Analiz: NATO'nun yeni stratejik konsepti. NATO yönünü Hint-Pasifik'e dönüyor! - M5 Dergi
DünyaÖne Çıkan

Analiz: NATO’nun yeni stratejik konsepti. NATO yönünü Hint-Pasifik’e dönüyor!

Abone Ol 

NATO liderleri, Madrid’deki zirvede yayınladığı yeni stratejik konsept ile Rusya ve Çin’i öncelikli tehdit olarak gördüğünü gösterdi. Transatlantik ittifakının Hint-Pasifik’e çevirdiği yüzü, Avrupa’da artırılması planlanan askeri varlığın yanı sıra Çin’i de hedef alabilecek yeni önlemlerin habercisi.

İspanya’nın başkenti Madrid’de düzenlenen NATO Zirvesi’nde kabul edilen 2022 Stratejik Konsepti ile ittifakın öncelikleri ve hedefleri yeniden belirlendi. Bu doğrultuda, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali çerçevesinde oluşan yeni güvenlik tehdidine karşı “savunma ve caydırıcılığın temelden değişimi” üzerinde uzlaşıldı.

NATO’nun stratejik konseptleri, tehdit ve güvenlik koşullarına göre yaklaşık on yılda bir yeniden belirleniyor. Böylelikle ittifakın esnekliği ve kendini konjonktüre göre yenileyebilmesi sağlanıyor. Ancak son zirvede alınan kararlar oldukça kapsamlı olduğu için yeni bir dünya savaşına hazırlık olarak yorumlandı.

Nitekim zirvenin ardından açıklama yapan Genel Sekreter Jens Stoltenberg de Kuzey Atlantik İttifakı’nın Soğuk Savaş’tan bu yana en büyük revizyondan geçtiğini vurguladı.

Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gördüğü en kötü dönem olduğunu belirten Stoltenberg, “Rusya, Avrupa’da barışı yıktı. NATO olarak doğu kanadığımızdaki mevcudiyetimizi güçlendireceğiz ve birliklerimizi önceden belirlenmiş birimlere dönüştüreceğiz. NATO, Soğuk Savaş döneminden bu yana ilk defa bu tip bir plan kabul ediyor. Bu, güvenlik açısından bir dönüm noktasıdır. 2010’da Lizbon’da kabul edilen stratejik konseptten çok daha farklı” yorumunda bulundu.

YENİ STRATEJİK KONSEPT VE NATO’NUN DEĞİŞEN GÜVENLİK ALGISI

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük konvansiyonel savaşın yaşanıyor olması, NATO’nun yeni bir stratejik konsept yayınlamasındaki en büyük itici güç oldu. 21. yüzyılda artık savaş yoluyla sınırların değişmeyeceğine ilişkin tezler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve Avrupa’daki yeni güvenlik algısıyla birlikte yıkıldı.

Bir önceki stratejik konsept ile geçtiğimiz günlerde Madrid’de uzlaşılan 11 sayfalık stratejik konsept arasında bazı temel farklılıklar var. Bunlar arasındaki en önemli fark ise Rusya’nın “en önemli ve doğrudan tehdit” konumuna yerleştirilmesi. Rusya tehdidinin terörizm, iklim değişikliği ve hibrit saldırıları geçerek birinci dereceye yükseltilmesi, NATO’nun askeri yapılanmasında da Soğuk Savaş dönemini hatırlatan radikal değişiklere sebep oldu.

İttifak üyeleri için doğrudan tehdit olarak görülen Rusya’ya karşı ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığının artırılması üzerinde anlaşıldı. Buna göre, Polonya’da kalıcı bir askeri üs kurulacak; İspanya’ya ek Amerikan savaş gemileri gönderilecek; İngiltere’ye F-35 jetlerinden oluşan iki uçak filosu yerleştirilecek; Romanya’ya 5 bin kişilik harekât gücü konuşlandırılacak; Almanya ve İtalya’ya yeni hava savunma kapasiteleri yerleştirilecek.

NATO’ya her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu söyleyen ABD Başkanı Joe Biden, “Birimize yapılan saldırı hepimize yapılmıştır derken ciddiyiz” ifadeleriyle 5. maddeye vurgu yaptı.

Şu an 40 bin civarında olan NATO askerleri, yeni askeri yapılanma kapsamında 300 bine çıkarılacak ve gelecek yıla kadar yüksek hazırlık seviyesine ulaştırılacak.

