Rusya'nın Putin Yönetimi Liderliğinde Yeni Deniz Gücü Stratejisi - 1 - M5 Dergi
DergiMakalelerSayı-346-Mayıs-2020Son sayı

Rusya’nın Putin Yönetimi Liderliğinde Yeni Deniz Gücü Stratejisi – 1

Abone Ol 

Son derece uzun sahil şeridi, dört güçlü filosu ve bol deniz kaynaklarına sahip olan Rusya sadece kıtasal bir güç olarak görülemez. Zengin deniz gelenekleri, muazzam ekonomik potansiyel, teknolojik uzmanlık ve bağımsız dış politikanın birleşimi Rusya’yı küresel deniz güçleri kategorisine sokuyor. …Rusya’nın başlıca amacı, ülkesinin büyüklüğü ve askeri gücü göz önüne alındığında uluslararası jeopolitik düzeni kötüleştirebilecek çatışmalara sürüklemekten diğer güçleri caydırmaktır.

Vladimir Putin yönetimi altında, Rus ordusunun modernizasyon faaliyetleri kapsamında Rus Deniz Kuvvetleri yeniden yapılanma içine girmiştir. Rus Donanması mevcudu yaklaşık 130 bin askeri personelden müteşekkildir. Rusya Donanması’nın nükleer enerjili balistik füze denizaltıları, uzun menzilli nükleer savaş başlık taşıma yeteneğine sahiptir. Bu önemli stratejik yetenek, Rus Donanması’nı dünya deniz kuvvetleri arasında en üst seviyelerde yer almasını sağlamaktadır.

KGB Albayı Vladimir Putin, Rusya Cumhurbaşkanı olmadan önce 1997 yılında Donanma Konseyi’nde aktif olarak çalışmıştır. 1999’da Putin, kuvvetli bir deniz gücü olmadan Rusya’nın büyük bir güç olamayacağına işaret ederek, donanmanın gücünü geri kazanması için Rusya Güvenlik Konseyi Toplantısı’nda karar aldırmıştır. Ancak, Rusya’nın Gürcistan’a askeri müdahalesinin ardından Kırım’ı ilhakı; ABD ve Avrupa Birliği ile siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini önemli derecede zedeleyerek, karşılıklı güven ortamına zarar vermiştir. Rusya, ulaşabildiği tüm dünya denizlerinde askeri etkinliğini stratejileri bağlamında, Soğuk Savaş dönemindeki Rus Donanması’nın eski caydırıcı güç ve prestij düzeyine yeniden ulaşmak için başlattığı yeniden yapılanma çalışmalarını süratle sürdürmektedir. Bilindiği üzere, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana, Rusya’nın ulusal çıkarları ve savunma stratejileri bazı istisnalar dışında temelde değişmeden kalmıştır. II. Dünya Savaşı’nın galiplerinden Kızıl Ordu SSCB’nin dağılmasının ardından, topraklarını ve askeri üslerinin büyük kısmını kaybetmiştir.

Rus askeri ve siyasal eliti, komünist ideolojinin yerine ikame edilen yeni Rus milliyetçiliğinin şekillenmesinin önündeki en önemli engellerden birisi olan ekonomik çöküntü, silah fabrikalarının kapatılması, işsiz kalan savunma sanayii kalifiye elemanları ve bilim adamlarının Çin ve diğer Batılı ülkelere göçü önleyememiştir. NATO ve AB’nin Doğu’ya doğru genişlemesi, ABD’nin 1991 Körfez savaşında ortaya koyduğu konvansiyonel üstünlük; Moskova’nın güvenlik endişelerini arttırmıştır. Evet, Varşova Paktı’nın eski müttefikleri, şimdi ABD ve NATO silahları ile donatılan tankları, topları, radarları uçakları ile füzelerinin namlularını Rusya’ya çevirmesi, Kremlin’in yeni askeri ve güvenlik stratejisi arayışlarını hızlandırmıştır. Özellikle, Obama Yönetimi’nin Polonya-Romanya-Bulgaristan’a konuşlandırmak istediği füze kalkanı projeleri, Rusya’nın Soğuk Savaş dönemindeki yeni çevreleme baskıları ile karşı karşıya kaldığı izlenimlerini güçlendirmiştir. İkinci kırılma dalgası ise, Pentagon’un 11 Eylül sonrasında Afganistan’a müdahalesi ve Z. Brezinski’nin ortaya attığı “Avrasya Satranç Tahtası” hipotezi ile

NATO ve AB’nin Doğu’ya doğru genişlemesi, ABD’nin 1991 Körfez savaşında ortaya koyduğu konvansiyonel üstünlük; Moskova’nın güvenlik endişelerini arttırmıştır. Evet, Varşova Paktı’nın eski müttefikleri, şimdi ABD ve NATO silahları ile donatılan tankları, topları, radarları uçakları ile füzelerinin namlularını Rusya’ya çevirmesi, Kremlin’in yeni askeri ve güvenlik stratejisi arayışlarını hızlandırmıştır.

Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde askeri üsler elde etmesi, mukabil çözüm ve ABD’nin dengeleme arayışlarını hareketlendirmiştir. ABD’nin karşısına aldığı ‘’Çin-İran-Hindistan’’ troykası ile derin bir yakınlaşma içine giren Rusya, aynı zamanda daralan ekonomik döviz girdisini hareketlendirmek için, bu ülkelere ileri teknoloji uçak, denizaltı, hava savunma füzeleri satmıştır. Kremlin yönetimi, en önemli tercih olarak, arzu etmese dahi kaybettiği Varşova Paktı silah pazarının yerine bu ülkelere teknoloji transferi için düğmeye basmıştır.

Üçüncü değişken faktör olarak, Rusya, siyasal açından demokratikleşme süreci içinde Batı ile gerek G-8 zemininde gerekse NATO ile işbirliği yaklaşımları çerçevesinde yeni ve farklı zeminlerde işbirliği köprülerini kurma seçeneklerini gözden geçirirken, Avrasyacı ve Atlantik Okullarının ikilemi ile karşı karşıya kalmıştır.
Ancak, Renkli Devrimler ile Ukrayna’da başlayan karışıklıkların şiddetlenmesi, NATO’nun Balkanlarda Bosna ve Kosova’ya askeri müdahalesi, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliği için baskılarını artırması, Rusya’nın savunma içgüdülerinde parçalanma ve Batı’nın 1917 Ekim Devrimi örneğinde olduğu üzere iç işlerine müdahale endişelerini kuvveden fiile geçirmiştir.

YENİ ASKERİ RUS DOKTRİNİNDEKİ DEĞİŞİM SÜRECİ

Rus Deniz Gücü stratejisinin anlaşılması için, Rus askeri doktrinindeki değişim ve uluslararası sistemdeki değişmelere karşı Rus askeri ve siyasal elitinin tepkilerinin iyi idrak edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Zira SSCB’nin dağılmasına rağmen, günümüzde Rusya dünyanın en geniş top raklarına sahip nükleer bir güç olup, BM Güvenlik Konseyi daimi üye ülkesi konumundadır. Jeopolitik olarak, Kuzey Denizi, Baltık Denizi, Karadeniz, Hazar Denizi ve Pasifik Okyanusu’nda kıyıları olan Rusya, bu geniş, zor deniz alanlarını; denizlerden gelebilecek konvansiyonel ve nükleer tehditlere karşı koyabilecek güçlü bir Donanma Kuvveti’ne sahip olmayı temel stratejik hedefler olarak belirlemiştir. Esasen, 1905 Rus-Japon savaşında büyük bir yenilgi alan Rus Deniz Gücü, I. Dünya Savaşı esnasında da, diğer savaşan İngiltere ve Alman Donanmalarına nazaran çok fazla etkili olamamıştır. II. Dünya Savaşında, Almanya işgalinde Sovyet Kızıl Ordu Deniz Kuvvetleri kısıtlı operatif görevler üstlenmiştir. Ancak, Müttefik İngiliz ve Amerikan Deniz Kuvvetleri’nin Kutup Konvoyları ile büyük ölçüde Sovyetlere olan askeri lojistik desteği, Kuzey Denizi yolu ile gerçekleşmiştir. Soğuk Savaş esnasında Süper Güç statüsüne yükselen Rus Donanması, ABD ile güç mücadelesinde başlıca taarruzi nükleer ve konvansiyonel askeri güç çarpanı vazifesini görmüştür. Rus savaş gemileri, dünya denizlerinde, sosyalist blokun askeri prestij ve caydırıcılık; propaganda unsuru olmuştur.

Bu tespitten hareketle, Rus Donanması, 1961 Küba Krizi esnasında, ABD’nin Castro yönetimindeki ülkenin işgalini önlemiştir. Ancak, en önemlisi, Türk Boğazlarını geçen Karadeniz savaş filosu ile Kuzey Filosu savaş gemileri, uçakları, denizaltıları vasıtası ile nükleer silahlar ve füzeleri Küba’ya konuşlandırmıştır. Sovyet Deniz Gücü, sürpriz bir şekilde iki tarafı okyanuslarla çevrili bulunan ABD’nin topraklarında nükleer saldırı kapasitesi ile tehdit etmiştir.

Kruşçev ve Kennedy arasında tırmanan nükleer gerginlik, yapılan tarihi gizli pazarlıkta, Türkiye’de konuşlu bulunan Jüpiter füzelerine karşılık SSCB de Küba’daki deniz gücünü ve nükleer silahlarını geri çekmiştir.
Rusya coğrafyası Ural dağları haricinde doğal sınırları olmayan, tarih içinde, İsveç, Fransız, Alman, Japon orduları tarafından işgal edilen müdafaasız bir yapıya sahip olma zafiyetini engellemek amacı ile sürekli yeni topraklar elde etmeyi ve gelişmeyi amaç edinen bir güvenlik çıkmazı ile karşı karşıyadır.

