COVID 19: Küreselleşmeyi terbiye etmek (mi?) Dijital medeniyete geçiş tatbikatı - M5 Dergi
KapakMakalelerSayı 348 Temmuz 2020

COVID 19: Küreselleşmeyi terbiye etmek (mi?) Dijital medeniyete geçiş tatbikatı

Abone Ol 

Küreselleşme ve yenidünya düzeni tartışmaları Covid-19 salgını ile birlikte yeni bir boyut kazandı. Uluslararası siyasetin ve küresel ekonominin gidişatına ilişkin bu tartışmalar, bir süredir göz ardı edilmiş olan, devletin dönüşümü ile demokrasi, otoriterleşme, iktisadi milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ve benzeri kavramlarının yeniden ele alınması ihtiyacını tekrar gün yüzüne çıkardı.

Covid-19 salgınıyla birlikte devletlerin içine kapanarak güçlendiği ve milliyetçi duyguların giderek canlandığı yeni bir dönemin kapısı aniden çeşitle sorular ve sorunlarla karşımıza çıktı. Şöyle ki;

• Ekonomik açıdan, ABD Başkanı Trump’ın zirveye çıkarttığı ticaret savaşları ve ekonomik izolasyon çabalarının giderek güçleneceğini düşünebilir miyiz?

• Salgın sonrasında artık kanıksadığımız küreselleşme tanımının değişimine mi şahit olacağız?

• Üretimlerini durdurmak zorunda kalan şirketlerin küresel düzeyde büyük bir işsizlik dalgası yaratacağına dair endişeler haklı çıkacak mı?

• Siyasi ve ekonomik etkilerle, salgın sonrası düzen toplumsal bir çöküşü beraberinde getirecek mi?

• Uluslararası sistemin bilinen aktörleri olan devletler ile uluslararası örgütleri nasıl bir dönüşüm bekliyor?

• Bu tür bir ‘küresel’ salgın döneminde dahi ‘ulusal’ politikalarını ve çıkarları öne çıkartan devletler bizi ne tür bir geleceğe hazırlıyor?

Dünya tarihi, dönemler halinde ortaya çıkan güçlerin rakiplerini siyasi, askeri ve ekonomik ataklarla baskılayarak egemenliklerini ilan ettiği kesitlerden oluşuyor. Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan ve halen yaşadığımız bu dönem küreselleşme adıyla karşımızda.

Bu ve benzeri sorular kafamızı meşgul ederken bu yazımızda Digital Medeniyete Geçiş Tatbikatı olarak kabul ettiğimiz Covid 19’u felsefi açıdan incelemeye alacağız.

Dünya Hâkimiyeti

Dünya tarihi, dönemler halinde ortaya çıkan güçlerin rakiplerini siyasi, askeri ve ekonomik ataklarla baskılayarak egemenliklerini ilan ettiği kesitlerden oluşuyor. Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan ve halen yaşadığımız bu dönem küreselleşme adıyla karşımızda.

Yaşanan her dönem, kendisinden sonra gelenin de habercisi kabul edilebilecek dönemin aktörlerini ortaya çıkarmakta ve büyütmekte. Bir paradoks olarak kabul edilebilecek bu durum; dönemin egemenleri için iki büyük yük getiriyor:

Bir taraftan siyasi, askeri, ekonomik yollardan biri veya bir kaçı ile elde ettikleri süper gücü, dönemin diğer güçleri, rakipleri üzerinde canlı tutmak zorundalar. Firmalarınız; giyimden sofraya insanları markalarıyla kuşatmalı, dev filolarınız okyanuslarda salınarak devriye gezmeli, füzeleriniz binlerce kilometre uzaktaki hükümetlerin kâbusu olmalı. Uzaya uydular göndererek mitolojik itibar ortaya çıkarmalı ve bir köy içindeki ticareti bile para biriminiz ve para sisteminiz ile kontrol edebilmelisiniz.

Eğer birinciyi başarabilirse bir süper gücün elde ettiği dönemsel üstünlüğü, bu dönemi bitirecek ve ardından gelecek dönemi başlatabilecek unsurlara göz açtırmamak için kullanması mümkün. Küçük bir boşluk yeni güçlerin ortaya çıkmasını ve yeni bir dönemi başlatmasına neden olabilir.

O halde bu dönemler sorunsalının günümüzdeki kahramanları kimler?

Genel olarak tarih ve politika bilgilerimiz, 18. yy dan itibaren Sanayi Devrimi ile Batı Uygarlığı’nın inisiyatif aldığı, 2. Dünya Savaşı’na kadar süren çalkantılarla yaşadığımız tarihsel dönemi ortaya çıkardığını söylüyor. Bu dönem; başta Birleşmiş Milletler Anlaşması olmak üzere onlarca uluslararası anlaşma ve onlarca uluslararası kuruluşu ortaya çıkarmış durumda. Nihayet hepsi dönemin süper gücü Amerika Birleşik Devletleri’yle doğrudan veya dolaylı olarak bağlantı halinde.

Bu süper güç bir otomobil markası gibi ABD olarak karşımıza çıkarken, başka markalardan teknik aksamı, motoru, parçaları, malzemeleri ile bir bütünü de temsil ediyor.

Bu tablodan ortaya çıkarılabilecek ilk soru:

• Dönemin süper gücü, egemeni olduğu bu dönemde, egemenliğini pekiştirmek için gereken güce ne kadar sahip?

