Bu toprakların simgesi ise İsrail bayrağında gizlidir.

İşte İsrailoğulları, tarihin derinliklerinden gelen bu anlayışlarıyla kendilerini Allah’ın seçkin kulları olarak görürler ve Kenan Diyarı’nı da Büyük İsrail Devleti’nin toprakları sayarlar. Bu idealler uğruna da dünyaya her alanda egemen olmaya çalışmaktadırlar. Dünyanın efendiliğini kendilerinde doğuştan var sayan İsrailoğulları dünyayı yöneten gücü elinde bulundurmaktadır. Bu gücü korumak ve daha da hâkim kılmak için pek çok ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel, askeri, bilimsel, teknolojik ve toplumsal alanlarda kişileri, kurumları, istihbarat örgütlerini kullanmaktadır. İsrail’in gizli anlayışına göre, tüm insanlık İsrail’in uşaklığını yapmalıdır. Ancak bu anlayışı orta yerde söylemek ve uygulamak tüm insanlığın tepkisini çekecektir. Bunu gizli yapmanın pek çok yolu, yöntemi ve stratejisi vardır ve İsrail yenidünya düzeni ve globalizm maskesi altında, bunu gerçekleştirmeyi başarmıştır.

Bugün insanlık, adeta buna hizmet etmektedir. Yenidünyanın kurgusu bu temeller üzerine kurulmuştur. Gelin hep birlikte bugünün yenidünya düzenine bir bakalım ve nereye, kime ve neden hizmet ettiğimizi görelim… Dünyanın efendiliğini kendilerinde doğuştan var sayan İsrailoğulları dünyayı yöneten gücü elinde bulundurmaktadır. Yaklaşık iki yüzyıl öncesinden başlayan gücü eline geçirme serüveninde son altmış yıl zirve sayılmaktadır. Bugün ise o zirveyi korumak ve daha da geliştirmek için bütün paradigmalar zorlanmaktadır. İsrailoğulları gücü korumak ve daha da hâkim kılmak için pek çok alana hükmetmektedir. Bunların başta gelenleri ise ekonomi, siyaset, toplum, kültür, askeri güç, bilimsel ve teknolojik araştırmalar, medya, sinema, insan psikolojisi, strateji vb.dir. Ayrıca bu alanlarda yapılan çalışmalara hizmet edecek kişiler, kurumlar, devletler, siyasi yapılar ve istihbarat örgütleri de kullanılmaktadır.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN VARLIĞI

ABD, gizli İsrail Devleti’dir. İsrail, tarih boyunca dağınık ve devletsiz bir toplum olarak yaşamıştır. Eskidünyada4 kendine yurt bulamayan Yahudiler, çeşitli bölgelerde (Osmanlı Devleti, Rusya, İspanya, Almanya, Fransa, İngiltere) gibi çeşitli devletlerde küçük gruplar halinde yaşamışlardır. Yahudiler, yaşadıkları bölgelerde ağırlıklı olarak ticaretle uğraşmışlar ve o ülkelerin bürokrasisinde görev almaya çalışarak, yönetimsel gücü ellerinde bulundurmaya çalışmışlardır. Ticaretle uğraşı ise ekonomik güç anlamına geliyordu. Ayrıca, Anaerkil bir toplum olan Yahudiler, soy evliliği5 yapmak suretiyle de asimile olmamaya özen gösteriyorlardı. Siyonizm6 ise en büyük idealarıydı. Asırlarca asimile olmadan, çeşitli ülkelerde, sorun çıkarmadan yaşayan Yahudiler, Coğrafi Keşiflerin yarattığı iklimi iyi değerlendirerek, Yenidünya’nın kapılarından hızla içeri girdiler.