Rus anavatanının komşu ülkelerin jeopolitik saldırı hedefinde bulunma tehdidi, dolaylı olarak Rus güvenlik kültürüne etki ederek; “Güvende Olmama”, kaygısı yani, düşmanlarla çevrili olma korkusunun sürekliğine sebebiyet vermiştir.

Geçmişte yaşanan işgaller, 1917 Ekim Devrimi, I. ve II. Dünya savaşlarındaki işgaller, bu korkuyu desteklemekte, güncel tutmaktadır. Günümüzde ise, NATO-AB’nin Doğu’ya doğru genişlemesi, eski tampon devletler, Doğu Almanya ve Polonya’nın ABD Müttefiki haline gelmesi, Doğu’da Çin ve Japonya’nın ekonomik, demografik, askeri ve teknolojik baskısı, Moskova yönetimi açısından yükselen yeni belirsizlikler olarak güçlenmektedir.
Diğer yandan, Hindistan’ın yükselen güç olarak, ABD ile yakınlaşması, ABD askeri güçlerinin Orta Asya devletlerinde yeni kalıcı üsler elde etmesi ve Afganistan’da NATO askeri kuvvetlerinin mevzilenmesi, Moskova’nın “Post Modern Çevrelenme” endişelerini kuvvetlendirmektedir. İdeolojik olarak, “Renkli Devrimler’’ dalgasının Ukrayna ve Gürcistan üzerinden Rusya siyasal yapısına olumsuz etkileri ile Arap Baharı’nın Kafkasya üzerinden, Müslüman Rus nüfusa yansıması olasılıkları, Moskova’nın mukabil askeri ve siyasal reflekslerini hareketlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda yeni Rus milliyetçi akımlarını da tetiklemektedir.

Kremlin karar vericileri, ABD’nin SSCB’ne karşı uyguladığı “Yeşil Kuşak Çevreleme” politikasının post-modern uygulamasını, NATO-AB örgütleri ile uygulamaya sokarak, sınırlarının dibinde yeni hasmane silahlanma politikaları takip ettiğini ileri sürmektedir.

NATO Füze Kalkanı ile Rus nükleer kuvvetlerini tehlikeye sokan Batılı aktörlerin çabalarının ajandasında Moskova’nın “Near Abroad-Yakın Çevre” stratejisini yıkmak sureti ile Rus siyasal yaşamına müdahale maksatlı olarak Renkli Devrimler yolu ile ihraç etmek çabasının kabul edilmez olduğu hâkim düşüncedir. Kremlin, Batı “saldırgan realizm” yaklaşımını Rusya içlerine doğru enjekte eden ve toprak bütünlüğünü tehdit eden bir stratejinin kuvveden fiile çıktığı inancındadır. Moskova bu yıkıcı dalgaya karşı koyabilmek için, “caydırıcı realizm” politikasını yansıtan yeni bir “nükleer-konvansiyonel askeri denge” arayışı içinde, Donanmasını ve özellikle denizaltı gücünü modernize ederek, yeni kıtalararası füzeler ile hamle başlatmanın kaçınılmaz olduğunu öngörmektedir.

Bu bakımdan, Ulusal Güvenlik Konsepti çerçevesinde ortaya konulan yeni Rus askeri doktrini, Soğuk Savaş döneminin aksine, nükleer bir savaşı da içeren büyük ve kapsamlı bir savaş tehdidinin azalmakta olduğunu öngörmektedir. Buna karşılık ise bölgesel çatışmaların ve silahlanma yarışının hızlanacağını ortaya koymaktadır. Konvansiyonel silahlara karşılık olarak nükleer silahlara başvuru hakkının saklı tutulması aslında Rusya’nın nükleer silaha ilk başvuran taraf olabileceğinin işaretidir. Bu husus 1980’lerden itibaren uygulanan no-first-use yani “nükleer silaha ilk başvuran taraf olmama” politikasının değişimindeki en çarpıcı noktalardan biri olarak algılanabilir.

Günümüzde temel misyonunu ulusunu zenginleştirmek olarak belirleyen Rusya, yeni ekonomik, kültürel ve askeri gücünün yayılmasına dayalı, egemenliğini muhafaza edeceği, nüfuzlu bir ülke haline gelmesi gerektiğini düşünmektedir. Rusya, son yıllarda, silahlı kuvvetlerini sayısal olarak küçültmekte, örgütsel açıdan reforma tâbi tutmakta, hazırlık pozisyonunu güçlendirmekte, yeni donanımların alınması dâhil olmak üzere, silahlı kuvvetlerini modernize etmekte ve özellikle deniz ile hava kuvvetlerini küresel görevlere sevk etmektedir.

