Rusya’nın Putin yönetimi liderliğinde yeni deniz gücü stratejisi-4: NATO-ABD-AB’nin Karadeniz politikaları ve Rusya - M5 Dergi
DergiMakalelerSayı 349 Ağustos 2020

Rusya’nın Putin yönetimi liderliğinde yeni deniz gücü stratejisi-4: NATO-ABD-AB’nin Karadeniz politikaları ve Rusya

Abone Ol 

Mayıs, haziran ve temmuz sayımızda Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın’ın Putin dönemindeki Rus deniz gücü stratejisini derinlemesine irdeleyen çalışmasının üç bölümünü yayınlamıştık. Bu sayımızda yazı dizimizin son bölümünü aktarıyoruz.

Karadeniz bölgesel, bölge-dışı ve uluslararası örgütlerin birbirleriyle çatışan çıkarlarının olduğu karmaşık stratejik bir bölgedir. Bölgesel güçler Rusya-Türkiye rekabeti, Rusya- Ukrayna ve Rusya- Gürcistan arasında yaşanan gerilimler ve krizler sonucu bu bölgeye yönelik artan bir şekilde stratejik önem vermektedir. Bölge dışı güç olarak ABD başta askeri gücünü kullanarak bölgede etkisini arttırmaya çalışmaktadır. NATO ve Avrupa Birliği, ortak çıkarları gereği beraber hareket etmektedir. Bu iki örgütün bölgedeki varlığı Bulgaristan ve Romanya’nın 2004 yılında NATO’ya ve 2007 yılında AB üye olmaları ile artmıştır. Ayrıca Barış için Ortaklık ve AB Komşuluk Politikası yoluyla bölgedeki diğer ülkeler özellikle Ukrayna, Ermenistan ve Azerbaycan üzerindeki etkisini arttırmaya çalışmaktadır. 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi NATO’da alarm zillerinin çalmasına yol açmış ve Rusya Doğu Ukrayna’daki anlaşmazlığa askeri müdahalede bulunmakla suçlanmıştı. ABD ‘Rus saldırganlığına tepki olarak’ Ocak ayında Polonya, Macaristan, Romanya ve Baltık ülkelerine binlerce asker ile yüzlerce savaş tankı göndermiştir. 1 NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, İttifak’ın Karadeniz’deki askeri varlığını güçlendireceğini ilan etmiştir. ABD Savunma Bakanı Mattis ise ortaklarına destek sözü verdi. Stoltenberg, NATO’nun askeri varlığını artırıcı önlemler “makul, savunmaya yönelik ve hiçbir şekilde anlaşmazlıkları tahrik edici ya da gerginliği tırmandırıcı nitelikte olmayacağını da” ileri sürmüştür.2 Rusya’nın Karadeniz’de güç gösterme çabalarına karşılık NATO üyesi ülkeler, bu denizde varlık göstermeye yönelik operasyonlarını kayda değer bir şekilde artırdılar. ABD Romanya’da bulunan Mihail Kogalniceanu askeri üssünü özellikle Afganistan ve Irak’taki askeri operasyonlarda kullanmaktadır. Ayrıca Romanya ve Bulgaristan’ı Amerika Birleşik Ordusu Avrupa (USAREUR) Doğu Ortak Hareket Gücü (JTF-E) çerçevesinde ortak hareket ettiği görülmektedir. Bu operasyonlar adlarını ABD’nin seyrüsefer özgürlüğü operasyonlarından (Freedom of Navigation Operations / FONOPS) alıyor. FONOPS, seyrüsefer serbestisi, açık deniz üzerindeki hava sahasında uçma serbestisi ve diğer yasal kullanım haklarının yasadışı bir şekilde engellendiği denizlerde açık deniz serbestisini desteklemek için düzenlenen deniz harekatları (“Annual Freedom of Navigation Report, Fiscal Year 2018,” ABD Savunma Bakanlığı, Kongreye Sunulan Rapor, 31 Aralık 2018). Yani FONOPS deniz varlığına yönelik operasyonların özel ve çok spesifik bir türü. 2019’un ilk altı ayında 6 ABD savaş gemisinin Karadeniz’de yürüttüğü operasyonlar, ABD 6. Filo Komutanı Koramiral Lisa Franchetti’nin tanımıyla ABD’nin “seyrüsefer özgürlüğüne ve Karadeniz’deki NATO müttefikleriyle ortaklarına olan bağlılığını” gösteriyor.