İngiliz Kolonileri olarak bilinen bu kolonilerin aslında, Yahudi tüccarlar ve ticaret adamları olduğu bilinmektedir. İşte koloniler aracılığı ile Yenidünya’ya gelen Yahudiler, Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucusu oldular. Siyasi ve ekonomik alt yapıyı oluşturdular. Amerika Kıtası’nda yerli ırklara yapılan asimilasyon sonrasında kurulan Amerika Birleşik Devletleri, esasen Yahudi tüccarlar tarafından finanse edilmiştir. Yenidünyanın gizli söz sahibi olan Yahudiler, bu dünyadan, tüm dünyayı yönetecek süreci de başlatmış oldular. Bugün Yahudiler, ABD’de siyasi ve ekonomik alanda mutlak ve tartışmasız güçtürler. ABD’nin tüm kurumlarında (askeri, siyasi, ekonomik, sosyal, istihbarat, eğitim, kültür vb.) etkin ve bazılarında tek söz sahibidirler. Kısacası ABD’nin gerçek sahibi Yahudilerdir. Dolayısıyla da ABD’nin gücü üzerinden perde arkasında dünyada hükmetmektedirler.

Aslında Yahudiler, Kenan Diyarı’na yerleşme konusunda tarihsel diyalektiği bir kenara bırakıp, ABD’yi yeni yurtları olarak kabul etselerdi, muhtemelen Osmanlı parçalanmaz ve 2. Dünya Savaşı da çıkmazdı. Zira Osmanlı’nın çok güçlü oluşu, Yahudilerin bugünkü Filistin’de yurt kurmalarına engel teşkil etti. Ancak Osmanlı’nın zayıflaması ve parçalanması bugünkü İsrail Devleti’ne zemin hazırladı. Aynı şekilde 2. Dünya Savaşı’nın çıkması ve Soğuk Savaş dönemi, İsrail Devleti’nin kurulmasına zemin hazırlayan ve dünyayı kökten etkilen kurgusal bir süreçti. Tabi ki bu süreç de Yahudiler tarafından kurgulandı.

EKONOMİ

Klasik ekonominin tanımı “dünyadaki kıt kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılması” esasına dayanır. Bu ekonomi modeli; arz talep dengesine bağlı olarak gelişen, üretim ve tüketim bazlı bir modeldir. Bugünün ekonomi modeli ise, klasik anlayış olan üretim ve tüketime dayalı değildir. Üretim ve tüketim süreçleri dışında son derece karmaşık bir yapıdır. Bu yapının içinde sadece fabrikalar, emek ve sermaye yoktur. Borsalar, bankalar, fonlar, faiz, HYIP (Yüksek Getirili Yatırım Programı), yatırım, değerli madenler gibi çok yönlü fonksiyonlar vardır. 2. Dünya Savaşı’na kadar siyaset ekonomiyi yönlendirirken, bugünün globalizm kavramı ile ekonomi siyaseti belirleyen faktör olmuştur. Bunda da çok uluslu işletmeler etkin rol oynamıştır.

Öyle ki günümüzde çok uluslu ve uluslararası firmaların yıllık ciroları, pek çok ülkeyi geride bırakan sermaye büyüklüğüne erişmiştir. Dev şirketlerin bu hale gelmesinde, Soğuk Savaş sonrasının önemli bir etken olduğunu söylemek gerekir. İki kutuplu dünya birbirine düşman gözüyle bakarak, sürekli yarış halinde olmuş ve başta silah sanayi olmak üzere, uzay, bilgi ve teknoloji alanlarında hızla ilerlemiştir. Bu ilerleme yenidünya düzeni veya bilinen adıyla globalizme (küreselleşme) zemin hazırlamıştır. Bu ortam içinde para ve sermaye sadece üretim-tüketim düzleminde kalmamış, bankalar, borsalar, fonlar eliyle sanal bir “para havuzu” yaratılmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, küresel kapitalizmin biriktirdiği yüksek sermaye bir anda başta Rusya ve Çin olmak üzere, dünyanın tüm bölge ve ülkelerine yayılarak gücünü daha da pekiştirmiştir. Hatta yeni model ekonomi olmadan bir dünya düzeni düşünülemez olmuştur.

