NATO’nun 'Uluslararası Terörizm' misyonunda parametreleri - M5 Dergi
DergiMakalelerSayı 349 Ağustos 2020

NATO’nun ‘Uluslararası Terörizm’ misyonunda parametreleri

Abone Ol 

NATO’nun ‘Soğuk Savaş’ dönemi kalibresinden çıkarak 21. Yüzyılda ki devinim ve değişime adaptasyon sağlaması elzemdir. Çünkü ne Batı bloğu kavramı ne de Doğu bloğu kavramı yoktur, çok taraflılık (kutupluluk) vardır. Bu çok taraflılık ile birlikte düşman algısı ve tehdidi de değişmiştir; ‘Uluslararası Terörizm’dir. Günümüz dünyasında NATO müttefiklerinin karşılaşabileceği sorunlar, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın imzalandığı 1949 yılındaki sorunlar ve tehditlerden çok farklı bir yapıdadır. NATO’nun uluslararası terörizm tehdidini ihmal etmesi veyahut ertelemesi mümkün değildir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya çift kutuplu bir düzene evirilmeye başladı. Bu düzen Batı bloğunun öncü lideri ABD ile Doğu bloğunun öncü lideri SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) olarak tezahür etti. Çift kutuplu dünyada blokların birbirine üstünlük mücadelesi gerek ekonomik, gerekse siyasi ve askeri/savunma olarak yaklaşık kırk yıla yakın sürdü. Bu süreç ‘Soğuk Savaş’ dönemi ile devam etmiş ve simge olan ‘Berlin Duvarı’ ile son bulmuştur. Nihayetinde Sovyetler de yıkılmaya ve dağılmaya yüz tutmuştur. Doğal olarak iki bloğun birbirine üstünlük mücadelesinde ön plana çıkan ‘Askeri ve Savunma Örgütleri’dir. ABD’nin öncülüğünde NATO (Kuzey Atlantik Savunma Paktı) 1949 yılında kuruldu. Sovyetlerin öncülüğündeki Varşova Paktı ise 1955 yılında kuruldu. Varşova Paktının ömrü kısa sürdü ve 1991 yılında tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı. NATO’nun hedef kitle ve misyonu çerçevesinde düşman olan Sovyetlerin dağılması, Doğu Avrupa ülkelerindeki komünist ve sosyalist rejimlerin teker teker kepenk kapatmaya başlamasıyla birlikte, NATO yeni bir konsepte geçmek zorundaydı. Bu konsept ise küreselleşmenin getirdiği yansımalarla birlikte ‘Uluslararası Terörizm’ olacaktı. Nitekim öyle de oldu: 11 Eylül 2001’de ABD’de gerçekleştirilen (9/11) saldırılar ile NATO’nun kavramsal düşmanı belirecekti.

NATO’nun hedef kitle ve misyonu çerçevesinde düşman olan Sovyetlerin dağılması, Doğu Avrupa ülkelerindeki komünist ve sosyalist rejimlerin teker teker kepenk kapatmaya başlamasıyla birlikte, NATO yeni bir konsepte geçmek zorundaydı. Bu konsept ise küreselleşmenin getirdiği yansımalarla birlikte ‘Uluslararası Terörizm’ olacaktı.

ABD’ye yönelik gerçekleştirilen 9/11 terörist saldırıları neticesinde NATO’nun terörizme yaklaşımı tamamen değişmiştir. Bu saldırılar, terörizmi temelde ülke içi, polisiye bir vaka olmaktan çıkarıp uluslararası bir güvenlik problemi haline getirmiştir. Ve bundan dolayı sorunla mücadele edebilmek için geçmişten daha geniş kapsamlı politik, ekonomik, polisiye ve askeri önlemlerin gerekliliği düşüncesi, İttifak içerisinde kabul gören temel bir felsefe olarak benimsenmiştir. NATO’nun terörizmle mücadeledeki rolünü anlamak ve gerçekçi bir değerlendirme yapabilmek, işlevsel ve yapısal manada İttifak’ın mücadelenin neresinde bulunduğunu belirlemekten geçmektedir. İttifak 1999’da stratejik kavram diye adlandırdığı yeni güvenlik sorunlarını onayladı, ancak artık ittifakın karşısında simetrik güçlerden ziyade asimetrik güçler yer almaktadır. NATO’nun üye devletlerin askeri gücünden müteşekkil bir organizasyon olması sebebiyle, yapısal anlamda sorumluluğun öncelikle üye devletlerin kendisine ait olduğu düşüncesi kabul görmektedir. Nitekim NATO’nun terörizmle mücadelede ki temel vizyonu, öncelikli ve asıl sorumluluğun üye devletlerde olmasıdır. Asıl amaç, üye devletlere terör tehdidine karşı caydırıcılık, savunma ve gerektiğinde koruma hizmetlerinde yardımcı olmaktır.