2019’da NATO Daimi Deniz Görev Grupları da Karadeniz’de üç devriye görevi yürüttüler; Temmuz ayında gerçekleştirilen 20 günlük görevde Bulgaristan ve Ukrayna’yı ziyaret edip Breeze ve Sea Breeze tatbikatlarına katıldılar (“NATO Ships patrol the Black Sea,” MARCOM Media Centre, 22 Ekim 2019). NATO üyesi ülkelerin yürüttüğü deniz varlığına yönelik bu genel operasyonlar ABD’nin yürüttüğü FONOPS’tan ayrılmaktadır; operasyonların önemli bir öğesi olmasına karşın, seyrüsefer özgürlüğünden ziyade müttefiklere güven verme ve kapasite geliştirme odaklıdırlar. Teorik olarak, Karadeniz’deki FONOPS ve daha genel kapsamlı deniz varlığı operasyonlarının nispeten faydalı oldukları söylenebilir. Pratikte NATO operasyonları ve özellikle ABD’nin yürüttüğü FONOPS istemeden de olsa olumsuz sonuçlar doğuruyor, öyle ki bir güvenlik ikilemine yol açabilirler: Rusya bu operasyonları kendi çıkarlarına bir tehdit olarak görüyor; agresif söylemini, tavrını ve hareketlerini daha  da artırıyor. Bu da hâlihazırda gergin olan bölgede daha çok güvensizlik yaratıyor. Sorun şu ki, FONOPS doğası gereği hedefe yönelik ve çatışmacıdır. Amaç belli bir ülkeye mesaj iletmektir.

ABD Karadeniz bölgesinde askeri gücünü arttırması son yaşanan Kırım Krizi’ne kadar sadece Rusya değil Türkiye tarafından da dikkatle izlenmekteydi. Örneğin 2006 yılında NATO tarafından yürütülen Akdeniz merkezli anti-terörizm ve deniz güvenliği odaklı Operation Active Endeavour’un Karadeniz’e genişletilmesine NATO üyesi olmasına rağmen Türkiye karşı çıkmıştır. Bunun temel sebebi, Türkiye’nin 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden beri uygulandığı “Denge Politikası”nın ABD tarafından bozulmasını istememesidir.4 RUS DONANMASI AKDENİZ MİSYONU: SICAK DENİZLERDE KALICI GÜÇ KURMA ÇABALARI Rusya Putin’in artan petrol fiyatları nedeniyle 2009 yılında ekonomik durumu düzeltmesi sonrasında ABD deniz gücünü öncelikle Akdeniz ve Ortadoğu’da dengelemek amacındaydı. Bu bağlamda Libya’da Trablus, Suriye’de Tartus ve Yemen’de Sokotra Adaları’nda deniz üssü kurulmasını planlanmıştı. 2008 yazında Gürcistan savaşında askeri gücünü gösteren 4 ‘’ Karadeniz’deki Rus ve ABD Güçlerine Uzman Bakışı’’, Türksam, 7 Mart 2014, http://turksam.org/karadeniz-dekirus-ve-abd-guclerine-uzman-bakisi.

Rusya, Kasım ayında da donanmasını Büyük Petro gemisi önderliğinde Latin Amerika turuna çıkarırken, Suriye ve Libya’ya da uğramıştı. Libya lideri Albay Muammer Kaddafi de Moskova ziyaretinde Trablus’a üs kurulması konusunda iki ülkenin anlaştığını belirtmişti. Kırım’ın askeri güç kullanılarak geri alınması bundan 162 yıl önce olduğu gibi ancak Karadeniz üzerinden güç kullanarak mümkün olabilir. Basit anlamda bunun anlamı, Karadeniz’de mutlak bir deniz üstünlüğünün sağlanması gerekliliğidir. Çin donanmasının, sınırlı da olsa savaş gemileri ile ilk defa Karadeniz’e açılması ve Rus savaş gemileri ile tatbikat yapması ve sonrasında Akdeniz’e inerek tatbikata devam etmeleri, siyasi ve askeri alanda önemli mesajlar içermektedir. bu mesajları aşağıdaki şekilde sıralamak mümkün olabilir.

