NATO’nun dağılacağı ve parçalanacağı tartışmaları sürerken Rusya, NATO’nun Bulgaristan’a, Romanya’ya ve Baltık ülkelerine yapmış olduğu askeri yığınağı bir tehdit olarak görmektedir. Her ne kadar son yıllarda NATO genişlemesini yavaşlattı denilse de öyle değil. Zira NATO, bu genişlemeyi sadece Doğu Avrupa üzerinden değil, Kuzey Buz Denizi (Arktik) üzerinden de gerçekleştirmektedir. Aslında, NATO acele etmemekle birlikte hem Kuzey Avrupa’nın toprak savunmasına hem de Kıta Avrupa’sına takviye kapasitesini artırıyor, hatta bu genişlemeyi ‘Uzay’a da taşıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Soğuk Savaş döneminin başlamasıyla birlikte yeni bir güvenlik rejimi ortaya çıktı. Profesör Ken Booth; iki kutuplu dünyanın güvenlik algısını “Hepimizin kafasında demir bir perde vardı” şeklinde tanımlar. Sıcak savaştan uzak kalınan bu dönemde, tedirginlik ve tansiyon hep yüksekti. 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ve 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla birlikte uluslararası sistem için gerilimli bu iki kutuplu dönem zamanla sona erdi. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, NATO (Kuzey Atlantik Savunma Paktı) üyeleri kendilerini bu mücadeleden galip çıkmış, diğer tarafı yenilmiş olarak tanımladılar. Yeni döneme galip gelen gücün gölgesinde başlanıldı. Bu güçlülük durumu, aynı zamanda bir muhafazakârlığı da beraberinde getirmektedir.
KENDİSİNİ YENİDEN TANIMLAYAN VE YAPILANDIRAN NATO
Güç müdahalelerinde galip gelenlerin durumunu korumak eğilimleri alışılagelmiştir. Bu tutum, yeniliklere karşı biraz korkuyla yaklaşılmasına sebep olmuştur. Bu dönemdeki genel kanı NATO’nun yavaş yavaş daha az görünür olacağı ve zamanla kaybolup gideceği yönündeydi. Varoluş sebebi olan tehditler ve düşmanların ortadan kalkmasıyla güvenli bir sistemin oluşması bekleniyordu. Bu durumda güvenliğin sağlanması amacıyla kurulmuş olan uluslararası güvenlik ittifaklarının varlığının da fiili olarak (de facto) anlamsız kalması gerekirdi. Bu düşüncelerin geliştiği bir ortamda ortak tehdidin yokluğu, ortak hareket kabiliyetinin geliştirilmesi fikrini de kısıtlamaktaydı. Bütün bu tartışmaların gölgesinde Soğuk Savaş döneminin güvenlik yapılanması, başlıca ürünü olan NATO kendisini yeniden tanımlamaya ve yapılandırmaya, bölgesel oluşumlara uyum sağlayarak varlığını anlamlandırmanın yollarını aramaya başladı.
“NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyen Macron’nun ifadesi yanılsamadan ibarettir. NATO, küresel sınamalar karşısında kendisini günün koşullarına adapte etme ve bu çabayı sürdürmek zorundadır. Çünkü karşısında ABD’den sonra savunmaya en fazla yatırım yapan ve son beş yılda donanmasına yüze yakın gemi katan bir Çin gerçeği vardır. Çin, askeri hedeflerini ve mevcudiyetini artırmaktadır; bu da NATO’nun varlığı ve üyeleri için tehdit oluşturmaktadır. Nihayetinde; NATO’nun tehditleri artmakla birlikte genişleme kapasitesi de artmaktadır.
BITMEYEN TARTIŞMA; NATO DAĞILACAK VE PARÇALANACAK MI?
21. yüzyılda da Atlantik ittifakı için yeniden alevlenen ve bitmek bilmeyen bir tartışma pelesenk oldu; NATO dağılacak ve parçalanacak! Şaka gibi ancak yıllarını Siyaset Bilimi, Dış Politika, Uluslararası İlişkiler üzerine kafa yormuş yazmış-okumuş bazı uzmanlar bunu dillendirmekten çekinmiyor. Ne var ki “kazın ayağı öyle değil” işte. NATO miadını doldurdu ve dağılacak/parçalanacak aforizması bir tarafa NATO yeni hedefler belirledi. Uluslararası alandaki en uzun ömürlü askeri ittifak olan NATO’nun 70’inci yılında varlığı ve önemi bazı çevrelerce sorgulanırken ittifak, uzayı yeni harekât alanı ilan ederek önemli bir karara imza attı. Brüksel’de bir araya gelen NATO Dışişleri Bakanları uzayın, hava, kara, deniz ve siberin yanı sıra yeni harekât alanı olmasına karar verdi. Bu minvalde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg bu adımın, “İttifakın her alanda savunma ve caydırıcılığını güçlendirme konusunda kararlı olduğuna ilişkin açık bir mesaj verdiğini” vurguladı.
Devamı M5 Dergisi Aralık 2019 Sayısında…