Bu arada açık ve gizli sermaye hareketleri, borsalar eliyle batırılan ülkeler (Türkiye’de bunlardan biridir), darbeler/ devrimler yoluyla ele geçirilen ve sömürülen ülkeler, enerji oyunları (petrol, değerli madenler), kurulan yenidünya düzeni ve bu düzeni korumak için oluşturulmuş kurumlar (IMF, Dünya Bankası, istihbarat örgütleri, ) “ekonomi”yi besleyen ve büyüten argümanlardır. Dünyanın her yıl ürettiği toplam gayrisafi hasılanın paylaşımına bakarsanız, pastanın % 80 gibi kısmının dev şirketler kapmaktadır. Dolayısıyla da pastayı başta ABD olmak üzere, Batı yemektedir. Bu haliyle dünya ekonomisinde söz sahibi olan çok uluslu firmaların arkasındaki güç yine Yahudi sermayesidir. Yahudiler dünya ekonomisinde her yönüyle güç ve tek söz sahibidir. Çok uluslu pek çok şirketin hatta neredeyse tamamının arkasında Yahudi sermayesi vardır.

Sonuç olarak, Yahudilerin dünya egemenliği için ekonomiye hâkim olmaları, tarihsel diyalektikten gelmektedir. Yahudiler, dünya siyasi ve ekonomi konjonktürünü yeniden şekillendirmektedir. Yeni dönemde ekonomik güç, dünya siyasi dengelerini oluşturan en temel fenomen haline gelmiştir. Artık ekonomik güç ve buna bağlı lobiler, dünyaya yeniden şekil vermektedir. Bölgesel entegrasyonlar, supranasyonel yapılar, uluslararası örgütler, ekonomik iş birlikleri, çok uluslu işletmeler, parasal birlikler ve bu bütünlüğü oluşturan çeşitli paradigmalar… Yaşanılan bu paradigmalar ve yarattığı paradoks dünyada ekonomik güç olan gelişmiş dünya devletlerini yeni ekonomik (finans oyunları, para hareketleri, borsalar vs) ve buna bağlı siyasi oyunlara yöneltmiştir. Ancak oynanan bu oyun bazen zımni, bazen de aleni olmuştur. Oyunun senaristleri; kendi keyiflerine göre baş aktörleri, yardımcı oyuncuları ve figüranları belirlemektedir. Bu oyuna konu olan temel kıstas ise; dünyaya finansal gücün ve finansal güce bağlı siyasi gücün egemen olduğunun gösterilmesidir. Bugün dakikada 10 Trilyon Dolar borsadan borsaya dolaşmaktadır. Vahşi kapitalizmin yarattığı bu doyumsuz paralar artık bir amaç olmaktan çıkmış ve bir oyuna dönüşmüştür. Bu oyunda, serseri paralar dolaşırken, önemli ölçüde ülkelerin ekonomilerini ve siyasi otoritelerini sarsmaktadır. Bunu yapan da para baronlarıdır. İşte İsrailoğullarının egemenlik amacıyla, kurduğu yenidünyada ekonominin rolü ve ekonomiye bağlı para gücünün yarattığı korku ve endişe budur. Bunlar da Yahudi kökenlidir.

TEK DÜNYA DÜZENİ & TEK PARA VE OLUŞTURULAN EKONOMİK VE SİYASİ BİRLİKLER

Sanayi Devrimi (1760-1829) ile başlayan sanayileşme süreci ve aynı dönemde gelişen Fransız İhtilâli (1789-1799), birçok milliyeti bünyesinde barındıran imparatorlukların çökmesine neden olmuştur. Ulus kavramı ve milletlerin ulus devlete dönüşme süreci 1. Dünya Savaşı’nda hız kazanmış ve nihayetinde 2. Dünya Savaşı sonrası son şeklini almıştır. Ancak günümüzde Soğuk Savaşın sona ermesi ile de Balkanlar’da parçalanmalar olmuş ve Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını ilan eden devletlerde ulus devlet sistemi içinde yerini almıştır. Ulus kavramı, ekonomik anlamda geniş bir pazar yaratmıştır. Üretim ve tüketime dayalı oluşan iktisadi yapılar, dünyada hızlı bir yarışa girmiştir. Bu yarış sonucunda ülkeler; rekabet eden, sömüren ve sömürülen diye sosyal ayrışmalara maruz kalmıştır.