• Batı Pasifik’teki ABD- Çin deniz gücü rekabetinde Rusya’nın Çin yanında yer alacağı,

• Karadeniz’de Rusya’ya karşı olası bir NATO harekâtında Çin donanmasının Rusya’nın yanında yer alacağı,

• Siyasi açıdan Çin’in Kırım’ın Rusya tarafından ilhakına onay verdiği, • Akdeniz’de olası bir harekâtta Çin donanmasının Rusya’nın yanında yer alabileceği,

• Suriye’nin parçalanarak Doğu Akdeniz’deki olası coğrafi değişikliklerde Çin’in Rusya ile birlikte hareket edebileceği,

• Yine Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminde Rusya ve Çin’in söz sahibi olmak istedikleri.

İdlib krizi, Türkiye ile Suriye’yi silahlı bir çatışmaya sürüklediği gibi, bölgede Esad rejiminin en önemli destekçisi statüsündeki Rusya ile yakın tarihteki en ciddi krizin eşiğine doğru sürüklemiştir. Esasen, hukuki ve askeri düzlemden ele alındığında, Türkiye’nin İdlib’teki temel misyonu, Esad rejiminin bölgede aşırı kuvvet kullanarak sebep olduğu yıkımın önlenmesini amaç edinen Astana-Soçi süreçleri çerçevesinde Rusya ve İran ile birlikte, İdlib çatışmasızlık bölgesinde ılımlı silahlı muhalefet ile Esad ordusu güçleri arasındaki ateşkesin sağlanmasıdır. Ankara, Türk askeri konvoylarına karşı gerçekleşen saldırılara karşı çok sert tepkisini açıkça ifade etmekle kalmayıp, sahada iki ülke askeri kuvvetlerinin olası bir çatışma noktasına gelebileceği mesajını da vermiştir. Türkiye sınırına yaklaşık 40-50 km. uzaklıktaki İdlib bölgesindeki temel hassasiyetlerinin birinci önceliği; iç savaştan kaçan 4 milyon civarındaki sivil göç dalgasının potansiyel varlığı, halen 4 milyon Suriyeli sığınmacıyı barındıran Türkiye için büyük bir tehdit teşkil etmesidir. Türkiye’nin hassas olduğu ikinci önemli unsur ise, savaş hukukuna aykırı olarak Esad rejiminin, terörist olarak nitelediği 4 milyon Suriye vatandaşını kitlesel bir göçe zorlamak için savaş hukukuna aykırı olarak aşırı kuvvet kullanmasıdır. Rus hava ve özel kuvvetleri desteğinde hedef gözetilmeksizin gerçekleşen saldırıların yol açtığı sivil can kayıplarıdır.

Bölgesel güçler RusyaTürkiye rekabeti, Rusya- Ukrayna ve Rusya- Gürcistan arasında yaşanan gerilimler ve krizler sonucu bu bölgeye yönelik artan bir şekilde stratejik önem vermektedir. Bölge dışı güç olarak ABD başta askeri gücünü kullanarak bölgede etkisini arttırmaya çalışmaktadır. NATO ve Avrupa Birliği, ortak çıkarları gereği beraber hareket etmektedir.

Ankara ve Kremlin arasında fay hatlarında yükselen aşırı gerginlik, 5 Mart 2020 Moskova Zirvesinde; İdlib uyuşmazlığının sıcak bir savaşa dönüşmesi veya ortak bir çözüm formülü ile asgari düzlemde; acil ateşkes yapılmak sureti ile Soçi mutabakatındaki çatışmasızlık pozisyonu çerçevesinde ara bir çözüm formülü ile ilişkilerin zedelenmesi seçeneklerini ön plana çıkarmıştır. Bilindiği üzere, dış politika stratejilerinde, “second track-ikinci kulvar’’ diplomasisi; uyuşmazlıkların çözümünde, taraflar arasındaki iyi ilişkilerin muhafaza edilerek, tesis edilen güven ortamının devamına paralel yakınlaşma sayesinde çıkabilecek anlaşmazlıkların etkisizleştirilmesi, önemli bir yaklaşımdır. Kremlin tarafı, Rus Ruleti olarak tanımlanan masadaki tabancasına, alışılmışın dışında bu defa iki mermi yerleştirmiştir. Bu bağlamda, Rus siyasal ve askeri karar mekanizmaları, bir yandan destek verdiği Esad’ı sahada ve masada korumaktaki duruşunu muhafaza ederek, Suriye’de elde ettiği askeri üsler vasıtası ile Akdeniz’de ve Ortadoğu, böylece Rus kamuoyu nezdinde “Güçlü Lider Putin’in” imaj ve prestijinin sürdürürken, diğer yandan da, Yeltsin döneminin tam aksine, bölgede oyun değiştirici güçlü aktör olduğu vurgusunu korumayı ön planda tutmuştur. Rusya, bu bağlamda, bölgeye füzeatar savaş gemileri, yeni uçaklar ve tanklar yollayarak askeri baskısını artırmıştır.