NATO’nun uluslararası boyuttaki terörizm tehdidinin farkında olmadığını söylemek pek inandırıcı olmaz zaten. NATO (Riga Zirvesi) Devlet ve Hükümet Başkanları 2006 yılında şunu demişlerdi; “…kitle imha silahlarının yayılmasıyla birlikte İttifak açısından önümüzdeki 10-15 yıl en önemli tehdidini oluşturacaktır.” Genel bir çerçevede de olsa NATO, “müttefiklerin halklarını, topraklarını ve kuvvetlerini koruma ve terörizme karşı her şekilde ve ne kadar sürerse sürsün savaşma” konusundaki kararlılığını dile getirmiştir. 9/11 olaylarıyla 2001’de ABD’ye yapılan saldırılar terörizm konusunu NATO gündeminde en ön sıraya yerleştirdi. O günden beri müttefikler bireysel olarak (ve İttifak toplu olarak) terörizme karşı mücadelede yer almaya kararlı olduklarını gösterdiler. NATO, çok kısa bir süre içerisinde çalışmalarını bu tehdide karşı çıkacak şekilde uyarladı. Ne var ki İttifakın terörizmle mücadele yeteneklerini yeterli derecede ayrıntılı bir amaca bağlayacak bir stratejinin eksikliğini vurgulamak gerekir. NATO gereken araçlara ve amaca sahiptir ama bir vizyon ve kararlılığa sahip değildir; kısacası terörizmle mücadele stratejisine sahip değildi.

NATO’nun emrindeki araçlar, NATO’yu ‘uluslarüstü’ terörle başa çıkabilecek en iyi teçhiz edilmiş uluslararası örgütlerden biri yapmaktadır. Sınır ötesi terörizm çok yönlü ve kapsamlı bir uluslararası mukabele gerektirir. Politik, ekonomik, diplomatik, yasal, sosyal ve gerekirse askeri araçların kullanılmasını gerektirir. Her şeyden önce, terörizmle mücadele konusunda İttifak’ın elindeki en büyük güç, müttefiklerden birine veya birkaçına yapılacak bir saldırının tüm müttefiklere yapılmış bir saldırı addedileceğini belirten 5. Maddedir.

İttifak sadece müttefikleri açısından değil, İttifak’ın ortakları ve diğer uluslararası örgütler açısından da siyasi danışmalar için bir daimi forum oluşturmaktadır. Bu danışmalar bilgi ve istihbarat paylaşımı ve gerektiğinde işbirliği vasıtasıyla uluslararası terörizme karşı birleşmiş bir cephe oluşturur. İttifak, bütünleşmiş askeri yapısı, operasyonel planlama kapasitesi ve gerek Avrupa gerekse Kuzey Amerika’dan geniş bir yelpaze oluşturacak askeri varlık ve yetenekleri bir araya getirebilme becerisi sayesinde terörizmle mücadele dâhil, çeşitli çok uluslu operasyonlar yürütme yeteneğine sahiptir.

Neresinden bakarsak bakalım NATO uluslararası terörizmle mücadele konusuna zaten büyük katkıda bulunmaktadır. Bu katkı 2002 Prag, 2004 İstanbul, 2006 Riga ve 2008 Bükreş zirvelerinin getirdiği siyasi ivme ve yönlendirme ile daha da güç kazanmıştır. Ancak, terörizm konusunu NATO gündeminin tepesine oturtan 9/11 olaylarının üzerinden on dokuz yıl geçmesine rağmen İttifak hala uzun dönem planlamasına ışık tutacak net ve ileriye dönük bir vizyonun eksikliğini duymaktadır. Bu vizyon İttifak’ın terörle mücadeledeki kaynakları ve güçlü noktalarını temel alabilir ve İttifak’ın temel değerleri ve halklarının güvenlik öncelikleri çevresinde tanımlanabilir. Böyle bir vizyon olmadığı takdirde terörle mücadeleye yaptığı katkının istenenden ve mümkün olandan daha az etkili olması riski ile karşı karşıya kalacaktır. Winston Churchill’in dediği gibi, “Strateji ne kadar mükemmel olursa olsun, yine de zaman zaman sonuçlarına bakmak gereklidir.” Bir terörizmle mücadele stratejisinin saptanması ilk adım olacaktır ancak, sonuca ulaşmakta, yani NATO’nun terörizmle mücadelesinde başarıya ulaşmakta, NATO müttefiklerinin uygulama konusunda verecekleri kesin taahhütler belirleyici olacaktır.

