Pandemi ve NATO-Çin ilişkileri - M5 Dergi
DergiKapakMakalelerSayı 349 Ağustos 2020

Pandemi ve NATO-Çin ilişkileri

Abone Ol 

Koronavirüs pandemisinin küresel nitelik kazanması öncesinde Aralık 2019’da Londra’da gerçekleştirilen NATO Zirvesi’nde, Çin’in İttifak tarihinde ilk defa, ticaret savaşları bağlamında ekonomi, teknoloji ve siber savaş gibi konularda NATO içerisindeki siyasi tartışmalarda gündem haline gelmesi, İttifak’ın güvenlik yaklaşımını etkileyen bir unsur olması açısından çok önemlidir. Koronavirüs pandemisi sonrasında ABD’nin Çin’e yönelik politikalarında NATO’nun Avrupalı müttefiklerini istediği ölçüde yanına çekebilmesi ya da daha güçlü NATO politikalarının başarısını etkileyebilecek en önemli zorlayıcı unsur ise pandeminin küresel ekonomiye olan etkileri olacaktır. Pandeminin küresel ekonomiye etkileri Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını azaltacağı bir dönemi başlatabilir.

Koronavirüs pandemisi küresel bir olgu olarak çok kısa bir zaman zarfında bireylerin günlük alışkanlıklarından uluslararası aktörlerin dış politikalarına kadar birçok farklı konuyu etkileyen bir süreci beraberinde getirmiştir. İçinde bulunduğumuz kaotik ortamın nereye doğru evrileceği hususundaki belirsizliğe rağmen pandeminin mevcut haliyle uluslararası sistemi tam olarak değiştirmekten ziyade salgın öncesinde zaten başlamış olan süreçlere etkilerinin olacağı söylenebilir. Pandeminin NATO’ya olan etkilerine değinirken de bu tespiti temel alabiliriz. Koronavirüs pandemisinin küresel nitelik kazanmasının öncesinde 3-4 Aralık 2019 tarihinde Londra’da gerçekleştirilen NATO Zirvesi’nde ilk defa Çin’in uluslararası nitelikli politikalarının ittifak için zorlayıcı etkisinin Zirve Bildirgesi’nde vurgulanması ve pandeminin küresel nitelik kazanması sonrasında Çin ile pandeminin yayılması arasındaki ilişki üzerine Trump Yönetimi tarafından geliştirilen söylem, NATO’nun özellikle Asya-Pasifik Bölgesi’ne yönelik politik stratejilerinin artacağı ve yoğunlaşacağının göstergesi olarak kabul edilebilir.

Pandemi Öncesi ve Sonrası NATO’nun Ajandası

Uluslararası siyasetin gündemini yoğun biçimde etkileyen Suriye ve Ukrayna krizleri, Güneydoğu Asya’daki mücadeleler, Rusya ve Çin’in bölgesel güç olarak sınıflandırılmaları ve bilhassa Çin’in küresel güç olma potansiyeli, bilindiği gibi pandemi öncesindeki süreçte en çok tartışılan uluslararası meselelerdir. Günümüz uluslararası konjonktürü ve ABD’nin küresel gücünün göreli olarak azalması, ABD’nin Soğuk Savaş döneminde ya da sonrası ilk on yılda olduğu gibi uluslararası sorunlarda müttefiklerinin desteğini istediği ölçüde alamamasına neden olmaktadır. ABD; Ukrayna krizi sonrasında Rusya’ya yönelik alınacak tedbirler konu sunda, Suriye krizi ya da ticaret savaşları söylemi çerçevesinde Çin ile ilişkilerde özellikle Almanya ve Fransa gibi müttefikleri ile uyuşmazlıklar yaşamaktadır. Bu konulardaki fikir ayrılıkları da Transatlantik ilişkilerin kurumsal sembolü olan NATO içerisinde farklı konularda kendini göstermektedir. İttifak’ın mevcut son stratejik konseptinin kabul edildiği 2010 Lizbon Zirvesi sonrasında güvenlik algılamalarını değiştiren ve İttifak’ın güvenlik ve savunma politikalarını yeniden değerlendirilmesini gerekli kılan gelişmeler yaşanmıştır. Arap Baharı, akabinde yaşanan Suriye krizi ile mülteci sorunu ve Ukrayna Krizi gibi uluslararası nitelikli bu tür bölgesel gelişmeler, üye ülkeler arasındaki güvenlik algılamalarındaki farklılıkları göz önüne sermesi açısından da anlam ifade etmektedirler.