Rusya ikinci hamle olarak, Akkuyu Nükleer santrali, Türk Akımı, S-400 füzeleri, turizm, ulaştırma, inşaat, tarım sektörlerinde önem kazanan karşılıklı ekonomik ve ticari işbirliğini geliştirdiği Türkiye ile mevcut dış ilişkiler ağının çökmesine yol açabilecek bir kırılmanın önlenmesine özen göstermiştir. Rusya, Ankara’ya Suriye krizinin aşılması konusunda kabul edilebilir ölçekte bir harita ile esneklik ihtiva eden ara formülün pazarlık edilmesi seçeneklerini eş zamanlı olarak planlamıştır. Rusya, Türkiye’yi kendi oyununa ortak edebilmek için, nihayetinde bütün çabaların siyasi çözümü mümkün kılmaya dönük olduğunu vurgulamıştır. ABD ile karşı karşıya gelmemek için Fırat hattında hava sahasının paylaşılıp askeri koordinasyon mekanizmasının kurulması, İran ve Hizbullah’ı bahane edip Suriye’yi vuran İsrail’e karşı Rusya’nın kontrolündeki hava savunma sistemlerinin çalıştırılmaması ve Türkiye’yi işbirliği içinde tutmak için üç askeri harekâta yeşil ışık yakılması, esneyerek oyunu sürdürme yaklaşımının tipik pratikleriydi.

İdlib’deki saldırıya tüm Türkiye’den tepkiler artarken Suriye’nin Tartus Üssü’nü 18 Ocak 2017’den beri kullanarak Doğu Akdeniz’de varlığını resmen sürdüren Rusya Federasyonu, askeri yığınağını güçlendiriyor. Rus savaş gemilerinin sahip olduğu Kalibr, Oniks ve Zirkon füze sistemlerini barındıran Amiral Stephan Makarov ve Amiral Ivan Grigorovich fırkateynlerin isimleri doğrudan bir mesaj olarak algılanmıştır. Admiral Grigorovich ve Admiral Makarov isimli Krivak IV sınıfı iki fırkateyn Baltık Kalinigrad donanmasına ait iki modern gemidir. Bu iki fırkateyn 2016’da Doğu Akdeniz’e intikal etmiştir. Kasım 2016’da denizden Kalibr seyir füzeleri fırlatarak Homs ve İdlib bölgesindeki radikal terör unsurlarını hedef almışlardır. Rus Donanması, 17 Aralık 2019’da ile Şam rejimine ait deniz kuvvetleri Doğu Akdeniz’de ortak askeri tatbikat icra etmiştir. Suriye’de 33 Türk askerinin hayatını kaybettiği saldırı sonrası Rusya’dan Rusya Deniz Kuvvetleri’ne bağlı iki savaş gemisinin Akdeniz’e doğru hareket etmiştir.

Suriye’deki Esad rejiminin en yakın müttefiki olan Rusya, 2015 yılı sonbaharında ülkeye askeri unsurlarını sevk ederek iç savaşa doğrudan katılmıştır. Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’ne çok sayıda savaş ve destek uçağı ile helikopter konuşlandırılmış; ayrıca nakliye ve çıkarma gemileriyle, başta özel kuvvet ve topçu birlikleri olmak üzere personel, zırhlı muharebe araçları ve obüsler taşınmıştır. Ayrıca Doğu Akdeniz’e donanma suüstü gemileri ve denizaltı intikal etmiş; bunlar Tartus’taki deniz üssünden operasyonlara başlamıştır.

