Afrika’da Türkiye’nin diplomasi ufku genişliyor
Türkiye’nin mevcut Afrika diplomasisi, söz konusu ziyaretlerle, artık genel bir Afrika politikasından, jeopolitik etkileşimlerin de göz önüne alındığı ve ülkeler özelinde bölgesel politikaların geliştirildiği bir döneme geçildiğini gösteriyor.
Şüphesiz ki Türkiye, coğrafi konumu ve tarihi arka planı sayesinde, yakın ve uzak coğrafyalarıyla iletişim kurma hususunda zorlanmayacak nadide ülkelerden biridir. Yirmi birinci yüzyılda teknolojide yaşanan gelişmelerin de etkisiyle, yeni eğilimlerin değişim ve dönüşümü için, önceki asırlarda olduğu gibi yüzlerce, hatta onlarca yıla dahi ihtiyaç duyulmuyor. Bu perspektiften bakıldığında, uluslararası sistemde yaşanan gelişmelerle Afrika kıtasının stratejik öneminin artması nedeniyle, Türkiye’nin dış politika yapıcılarının da uzun yıllar boyunca sınırlı angajman kurulan kıta ülkelerine yönelik politikalar geliştirmeleri gerekiyor. Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 20-22 Temmuz tarihleri arasında Togo, Nijer ve Ekvator Ginesi’ne gerçekleştirdiği ziyaretler, Türkiye’nin bugüne kadar kurulan ilişkilerin somut yansımalarını göstermesi ve Afrika diplomasisindeki derinliğini artırması açısından son derece kritik önemde.
Türkiye’nin ilk diplomatik açılımını 1998 yılında yaptığı Afrika’yla ilişkileri, halihazırda işbirliği ve stratejik ortaklık seviyesine ulaşmış durumda. Dünya siyasetinde görünürlükleri artan Afrika ülkeleriyle işbirliği konusunda, başta Türkiye olmak üzere, kıtada sömürgecilik geçmişi olmayan Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Japonya gibi yeni aktörler arasındaki rekabet giderek artıyor. Bu rekabet ortamında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha adil bir yeni dünya düzeni idealini ifade eden “Dünya beşten büyüktür” söylemi, güvenilir bir ortak olarak görülen Türkiye’yi Afrika ülkeleri nezdinde müstesna bir konuma yerleştirdi.
Türkiye’nin güvenilir bir ortak olarak görülmesinde, çeşitli Afrika ülkelerinin davetiyle, yaşadıkları sorunların çözümü hususunda kolaylaştırıcılık ve arabuluculuk yapması, barışı sağlama ve koruma operasyonlarına askeri personel desteği vermesinin yanı sıra sağladığı kalkınma yardımlarının, eğitim ve kültür alanlarında imzalanan anlaşmaların, ayrıca hem kamu hem de sivil toplum inisiyatiflerinin kıtadaki insani kapasitenin iyileştirilmesi konusundaki çabalarının da önemli katkısı bulunuyor.
Türkiye’nin mevcut Afrika diplomasisi, söz konusu ziyaretlerle, artık genel bir Afrika politikasından, jeopolitik etkileşimlerin de göz önüne alındığı ve ülkeler özelinde bölgesel politikaların geliştirildiği bir döneme geçildiğini gösteriyor. Türkiye’nin Afrika diplomasisini geliştirirken gözden kaçırmaması gereken en temel konulardan biri de diplomatların yanı sıra, ülkeler ve bölgeler bazında bir uzman kadrosunun yetiştirilmesi ve var olanların da çalışma alanlarına göre tayin edildikleri bir planın hayata geçirilmesinin gerekliliğidir.
Ziyaretlerin Türkiye’nin Afrika diplomasisi açısından önemi
Türkiye’den Togo, Nijer ve Ekvator Ginesi’ne yapılan diplomatik ziyaretler ilk kez dışişleri bakanı seviyesinde gerçekleştirildi. Bu ziyaretlerde, Togo’da bir Türk büyükelçiliğinin açılacağı haberinin yanı sıra Nijer’de ekonomi, eğitim ve kültür alanlarında daha derin işbirliği yapılacağı yönünde mesajlar ve Ekvator Ginesi’nde de yeni büyükelçilik binasının hizmete açılacağı haberi verildi. Ayrıca her bir ülkeyle ekonomi ve eğitim başta olmak üzere farklı alanlarda anlaşmalar imzalandı.