Rusya’nın son askeri doktrini 2014 Noel günü yayınlanmıştır. Bu dönemde, Moskova Ukrayna ve Suriye’ye müdahale etmiştir. İspat edilemese dahi Rusya’nın ABD Başkanlık seçimlerine karıştığı iddiaları dünya gündemini meşgul etmiştir. Rusya, bu makalede ele alındığı üzere; yeni jenerasyon ve nükleer enerjili cruise sınıfı füzeleri, hipersonik füze platformları ile okyanus ötesi nükleer yetenekli denizaltı torpido modelleri içerecek şekilde yarım düzine ileri silah sistemlerini dünya kamuoyuna atışlı tatbikat denemeleri ile duyurmuşlardır. Bu gelişmeler esnasında, Soğuk Savaşın güç denge unsuru olan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler(INF) Antlaşması ABD ve Rusya tarafından karşılıklı olarak iptal edilmiştir. Pentagon ve Kremlin, Yeni Stratejik Silah Azaltma Anlaşması (Yeni START) düzenlemelerinde ise, Çin faktörünü dikkate alarak, belirsiz bir gelecekle karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bu son gelişmeler göz önüne alındığında gerek Washington ve NATO ile ilişkilerin daha da bozulması; Rus Ordusu’nun Suriye ve Ukrayna’daki önemli operasyonel deneyimleri; Rusya’nın mevcut askeri doktrinini süratle güncelleyerek ihtiyaçlara cevap verecek parametrelerde değişiklik yoluna gitmesini hızlandırmıştır. Birincisi, 2020 uzun Rus askeri planlama için önemli bir yıl olmuştur ve son on yılın çalkantılı, pahalı ve zor modernizasyon ve hazırlık kurtarma çalışmaları; geçiş için ideal bir zaman olarak düşünülmüştür. 2008 Gürcistan Savaşını müteakiben, Rus ordusu iddialı, “Yeni Görünüm” reformlarını adım adım hayata geçirmeye başlamıştır. Bu bağlamda, Kremlin, asli hedef olarak, ordu askeri silah sistemlerinin modernizasyon programında, envanterindeki mevcut askeri silah platformları ve teçhizatının % 70’nin yerini almak veya modernize etmeyi amaç edinmiştir. Bu noktada yeni askeri personel yapılanmasına güç verecek askere alınan personel sayısını artırmak ve savunma sanayi üssünü yeniden modernize ederek üretim ve pazarlama projelerini revize etmiştir. Nitekim Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu yaptığı konuşmada, bu reformların ve 2020 yılına bağlı bir dizi cumhurbaşkanlığı kararnamesinin Rus ordusunun “yeni bir niteliksel seviyeye ulaşmasına” olanak sağlayacağına inandığını öne sürmüştür. Rusya’nın başlattığı yeni askeri reformların büyük bir kısmı başarılı olmuştur. Öte yandan, güncellenmiş yeni askeri bir doktrin çalışmaları da büyük olasılıkla son on yılın askeri harbe hazırlık düzeyi ve tedarik sistemlerindeki niteliksel gelişmeleri dikkate alacak ve 2030 ve sonrası için geleceğe bakarak askeri kalkınmada yeni bir aşamanın önemli bir işareti olacağı düşünülmektedir.

SSCB’nin dağılmasını müteakiben, Rus askeri doktrini, 1993 yılında Boris Yeltsin döneminde yeniden düzenlenmiştir. Doktrin içerik olarak, iç güvenlik endişelerinin ve siyasal istikrarsızlar ile ekonomik çöküntünün hiper enflasyona sürüklediği Rusya’nın yol haritasının koordinatlarını tespiti amaç edinmiştir. Bu bağlamda 1993 doktrini, ana eksen olarak, siyasi, askeri, askeri-teknik ve ekonomik temeller olarak dört ana sözün üzerine inşa edilmiştir. Rusya devletine yönelik önemli tehdit algılaması olarak, diğer devletlerin Rusya Federasyonu’ndan toprak talepleri, potansiyel dış askeri tehditler, nükleer silahların yayılması, ülkenin iç siyasal istikrarını bozmaya ve içişlerine müdahale girişimlerine dikkat çekilmiştir. İlk çarpıcı karar olarak, Rusya, SSCB döneminden farklı olarak, azalan konvansiyonel gücünü dikkate alarak, “Nükleer Silahları İlk Kullanmamak” yükümlülüğünü terk etmiştir. 1997 yılında, ikinci doküman kabul edilmiştir. “Önce Rusya” ilkesi terk edilerek “Near Abroad-Yakın Çevre doktrini benimsenmiş, bu suretle Rusya toprakları dışında Rus diasporasının yaşam haklarına müdahale edilmesi halinde, savaş hakkı saklı tutulmuştur. Bu önemli stratejik argüman 2008 Gürcistan, 2014 Ukrayna krizlerinde operatif hale getirilmiştir. İkinci temel parametre olarak, Rusya, ABD’nin önerdiği “Tek Kutupluluk” fenomenini şiddetle reddederek “Çok Kutupluluk” hipotezi altında, Moskova’nın “Büyük Güç” olduğu varsayımını deklere etmiştir. Üçüncü enstrüman olarak, NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemesinin kabul edilemez olduğunu, BM-AGİT’in ciddi güç kaybına sürüklendiğine dikkat çekilmiştir. Rusya bu geçiş dönemlerinde, Çeçenistan İç Savaşı ile Batı dünyasının demokrasi ve insan hakları ihlallerine hedef olmuştur. Moskova ise, NATO’nun Kosova müdahalesine şiddetle karşı çıkmıştır. Atlantikçi-Avrasyacı görüşlerin mücadelesinde, Primakov’un öne sürdüğü askeri gücü sorgulanan Rusya yerine, askeri reformları hızla hayata geçiren Rusya modeli benimsenmiştir.

