İsrail-Çin Güvenlik İlişkileri - M5 Dergi
Makaleler

İsrail-Çin Güvenlik İlişkileri

Abone Ol 

Çin-İsrail askeri ilişkileri pragmatik bir temelde ilerlemektedir. Hem İsrail hem de Çin, ulusal çıkarlar bağlamında karşılıklı rahatsızlıklarına rağmen ilişkilerini geliştirmek istiyorlar. Örneğin Çin, İsrail’in rakip ülkeleri Suudi Arabistan ve İran’a silah satarken, İsrail de Çin’in rakipleri Hindistan, Vietnam ve Tayvan’a silah satıyor.

İSRAİL-ÇİN GÜVENLİK İLİŞKİLERİNİN BAŞLANGICI

İsrail, Çin Halk Cumhuriyeti’ni (ÇHC) meşru temsilci olarak tanıyan ilk ülkelerdendir. 1950’lerin başlarında İsrail Başbakanı David Ben-Gurion Çin’i tanımak için girişimlerde bulundu. İsrail’in bu girişimine ilk başlarda Çin Yönetimi sıcak baksa da Soğuk Savaş’ta Çin’in Sovyetler ile İsrail’in ise ABD ile yakın ilişkileri sonucu iki ülke farklı kamplarda yer almış, Kore Savaşı nedeniyle diplomatik ilişki kurma çabaları sonuçsuz kalmıştır. 1955 Bandung Konferansı ile Çin’in İsrail’in düşman olarak gördüğü Arap ülkeleri ile yakın ilişki içerisine girmesi, iki ülkenin Ocak 1992 yılına kadar resmi diplomatik ilişki kurmasını engelledi. Hatta Çin, bütün Arap ülkeleri ile –en son Temmuz 1990 Suudi Arabistan- diplomatik ilişki kurma sürecini tamamladıktan sonra İsrail ile resmi diplomatik ilişki kurdu.

Çin-İsrail diplomatik ilişkilerinin 1992’de kurulması, daha öncesinde ilişkileri olmadığı anlamına gelmiyor. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda, İsrail’in Arap ülkelerinin kullandığı Sovyet menşeili silahlar ele geçirmesi Çin-İsrail ilişkilerinin savunma işbirliği merkezli olarak gelişmesinin de kapısını açtı. Özellikle, 1975’te Çin heyetinin Fransa’da Paris Air Show’da İsrail paviliyonunu ziyareti, taraflar arasında bilinen ilk temaslardandır. Bu dönemde, Çin tarafı Arap ülkelerinin tepkisini çekmemek için İsrail ile açık ve resmi görüşmeler yapmamaya özen gösterdi. Fakat 1977’de Mısır Başkanı Enver Sedat’ın İsrail’i ziyareti ve 1979’da da İsrail-Mısır Barış Antlaşması, Çin’in İsrail ile savunma alanında temas kurmasını Arap-Çin ilişkileri bağlamında da meşrulaştırdı.  Bu bağlamda, Çin’in İsrail askeri teknolojisi ile ilgilenmesinin iki temel nedeni vardı: Bu nedenlerin ilki, Çin, Vietnam ile savaş öncesinde askeri teknoloji kapasitesini arttırmak niyetindeydi. İkincisi ise silah teknolojisi Sovyet menşeili olmasına rağmen bu devletle ilişkisinin 1960’ların ortalarından itibaren kötüleşmesi yüzünden silah teknolojisini modernize edememesidir. Çin’in, İsrail’in 1967 Savaşı’nda Araplardan ele geçirdiği Sovyet menşeili daha modern silahların teknolojisi ile elindeki silahları modernize etmesi mümkün olabilirdi. Bu yakınlaşma aynı zamanda Deng Xiaoping’in 1978 sonunda başlattığı tarım, endüstri, savunma ve bilim-teknoloji (dört modernleşme) alanlarından birisi olan savunmanın modernleşmesi için de iyi bir fırsattı.

