BAE’nin Afganistan'daki faaliyetleri soru işaretleri ile dolu - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

BAE’nin Afganistan’daki faaliyetleri soru işaretleri ile dolu

Abone Ol 

Birleşik Arap Emirlikleri’nin bölgede askeri etkinliğini artırma çabalarında 1994’te imzalanan ABD ile imzaladığı savunma işbirliği anlaşması bir dönüm noktası niteliği taşıyor.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) bölgede askeri etkinliğini artırma çabalarında 1994’te imzalanan ABD ile imzaladığı savunma işbirliği anlaşması bir dönüm noktası niteliği taşıyor. Nitekim BAE, yirmi yılı aşkın süredir Körfez güvenliğinde ABD’nin önemli bir ortağı olarak öne çıktı ve iki ülke arasındaki bu ittifak, çok sayıda bölgesel tehdide karşı son yıllarda daha da derinleşti. Bu çerçevede BAE’nin Afganistan’daki faaliyetleri ve bu ülkeye yönelik stratejik hesapları da dikkat çekiyor.

Afganistan’ın sekizde biri kadar bir yüzölçümüne ve onda biri kadar bir nüfusa sahip olmasına karşın Orta Doğu’daki en önemli silah ithalatçılarından olan ancak bu teçhizatı kullanmak için dahi yeterli gücü olmayan ve ordusunda Pakistan, Ürdün ve Kolombiya’dan olmak üzere yabancı askerler bulunduran BAE, ABD’nin 2001’deki Afganistan işgaline katıldı. İşgal boyunca bu süreçte aktif rol alan BAE, müttefiklerine birkaç F-16 savaş uçağı da sağladı.

11 Eylül 2001 saldırılarından önce BAE, Afganistan’da iktidarda olan Taliban hareketini bir tehdit olarak algılamıyordu. Taliban rejimi el-Kaide liderlerine ev sahipliği yapmasına rağmen BAE, Suudi Arabistan ve Pakistan’ın yanı sıra 1996-2001 arası Taliban’ı Afganistan hükümetinin meşru temsilcisi olarak tanıyan üç ülkeden biriydi. Ancak 11 Eylül saldırılarının ardından BAE, Afganistan’a yönelik operasyonlarda kullanılmak üzere askeri tesislerini ABD ve müttefiklerinin kullanımına sundu.

BAE’nin Afganistan ile özellikle havaalanlarının güvenlik işlerinde yapabileceği herhangi bir işbirliği ilk aşamada siyasi ve güvenlik açısından ele alınmalıdır. ABD Afganistan’dan ayrılmayı ve askeri üslerini ülkenin havaalanlarından çekmeyi planlarken, BAE’nin buradaki varlığının devam etmesi, müttefikleri için istihbarat açısından bir “vekil” olmaya devam edeceği şeklinde okunabilir. BAE, bu konuda İsraillilerle de işbirliği yapabilir ve İran’ın Afganistan’daki faaliyetlerini ve rolünü izleyebilir.

Katar’a karşı Suud/BAE ittifakı

Afganistan’daki tek Arap muharip kuvveti olan BAE, Taliban’ın çöküşünden hemen sonra ABD liderliğindeki misyon ve NATO’yla sessizce işbirliği yaptı. BAE askerleri, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in de izniyle 2003’ten bu yana 250 kişilik bir birlik olarak Afganistan’ın güneyindeki Uruzgan ilinin ücra ve fakir köylerinde Brezilya ve Güney Afrika’da üretilen zırhlı araçlarla boy gösterdiler ve kimi zaman para yardımı, kimi zaman da dini hassasiyetlere hitap eden (ücretsiz Kur’an-ı Kerim dağıtmak gibi) faaliyetlerle bölge halkının NATO kuvvetlerine yönelik yaygın ve derin şüphelerini gidermeye çalıştılar.

Ocak 2015’te Afganistan ile Stratejik Ortaklık Anlaşmasının imzalanmasının ardından BAE, ülkenin batısında dini okullar ve konut projeleri inşa etme planlarını genişletti ve Şubat 2018’de Afganistan’daki büyükelçiliğinin yeniden açılmasının ardından ülkedeki nüfuzunu daha da artırmaya çalıştı. BAE, Afganistan’da etkili olabilmek için ülkenin batı illerinde dini okullar açmaya ve toplam değeri 180 milyon dolara varan konut projeleri inşa etmeye devam ediyor.

Afganistan ve BAE şu anda kâğıt üzerinde iki stratejik müttefik. Ancak Kabil yönetimi dünyadaki diğer birçok ülkeyle benzer anlaşmalar imzalamış olmasına rağmen pratikte hiçbirinden fayda görmüyor. Bu çerçevede BAE’nin, Afganistan’daki ekonomik ve kültürel boşlukların farkında olduğu ve bu boşlukları ülkedeki dayanak noktalarını güçlendirmek için kullanmaya çalıştığı söylenebilir.

BAE’nin Afganistan’daki faaliyetlerini artırma çabalarının ardından dönemin Afganistan Büyükelçisi Cuma Muhammed Abdullah el-Kabi Şubat 2017’de ülkenin bazı illerini gezmeye başladı ve Kandahar’a yaptığı bir ziyaret sırasında saldırıya uğradı. Saldırı sonucunda büyükelçi ve diğer beş BAE diplomatı hayatını kaybetti. BAE, İngiliz Polis Teşkilatı Scotland Yard’ın yardımıyla patlamayla ilgili kapsamlı bir soruşturma yürüttü ancak soruşturmanın sonuçları hiçbir zaman basına açıklanmadı. Olayın ardından BAE’nin Afganistan’daki faaliyetleri askıya alındı ama dokuz ay sonra faaliyetlere yeniden başlandı.

