ABD’de Biden dönemi Irak’ı nasıl etkiler? - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

ABD’de Biden dönemi Irak’ı nasıl etkiler?

Abone Ol 

ABD’nin Biden döneminde izleyeceği Irak politikası, ülkedeki ABD’nin varlığını destekleyenler ile karşı çıkanlar arasında etnik ve mezhep temelli ihtilafları daha da derinleştirebilir.

ABD’deki başkanlık seçimlerinin, 2003 işgali sonrası Irak üzerinde çok ciddi etkileri olmaya başladı. 3 Kasım’daki ABD başkanlık seçiminde Donald Trump’ı geride bırakarak başkan seçilen Demokrat aday Joe Biden’ın izleyeceği dış politikanın, Irak ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) için nasıl etkileri olabileceği merak ediliyor.

Sünniler ve Kürtler, İran’ın artan nüfuzu ve DEAŞ’ın yeniden canlanmasından duyulan endişeyle ABD’nin Irak’taki varlığını desteklerken, Şii grupların önemli bir kısmı ve İran yanlısı Şii grupların tamamı ülkedeki Amerikan varlığına karşı.

Biden, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın 2009-2017 arasındaki başkanlığının ilk gününden itibaren onun en önemli adamlarından biri olarak öne çıktı. Irak işgalinin coşkulu bir destekçisi olan Biden, başkan yardımcısı olarak, Obama tarafından ABD’nin Irak’taki operasyonlarını ve diplomasisini denetleme görevine atandı. Aynı yıl, Sünni lider Rafi el-İsavi ve Şii seküler lider İyad Allavi tarafından kurulan çok mezhepli ve ılımlı bir siyasi parti olan Irakiyye, 2010 seçimlerinde dönemin Başbakanı Nuri el-Maliki’nin Kanun Devleti Koalisyonuna meydan okudu ve küçük bir farkla zafer kazandı. Ancak Irakiyye en çok oyu almasına rağmen Maliki ikinci dönem başbakanlık koltuğuna oturdu. Nitekim Allavi, ABD’li üst düzey bir yetkilinin kendisine İran’ın karşı çıkacağı gerekçesiyle ABD yönetiminin, Irakiyye’den bir başbakanı desteklemeyeceğini söylediğini iddia etmişti. Hatta ismi açıklanmayan bu yetkilinin Biden olduğu tartışılmıştı. Biden bu süreçte aynı zamanda Amerikan askerlerinin ülkeden geri çekilmesinin altyapısını tesis etmekle meşguldü. Öyle ki, 2010-2012 arasında ABD’nin Bağdat büyükelçiliğini yapan James Jeffrey’ye göre, Biden Irak’ı yirmi dört kez ziyaret etti.

Biden’ın geçmişte gündeme getirdiği ve Irak’ta Sünni, Şii ve Kürtlere ait federe bölgeler kurulmasını öngören “Irak Planı”nı uygulamak istemesi halinde ülke yeni bir kaosa sürüklenebilir.

2011’de Amerikan askerlerinin Irak’tan büyük ölçüde çekilmesinin ardından Maliki, 2012’de Rafi el-İsavi ve dönemin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el-Haşimi gibi Sünni liderleri tutuklatma girişimiyle Sünni-Şii gerginliğini derinleştirdiği gibi DEAŞ’ın ülkede zemin kazanmasına da yol açmıştı. Nitekim 2014 başında DEAŞ, Maliki’nin Sünni ve Kürtlerin dışlanmasına neden olan yönetimi, Amerikan askerlerinin Irak’tan tamamen çekilmesiyle oluşan güvenlik boşluğu ve Irak’ın askerî açıdan zayıflığının da etkisiyle ülkenin çoğunu işgal etti. Ancak ABD, Haziran 2014’te Irak’ın en büyük ikinci kenti Musul işgal edilene dek DEAŞ’a karşı harekete geçmedi. Bu süreçte Biden, Maliki’nin görevden ayrılmasını ve Haydar el-İbadi’nin başbakan adaylığını destekledi. ABD, 2014’ün sonlarında Doğal Kararlılık Operasyonu (Operation Inherent Resolve) kapsamında Irak’a asker gönderse de DEAŞ’ı bastırmak için epey geç kaldı. Ayrıca, DEAŞ’a karşı operasyonların büyük ölçüde İran’ın Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’ye sadık olan İran destekli Haşdi Şabi’ye dayanması ise İran’ın sahada etkinliğini artırdı. Amerikan askeri teçhizatı ve Irak devletinin fonları yardımıyla DEAŞ’a karşı savaşan Haşdi Şabi, 2016’da Irak’ın güvenlik bürokrasisi kapsamına alınarak legal bir statü elde etti. Ayrıca, Irak’taki milis gruplarının çatı oluşumu Haşdi Şabi bünyesindeki İran yanlısı liderlerin kurduğu Fetih İttifakı’nın 2018 seçimlerinde en çok sandalyeyi kazanan ikinci güç olmasıyla da İran, Irak siyasetindeki gücünü perçinledi. Bugün Fetih İttifakı, parlamentoda Amerikan askerlerinin ülkeden çıkarılmasının öncülüğünü yaparken, Haşdi Şabi içerisindeki İran yanlısı milis grupları ABD güçlerine ve yabancı misyonlara yönelik düzenli saldırılar gerçekleştiriyor.

