Dünyayı Tehlikeye Sokan Nükleer Belirsizlikler - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Dünyayı Tehlikeye Sokan Nükleer Belirsizlikler

Abone Ol 

Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması, yayılmanın önlenmesi, nükleer enerjinin sivil amaçlarla kullanımı ve nükleer silahsızlanma olmak üzere üç temel prensip üzerinde inşa edilmiştir.

luslararası güvenliğin sağlanması, çatışmaların önlenmesi ve öngörülebilirlik, uluslararası anlaşmaların yapılması, kurallara uyumlu davranılması ve normların geliştirilmesiyle mümkün olabilmiştir. Güç politikasının uygulandığı ve savaşların tekrar ettiği realist bir dünyadan, kuralların uygulandığı, karşılıklı bağımlılığın olduğu, çözümlerin diplomaside arandığı ve zaman içinde öngörülebilir davranış kalıplarının geliştiği bir dünyaya geçiş olmuştur.

Ancak buna rağmen, uluslararası ilişkilerin doğasından kaynaklanan bir şekilde, kuralların ve normların sarsıntıya uğraması, diplomasinin işletilmemesi ve belirsizliklerin artması, ülkelerin tehdit algısının artmasına ve askeri gücün ve güç kullanımının haneye fayda olarak yazıldığı realist dünyaya savurabilir.

Nükleer silahlar yüksek tahrip gücü, kalıcı zararlı etkileri, askeri ve psikolojik üstünlük sağlaması nedeniyle Soğuk Savaş’ın ilk dönemlerinde devletlerin hem askeri güç hem de statü kazanmak için edinmek istedikleri silahlar olmuştur. 1962 Küba füze krizinin ardından ABD ve Sovyetler Birliği bu silahları caydırıcılık unsuru olarak görmüş, hassas komuta-kontrol ve haberleşme sistemlerinin kurulmasıyla caydırıcılığı koruyabilmişlerdir. 1968’de imzalanan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) bu meseleyle ilgili uluslararası kuralların ve normların dayanağı olmuştur. Nükleer silahlar kitle imha silahlarının (KİS) bir alt kategorisidir. KİS’lerle ilgili uluslararası ve askerî konular üç alan kapsamında incelenmektedir: Silahların kontrolü (arms control), silahsızlanma (disarmament) ve yayılmanın önlenmesi (non-proliferation). Bu yazıda bu üç alandaki belirsizliğe neden olan güncel durumlara bakılacaktır.

Uluslararası nükleer silahların yayılmasının önlenmesi rejiminin dayanağı olan NPT, üç temel prensip üzerinde inşa edilmiştir. Bunlar yayılmanın önlenmesi, nükleer enerjinin sivil amaçlarla kullanımı ve nükleer silahsızlanmadır. Anlaşmanın uygulanması sürecinde ilk iki kural zaman içinde norm haline gelmiş, ancak silahsızlanma maddesi yeterince uygulanamamıştır. Bu alanda, 2021 NPT Gözden Geçirme Konferansı’nda en fazla tartışılacak konuların başında, ABD’nin İran nükleer anlaşmasına dönüp dönmeyeceği ya da herhangi bir şart koşarak mı döneceği sorusu vardır. Diğeri ise Kuzey Kore’dir. Her iki mesele de Trump yönetimi sırasında uluslararası rejimin normlarına ters yönde giden politikalardan etkilenmiştir ve yeniden yönetilebilir sorunlar haline getirilmek zorundadır.

Nükleer silahsızlanma konusunda, NPT’ye göre hukuken nükleer silaha sahip devlet statüsünde olan beş ülke -ki bunlar aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesidir- bu silahlardan tamamen arınmak için müzakerelere başlama sözü vermiş (6. madde) ancak silahların kontrolü anlaşmaları ile başlayan bu süreçler uluslararası gelişmeler, anlaşmaya taraf olmayan ama nükleer silaha sahip devletler ve bu silahların caydırıcılık için “kullanışlı” ve statü sembolü olmaları nedeniyle tamamen silahsızlanma noktasına varamamıştır. BM çatısı altında gözden geçirilen anlaşma maddeleri ve uygulamaları, özellikle silahsızlanma maddesinin yeterince uygulanmaması nedeniyle zaman içinde eleştirilere neden olmuş ve özellikle nükleer silahların kullanılmasının insani sonuçları nedeniyle, nükleer silahsızlanmayla ilgili uluslararası bir anlaşmanın kaleme alınması sonucunu doğurmuştur. Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın müzakereleri yapılmış, 2017’de imzalanmış ve Ocak 2021’de yürürlüğe girmiştir. Ancak bu anlaşma nükleer silaha sahip devletler ve nükleer şemsiye altındaki devletler tarafından imzalanmamıştır. Anlaşmanın NPT’ye rakip mi yoksa onun tamamlayıcısı mı olduğuna ve nükleer silaha sahip olan ya da onların koruması altında olan devletlerin desteği olmadan anlaşmanın ne kadar anlamlı olacağına dair tartışmalar hâlâ sürmektedir.