Çin-İsrail savunma işbirliği, Şubat 1979’da Yahudi İşadamı Shaul Eisenberg’in organizatörlüğünde İsrailli bir savunma heyetinin Çin’i gayrı resmi gizli ziyareti ile fiili olarak başladı. 1970’lerin sonunda İsrail’in en büyük holdinglerinden birisi olan İsrail Corporation’ın sahibi ve kurucusu Shaul Eisenberg, İsrail’in savunma sanayinin sadece Çin’e değil bütün dünyaya açılmasında merkezi bir rol oynadı. Daha sonraki süreçte de Çin’e açılan İsrailli -özellikle savunma alanındaki- şirketler, Shaul Eisenberg’in açtığı bu kanalı kullandı. Eisenberg’in organizatörlüğünde gerçekleşen bu ziyaretle taraflar arasında başlayan ve bir yıla yakın süren müzakereler sonrasında, İsrail Çin’e 1981 yılında ilk tank mühimmatı satışını gerçekleştirdi. Aynı zamanda taraflar arasında varılan antlaşma çerçevesinde İsrail, Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun (ÇHKO) envanterinde bulunan T-59 tanklarını modernize etti, ordu 105 mm. kalibrelik toplarla yeniden donatıldı. İsrail’den Çin’e bu antlaşma vesilesiyle gizli olarak başlayan bu teknoloji ve silah transferi bilinenin ilkidir. Hatta Peter Berton’a göre, Çin, Ekim 1984’te kendi ulusal gününde menşeini belirtmeden İsrail’in modernize ettiği tankları sergiledi.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, İsrail Çin’e, Ocak 1992’de Çin-İsrail diplomatik ilişkileri başlamadan çok önce silah satmaya başladı. İsrail’in 1980’lerin başında başlayan Çin’e silah ihracatı, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesinde de önemli bir rol oynadı. İki ülke arasında resmi diplomatik ilişkiler kurulmadan önce, 1990’da hem Pekin’de hem de Tel Aviv’de karşılıklı temsilcilikler açılmıştı. 1990’ların ortasına gelindiğinde ise İsrail-Çin silah ticareti zirveye ulaştı. Bazı uzmanlara göre, İsrail, Rusya’dan sonra  % 20’lik payla Çin’in en büyük ikinci silah tedarikçisi konumuna geldi. 1980’den 2000 yılına kadar İsrail’den Çin’e toplam silah satışının 1-2 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyor. Bazı analistler, Çin-İsrail arasında diplomatik ilişkiler kurulmadan önce 1980-1992 yılları arasında İsrail’in Çin’e 4 milyar dolarlık silah sattığını ifade ediyorlar.  İsrail, SIPRI verilerine göre ise, 1990-2001 yılları arasında,  Harpy İHA’sı ve Çin’in daha sonra PL-8 lisansı ile geliştirdiği havadan havaya atılan Rafael Pyton-3 (SRAAM) Füzelerinin de içinde bulunduğu 356 milyon dolarlık silah ihracatı yaptı. Havadan havaya atılan Pyton-3 Füzesi, ABD ALM-9L Sidewinder Füze teknolojisi kullanılarak 1978’de İsrail tarafından üretildi. Pyton-3 Füzesi 1982 Lübnan Savaşı’nda Suriye Hava Kuvvetleri’ne karşı başarısını kanıtlamıştı. Bu satışlar arasında ayrıca İsrail’den Çin’e verilen tank modernizasyon teknolojisi, gece görüş sistemleri ve elektronik savaş sistemleri de yer alıyor. Yitzhak Schihor’a göre ise İsrail, 1980’lerde Çin’in önemli bir silah tedarikçisi olmasına rağmen, iki ülke arasındaki silah ticareti rakamları medya ve rakipler tarafından abartılıyor. İsrail’in 1980’lerde Çin’e başlattığı silah tedariki ve teknoloji transferi, Çin’in askeri modernleşmesinde önemli bir rol oynadı. Çin-ABD ilişkilerinde 1970’lerin başından itibaren başlayan yumuşama ve 1979 yılında Çin-ABD diplomatik ilişkilerinin kurulmasının yanı sıra, Çin’in “emperyalizm karşıtı” ideolojik yaklaşımdan pragmatik ekonomik gelişmeye doğru odaklanan politikası ilişkilerin gelişmesinde yol açıcı oldu. Diğer bir ifadeyle ABD, 1980’lerde Çin-İsrail askeri yakınlaşmasını desteklerken, Çin, Arap ülkelerinin tepkisini çekmemek için bu ilişkiyi sınırlı ve gizli tutmaya gayret gösterdi.,

Soğuk Savaş sonrası Değişen Uluslararası Dengelerin Çin-İsrail Güvenlik İlişkilerine Etkisi

İsrail’in Çin’e silah tedariki, 1980’lerde Çin’in Batı sistemi tarafından Sovyetlere karşı bir denge unsuru olarak görülmesi nedeniyle ABD tarafından tepkiyle karşılanmadı. Fakat Haziran 1989’da Tiananmen Protestolarının Pekin Yönetimi tarafından sert bir şekilde bastırılması, 1991’de Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden çekilmesiyle Soğuk Savaş’ın sona ermesi, 1990’ların başından itibaren ABD-Çin arasında Tayvan Sorunu’nun derinleşmesi ve sonuç olarak uluslararası dengenin yeniden şekillenmesiyle, İsrail’in Çin’e silah satışı politikası da değişti. Bu bağlamda, Sovyetlerin dağılmasıyla ABD’nin Sovyetleri dengelemesinde önemli bir konumda olan Çin, ABD Asya-Pasifik politikasında bir tehdit unsuru olarak görülmeye başladı. Yine de İsrail’in Çin politikasının, ABD’nin politikaları ile paralel geliştiğini söylemek zordur. Özellikle 1989 Tiananmen Olaylarından sonra ABD ve Avrupa’nın Çin’e silah ambargosu uygulaması ile İsrail, Çin için silah modernizasyonu ve Batı askeri teknolojisine ulaşabilmenin arka kapısı haline geldi. 1990’ların başından itibaren İsrail’in Çin’e silah ve askeri teknoloji ihracatı, ABD-İsrail ilişkilerinde başlıca sorun alanlarından birini teşkil ediyor.

Devamı M5 Dergisi Ağustos 2019 Sayısında…

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close