Bu süreçte, 2013 yılında Savunma Bakanı Sergen Şoygu, Akdeniz’in Rusya’nın ulusal çıkarlarına yönelen tehditlerin odağındaki bir bölge olduğunu ve bu bölgeye yönelik daimi bir görev gücü kurulacağını açıklamıştır. Gemilerinin büyük kısmı Karadeniz Filosu’ndan sevkedilen bu görev gücünün ana üssü, 2017 yılında Suriye tarafından Rusya’nın kullanıma tahsis edilen Tartus olmuştur. Rusya ile Suriye arasında 18 Ocak 2017 tarihindeki imzalanan ve aynı yılın sonunda Rus Parlamentosu’nda onaylanan anlaşma ile Tartus Üssü, 49 yıllığına bedelsiz olarak Rusya’nın kullanımına tahsis edilmiştir. 25 yıl uzatma opsiyonu da bulunan anlaşma kapsamında Rusya, söz konusu üste istediği kadar asker ve unsur konuşlandırma hakkında sahip olmuştur. Ayrıca Suriye’nin üste herhangi bir yetki ya da denetimi bulunmamaktadır; üste herhangi bir arama, el koyma gibi işlemler yapılamayacaktır. Anlaşma çerçevesinde genişletilecek üste aynı anda 11 Rus gemisinin konuşlanması öngörülmektedir. Tartus, kuzeyindeki Hmeymim Üssü ile birlikte Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki askeri varlığının ana merkezlerini teşkil etmektedir. Gerek Tartus’ta üslenen Akdeniz Görev Gücüne ait gemilerin sahip oldukları Oniks ve Kalibr uzun menzille gemisavar ve seyir füzeleri, gerekse Hmeymim Üssü’ne konuşlandırılan hava savunma sistemleri ile Rusya, Doğu Akdeniz’de Suriye’den Girit’e kadar uzanan bölgede bir A2/AD
( Anti Access Area Denial ; Erişi Engelleme / Alan Hakimiyeti ) sahası kurmuştur. Suriye İç Savaşı’na Rusya’nın aktif olarak müdahil olmasıyla birlikte Suriye’deki Rus birliklerinin lojistik desteği konusu gündeme gelmiştir. Bu maksatla Rus Deniz Kuvvetleri başta Karadeniz Filosu’na bağlı ikmal gemileri olmak üzere çok sayıda gemiyle denizden bir lojistik ikmal hattı kurmuştur. “Suriye Ekspresi” olarak adlandırılan bu hat, başta Karadeniz Filosu olmak üzere Rusya’nın denizden kuvvet aktarımı kabiliyetinin sınırlarını ortaya koyan bir operasyon olmuştur. Görev sahası Karadeniz’e ilaveten Akdeniz’i de kapsayan Rus Deniz Kuvvetleri Karadeniz Filosu, bu kapsamda teşkil edilen görev kuvvetinin asli unsuru olmuştur. Baltık ve Kuzey filolarından da gemilerin katıldığı görev gücünde, 2018 Eylül ayı itibarıyla 11 muharip gemi görev yapmaktadır.

Rusya Putin’in artan petrol fiyatları nedeniyle 2009 yılında ekonomik durumu düzeltmesi sonrasında ABD deniz gücünü öncelikle Akdeniz ve Ortadoğu’da dengelemek amacındaydı. Bu bağlamda Libya’da Trablus, Suriye’de Tartus ve Yemen’de Sokotra Adaları’nda deniz üssü kurulmasını planlanmıştı.

İdlib’deki saldırıları ve Rus savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçmesini değerlendiren Gürdeniz, Rusya’nın Suriye rejimini korumak için ABD, NATO ve İsrail’in müdahil olacağı büyük çaplı bir çatışma beklentisi içinde olduğunu belirtmiştir. Buna mukabil, Rus Karadeniz Filosu Sözcüsü Yarbay Aleksey Rulyov, “Kalibr-NK füze sistemi gibi hassas silahla donatılan Amiral Makarov ve Amiral Grigoroviç firkateynleri Sivastopol’den, Rus Donanması’nın Akdeniz’deki daimi grubuna katılacağı uzak deniz bölgesine planlı geçiş gerçekleştiriyor” demiştir. Rusya’nın Karadeniz donanmasına ait “Grigorovich” ve “Makarov” isim fırkateynlerin bölgeye intikallerinin 2 ile 3 gün arasında tamamlanacağını ifade eden Gürdeniz, “Rusya büyük çaplı bir çatışma beklentisi içinde bu hazırlıkları yapıyor” demiştir. Rusya’nın bölgede iki filo sınıfı denizaltı ve Aralık ayından bu yana görevde bulunan bir fırkateynin bulunduğunun altını çizen Gürdeniz şunları kaydetti:”Rusya’nın mevcut deniz gücü, beş ayrı platformda denizden karaya atılabilen Kalibr füzelerine sahip. Dolayısıyla İdlib’te gelişen durum çerçevesinde Rusya, Suriye rejimini korumak için ABD, NATO ve İsrail’in müdahil olacağı büyük çaplı bir çatışma beklentisi içerisinde ve konuşlanmasını da buna göre yapıyor.”6 Rusya hem Akdeniz’deki İtalyan, Fransız, Türk ve ABD askeri varlığını dengelemek için bölgeye intikal etmiş hem de İdlib’e daha önce yaptığı gibi denizden harekat icra etme imkanını artırmıştır. Bu demek oluyor ki Rusya önümüzdeki günlerde ihtiyaç halinde, havadan yaptığı saldırılara ilave olarak, denizden adı geçen fırkateynlerinden İdlib’i bombalayabilecektir.