Dünyada oluşan pazar ekonomisi kuşkusuz, ülkelerin egemenlikleri üzerinde kirli oyunların dönmesine de sebep olmuştur. Arz-talep dengesinde, büyümek, kalkınmak, güçlü olmak ve üretimi çeşitlendirerek, tüketimi arttırmak ve böylece paraya sahip olmak temel hedef haline gelmiştir. Ulus devletlerin güçlü olabilmesi için temel faktör; hammadde ihtiyacıdır. Bunun sağlanabilmesi için iki alternatif vardır. Ya satın almak ya da sömürmek (işgal etmek)… İşte ulus kavramı bu temel kavramlarla şekillendi. Değişen ve gelişen dünya konjonktürü de ülkeleri gelişmiş, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler konumuna soktu. Ulus devletler, dünya pazarına egemen olmak ve gücü elinde bulundurmak için birbirleriyle yarış halinde oldular ve gerektiğinde de savaştılar. İki dünya savaşının çıkmasındaki temel faktör de buydu zaten, ekonomik güç…

Ülkelerin birbirleriyle savaşmasından en fazla yararlanan, yine ticareti çok iyi bilen Yahudiler oldu. Para, banka, banker üçlemesinde, gizli olarak ülkeleri finanse ettiler. Başta silah olmak üzere, üretim için gerekli temel hammaddeleri sattılar. Böylece oynadıkları güçlü mizansenlerle dünyaya ekonomik anlamda hâkim oldular. İmparatorlukların parçalanmasında şüphesiz Fransız Devrimi’nin büyük rolü olmuştur. Fransız Devrimi’nin alt yapısını ve fikir akımını oluşturan Yahudiler olmuştur. Yahudiler, imparatorlukların çökmesi gerektiğini ve onun yerine milliyetçilik akımları ile ulus devletlerin var olmasını istiyorlardı. Zira Sanayi Devrimi ile üretim artmış, ancak tüketim için yeterli pazar yoktu. İmparatorluklar toprak büyüklüğüne sahipti. Yeni dönemde ise güç, toprak büyüklüğü değil, makineleşme ve üretim hızıydı.

İsrailoğullarının dünyaya egemenliği için fırsatlar bir bir yaratılıyordu. Önce imparatorluklar bünyesindeki halklar kışkırtıldı. Milliyetçilik ve ulusalcılık akımlarıyla pek çok halk ayaklanarak kendi devletini kurmak istedi. (Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bu dönemde çökmeye başladı) Yeni ulus devletlerin varlığı, şüphesiz Yahudilere yaradı.

Artık dünya onlar için, küçük parçalara bölünmüş lokmaydı ve kolayca yutulurdu. Yenidünya olan ABD’deyi de yönetim merkezi yapmışlar ve Kenan Diyarı’na hâkim olmak için zaman kolluyorlardı. Ulus devletler kısa zaman sonra dünyada yeni pazarlar bulabilmek için yarış haline girdiler. Bu yarış önce 1. Dünya Savaşı’na sebep oldu. Bu savaşta milyonlarca insan öldü ancak buna karşılık Yahudiler korkunç sermaye birikimine sahip oldu.

1. Dünya Savaşı misyonunu tamamlamıştı. Sıra ikincisindeydi. Bu savaş da Yahudilerin Kenan Diyarı’nda bir devlet kurması için zemin hazırlayacak ve ulus devletleri, çeşitli ekonomik ve siyasi birliklerle tek para ve uluslarüstü (suprarasyonalist) devlet anlayışıyla birleştirecekti. Nitekim 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında İsrail Devleti kuruldu. Ardından da Avrupa Ekonomik Topluluğu bu anlayışın ilk ürünü olarak doğdu.