Togo
Gine körfezinin kıyısında bir Batı Afrika ülkesi olan Togo Cumhuriyeti, yaklaşık 8 milyon nüfusa ve 37 farklı etnik gruba sahip. Alman sömürgeciliği döneminde bir kıyı köyünün adını alan ülke, günümüzde yaklaşık 55 bin kilometrekarelik bir alana sahip. Togo’nun Atlas okyanusu sahilleri 16-19. yüzyıllar arasında köle ticaretinin en yoğun gerçekleştiği bölgelerden biri. 1885 yılında gerçekleştirilen Berlin Konferansı’yla Alman sömürgesi olarak kabul edilen ülkenin, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından doğusuna Fransızlar, batısına da buraya “Gana” adını veren İngilizler hâkim oldu. 1946 yılında BM’nin halkın kendi kendini yönetebileceğini öngören San Francisco Antlaşması’nı takiben başlayan özerklik hareketleri 27 Nisan 1960’ta Togo Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Bağımsızlığını kazanmasından, Faure Gnassingbe’nin devlet başkanı olduğu 2010 yılına kadar ülke tarihine darbeler, iç siyasi karışıklıklar ve ambargolar damga vurmuştu. En az gelişmiş ülkeler arasında bulunsa da, Togo’nun son 10 yılda sağlanan siyasi istikrar sayesinde ekonomide hızlı bir şekilde ilerleme kaydettiğini söylemek mümkün. CFA frangını (Fransız frangı) kullanan 8 ülkeden biri olan Togo aynı zamanda Batı Afrika Ekonomi Topluluğu (ECOWAS) üyesi. Başkent Lome de ECOWAS’ın fon merkezine ev sahipliği yapıyor.
Türkiye-Togo ilişkilerine gelecek olursak, iki ülke arasındaki ilişkiler bundan birkaç sene öncesine kadar ancak uluslararası toplantılar vesilesiyle sürdürülüyordu. Yakın dönemde ise ekonomik gelişmelerin de etkisiyle, diplomatik ilişkiler de gelişme eğiliminde. Mevcut durumda Türkiye’nin (Benin’deki) Kotonu Büyükelçiliği Togo’ya, Togo’nun da Berlin Büyükelçiliği Türkiye’ye akredite halde. Bu kapsamda Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ziyaretinde de gündeme gelen, en yakın zamanda Lome’de bir büyükelçiliğin açılması planı, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi açısından büyük önem arz ediyor.
Fransa hem sahile uzak olması hem de sert iklim koşullarından dolayı Nijer’e pek ilgi göstermedi. Takip eden süreçte ise Fransa’nın uranyuma bağımlılığı Nijer’in bu ülke nezdinde önemini arttırdı. Bugün Fransa, elektriğinin yüzde 80’ini sağlayan nükleer enerji santrallerinin ihtiyaç duyduğu uranyumun yüzde 50’sini Nijer’den karşılıyor. Ne var ki Nijer’in böylesine zengin bir doğal kaynak rezervine rağmen kalkınamaması büyük bir çelişki arz ediyor.
Türkiye ile Togo arasındaki karşılıklı ticaret hacmi yaklaşık 106 milyon dolar seviyesinde. Bunun 96 milyon dolarını gıda ve inşaat ürünleri yoğunluklu ihracat oluşturuyor. Batı Afrika bölgesindeki büyük bankalara sağladığı kolaylıkla merkezlerini Lome’ye taşımalarını sağlayan ve bir serbest bölge oluşturarak ülkeye gelen ürünlerin yüzde 40’ının buradan bölge ülkelerine dağıtılmasına öncülük eden Togo, dünyanın önemli fosfat üreticilerinden biri olmasının yanı sıra tarım ve balıkçılıkta son yıllarda önemli gelişmeler kaydetmeyi başararak yükselen Batı Afrika ülkelerinin arasına girmiş durumda.
Bakan Çavuşoğlu’nun Togo temasları sırasında ayrıca “siyasi istişare mekanizması kurulması”, “diplomatik pasaportlara vize muafiyeti”, “diplomasi akademileri arasında işbirliği mutabakat zaptı” anlaşmaları imzalandı. 1992 yılından bugüne Togolu öğrencilere Türkiye’de eğitim almaları için verilen bursların sayısının artırılacağını belirten Çavuşoğlu, ayrıca Türk firmalarına Togo’da yatırım yapmaları için teşvik verileceğini de duyurdu. Çavuşoğlu ayrıca Togo ziyaretinde, FETÖ okullarının Maarif Vakfı’na devredilmesinden duyduğu memnuniyeti ifade ederek bu örgütün faaliyet gösterdiği her ülkeye yönelik tehlike arz ettiği mesajını verdi.