NATO’nun uluslararası boyuttaki terörizm tehdidinin farkında olmadığını söylemek pek inandırıcı olmaz zaten. NATO (Riga Zirvesi) Devlet ve Hükümet Başkanları 2006 yılında şunu demişlerdi; “…kitle imha silahlarının yayılmasıyla birlikte İttifak açısından önümüzdeki 10-15 yıl en önemli tehdidini oluşturacaktır.” Genel bir çerçevede de olsa NATO, “müttefiklerin halklarını, topraklarını ve kuvvetlerini koruma ve terörizme karşı her şekilde ve ne kadar sürerse sürsün savaşma” konusundaki kararlılığını dile getirmiştir.

Küreselleşen ve çok taraflı (kutuplu) dünyamızda NATO çok çeşitli tehditleri aynı anda kontrol edebilmeli ve değerlendirebilmelidir: Konvansiyonel silahlı kuvvetler, kitle imha silahlarının yayılması, hibrid savaş, siber saldırılar ve ‘uluslararası terörizm’ en önemli sorunlardan bazılarıdır. Coğrafi açıdan NATO artık orta Afrika’dan Kuzey Kore’ye ve Kuzey Kutup Dairesi’nden Orta Doğu’ya kadar uzanan daha geniş bir alanla ilgilenmeye başlamıştır. Bu bağlamda ilgili istihbaratın toplanma hızı da dünyanın çılgın hızına paralel gitmelidir. NATO’nun terörizmle mücadeledeki rolünün sınırları genişlerken İttifak’ın bu alandaki bilincinin de artması gerekmektedir. Buna destek vermek için stratejik istihbaratı dünya çapında dağıtmak üzerinde yoğunlaşacak yeni bir ‘Terörizm İstihbarat Hücresi’ oluşturuldu. Uluslararası terörizm bu bölümün güvenlik ayağı için de bir endişe kaynağıdır. NATO güvenlik ofisi gerek NATO Karargâhının gerekse çeşitli misyonlardaki NATO personelinin güvenliğini garanti etmeye devam etmektedir. Bu birim aynı zamanda gizli bilgi ve sistemlerin korunması için güvenlik standartları geliştirmekte ve NATO birimleri, NATO üyesi devletler, ortak ülkelerin bu standartlara uyduklarını garanti etmektedir.

NATO 70. yıldönümünü (2019) kutlarken İttifak’ın terörizme mukabelesinin artık yeni ortaya çıkmakta olan bir olgu gibi değil de temel konulardan biri olarak kabul edildiğini belirtmeliyiz. NATO, uluslararası terörizm konusunda acı deneyimlerine rağmen fazlasıyla ilerleme sağlamıştır. Bu doğrultuda dikkate değer unsurlar arasında siyasi ilkeler (2012), güncellenmiş bir askeri kavram (2015), bir eğitim ve öğretim planı (2015) ve eylem planları (2014, 2017, 2018) bulunmaktadır. Ayrıca, zirvelerle ilgili haberlerde NATO misyonlarının terörle mücadeleye etkisi ve ortak ülkeler ve örgütlerle karşılıklı etkileşimi ile ilgili konulara daha geniş yer verildiğini görmekteyiz. Bunun yanı sıra terörle mücadele, değişmekte olan güvenlik ortamında NATO’nun caydırıcılığını ve savunma konumunu güçlendirmek ve belli başlı ülkelerle ortaklıkları derinleştirerek ve kriz yönetimi önlemlerini uygulayarak istikrar amacıyla yürütülen mevcut çalışmaların bir parçası olarak görülmektedir. Londra’daki (2019) Zirvenin Deklarasyonunda; ‘’Uluslararası terörizm bütün türleri ve tezahürleriyle hepimiz için tehdit olmaya devam ediyor’’ vurgusu yapılırken, müttefiklerin terörle mücadele konusunda kararlı olduğu ve bu çerçevede birlikte daha güçlü adımlar attığı kaydedildi.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, İtalya ve ABD’nin başkanlığında sanal ortamda düzenlenen DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu Dışişleri Bakanları toplantısında şunları dedi: Terör örgütü DEAŞ’a karşı çok önemli kazanımlar elde edildiğini belirten Stoltenberg, ‘’DEAŞ bir zamanlar kontrol ettiği toprakları kaybetti, ancak terör tehdidi devam ediyor.’’ uyarısında bulundu. Stoltenberg, ‘’Bu nedenle NATO, uluslararası terörizmle mücadeleyi desteklemeye devam ediyor ve çabalarını artırmaya hazır.’’ olduğunu ifade etti. Ayrıca, NATO’nun Irak’taki eğitim misyonunu genişletme kararı aldığını anımsatan Stoltenberg, ancak Covid-19 salgınının ittifakın operasyonlarına etki ettiğini, bu nedenle Irak’taki eğitim ve danışmanlık misyonunu bir süreliğine askıya aldıklarını vurguladı. Stoltenberg, aynı zamanda ittifakın Orta Doğu’da daha fazla nasıl rol üstlenebileceğini gözden geçirdiğini de aktardı. NATO’nun burada tekrar kapasite ve faaliyetlerini geliştirmeye başladığına dikkati çeken Stoltenberg, temel hedeflerin Irak güvenlik güçlerini desteklemek, ülkede istikrara katkı sağlamak, uluslararası alanda terörizmle mücadele etmek ve DEAŞ’ın dönüşünü engellemenin zaruri olduğunu ifade etti.