Sanayi Devrimi, Yahudiler için sermaye birikimi, Fransız Devrimi ise ekonomik güç için kurgulanmış iyi bir senaryoydu. Bu senaryoyu anlayanlar birer birer yok (II. Apdülhamit’in Tahttan indirilmesi bunlardan biridir) edildiler. İsrailoğulları dünyaya egemen olmak üzere, asırlardır bıkmadan usanmadan senaryo üstüne senaryo geliştirerek bunları uygulamaktadırlar. Bu senaryolardan biri de “tek dünya düzenidir”. Tek dünya düzeni, insanları tek tipleştirerek, Yahudi ideallerine hizmet eden birer bireye (robota) dönüştürmektir. Bunun ilk adımları, ulus devletleri birbirleriyle savaşmayacak şekilde bir araya getirerek, tek bir ekonomik ve siyasi çatı altında birleştirmektir. Bunun en güzel örneği öncelikle ABD’dir. Daha sonra ise ilk kurulduğu adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (Avrupa Birliği)’dur. Dikkat ederseniz, AET’nin kurulmasından hemen sonra, EFTA, NAFTA, APEC, İKÖ, DTÖ, vb. gibi pek çok ekonomik birlikler oluşturulmuştur. 100 yıl boyunca denenen bu yöntemin başarıya ulaşmasıyla birlikte, bu sürecin ikinci safhası olan parasal birlik ve siyasi birlik yapısına geçiş yapılmıştır. Avrupa Birliği bu konuda iyi bir laboratuar sonucu olmuştur. Bugün globalizm, yenidünya düzeni, ekonomik ve siyasi birlikler, tek para denemeleri, karmaşık ekonomik sistem modeli Yahudi ideallerine hizmet eden birer argümandır. Bu argümanlar önümüzdeki dönemde bizi “tek dünya düzenine” götürecektir.

İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ

Ülkelerin haber alma teşkilatı olarak da biline istihbarat örgütleri, esasında açık kurumlar değildir ve bilinmezlerle doludur. Ne yaptıkları, neler yapmak niyetinde oldukları çok da belli olmayan, doğrudan devlet organlarıdır. Bazı noktalarda ise hükümetlerin üstünde organlardır. Her ülkenin kendine ait bir istihbarat örgütü vardır. Ancak bazı istihbarat örgütleri, öne çıkmıştır. Bunlardan en ünlüleri şüphesiz CIA ve Mossad’tır. Özellikle CIA, yenidünya düzeni için çok gizli çalışmalar yapmaktadır. Mossad da bu oluşumun içindedir. “Mossad; dünya genelinde faaliyet gösteren, en gizli, en bilinmeyen istihbarat örgütlerinin başındadır. Her ne kadar İsrail, küçük bir devlet gibi görünse de arkasında kocaman bir güç vardır. Mossad’ın büyük abisi ise CIA’dır. CIA, ABD’nin (gizli İsrail devleti) istihbarat örgütüdür. CIA, dünyanın en güçlü ve tartışmasız en etkili organizasyonudur. İsrail ve ABD’de bir bütünün iki yarısı gibidir. Dolayısıyla da her iki ülkenin istihbarat örgütleri de aynıdır. CIA’nın başlıca hedefi, dünya imparatoru ABD’nin çıkarlarını gözetecek her türlü çalışmayı yapmaktır. Afrika’nın altın, petrol, değerli diğer madenlerini, ABD’nin menfaatleri doğrultusunda kullanılmak üzere Afrika ülkelerinde pek çok darbe, isyan, ayaklanma çıkarmıştır. Milyonlarca Afrikalı, CIA’nın sebep olduğu sosyal, siyasi ve askeri olaylarda ölmüştür. ABD, dolayısıyla İsrail, dünyadaki Tanrısal gücünü korumak için, her türlü çabayı, çabalar üstü olarak kullanmaktadır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, komünizmin yayılmasını engellemek amacıyla pek çok faaliyete bulunmuştur. CIA ve Mossad’ın başlıca gelir kaynağı ise, kayıt dışından gelen uyuşturucu, silah parası, HYIP (trade)’lardan elde edilen gelirlerdir. CIA ve Mossad, sadece Afrika değil, Ortadoğu, Orta Asya, uzak Asya, Latin Amerika ve Türkiye üzerinde de büyük oyunlar oynamaktadır. Olağan üstü propaganda yöntemleri ile bunu başarmaktadır.

CIA’nın dünya genelinde çeşitli ülkelerde bağlantılı olduğu binlerce gazeteci, siyasetçi, sivil toplum örgütü, akademisyen ve kurumlar vardır. Ayrıca başta Afrika olmak üzere, Ortadoğu’da ve diğer bölgelerde kurduğu kukla devletlerde bulunmaktadır.