Tarih insanoğlunu, askeri, siyasi ve ekonomik atakları teknoloji adını verdiğimiz bir başlık altında görme noktasına getirdi. Süper güç; gücün dinamiği olan teknolojiyi yani askeri, siyasi ve ekonomik unsurları neredeyse tekelinde tutma becerisini sergiledikçe egemenliğini koruyabiliyor. Geldiğimiz noktada ise paradoksal olarak süper gücün elinde tuttuğunu sandığı her ilerleme, potansiyel rakiplerini ortaya çıkarıyor, cesaretlendiriyor ve güçlendiriyor.

Bilişim ve yüksek teknolojide elde ettiği güç yaygınlaştıkça, küreselleşme olarak adlandırılan dönemin müesses nizamı sarsılıyor. Çin, Hindistan, Güney Kore, Singapur belki Türkiye ve daha birçok ülke süper gücün dikkatle izlemesi gereken potansiyel rakiplere dönüşüyor. Süper güç attığı her adımda bu ülkeleri hesaba katmak ve takip etmek zorunda zorunda kalıyor.

Elinde süper güç bulunduranlar, Homo Sapiens’in Neanderthalleri ve diğer insanımsıları kendilerinden aşağıda kabul etme genini temsil ediyorlar. Bu duruşu eski imparatorların, kralların rakiplerine gönderdikleri mektuplarda görüyoruz. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 (beş) “daimi” üyesinin dokunulmazlıklarında da görüyoruz.

Homo Sapiens ortaya çıktığından beri bu sorunsalı hep yaşadı. Onlarca insanımsı tür ve nihayet Neanderthal kuzenlerimizi elemine ederek bu günlere geldi ve galiba bu kalıcı davranışı küçük bir tümevarımla, “süper güç” dediğimiz güçle gezegen boyutunda yaşatıyoruz. Belki bu nedenle elinde süper güç bulunduranlar, Homo Sapiens’in Neanderthalleri ve diğer insanımsıları kendilerinden aşağıda kabul etme genini temsil ediyorlar.

Bu duruşu eski imparatorların, kralların rakiplerine gönderdikleri mektuplarda görüyoruz. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 (beş) “daimi” üyesinin dokunulmazlıklarında da görüyoruz. Bu snobizm günümüze kadar devam eden katliamları da açıklıyor belki. Süper güç olma veya olabilme dürtüsü rakibi “insanımsı” kabul etmeye götürüyor.

Nitekim ABD kamuoyunda tekil sayılarla yaşanan kayıplar toplumda infial yaratırken rakip kabul edilen ülkede yüzbinlerce insanın ölümü, kendi kayıpları kadar etki ortaya çıkarmıyor. Bu durum, Homo Sapiens’in diğer insanımsılara yaklaşımının uzantısı mı? Homo Sapiens’in sadece kendisinin temsil ettiğine dayalı bir saplantının eseri mi? Yahut “süper güç” olma arzusu aslında Homo Sapiens’in sadece kendisinin temsil etmesi noktasında bir dürtü mü?

Bu soruya şüphesiz tek seferde “evet” cevabı vermek zor.

Ama eğer bir kere evet cevabı verirsek; hep bir Tanrı kavramına göre “Tanrının seçkin kulu”, “Tanrının halifesi”, “Tanrının gölgesi” ve hatta Yuvah Noah Harari’nin; “Yarının Kısa Bir Tarihi Homo Deus”da ifade ettiği gibi “Tanrı” olma iddiasında bir Homo Sapiens kültünden referans alan süper gücün vereceği kararlar, atabileceği adımları düşünmek ürkütücü.

Nitekim doğaya ve insana karşı sınırsız yıkıcılığı sisteme dönüştürerek meşrulaştırmaya çalışan bir süper güç; tüm canlılar için gezegen habitatını bitme noktasına sürüklüyor ve maalesef hiçbir uluslararası anlaşma bu gidişi sınırlayamıyor.

Covid 19, bu kaotik ve göreceli olarak ezoterik sürecin neresinde?

Bu küresel düzeyde herkesin ve tüm devletlerin aynı anda ve birlikte yüzleşmek zorunda kaldıkları modern çağların ilk evrensel felaketi.

Geçen yüzyılların ideolojilerin tükendiği bir noktadayız. İnsanlık Digital Devrim olarak nitelenen bu yeni dönemde bir yandan “On line” olma imkan ve kabiliyetlerini artırmaya çalışırken bir yandan da yeni ideolojilere ve sloganlara ihtiyaç duyacak.

Bir olasılık, artık “Tanrı” mertebesinde kendisini gören, Homo Sapiensi sadece kendisi; diğerlerini insanımsı kabul eden bu çağın süper gücünün, yeni bir terbiye etme eylemi gibi.

Diğer bir olasılık, süper gücün sınırsızlık iddiasıyla kendilerine yeni bir dönem, yeni bir oyun kurma şansı vermek istemeyen, kuşatıcı ve yıkıcı bir süper güce karşı, kendisinin de yok oluşunu göze alan bir başkaldırı.

Ve son olasılık, strateji uzmanlarının dördüncü nesil savaş başlığı altında gördüğü biyolojik savaşı, gerek süper güce ve gerek diğerlerine yöneltme gücüne erişmiş büyük bir terörize hareket.

Bu son olasılığın terörist kahramanlarının illa gerilla hırpaniliğinde olması da şart değil.

Hep birlikte “Korona Sonrası” Yeni Kahramanlar ve Yeni Devlet Düzenlerini bekliyoruz.

Geçen yüzyılların ideolojilerin tükendiği bir noktadayız. İnsanlık Digital Devrim olarak nitelenen bu yeni dönemde bir yandan “On line” olma imkan ve kabiliyetlerini artırmaya çalışırken bir yandan da yeni ideolojilere ve sloganlara ihtiyaç duyacak.

Ama net olan bir şey varsa “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close