Kremlin, Rusya’nın etkin dış politika izleyebilmek için, yeniden nükleer-konvansiyonel askeri modernizasyon faaliyetlerine başlayacak, Avrasya’da bir güç boşluğuna izin verilmeyeceğini ortaya koymuştur. Bu planlamaların hayata geçirilmesi ancak Başkan Putin’in yönetiminde başlattığı askeri-siyasi-ekonomik ve bürokratik reformlar ile mümkün olabilmiştir. 2001 yılında 11 Eylül saldırılarından sonra, ABD’nin 1972 Anti Balistik Füze Anlaşması’ndan geri çekilmesi, Kremlin’i kuşkulandırmıştır. Rusya, karşılık olarak 1997’de AKKA Anlaşmasını tek taraflı olarak 1997’de AKKA Anlaşmasını tek taraflı olarak askıya almıştır. 2010 yılındaki üçüncü askeri doktrinde, uluslararası çatışmaların silahlı çözüm yoluyla bölgesel müdahalelere yol açmasına karşılık, yeni stratejik silahlanma projelerinin ve konvansiyonel silah modernizasyonunun hızla hayata geçirilmesi esası benimsenmiştir.

2010 tarihli Rus Askeri Doktrini’nin siklet merkezi, güvenlik sorunlarının güçlenmesine en büyük neden olarak NATO örgütünün yarattığı askeri tehdit potansiyeli ve yine NATO’nun genişlemesi olarak benimsenmesi, Batı ile güvensizlik uçurumunu derinleştirmiştir. ABD askeri üslerinin, Polonya-Baltık ülkeleri, Bulgaristan-Romanya’ya yerleşmeleri, nihayet Ukrayna-Gürcistan’ı tam üyeliğe kabul faaliyetleri, Rusya’nın kırmızı çizgileri olarak “küresel saldırı” rampası şeklinde tanımlanmıştır.

2014 Dördüncü Doktrininde, Ukrayna Devlet Başkanı müdahale karşısında, Rusya “Hibrit Savaş” taktik-stratejisine geçerek, Kırım ve Doğu Ukrayna’ya sert askeri müdahalede bulunmuştur. Arap Baharı ve Renkli Devrimler, Rusya’nın aynı zamanda, DAEŞ terör örgütü gibi, terör grupları ile yerinde askeri çatışma ilkesinin benimsenmesini gündeme getirmiştir. Rusya, böylece Karadeniz’de Ukrayna’ya askeri müdahale stratejisini, Akdeniz’de Suriye’de askeri güç kullanarak, Ortadoğu’ya yeniden geri dönmüştür. Ancak, 2015 sonrası Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar ve 2020 ekonomik krizi ile Corona Krizi petrol fiyatlarındaki çöküş, Rus ekonomisini olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir. Bu makalenin asli konusunu teşkil eden Rus Deniz Stratejisinin analizinde, Rusya Ordusu’nun nükleer ve konvansiyonel modernizasyonunda, öncelik sahibi olması, rastgele değildir. Zira reform süreci başlamadan önce, Rus Ordusu’nun harbe hazırlık oranları kara kuvvetlerinde %17, Hava kuvvetlerinde %7 ve Donanmada ise, %70 oranında idi. İstisnaen, Rus stratejik füze kuvvetleri ile hava indirme birlikleri harbe hazırlık oranları %100 oranında muhafaza edilmiştir. Bu tespitten hareketle, Rus Donanması, kriz noktaları, Baltık-Karadeniz ekseninde su üstü gemilerinin modernizasyonuna önem vermiştir. Kuzey Donanmasında, nükleer denizaltı projeleri hızlandırılmıştır. Ayrıca, Pasifik’de Çin Donanması ile ortak tatbikatlar icra edilmiştir. Rusya gerek su üstü gemileri, gerekse, nükleer denizaltılarda, “cruise” sınıfı füzeler ile hassas IV. jenerasyon kıtalararası nükleer füzeler ve “hipersonic” füzelere öncelik vererek, “dual-caydırıcılık” yani, konvansiyonel-nükleer ateş gücünü yenilemiştir. Deniz kuvvetlerinin, bayrak gösterme yeteneği ile kısa sürede, “Büyük Güç” statüsünde olduğunu, geniş çaplı, askeri harekatları, NATO sınırlarında gerçekleştirerek, ABD ve NATO’ya karşı stratejilerini yenilemiştir.