Kısacası nerde ABD ve İsrail karşıtı bir ülke, siyasi grup, vb. varsa, orada CIA, Mossad var demektir. Acı, gözyaşı, kan beraberinde gelmiş demektir. Afganistan ve Irak’ın işgali, Libya, Mısır, Tunus ve Suriye’deki ayaklanmalar, BOP, Arap Baharı, Suriye yeni dönemin oyunlarıdır. CIA ve Mossad, egemenlik oyununun tutması için her türlü argümanı kullanır. Örneğin Medeniyetler Çatışması tezi sanılır ki Akademisyen Samuel Huntington’undur. Oysa bu tez doğrudan CIA tarafından Ortadoğu’nun yeniden dizaynı için ortaya atılmıştır bir tezdir. Dikkat ederseniz bu tezin ardından BOP, Arap Baharı ve Medeniyetler İttifakı geldi. Bugün ABD, dikkatini büyüyen Çin’e ve dolayısıyla da Pasifik’e çevirmiştir.

Çin, Rusya, İran ekseninde ciddi işbirliği vardır. ABD’nin dikkatinden kaçmayan bu yeni süreç içinde, Çok yakında Rusya ve Çin’de siyasi, sosyal ve ekonomik yeni olaylar olacaktır. CIA ve Mossad, yenidünya düzeni ve globalizm şemsiyesi altında, dünyanın efendilerine hizmet etmek için vardır. Bundan sonra da olmaya devam edecektir.

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ-BEYİN YIKAMA TEKNİKLERİ VE TAVİSTOCK

Dünyayı yöneten güçlerin dünyadaki Tanrılık gücünü elinde bulundurmak için yaptığı çalışmaların belki de en tehlikelisi, toplum mühendisliği ile beyin yıkama (Endoktrinasyon)’dır. Tanım olarak Toplum Mühendisliği, toplumun demografisinde, sosyal dokusunda, tarihten gelen yapısında değişiklik yapmak, tepkilerini, nefretlerini, isteklerini, sevgilerini, tutkularını ve kitlesel şekilde ifade ettiklerini duygularını yönlendirebilmek, kontrol altında tutabilmek, paralize edebilmek gibi yetileri içeren iştir. Böyle bir meslek dalı yoktur. Toplum mühendisliği, çeşitli meslek dallarından oluşan bir ekip tarafından, finansal destek, koruma, iletişim ve başka araçlar yardımı ile gerçekleştirilebilir. Daha çok askeri ve istihbari alanlarda kullanılan bir terimdir.

Son elli yılda bilim ve teknolojinin akıl almaz şekilde gelişmesi, bireyleri ve toplumları ciddi anlamda deforme etmiştir. Sosyal medya, sinema, televizyon, reklamlar ve diğer tekniklerle toplumlar bir şekilde robotlaştırılmaktadır. Böylece toplumlar ve bireyler farkına varmadan öz değerleri kaybetmekte ve kavram kargaşası içinde cebelleşmektedir. Üstelik uydular, bilgisayarlar, cep telefonları, bilgisayar beyinli otomobiller, diğer yüksek teknolojili ürünler üzerinden yüksek frekanslı radyo dalgaları ile doğrudan doğruya bize hükmetmektedirler. Bu çalışmaların yapılması noktasında en önemli kurumlardan biri de dünyayı Yeryüzü Tanrıları’nın istediği doğrultusun biçimlendirmek amacıyla CIA tarafından kurulan Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü’dür. Enstitü, 1921’de Londra’da kurulmuştur.

Tavistock Enstitüsü’nün projeleri doğrultusunda toplumlar üç safhada uyutulurlar:

1.Sahfa: Moral değerlerini yitirme (Demoralisation)

2.Safha: Zihni Bölünme (Segmentation) Bu sahfada birey zihninde yerleşik olan ulus devlet görüşünden kopar ve cemaat görüşüne geçer.

3.Sahfa: Zihni Ayrışma (Disassocation) Bu safhada birey, fantezilerle, gerçekleri birbirine karıştırıp bir anlamda “robatlaşmış bir birey” haline gelir.

Devamı M5 Dergisi Nisan 2020 Sayısında…

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close