NATO’nun emrindeki araçlar, NATO’yu ‘uluslarüstü’ terörle başa çıkabilecek en iyi teçhiz edilmiş uluslararası örgütlerden biri yapmaktadır. Sınır ötesi terörizm çok yönlü ve kapsamlı bir uluslararası mukabele gerektirir. Politik, ekonomik, diplomatik, yasal, sosyal ve gerekirse askeri araçların kullanılmasını gerektirir. Her şeyden önce, terörizmle mücadele konusunda İttifak’ın elindeki en büyük güç, müttefiklerden birine veya birkaçına yapılacak bir saldırının tüm müttefiklere yapılmış bir saldırı addedileceğini belirten 5. Maddedir.

Küreselleşen ve çok taraflı dünyamızda NATO çok çeşitli tehditleri aynı anda kontrol edebilmeli ve değerlendirebil melidir: Konvansiyonel silahlı kuvvetler, kitle imha silahlarının yayılması, hibrid savaş, siber saldırılar ve ‘uluslararası terörizm’ en önemli sorunlardan bazılarıdır. NATO’nun terörizmle mücadeledeki rolünün sınırları genişlerken İttifak’ın bu alandaki bilincinin de artması gerekmektedir.

Sonuç olarak, dünyamız 20. Yüzyıldan kalma bir dünyamız olmadığı gibi dünya hızla daha da küreselleşmektedir. NATO’nun ‘Soğuk Savaş’ dönemi kalibresinden çıkarak 21. Yüzyılda ki devinim ve değişime adaptasyon sağlaması elzemdir. Çünkü ne Batı bloğu kavramı ne de Doğu bloğu kavramı yoktur, çok taraflılık (kutupluluk) vardır. Bu çok taraflılık ile birlikte düşman algısı ve tehdidi de değişmiştir; ‘Uluslararası Terörizm’dir. 21. Yüzyılda NATO’nun yeni konsepti muhakkak ki 9/11 olaylarıyla başat göstermiştir. Ne var ki NATO’nun hızlı karar alma, önleyici savunma politikaları, algoritmasal çözümler-istihbarat ve asimetrik savaş konseptiyle uluslararası terörizmi tüm kaynaklarıyla yok etmelidir. NATO’nun asli amaçlarından biri de yaklaşık bir milyara yakın vatandaşını korumak, barış ve özgürlüğü garanti altına almaktır. Günümüz dünyasında NATO müttefiklerinin karşılaşabileceği sorunlar, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın imzalandığı 1949 yılındaki sorunlar ve tehditlerden çok farklı bir yapıdadır. Ezcümle; NATO’nun uluslararası terörizm tehdidini ihmal etmesi veyahut ertelemesi mümkün değildir. Böylelikle NATO’nun ‘Uluslararası Terörizm’ misyonunun bir ihtiyaçtan ziyade zorunluluktan kaynaklandığını vurgulamak zaruridir.

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close