Nükleer saldırılara karşı en sert yanıtın verileceği belirtilen stratejik konsept belgesinde, “NATO çatışma istemiyor. Rusya için hiçbir tehdit oluşturmuyor. Rusya’nın tehditlerine ve düşmanca eylemlerine birlikte ve sorumlu bir şekilde yanıt vermeye devam edeceğiz. Ancak riskleri yönetmek ve azaltmak için Moskova ile iletişim kanallarını açık tutmaya istekliyiz” ifadelerine yer verildi.

NATO YÜZÜNÜ HİNT-PASİFİK’E DÖNDÜ

Madrid’de açıklanan NATO’nun yeni stratejik konsepti yalnızca küresel tehditlere karşı bir önlem değil aynı zamanda ittifaktaki paradigma değişimini de yansıtıyor. Güney Kore, Avustralya, Japonya ve Yeni Zelanda liderlerinin de zirveye katılması, ittifak kimliğinin Transatlantik ötesine geçtiğinin somut bir örneği niteliğinde.

Öte yandan, stratejik konsept belgesinde ilk kez yer verilen Çin ile ilgili, “Hırsları ve zorlayıcı politikaları çıkarlarımıza, güvenliğimize ve değerlerimize meydan okuyor. Çin küresel ayak izini ve proje gücünü artırmak için geniş bir yelpazede siyasi, ekonomik ve askeri araçlar kullanırken, stratejisi ve askeri birikimi hakkındaki belirsizlikleri de koruyor” ifadeleri kullanılarak bir tehdit olarak algılandığına dikkat çekildi. Belgede 10 kez adı geçen Çin, 17 kez zikredilen Rusya’nın ardından ikinci sırada yer aldı. Bu da Çin’in son on yılda NATO için ne kadar büyük bir tehdit haline geldiğini gösterdi.

Son dönemde Çin’in bir tehlike olarak hedef alınmasında Rusya ile yaptığı iş birliğinin de etkisi bulunuyor. Ukrayna’yı işgali sebebiyle uluslararası yaptırımların uygulandığı Rusya, ekonomisini büyük ölçüde Çin ile olan ticaretiyle ayakta tutmayı başardı.

Batı’nın Çin başta olmak üzere Asya’ya olan ilgisi yeni değil. Son yıllarda İngiltere ve ABD gibi ülkeler, dış politikada Asya’ya daha fazla öncelik vermeye başladı. ABD’nin öncülüğünü yaptığı uluslararası savunma iş birlikleri ve bölge ülkelerinin desteklenmesi ile Hint-Pasifik’teki faaliyetler artırıldı. Özellikle Tayvan’a verilen destek, Çin’in sert tepkilerine neden oldu.

Pekin hükümetinin sözcülerinden biri, NATO’nun yeni stratejik konseptini “Soğuk Savaş düşüncesinin bir ürünü” şeklinde nitelendirdi.

Pekin yönetiminin NATO tarafından “kurallara dayalı uluslararası düzeni yıkmaya çalışan” bir devlet olarak nitelendirilmesi, ilerleyen süreçte Çin’e yönelik eylemlerinin büyüklüğünü de yansıtıyor. Bununla birlikte, stratejik konsept belgesinde ilk kez siber ve hibrit saldırılar ittifak üyelerinin topyekûn korunmasına ilişkin 5. maddeyi harekete geçirebileceği ifade edildi. Çin’in siber ve hibrit saldırılarının da ittifaka yönelik bir tehdit olarak nitelendirilmesi, Asya ülkesine karşı yapılabilecek operasyonların sinyalini verdi.

Hint-Pasifik bölgesinde AUKUS veya “Asya NATO”su şeklinde nitelendirilen QUAD gibi ittifaklar, başta ABD olmak üzere NATO ülkelerinin bölgesel askeri ittifakları olarak faaliyet gösteriyor. Ancak bugün gelinen noktada, NATO’nun bizzat kendi stratejik konsepti ile yüzünü Hint-Pasifik bölgesine çevirmeye başladığı ve en büyük tehdit olarak bölgesel güçleri gördüğü bir döneme giriliyor. Bu haliyle de NATO’nun Transatlantik kimliğinin ötesinde Trans-Pasifik jeopolitiğine genişleyeceği görülüyor.

Kaynak: IntellStrategy

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close