Aramco Vakası: Petro-Dolar Çağından Petro-Terör Çağına
Aramco saldırısı, çok yakın bir gelecekte, yalnızca uygulanışındaki asimetrik taktikler itibarıyla değil, yarattığı etkilerle de Körfez bölgesinde askeri, diplomatik ve ekonomik savaşın yeni bir aşamasını simgeliyor. Olağan şüpheli İran bu saldırıyla yalnızca uluslararası petrol piyasalarını alt üst etmekle kalmadı, Suudi Arabistan’ın uzun süredir planladığı ve 2 trilyon dolar gelir beklediği Aramco’nun halka arz takvimini de alt üst etti.
Hızına yetişmenin çoğu defa mümkün olmadığı içerisinde yuvarlandığımız bilgi çağında, günün gelişmelerini zamanında fark etmek bir yana, olayların gelişimini izleyebilmek dahi neredeyse imkansız hale geldi. Enformasyon bombardımanının yoğunluğu ve şiddeti, 20 yıl önce bir gazete basım süresinde, yaklaşık bir günde eskiyen haberleri bugün sosyal medya sayesinde 5 dakikada eskiyebilir hale getirdi.
14 Eylül’de Suudi Arabistan devlet petrol şirketi Aramco’ya düzenlenen saldırı, bu saldırının etkileri ve sonuçları da işte tarif etmeye çalıştığım enformasyon sağanağının içerisinde yitip giden ancak özü itibarıyla küresel hegemonya mücadelesinde belki de dönüm noktası olan tarihi bir vaka. Bu yazı yayımlandığında saldırının üzerinden neredeyse bir ay geçmiş olacak. Ancak ne saldırının Türkiye ölçeğindeki ne de küresel ölçekteki etkileri kapsamlı bir şekilde ölçülüp biçilmiş olmayacak. Aramco vakasının dolaylı etkileri pek çok başka gelişmenin içerisine gizlenmiş biçimde karşımıza çıkacak ancak karar vericilerin de kamuoyunu oluşturan sıradan insanların da bunları algılaması mümkün olmayacak.
DÜŞÜNDÜREN SORULAR
Saldırının o yüzden asimetrik savaş ya da terör boyutuna ilişkin cevaplandırılması gereken hâlâ pek çok soru var. Ancak Suudi Arabistan’ın petrol ihracatının günlük bazda 5 milyon 7 yüz bin varil azalmasına yol açan, buna bağlı olarak ham petrolün varil fiyatının bir günde 12 dolar birden artarak 72 dolara ulaşmasına yol açan ekonomik boyutu dahi Türkiye açısından kapsamlı bir incelemeyi hak etmiyor mu?
Saldırının üzerinden 15 gün geçmesine rağmen (Bu yazının yazıldığı tarihin 29 Eylül olduğunu göz önüne alarak) petrolün varil fiyatı 14 Eylül’deki seviyesine gerileyebilmiş değildi. Ham petrolün hızla 72 dolara yükselen fiyatı önce 68 dolara geriledi, ardından uzun bir süre 64-65 dolar seviyesinde seyrettikten sonra 26-27 Eylül tarihlerinden itibaren 61 doların biraz üzerine kadar düştü. Bu kadar kısa süreli ancak ani artış dahi Türkiye’de benzinin litre fiyatına 35 kuruşluk bir artışı beraberinde getirdi.
Peki, bu artışın üretime maliyeti hesaplandı mı? Aramco saldırısına benzer bir saldırının tekrarı halinde ne gibi önlemler alınabileceği değerlendirildi mi? Suudi Arabistan ve Rusya başta olmak üzere petrol ihracatçısı bazı ülkelerin petrolün varil fiyatının 90 dolar olması için çaba harcadığı biliniyor, bir sonraki saldırıda bu fiyat seviyesi görülürse Türkiye’deki enerji piyasasının bu ölçekte bir artışa nasıl karşılık vereceği herhangi bir kurum tarafından değerlendirildi mi?
Bunlar, Aramco saldırısının yerel ölçekte bana düşündürdüğü sorulardan yalnızca bazıları. 26 Eylül’de Marmara Denizi’nde Silivri açıklarında meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki depremin ardından özellikle telekomünikasyon alanında yaşanan sıkıntıları göz önüne aldığımızda, 17 Ağustos 1999 depremini yaşamış bir ülkede skandal düzeyindeki bu iletişim probleminin izahının ilgili şirketler tarafından da yapılamadığını da görerek, Aramco saldırısı ya da benzer saldırıların Türkiye ekonomisini nasıl etkileyeceğine dair devlet kurumları düzeyinde bir değerlendirme yapılmasını beklemek herhalde fazla iyiniyetli bir davranış olacaktır.
Devamı M5 Dergisi Ekim 2019 Sayısında…