İngiliz eski istihbaratçı James Gustaf Edward Le Mesurier 11 Kasım 2019’da Beyoğlu’na bağlı Kemankeş Mahallesi’ndeki evinin önünde ölü bulundu. İstihbarat örgütleri genelde bu tür operasyonlarda karşı tarafa gereken mesajı vermek için operasyondan sonra bilerek bazı delilleri bırakır ve bu olaya da istihbarat dünyasında “kartvizit bırakma” denir. James olayında bir kartvizit var mıydı, bilmiyoruz… O halde neyi biliyoruz? Bildiğimiz tek şey var bu ölümün asla intihar olmadığı…
İstanbul…
İmparatorluklara başkentlik yapmış kadim şehrimiz…
Dünyanın en büyük ve en kalabalık birkaç şehrinden biri. Resmi kayıtlara göre dünya nüfus sıralamasında Arjantin’in başkenti Buenos Aires’ten sonra 14’üncü sırada yer alıyor. Ancak gerçek nüfus sayımı yapılsa Tokyo, Delhi, Şanghay, San Paulo’dan sonra beşinci sırada yer alır.
Nüfusta bu dereceyle anılan İstanbul, Jeopolitik ve stratejik açıdan bakıldığında ise hiç tartışmasız dünya birinciliğiyle anılacak konumda. Bu kritik konumundan dolayı tarih boyu uğruna sürekli savaşılan nadir toprak parçalarından biri olageldi. Küresel yapının uygulamaya çalıştığı tek bayraklı, tek devletli yenidünya düzeninde başkent yapmayı düşündüğü bir şehir. Küreselciler geçtiğimiz yıllarda uzun süre ‘dünyanın başkenti İstanbul mu olsun Tel Aviv’ mi sorusunu tartıştılar. Hararetli tartışmalar sonrasında İstanbul’un başkent yapılması kararlaştırıldı ve alınan kararın alt yapısını oluşturmak maksadıyla dönemin ABD devlet başkanı oğul Bush bu yapı tarafından İstanbul’a gönderildi. Başkan Bush’a verilen görev dünya televizyonları önünde, boğaz köprüsünü arkasına alarak ”Dünyanın başkenti İstanbul”, ”Dünyanın merkezi İstanbul” cümleleriyle başlayan bir konuşma yapmaktı. O da öyle yaptı. Konuşmasında İstanbul’a methiyeler düzen Bush, kenti dünyanın merkezi, dünyanın başkenti olarak ilan ediyordu. Tesadüf olsa gerek (!) sonrasında bu söylem FETÖ tarafından tüm okullarında, siyasi ve diplomatik platformlarda sıkça dile getirilmeye başlandı ve bu deyim adeta sloganlaştırıldı.
Tarihi şehrin bir başka özelliği de dünya turizminde sekizinci sırada olması. Yanlış okumadınız bizim sıradanlaştırdığımız İstanbul dünyada en çok turist çeken 8’inci kent.
Şimdi buraya kadar saydığımız özellikleri başlıklar halinde toparlayalım. Şehrin kendi içinde yaşadığı inanılmaz bir nüfus yoğunluğu var. Aynı zamanda da dünyanın en çok turist trafiği olan kentlerinden biri. Mevcut nüfus yoğunluğuna bir de gelen turistleri eklediğinizde ortaya nasıl bir tablo çıkar, siz hayal edin. Bütün bunları neden anlattım. Gerek jeopolitik, gerek stratejik böylesi kritik konumda olan bir şehre bir de dünyanın en kalabalık ve en çok turist çeken şehri unvanlarını eklerseniz istihbarat teşkilatları için tam anlamıyla bir cazibe merkezi yaratmış olursunuz.
FETÖ’NÜN İHANETIYLE AJANLAR BİR DÖNEM İSTANBUL’DA CİRİT ATTI
Bahse konu özellikleri nedeniyle tarih boyu dünyaya nam salan İstanbul, bu özelliklerin getirdiği avantajla istihbarat dünyasında da önemli bir merkez olarak kabul görür. Oldukça kozmopolit yapısı olan İstanbul bu yapıdan faydalanmak isteyen istihbarat teşkilatlarının kıyasıya bir mücadele ve yarış içine girdiği coğrafyaya dönüşmüştür. Tarihin en önemli tanığı olan bu şehir “casus denizi” olarak tanımlanır. Asırlardır değişmeyen bu tanım tarihin hiçbir döneminde FETÖ döneminde olduğu kadar ülke aleyhine sabote edilmemiştir. FETÖ’nün devleti tamamen ele geçirerek girdiği ihanet dolu ilişkiler sonucu üçüncü dünya ülkelerinin ajanları bile İstanbul’da cirit atmışlardır. O dönemde ülke adeta yolgeçen hanına dönmüştür. Bu ihanet öyle bir boyuta gelmişti ki, istihbarat camiasında tüm devletlerin ajanlarını staj yapmaları için İstanbul’a gönderdiği esprileri bile dillendirilmeye başlanmıştı.