Rusya’nın tehdit algıları, özellikle ABD ve NATO açısından son doktrinin 2014 yılında yayınlanmasından bu yana önemli ölçüde sertleşmiştir. Rus liderler, ekonomik yaptırımların kullanımı, “Renkli Devrimleri” ve devletlerarası çatışma potansiyeli gibi bazı olumsuz eğilimlerin hızlandığını düşünmektedir. Çin, Rusya ve diğerleri gibi yükselen güçler mevcut düzene meydan okurken, ABD liderliğindeki mevcut dünya düzeninin sona erdiğinin değerlendirildiği gözlemlenmektedir. Rusya’da siyasal ve askeri üst düzey yetkililerde hâkim olan algı, Washington ve NATO müttefiklerinin Rusya’yı kontrol altına almaya veya sindirmeye çalıştıklarını varsaydıkları gözlemlenmektedir. Bu endişe ve korkulara paralel olarak, Rusya’nın Ulusal Savunma Stratejisi ve Nükleer Stratejisini gözden geçirmesi, Pentagon’un büyük güç rekabetine yeniden odaklanması ve NATO’nun Doğu Avrupa’daki rotasyonel asker varlığına delil olarak gösterilmektedir. Güncelleştirilmiş yeni Rus askeri doktrindeki hâkim iklimin, büyük olasılıkla belirtilen büyüyen kötümserliği yansıtması sürpriz olmayacaktır. Özellikle Batı’ya duyulan güvensizliğin derinleşmesi, 2015 Rusya Ulusal Güvenlik Stratejisi ve 2016 Dış Politika Kavramı’nın önemli bir özelliği olarak ön plana çıkmıştır. Son olarak, tamamen bürokratik açıdan, sadece güncelleştirilmiş bir askeri doktrin çalışmaları halen sürmektedir. Rus hükümeti ulusal güvenlik ve iç politika konularıyla ilgili birden fazla strateji belgesini güncellemekle meşgul. Temmuz ayında Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patrushev, Rusya’nın Ulusal Güvenlik Stratejisini gelecek yıllarda yeniden güncelleneceğini belirtmiştir.

RUS DENİZ GÜCÜ STRATEJİSİNİN DOKTRİNAL YAPISINDAKİ SÜREKLİLİK İLKESİ ÇİN DENİZ GÜCÜ İLE İŞBİRLİĞİ VE GİZLİ REKABET POLİTİKALARI

Son derece uzun sahil şeridi, dört güçlü filosu ve bol deniz kaynaklarına sahip olan Rusya sadece kıtasal bir güç olarak görülemez. Zengin deniz gelenekleri, muazzam ekonomik potansiyel, teknolojik uzmanlık ve bağımsız dış politikanın birleşimi Rusya’yı küresel deniz güçleri kategorisine sokuyor. XX. yüzyılın büyük bölümünde Sovyet Donanması aynen böyle bir görünüm arz etmiştir. Soğuk Savaş döneminin sonunda Sovyet savaş gemileri ve nükleer denizaltıların ABD Donanması için ciddi bir sorun teşkil ettiğini söylemek yeterli. 1990’larda ülkenin deniz yeteneklerinde ciddi bir düşüş geldi, ama bu durum çok uzun sürmemiştir. Rusya’nın 37.653 km’lik bir sahil şeridi ve 13 denizle çevrelenmiş bir ülke arazisi vardır. Bunlardan 12’si Kuzey Kutbu, Pasifik ve Atlantik Okyanuslarına ait iken, on üçüncü deniz – yani Hazar – denize kıyısı olmayan bir denizdir. Genel olarak, Rus egemenliği altında karasuları alanı yaklaşık 7 milyon km2 kapsamaktadır. Rus kıta sahanlığı ise 5 milyon km2’dir. 67 Rus limanından 22’si Pasifik kıyısında, 18’i Kuzey Kutbu bölgesinde, yedisi Baltık’ta ve üçü de Hazar’da yer almaktadır. Kırım’ın Rusya ile yeniden birleşmesinden sonra, Azak-Karadeniz havzasında kontrolü altındaki liman sayısı 17’ye çıkmıştır.