Yeni nesil koronavirüs pandemisi sonrasında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun virüsün ortaya çıktığı kente atfen ‘Wuhan virüsü’ demesi, ABD Başkanı Donald Trump’ın, ‘Çin virüsü’ ifadesini kullanmaya başlaması, hatta virüsün Wuhan’daki bir laboratuvardan çıktığını iddia etmesi, salgının uluslararası sorumluluğunun Çin’e yüklemesi çabası olarak kabul edilmektedir. Esasında Trump Yönetimi’nin kullandığı bu söylem, Kasım 2020’de gerçekleşecek Başkanlık seçimi ile ilgili olarak iç politikaya yönelik hedefler çerçevesinde değerlendirilebilir.

Koronavirüs pandemisinin küresel nitelik kazanması öncesindeki son NATO zirvesi 3-4 Aralık 2019 tarihinde Londra’da gerçekleştirilmiştir. Zirve, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un 7 Kasım 2019’da verdiği bir röportajda ABD ile NATO müttefikleri arasında stratejik karar alma süreçlerinde koordinasyon olmadığı ve bu açıdan NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiği yönündeki eleştirilerin dile getirilmesi sonrasında gerçekleşmesi açısından önemlidir. Bu yüzden, Zirve Bildirgesi’nin ilk maddesinde “dayanışma, birlik ve uyum” ilkelerinin İttifak’ın temel taşları olduğunun vurgulanması , daha önceki zirvelerdeki benzer ifadelerden daha fazla anlam taşımaktadır. Zirve’yi diğer zirvelerden ayıran en önemli husus ise, Çin-ABD rekabetinin İttifak’ın gündemine getirilmiş olmasıdır. Zirve Bildirgesi’nde NATO liderleri Çin’in artan nüfuzunun ve uluslararası politikalarının sonuçlarını görmezden gelemeyeceklerini ilk defa resmi bir metinde kabul etmişlerdir. Çin’in İttifak tarihinde ilk defa, ticaret savaşları bağlamında ve ekonomi, teknoloji ve siber savaş gibi konularda NATO içerisindeki siyasi tartışmalarda gündem haline gelmesi, İttifak’ın güvenlik yaklaşımını etkileyen bir unsur olması açısından dikkate değerdir.

Çin ile ilgili söz konusu tespitlerin NATO’nun resmi söyleminde yer alması gerçekten çok anlamlı ve önemlidir. NATO-Çin ilişkilerinin geçmişine baktığımızda bu husus daha açık görülecektir. Soğuk Savaş koşullarında ABD Başkanı Richard Nixon’ın Şubat 1972’de Çin’e gerçekleştirdiği ziyaret, iki ülke arasında stratejik ve ticari nitelikte ilişkilerin yoğunlaşmasını sağladığı gibi Sovyetler Birliği’ne yönelik üstü kapalı bir politika uzlaşısını da beraberinde getirmiştir. ABD ve Çin arasındaki bu ilişkilerin, ABD’nin Asya’da oyun kurucu (Asia Pivot) rolüne bağlı olarak Asya-Pasifik Bölgesi’nin ABD’nin dış politika önceliği haline getirildiği Obama Yönetimi dönemine kadar, NATO’ya da aynı şekilde olumlu yansımaları olduğunu ifade edebiliriz.