O günlere ait kötü izler ve oluşan başıboşluk 15 Temmuz sonrası büyük ölçüde giderilmiş durumda. Artık ne Türkiye ne de İstanbul yolgeçen hanı değil. Bu konudaki en büyük ispat Kaşıkçı cinayetidir. FETÖ döneminin hayaliyle eylem yapmak üzere Türkiye gelen istihbaratçılar operasyonu yüzlerine gözlerine bulaştırdılar ve tek tek ifşa edilerek kimlikleri dünya kamuoyu ile paylaşıldı.
Buna rağmen FETÖ’nün yarattığı ihanetin boşluğu az da olsa devam ediyor. İşte devam eden bu boşluktan faydalanmak isteyen bazı devletlerin istihbarat savaşçıları spesifik bazı operasyonlara da imza atıyorlar. Bu olaylarda yaşanan esrarengiz ölümler kamuoyu nezdinde cevap bulamadan rafa kalkıyor veya süreç içinde gündemden düşüyor. Ancak burada şu hususu belirtmekte çok büyük fayda var. Bu olaylarla ilgili sonuçsuzluk ya da bilinmezlik kamuoyu için geçerli. Elbette güvenlik kuvvetlerimiz ve istihbarat teşkilatlarımız bu kapsamın dışındalar. Onlar şüphesiz bizim bilmediğimiz birçok şeyi bilerek olayların tamamını çözmüş ve neticeyi sağır odalara kaldırmış durumdalar. Aksi takdirde ülke yolgeçen hanına dönmüş demektir ve böylesi bir durumda devletin varlığını sorgulamaya başlarsınız.
BEYOĞLU’NDA ESRARENGİZ CINAYET
Geçtiğimiz günlerde söz konusu esrarengiz ölümlere bir yenisi eklendi. İngiliz eski istihbaratçı James Gustaf Edward Le Mesurier 11 Kasım 2019’da Beyoğlu’na bağlı Kemankeş Mahallesi’ndeki evinin önünde ölü bulundu. Olay 155 polis imdat hattına yapılan bir ihbarla ortaya çıktı. Polise ihbarı yapan olay mahallindeki Kılıç Ali Paşa Hamamının görevlisiydi. Olay yerine gelen güvenlik güçleri yerde yatan cesedin düştüğü binanın üçüncü katında bir pencerenin açık olduğunu fark ederler. Ekipler camı açık olan daireye koşarlar. Zili defalarca çalmalarına rağmen kapıyı açtıramazlar. Sonuç alamayınca çilingir çağrılarak kapı açtırılır. İçerden ölen ajan James’in eşi olduğu öğrenilen bir kadın çıkar.
İstanbul’un kendi içinde yaşadığı inanılmaz bir nüfus yoğunluğu var. Mevcut nüfus yoğunluğuna bir de gelen turistleri eklediğinizde ortaya nasıl bir tablo çıkar, siz hayal edin. Gerek jeopolitik, gerek stratejik böylesi kritik konumda olan bir şehre bir de dünyanın en kalabalık ve en çok turist çeken şehri unvanlarını eklerseniz istihbarat teşkilatları için tam anlamıyla bir cazibe merkezi yaratmış olursunuz.
Yapılan ilk incelemede ajan James’in bu adresteki daireyi hem ikamet hem de iş yeri olarak kullandığı tespit edilir ve inceleme sonucu ajanın yatak odasının penceresinden düşerek hayatını kaybettiği kanaati oluşur. Yürütülen soruşturma birkaç gün içinde tamamlanır ve İngiliz Ajanın ölümü kayıtlara ‘intihar’ olarak geçer. Olayda ölen ajandan hariç gizemli bir diğer kişi de ajanın eşi İsveç uyruklu Emma Hedvig Christina Winberg’tir. Bayan Winberg 2002-2004 yılları arasında Kudüs’te bulunan İngiltere Konsolosluğu’nda çalışmış, ayrıca eşi James gibi ‘Beyaz Baretli’dir. Winberg yapılan ilk sorgusunda eşinin 10 yıldır depresyon hapı kullandığını ve bu aralar çok stresli olduğunu, olay gecesi eşinin 02.30’da uyku ilacı alarak uyuduğunu ve kendisinin 04.30’a kadar ayakta olduğunu, bu saatte uyanan eşinin kendisine de uyku hapı verdiğini ve sonrasında uyuduklarını söyler. Kapıyı uyku ilacı aldığı için açamadığını ifade eden Emma eşi ile 2008 yılında Irak’ın başkenti Bağdat’ta tanıştıklarını ve sonrasında evlendiklerini söyler.
Devamı M5 Dergisi Aralık 2019 Sayısında…