İran nüfuzu daha da artabilir

Biden’ın başkan seçilmesi, Irak’ta ABD’nin varlığını destekleyenler ile karşı çıkanlar arasında etnik ve mezhebi açıdan ikiye bölünmüş fay hatlarını tetikleyebilir. Bilindiği gibi Sünniler ve Kürtler, İran’ın ülkedeki hegemonyasının artması ve DEAŞ’ın yeniden canlanmasından endişe ettiği için ABD’nin Irak’taki varlığını desteklerken, Şii grupların önemli bir kısmı ve İran yanlısı Şii grupların hepsi ülkedeki Amerikan varlığına muhalefet ediyor. Bu muhalefet özellikle 3 Ocak 2020’de Trump’ın emriyle İranlı General Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta Amerikan hava saldırısında öldürülmesinin ardından şiddetlendi ve Şii milletvekillerinin neredeyse tamamı parlamentoda ABD güçlerinin ülkeden çıkarılması yönünde oy kullandı.

Trump’ın İran’a yönelik baskı ve yaptırımları, Kürtlerin ve Sünnilerin Irak’taki İran hegemonyasının kırılması beklentisiyle örtüşüyordu. Trump, 2015’te İran’la imzalanan nükleer anlaşmadan Mayıs 2018’de çekildi. Ancak söz konusu anlaşmanın yapıldığı dönemde Obama’nın yardımcılığını yapmış olan Biden’ın, anlaşmayı tekrar yürürlüğe koyma ihtimali endişeye yol açıyor. Öte yandan, Trump’ın İran’a yönelik ekonomik yaptırımları ve Irak’taki İran yanlısı milis gruplarını baskı altına alması, İran’ın Irak üzerindeki hegemonyasını bir ölçüde kırdı. Bu nedenle Kürtler ve Sünniler İran’a karşı izlenen Amerikan politikasının devam etmesinden yana. Buna karşın Şiiler, İran ile normalleşme ihtimali bulunan Biden’ın başkan seçilmesini sıcak karşılıyor.

Biden’ın başkanlık döneminde İran’a karşı daha ılımlı politikalar izlenmesi ve ABD-İran arasında uzlaşı yönünde adımlar atılması halinde Irak’taki gerilim azalacak olsa da ülke üzerindeki İran nüfuzu artabilir. Zira Trump yönetiminin İran’a yönelik baskıları nedeniyle İran yanlısı milislerin ABD askerleri ve yabancı misyonlarına saldırıları ve muhalifler/aktivistlere karşı suikast girişimleri şiddetlenmişti. Biden’ın İran’a yönelik ılımlı politikalar benimsemesiyle birlikte bu şiddet sarmalının azalması beklenebilir ancak ülkede artan İran nüfuzu 1 Ekim 2019’dan itibaren devam eden hükümet karşıtı gösterilerin de artmasına neden olabilir.

Bölünme senaryoları gündeme gelebilir

2003 işgali sonrası Irak siyasetinin gelişimine dahil olan aktörlerden Biden’ın başkan seçilmesinden çekinen pek çok Iraklı var. Özellikle Şiiler, Biden’ın geçmiş yıllarda gündeme getirdiği planlarını hayata geçirmesinden endişe duyuyor. ABD’de 2008 başkanlık seçimlerinde başkan aday adayı olan Biden, “Irak Planı” olarak tanımladığı yol haritasıyla, 2003’teki Irak savaşının ardından ABD askerinin arkasında kaos bırakmadan çekilebilmesine katkı sunacağı iddiasıyla ülkede Sünni, Şii ve Kürtlere ait federe bölgeler kurulmasını önermişti. Söz konusu plan çerçevesinde Sünnilere bütçeden yüzde 20 pay verilecek ve aralarında İran’ın da olacağı Irak’ın komşularıyla bir irtibat grubu oluşturulacaktı. Her ne kadar planı şu anda doğrudan uygulaması beklenmese de bu, Biden’ın geçmişteki Irak yaklaşımını göstermesi açısından önemli. On iki yıl önce bu plana şiddetle karşı çıkan Sünniler bugün bölgesel yönetim kurma fikrine epeyce yakın dururken, Şiiler şiddetle karşı çıkıyor.