Rusya Suriye’de hangi kazançları elde etmiştir? Putin, Rusya’nın bölgede tutunmasını sağlamıştır. Ancak en önemli sonuç, Rusya’nın, şu anda bölgede bulunan güvenli askeri varlığı nedeniyle, Moskova’nın uzun zamandır karşı karşıya olduğu temel stratejik tehdit olarak algıladığı şeye karşı önemli ölçüde artan ABD ordusunun “Küresel Ani Darbe’’ sistemine karşı mukabil bir kapasite yaratabilmesidir. Rusya’nın Suriye ve Doğu Akdeniz’de karada ve havadaki askeri müdahalesi; özellikle, Rus siyasi ve askeri çevrelerinde bölgedeki taahhütlerinin sürekli ve ‘kalıcı’ nitelikte olduğu göz önünde bulundurulmaktadır. Rus Donanması Doğu Akdeniz deniz filosunun kurulması, Suriye’ye hava desteği ile kara birliklerinin sevkiyatını sağlamıştır. Rus Donanması’nın bu misyonu, jeopolitik, politik, askeri ve özellikle stratejik olarak derinlikte kazançlar temin etmiştir.

SONUÇ

Rus siyasal eliti, Soğuk Savaş sonrasında “Büyük Güçler”in devletlerin kendi iç işlerine karıştığı ve “Renkli Devrimler” ve “Arap Baharı” ile istikrarsızlık ve kaos ortamını radikal terörist şiddet hareketlerini kaldıraç olarak kendi coğrafyasına taşımak istediğini değerlendirmektedir. ABD’nin “Tek Kutuplu” güç dengesine şiddetle karşı çıkan Rusya, Suriye İç Savaşı ile Orta Doğu’da “Oyun Kurucu” olarak, dünya politikasına tekrar geri dönmüştür. Rusya, Çin ile ekonomik, siyasal ortaklığını askeri tatbikatlar yolu ile dengelemek çabası içindedir. Rusya’nın Suriye Vekalet Savaşı ile, ABD’nin “İsrail-AB-Körfez Ülkeleri” ile kurduğu ittifak bloğunu zayıflatarak, “Kürt Kartını” Suriye’de kullanmasını bloke etmeyi hedef edindiği gözlemlenmektedir. Rusya, bu maksatla, İran-Türkiye ile “Astana Süreci” ile formatlarken, Esad Rejimi’nin, askeri-siyasal olarak iktidarda kalmasını sağlamıştır. Rusya, Suriye iç savaşına müdahale ederek, ISIS terör dalgasının kendi ülkesine bulaşmasını önemli ölçüde etkisiz hale getirmiştir. Rus Ordusu, uluslararası hukuk açısından Suriye’de askeri güç bulundurmasını, ISIS terör örgütü ve kimyasal silah kullanımı ile mücadelenin meşruiyet zeminine yaslamıştır. Yani, Rusya Akdeniz’de kalıcı bir oyuncu statüsü elde etmiştir. Rusya, ABD ve NATO’nun askeri kuvvet projeksiyonunu, Tartus-Lazkiye limanları ile sınırlandırmıştır. ABD-İsrail körfez ülkelerinin enerji politikaları, Suriye’ye müdahale ile Ortadoğu’da belirleyici aktör rolüne yükselmiştir. Suriye’nin parçalanma senaryosunun, kendi topraklarına sirayeti, Rus Ordusu’nun yeni askeri müdahale doktrini ve modern konvansiyonel askeri gücü ile önlenmiştir.

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close