Rusya’nın liman altyapısını sürekli yükseltmesi küresel ulaşım sistemindeki konumunu güçlendirecek ve dünya ekonomisindeki genel rekabet gücünü artıracaktır. XXI. yüzyılın başlarına, Rus Donanması’nı yeniden inşa etme ve faaliyetlerini artırma çabaları damgasını vurmuştur. Rusya, deniz potansiyelini modernize etmeye çalışırken, statükoyu değiştirmeyi ve başka ülkelerin etki alanları aleyhine genişletmeyi amaçlamamaktadır. Rusya’nın başlıca amacı, ülkesinin büyüklüğü ve askeri gücü göz önüne alındığında uluslararası jeopolitik düzeni kötüleştirebilecek çatışmalara sürüklemekten diğer güçleri caydırmaktır.4 Rusya’nın, deniz öncelikleri; esasen geleneksel olarak büyük bir kara gücü olan Rusya’nın büyük bir deniz gücü imajını yansıtma arzusunun gerçekleştirilmesidir. Zira, genç Rus denizci askeri komuta heyeti, yüzyıllardır küresel güç projeksiyon potansiyeline sahip bir donanma donatılan Rusya’nın birinci derece bir uluslararası güç olarak tanınması için ‘’modern bir donanmaya sahip olmak’’ bir ön koşul olarak öngörmektedir. Bu bağlamda, Rus Donanması’nın tarihsel olarak ülkenin kara kuvvetlerinin ardından ikincil olarak algılanmaktan kaynaklanan bir memnuniyetsizliğin mevcut olduğunu da vurgulamak gerekir.5 Ancak, Rusya, Avrasya’da bölgesel nüfuz arayışında önde gelen bir aktör olma eğilimindedir. Rus Donanmasının bölgedeki üstünlüğü, yeniden ortaya çıkan profilinin pek çok yönü arasında dikkat çekmektedir. SSCB’nin dağılmasından hemen sonra, kaynak yetersizliği Rus donanmasına darbe indirdi. Ancak, Rus deniz gücünü geri getirmek amacıyla, Devlet Başkanı Putin Rus donanmasını modernize etmeye başlamıştır. Bu nedenle, Kremlin’in yeniden formüle ettiği güvenlik stratejilerinin hedefleri arasındaki Rusya’nın yeniden diriliş arayışının arkasında; Rus Donanması’nın modernize edilerek, özellikle Avrasya’nın dört denizinde yani Karadeniz, Baltık Denizi, Akdeniz ve Hazar Denizi’nde sıklet merkezi oluşturmaya çalıştığı söylenebilir.

Rus Donanması’nın geleceğini perspektif haline getirmenin öncüsü olarak, Rusya’nın denizcilik stratejisini ve Deniz Kuvvetlerinin strateji altında hangi rolü oynaması beklendiğini düşünmek gerekmektedir. Rus Deniz Gücü stratejisini şekillendiren temel belgeler olarak Rusya, 4 Mart 2000 tarihinde “Rusya Federasyonu’nun 2010 Yılı Deniz Faaliyetleri Alanındaki Temel Politikası” ve 27 Temmuz 2001 tarihinde sırasıyla “Rusya Federasyonu 2020’ye Kadar Dönem Denizcilik Öğretisi” ‘ü formüle etmiştir. Bu belgelere dayanarak, Rus Donanması’ndan beklenen üç ana rol vardır.

• İlk rol, uluslararası deniz alanlarında Rusya ve müttefiklerine karşı saldırganlığı veya saldırganlık tehditlerini caydırmak ve eğer gerçekleşirse saldırganlığı geri püskürtmektir.

• İkincisi, Rusya’nın deniz sınırlarını savunmaktır.