Körfez ülkeleri genelinde bakıldığında BAE Suudi Arabistan’ın yanında yer alıyor ve bu ülkeyi her durumda Katar ile karşı karşıya getirme çabasında. Bu amaçla Katar’ın İslam dünyasındaki savaş ve barış süreçlerinde rolünü zayıflatmak ve BAE/Suudi liderliğinde ilgiyi artırmak istiyor. Abu Dabi, Riyad adına Taliban’la Afgan hükümeti arasındaki müzakerelerde kilit bir rol oynamaya çalışmış ve bu çerçevede Katar hükümetine karşı ağır bir medya saldırısı ve siyasi baskı başlatmış olsa da Taliban ile Afganistan arasındaki müzakereler Katar’ın gözetiminde ilerledi ve Doha, Taliban’ın siyasi ofisine ev sahipliği yapmaya da devam ediyor.

Öte yandan Eşref Gani hükümeti, Hamid Karzai yöntiminden farklı bir yaklaşımla Suudi Arabistan, Katar ve BAE dahil Arap ülkeleriyle stratejik ilişkiler kurmaya çalıştı. Bu politikanın sonucu olarak son yıllarda sözkonusu ülkelerin Afganistan’daki faaliyetlerinde de artış gözleniyor.

Afganistan ve BAE şu anda kâğıt üzerinde iki stratejik müttefik. Ancak Kabil yönetimi dünyadaki diğer birçok ülkeyle benzer anlaşmalar imzalamış olmasına rağmen pratikte hiçbirinden fayda görmüyor. Bu çerçevede BAE’nin, Afganistan’daki ekonomik ve kültürel boşlukların farkında olduğu ve bu boşlukları ülkedeki dayanak noktalarını güçlendirmek için kullanmaya çalıştığı söylenebilir.

11 Eylül 2001 saldırılarından önce BAE, Afganistan’da iktidarda olan Taliban hareketini bir tehdit olarak algılamıyordu. Taliban rejimi el-Kaide liderlerine ev sahipliği yapmasına rağmen BAE, Suudi Arabistan ve Pakistan’ın yanı sıra 1996-2001 arası Taliban’ı Afganistan hükümetinin meşru temsilcisi olarak tanıyan üç ülkeden biriydi. Ancak 11 Eylül saldırılarının ardından BAE, Afganistan’a yönelik operasyonlarda kullanılmak üzere askeri tesislerini ABD ve müttefiklerinin kullanımına sundu.

ABD’nin çekilmesi sonrası BAE’nin rolü

Son olarak Ekim 2020’de Afgan hükümetinin Kabil, Belh, Kandahar ve Herat’taki havalimanlarının güvenlik hizmetleri ve operasyonel yönetimini bir BAE şirketine devretmesi ve Kabil merkezli Visa gazetesinin yakın tarihli bir haberinde, “Arapça bilen yaklaşık 90 İsrail askeri, BAE güçlerinin koruması altında Afganistan’a gönderiliyor” iddiası, BAE’nin Afganistan’daki faaliyetlerinin ekonomik olmaktan ziyade siyasi ve güvenlik odaklı boyutlar taşıdığının işareti.

BAE’nin Afganistan ile özellikle havaalanlarının güvenlik işlerinde yapabileceği herhangi bir işbirliği ilk aşamada siyasi ve güvenlik açısından ele alınmalıdır. ABD Afganistan’dan ayrılmayı ve askeri üslerini ülkenin havaalanlarından çekmeyi planlarken, BAE’nin buradaki varlığının devam etmesi, müttefikleri için istihbarat açısından bir “vekil” olmaya devam edeceği şeklinde okunabilir. BAE, bu konuda İsraillilerle de işbirliği yapabilir ve İran’ın Afganistan’daki faaliyetlerini ve rolünü izleyebilir.

BAE’nin Taliban’la ilişkisi “Afganistan İslam Emirliği’nin” 2001’de çökmesinden bu yana belirgin şekilde kötüleşmiş olsa da BAE’nin kendi topraklarında bir Taliban ofisi kurma arzusu, Afganistan’a yönelik şekillendirmeye çalıştığı stratejisinin işareti olarak değerlendirilebilir. BAE’yi Taliban’a bağlayan ekonomik çıkarlar bozulmadan ve Taliban’ı “terörist müttefiklerinden” ayırmanın yollarını aramaya devam ederken, Abu Dabi’nin önümüzdeki yıllarda Taliban’a yönelik diplomatik girişimlerini canlandırması muhtemel.

BAE’nin ve diğer bölge ülkelerinin Afganistan’a ilişkin son dönemdeki bu adımlarını, Körfez idarecilerinin Afganlar-arası barış müzakerelerinde etkin rol almak istemeleri şeklinde yorumlayabiliriz. Ancak bu çabaların Afganistan’ın geleceğine ehemmiyet vermekten çok kendi aralarındaki rekabetten kaynaklandığını belirtmek gerekiyor.

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close