İçinde bulunduğumuz kaotik ortamın nereye doğru evrileceği hususundaki belirsizliğe rağmen pandeminin mevcut haliyle uluslararası sistemi tam olarak değiştirmekten ziyade salgın öncesinde zaten başlamış olan süreçlere etkilerinin olacağı söylenebilir.

Uluslararası siyasetin gündemini yoğun biçimde etkileyen Suriye ve Ukrayna krizleri, Güneydoğu Asya’daki mücadeleler, Rusya ve Çin’in bölgesel güç olarak sınıflandırılmaları ve bilhassa Çin’in küresel güç olma potansiyeli, bilindiği gibi pandemi öncesindeki süreçte en çok tartışılan uluslararası meselelerdir.

İttifak içerisinde 2000’li yıllarda Çin ile ilişkileri etkileyebilecek bir mesele, NATO’nun ortaklık politikaları ile ilgili olarak ortaya çıkmıştır. 28-29 Kasım 2006 tarihlerinde gerçekleştirilen Riga Zirvesi’nde ABD ve İngiltere, o dönem NATO’nun Afganistan operasyonuna katkı sağlayan ve temas ülkeleri ile olarak adlandırılan Güney Kore, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda ile NATO içerisinde “küresel ortaklık forum”u oluşturulması yönünde lobi çalışmaları gerçekleştirmişlerdir. Aslında bu forum, NATO’nun diğer ortaklıkları olan Barış İçin Ortaklık, Akdeniz Diyaloğu ve İstanbul İşbirliği Girişimi gibi coğrafi temele dayalı bir ortaklık teklifiydi.

Ancak NATO’nun küresel işlevine ağırlık veren bu düşünce İttifak içerisinde o dönem için bir uzlaşı oluşturamamıştır. Özellikle Almanya ve Fransa’nın birlikte geliştirdikleri tutum, bu tür bir kurumsal yapının NATO’nun Transatlantik’in ötesindeki alan dışı faaliyetlerini artıracağı, İttifak’ın kollektif savunma görevini ve askerî doğasını olumsuz yönde etkileyeceği gerekçeleriyle olası bir uzlaşıya engel olmuştur. Bu gerekçelerin yanı sıra, Asya-Pasifik Bölgesi devletlerinin -özellikle Çin’in- söz konusu girişimi kendilerine yönelik bir tehdit olarak algılama ihtimali de olası bu forumun kurulmasını engelleyen faktörlerden biri olarak kabul edilebilir. NATO daha sonra 2011 yılında kabul ettiği Yeni Ortaklık Politikası ile yukarıda ifade edilen temas ülkeleri gibi farklı ülkelerle tek bir çatı altında olmasa da tek tek ortaklık anlaşmaları imzalanabileceğini kabul etmiştir. Böylece, temas ülkelerine ek olarak, Afganistan, Irak, Moğolistan ve Kolombiya ile küresel ortaklık anlaşmaları imzalanmıştır. Kısacası, 2019 Londra Zirvesi’ne kadar NATO içersinde Çin’e yönelik politikalarda bir uzlaşı olmadığı ve İttifak ülkelerinin Çin’i rahatsız edebilecek hamlelerden özellikle kaçındığı söylenebilir.