• Üçüncüsü, Rusya karasularını, Münhasır Ekonomik Bölgesini-MEB, kıta sahanlığını, Rusya’nın ekonomik faaliyetlerini ve Dünya Okyanusundaki çıkarlarını korumaktır. Ayrıca, Aralık 2010’da Rusya, “Rusya Federasyonu’nun 2030’a Kadar Denizcilik Faaliyetlerinin Geliştirilmesi Stratejisi” (bundan böyle “Denizcilik Faaliyetleri Geliştirme Stratejisi” olarak anılacaktır) formüle etmiştir. Denizcilik Faaliyetleri Geliştirme Stratejisi, yukarıda belirtilen iki belgenin içeriğine uygun olarak, denizcilik faaliyetlerinin geliştirilmesi ve Rus Donanmasının gelecekteki vizyonu için askeri zorluklardan bahsetmektedir. Belirtilen askeri zorluklar arasında Rusya’nın Dünya Okyanusundaki egemenliği ve egemenlik haklarının gerçekleştirilmesi, okyanus üzerindeki ekonomik ve diğer faaliyetlerin güvenliğinin sağlanması ve Rusya’nın denizdeki askeri güvenliğinin korunması yer almaktadır. Rusya, dünyanın önde gelen kıta güçlerinden biri olmasına rağmen, Çar Petro sonrasında Rus liderler tarihsel olarak deniz gücüne büyük önem verebilmiştir. Moskova, deniz gücüyle Rusya’yı kendi bölgesi dışında uluslararası siyasette büyük bir güç olarak kılabilir. Deniz gücü, Rusya’nın geniş sınırlarını İngiltere veya ABD gibi seferi deniz güçlerinden korumaya ve Rus Ordusu’nun kampanyalarını desteklemeye hizmet etti. Atom çağının gelmesiyle, Sovyet Donanması nükleer savaş ve stratejik caydırıcılık misyonları için kendini silahlandırarak yeni bir önem edindi. Sovyetler Birliği, Soğuk Savaş sırasında Amerikan deniz hâkimiyetine karşı koymak için yetenekli bir nükleer silahlı denizaltı ve yüzey savaşçı gücü konuşlandırdı. Modern Rus Donanması Soğuk Savaş’tan kalma eski misyonlarını korumaktadır. Ancak Genelkurmay’ın nükleer tırmanma konusundaki gelişmiş düşüncesine uygun olarak; Rus Donanması yeni roller üstlenirken, askeri muharebe görevlerini şekillendiren teknolojik değişimin amansız yürüyüşüne uyum sağlamıştır. Rus Donanması’nın dört temel görevi vardır:

• Rus deniz yetki alanlarının ve kıyılarının savunması (kademeli savunma ve saldırı sınırlaması yoluyla);

• Konvansiyonel veya stratejik olmayan nükleer silahlarla uzun menzilli hassas saldırılar gerçekleştirmek;

• Rus nükleer destekli balistik füze denizaltıları (SSBNs) denizde hayatta kalarak ikinci saldırı yeteneğini korumak ve nükleer caydırıcılık üretmek; ve son olarak,

• Deniz diplomasisi, yolu ile kuvvet projeksiyonu sağlamak olarak kabul edilebilir. Deniz diplomasisi, özellikle Sovyet Dönemindeki büyük su üstü ana muharebe gemilerinin (kruvazörler ve muhripler) eski platformlar olmasına mukabil, görünüşte etkileyiciliğini koruduğu savaşçı gücüne aittir. Bu arada, Rus Donanması, daha önceki Sovyet Donanması gibi, denizaltı taarruz kuvvetleri, daha vurucu yetenekli, muhtemelen Amerika Birleşik Devletleri’ne yakın düzeyde bir güç çarpanına sahiptir.

Bölgesel olarak, Rus deniz sorumluluk yakın deniz bölgesi, uzak deniz bölgesi ve ‘dünya okyanusu’ olarak bir deniz görev bölümü taşımaktadır. İşlevsel olarak Rus Genelkurmayı askeri operasyonların muharebe alanındaki resmini hava ve uzay kuvvetleri ile desteklemeyi hedeflemektedir. Bu noktada; Rus Donanması muhtemel askeri operasyonların deniz muharebe sahasında savaş ve caydırıcılık, yaklaşımlarını savunmak ve kıta Rusya savunmasını desteklemekle görevlidir. Rus Donanması, başlıca tehdit olarak tanımladığı ABD-NATO’nun askeri yetenekleriyle mücadele ve diğer deniz güçlerini konvansiyonel ve nükleer silahlarla caydırma üzerine odaklanmış bir güç olmaya devam etmektedir. Rusya’nın sıcak çatışmanın tırmanma yönetimi ile modern çatışmalarda stratejik olmayan nükleer silahların kullanım seçenekleri de önemli bir rol kazanmıştır. Stratejik caydırıcılık ve muharebe alanındaki nükleer savaşların sevk ve idaresinde Soğuk Savaş sırasında Sovyet Donanması’nın görevlerinin devamı, Rus deniz politikaların değişmeyen hedefleri içinde yer almaktadır. Nitekim 1970’lerde-80’lerde Sovyetler Birliği’nin ABD deniz iletişim hatlarına meydan okuma stratejisinin aksine bir “stopaj stratejisi” benimsediği yaygın olarak kabul görmüştü. Sovyet Kuzey ve Pasifik Filoları, saldırı denizaltıları tarafından korunan Bering Denizi ve Okhotsk Denizi’ndeki fırlatma noktalarına balistik füze denizaltıları ve denizaltı savuma harbi (ASW) etrafında görev üstlenen bir su üstü kuvveti muharebe kuvveti de konuşlandırılmıştır. ABD’li analistler Rus Donanması’nın bu koruma altındaki balistik füze denizaltısı operasyon alanlarını “Burçlar” olarak nitelendirmektedirler.

Devamı M5 Dergisi Mayıs 2020 Sayısında…

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close