Biden’ın, geçmişte Bağdat’la ilişkileri istikrarlı bir seyir izlemese de eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve eski IKBY Başkanı Mesut Barzani dahil olmak üzere Kürtlerle çok sıcak ilişkiler geliştirdi. Bu nedenle Biden’ın başkanlığından Kürtlerin umutlu olduğu söylenebilir. Öyle ki Kürdistan Sosyalist Demokrat Partisi (PDSK) lideri Muhamed Hacı Mahmud, ABD başkanlık seçimlerinin ardından yaptığı açıklamada, Biden’ın, 2015’te dönemin IKBY Başkanı Mesut Barzani’ye, “İkimizin de ömrü Kürt devletini görmeye yetecektir” dediğini iddia etti. Ocak 2017’de Barzani, Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda görev süresi bitmek üzere olan Biden ile bir araya geldiğinde, Biden’ı “Kürdistan milletinin dostu” olarak nitelendirmişti. Buna karşın, Biden, Barzani ile kişisel ilişkisine rağmen, IKBY’nin 2017’deki bağımsızlık referandumu politikasına destek vermeyerek, Erbil ile Bağdat arasında siyasi birliği ve ekonomik istikrarı güçlendirmek için adımlar atmaları gerektiğini savundu. Ancak bu yaklaşım Kürtlerle ilişkilerinin kesintiye uğrayacağı anlamına gelmiyor. Biden başkanlığı döneminde, Washington Bağdat’a Erbil ile ilişkilerini daha da güçlendirerek IKBY politikasını gözden geçirmesi konusunda telkinde bulunabilir. Öte yandan, Biden’ın Irak’ın üçe bölünmesi planını gerçekleştirmek istemesi halinde, IKBY’nin Sünni ve Şii bölgelere örnek teşkil edeceğini belirtmek de gerekir. Bunların yanı sıra Kürtlerin, ABD’den destek alması halinde, tartışmalı bölgelerde etkinliğini artırma yönünde hamleler yapması ve buralarda Türkmenlere yönelik baskı uygulaması da gündeme gelebilir.

Biden’ın bölünme senaryolarını uygulama ihtimali ve İran’ın Irak’taki gücünü pekiştirmesi halinde, halihazırda derin ekonomik, siyasi ve güvenlik problemleriyle yüz yüze olan Irak’ın sosyo-politik sorunlarının daha da artması kaçınılmaz olur. Trump, 2016 seçim kampanyasında “sonu gelmeyen savaşları bitirme” politikası bağlamında, ABD dışında konuşlu askerlerin ülkeye geri dönüşü için Irak’taki asker sayısını azaltmaya gitse de Irak’taki İran nüfuzu ve İran destekli güçlerle mücadele etmeye kararlıydı. Buna karşın Biden, İran’la ve ABD’nin Irak’taki askeri ve diplomatik varlığına muhalefet eden parti ve güçlerle mücadelede esnek davranabilir. Biden döneminde, Trump’ın emriyle gerçekleştirilen Kasım Süleymani suikastı benzeri eylemlerin gerçekleşmesi, yeni dönemde İran’a yönelik politikaların yumuşaması halinde zor görünüyor. Öte yandan Biden, “sonu olmayan savaşları” bitirmek istediklerini belirtse de Irak ve diğer çatışma alanlarında Amerikan varlığının azaltılarak da olsa sürdürülmesini savunuyor. 2011’deki çekilmenin ardından DEAŞ’ın Irak’ta güçlendiği dikkate alındığında Biden, ABD’nin ülkeden tamamen çekilmesine engel de olabilir. ABD’de uzun yıllar görev yapmış deneyimli bir dış politika uzmanı olan ve Irak’ı da iyi tanıyan Biden’ın, geçmişteki öngörüsüzlüklerin ülkede yol açtığı tahribat nedeniyle, yeni maceralara atılmayı tercih etmeme ihtimali yüksek. Bu anlamda, Bağdat ile Washington arasında devam eden ekonomi, siyasi, enerji ve güvenlik gibi pek çok konunun ele alındığı stratejik anlaşmanın çerçevesi güçlendirilerek, ilişkilerde olası bir kopuş yerine daha ciddi bütünleşme sağlanabilir.

Mehmet Alaca / AA

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close