Yeni nesil koronavirüs pandemisi sonrasında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun virüsün ortaya çıktığı kente atfen ‘Wuhan virüsü’ demesi, ABD Başkanı Donald Trump’ın, ‘Çin virüsü’ ifadesini kullanmaya başlaması, hatta virüsün Wuhan’daki bir laboratuvardan çıktığını iddia etmesi, salgının uluslararası sorumluluğunun Çin’e yüklemesi çabası olarak kabul edilmektedir. Esasında Trump Yönetimi’nin kullandığı bu söylem, Kasım 2020’de gerçekleşecek Başkanlık seçimi ile ilgili olarak iç politikaya yönelik hedefler çerçevesinde değerlendirilebilir. Diğer taraftan pandeminin küresel ekonomiye etkileri savunma harcamaları hususunda ABD yönetimlerinin sürekli hedef tahtasında olan Avrupa ülkelerinin askeri harcamalarını azaltacağı bir dönemi başlatabilir. Bu durum üye ülkelerin ekonomik iyileşme için yapacağı harcamaların askeri harcamalara göre öncelik kazandıracağı için İttifak içerisinde tanıdık bir sorun olan yük paylaşımı ile ilgili tartışmaları yoğunlaştıracaktır. Bu bağlamda yük paylaşımı tartışmalarında bir çözüme ulaşmak için, Avrupa ve ABD arasında son yıllarda iyice ayrışan güvenlik anlayışı ve tehdit algısının birbirine yaklaştırılması çabaları da dikkate alınmalıdır. Yük paylaşımı, ABD ve Avrupalı müttefikler arasında Rusya ve Çin ile ilişkiler, İttifak’a yönelik tehditlerin önceliği gibi konularda var olan siyasi uyuşmazlıkları ifade etmenin bir şekli olarak kabul edilmelidir. Aslında yük paylaşımı sorununun arkasında NATO üyesi ülkeler arasında son yıllarda iyice görünür olan güvenlik anlayışı ve tehdit algısı hususlarındaki ayrışmalar yatmaktadır.

Pandeminin küresel ekonomiye etkileri savunma harcamaları hususunda ABD yönetimlerinin sürekli hedef tahtasında olan Avrupa ülkelerinin askeri harcamalarını azaltacağı bir dönemi başlatabilir. Bu durum üye ülkelerin ekonomik iyileşme için yapacağı harcamaların askeri harcamalara göre öncelik kazandıracağı için İttifak içerisinde tanıdık bir sorun olan yük paylaşımı ile ilgili tartışmaları yoğunlaştıracaktır.

Sonuç

Koronavirüs pandemisinin küresel nitelik kazanması öncesinde Aralık 2019’da Londra’da gerçekleştirilen NATO Zirvesi’nde, Çin’in İttifak tarihinde ilk defa, ticaret savaşları bağlamında ve ekonomi, teknoloji ve siber savaş gibi konularda NATO içerisindeki siyasi tartışmalarda gündem haline gelmesi, İttifak’ın güvenlik yaklaşımını etkileyen bir unsur olması açısından çok önemlidir. Çin’in küresel nitelikli politikalarının ilk defa İttifak için zorlayıcı etkisinin Zirve Bildirgesi’nde vurgulanması ve Koronavirüs pandemisi sonrasında Çin ve pandeminin yayılması arasındaki ilişki üzerine Trump Yönetimi tarafından geliştirilen söylem, NATO’nun özellikle Asya-Pasifik Bölgesi’nde daha görünür olacağının da göstergesi olarak kabul edilebilir. Koronavirüs pandemisi sonrasında ABD’nin Çin’e yönelik politikalarında NATO’nun Avrupalı müttefiklerini istediği ölçüde yanına çekebilmesi ya da daha güçlü NATO politikalarının başarısını etkileyebilecek en önemli zorlayıcı unsur ise pandeminin küresel ekonomiye olan etkileri olacaktır. Pandeminin küresel ekonomiye etkileri Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını azaltacağı bir dönemi başlatabilir. Bu durumda AB içerisinde Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası çerçevesinde gerçekleştirilen Daimi Yapılandırılmış İşbirliği (PermanentStructuredCooperation- PESCO) sürecinin ivme kaybedeceği ve Avrupa ülkelerinin savunmasında NATO’nun bir iş birliği platformu olarak daha çok tercih edileceği beklenebilir. AB içerisinde Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası çerçevesinde gerçekleştirilen Daimi Yapılandırılmış İşbirliği (PermanentStructuredCooperation- PESCO) sürecinin ivme kaybedeceği ve Avrupa ülkelerinin savunmasında NATO’nun bir iş birliği platformu olarak daha çok tercih edileceği beklenebilir.

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close