Silahların kontrolü anlaşmalarıyla ilgili tartışma, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Yeni Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’nın (START) yenilenmeyeceğini duyurması ve karşılıklı doğrulama mekanizmaları ile güven ortamı yaratmış olan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF) çekilmesi sonucunda, ABD ve Rusya’nın geleceğe dair belirsizlik yaşamasına neden olmuştu. Yeni başkan Joe Biden’ın Yeni START Anlaşması’nı 2021’de yenilemesiyle anlaşma beş sene daha yürürlükte kalacaktır. Bu anlaşmanın dışında kalan diğer silah sınıflarını müzakere etmek için Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ABD’ye çağrıda bulunmuştur. [1] Anlaşmalar, uygulamalar ve oluşan güven, zaman içinde edinilmiş ancak kolayca kaybedilme riski taşıyan kazanımlardır. Bu nedenle ABD ve Rusya’nın silahların kontrolü anlaşmalarından çekilmeleri yerine, ortadaki sorunları var olan müzakere kanalları ile ele almaları, belirsizliği ve tehdit algılarını azaltacak bir yöntemdir. Nitekim Yeni START’ın yenilenmesi tartışmaları sırasında, silahların kontrolü (sayılarının azaltılması) konusunda, ABD ve Rusya arasındaki sorunlar devam ederken denkleme bir de Çin’i ekleme önerisi getirilmiş ve belirsizlik tümden artmıştı.

Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi rejiminde öne çıkan meseleler, NPT’ye taraf olmayan ancak nükleer silaha sahip olan Hindistan, İsrail, Kuzey Kore ve Pakistan gibi devletlerin bölgelerinde yaşanan güvenlik sorunlarıyla silahlanmanın doğurduğu güvenlik endişelerinin içi çe geçmiş olması ve İran nükleer anlaşmasının (Kapsamlı Ortak Eylem Planı-JCPOA) geleceğidir. Donald Trump’ın 2015 yılında imzalanan ve BM Güvenlik Konseyi kararına ek olarak sunulan İran nükleer anlaşmasından ABD’yi geri çekmesi sonrasında, Tahran uranyum zenginleştirme üst sınırını ihlal etmiş ve Washington da yaptırımları tekrar uygulamaya başlamıştı. 2020 yılının başında İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Irak’ta suikasta uğraması ile artan gerginlik, nükleer alandaki anlaşmazlık ve güven eksikliği ile bağlantılı olarak tırmanmıştı.

Biden’ın ABD’yi İran nükleer anlaşmasına tekrar dahil edeceğine yönelik işaretler vermesini takiben şartların değiştiğine dikkat çekenler olmuş, diğerleri de ABD’nin anlaşmaya dönmemesi gerektiğini savunmuştur. Tahran ise Biden’ın yönetime gelmesinden memnun olsa da, ABD’nin anlaşmaya geri dönmeden önce yaptırımları hafifletmesi gerektiğinin altını çizmiştir.  Bu anlaşmanın önemi, İran’ın nükleer programını teknik önlemler ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) genişletilmiş güvence denetimlerini (enhanced nuclear safeguards) uygulayarak barışçıl sınırlarda tutması ve güven artırıcı bir tedbir görevi görmesidir. Aynı zamanda Orta Doğu’da bir nükleer silahlardan arındırılmış bölge için uygulama zemini hazırlamış olmasıdır.

Tarihçesi 1970’lere dayanan Orta Doğu’da nükleer silahlardan arındırılmış bölge (ODKİSAB) önerisi, daha sonra tüm kitle imha silahlarını kapsayacak şekilde ortaya konmuştu. 2010 NPT Gözden Geçirme Konferansı ile buna yönelik çalışmalar, Arap Baharı ve bölgedeki söz sahibi devletlerin masaya oturmaya yanaşmaması nedeniyle sekteye uğramıştı. Mısır ve Suriye’deki iç karışıklık, İran ve İsrail’in nükleer silahlar konusunda birbirlerini suçlaması sonucunda, toplanması önerilen konferans ve görüşmeler yapılamamıştı. ODKİSAB tartışmalarına olumlu katkıda bulunacağından, İran nükleer anlaşmasının ayakta tutulması önemlidir.

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close