Nijer
Denize kıyısı olmayan bir Batı Afrika ülkesi olan Nijer, konumu itibarıyla Bilâdüssûdan ve Tevârık (Tuareg) toplumlarının bir arada yaşadığı bir ülke olarak öne çıkıyor. Bu ülkenin Türkiye’yle olan münasebetleri 16. yüzyılda Osmanlı’nın Trablusgarp’ı İspanyol yayılmacılığından kurtardığı döneme dayanıyor. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru İngilizler Mısır ve Sudan, Fransızlar ise Senegal’in başkenti Dakar’dan Nijer ve Çad istikametinde ilerleyerek buralarda hak iddia ettiler. Takip eden süreçte Osmanlı Devleti Senûsi hareketinin desteğiyle bölgede yeni bir düzenleme gerçekleştirmeyi arzu etse de dönemin şartları itibarıyla uzak coğrafyalara gerekli yardımları ulaştıramamasından dolayı, bu bölgeler 1912 yılında imzalanan Uşi Anlaşması’yla sömürgeci ülkelerin etkisi altına girdi.
Fransa hem sahile uzak olması hem de sert iklim koşullarından dolayı Nijer’e pek ilgi göstermedi. Takip eden süreçte ise Fransa’nın uranyuma bağımlılığı Nijer’in bu ülke nezdinde önemini arttırdı. Bugün Fransa, elektriğinin yüzde 80’ini sağlayan nükleer enerji santrallerinin ihtiyaç duyduğu uranyumun yüzde 50’sini Nijer’den karşılıyor. Ne var ki Nijer’in böylesine zengin bir doğal kaynak rezervine rağmen kalkınamaması büyük bir çelişki arz ediyor.
Modern dönem Türkiye-Nijer ilişkileri de Afrika’ya açılım ve ortaklık planları çerçevesinde son on yılda hız kazandı. Bu kapsamda Ocak 2012’de Türkiye’nin Niamey Büyükelçiliği, Aralık 2012’de ise Nijer’in Ankara Büyükelçiliği açıldı. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 72 milyon dolar olmakla birlikte, bu veri sadece Türkiye’nin ihracatını ifade ediyor. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Maarif Vakfı ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) başta olmak üzere çeşitli Türk iş kuruluşlarının ve sivil inisiyatiflerin temsilciliklerinin bulunduğu Nijer’de 400’e yakın Türkiye vatandaşı yaşıyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ziyaretinde, Libya’daki istikrarsızlığın Nijer’i menfi anlamda etkilediğine vurgu yapıldı ve bu ülkenin Sahel bölgesindeki terör unsurlarıyla mücadelesine Türkiye’nin tecrübeleriyle destekte bulunacağı, ayrıca Nijer’in kalkınması için ulaştırma, enerji ve tarım alanlarında katkı sunabileceği ifade edildi. Nitekim imzalanan askeri protokolleri ve hükümetler arası nakdi yardım protokollerini ve gençlik ve spor alanlarında yapılan anlaşmaları, Türkiye’nin bölge ve küre ölçeğinde barışı ve huzuru destekleyen insani diplomasisinin bir yansıması olarak okumak mümkün.
Ekvator Ginesi
Nüfusunun yüzde 85’ini Fang etnik grubunun oluşturduğu Ekvator Ginesi, kimlik perspektifinden bakıldığında bir etnik grubun en yüksek oranda hâkim olduğu Afrika ülkelerinden biri. İsmini veren, Tevârık dilinde “siyahî” anlamına gelen “gine” kelimesi, Ekvator’da yaşayan siyahileri ifade etmek için kullanılıyor. Ülkede nüfusun tamamına yakını Hristiyan dinine mensup. On altıncı yüzyılda Portekizlilerin ele geçirdiği ülke, Portekizlilerin çekildiği 18. yüzyılın sonlarından tam bağımsız olduğu 1968 yılına kadar İspanya sömürgesi olarak kalmıştı. Toplum hayatında İspanyol kültürünün izlerinin halen görülebildiği Ekvator Ginesi, 1979 yılına kadar çeşitli siyasi istikrarsızlıklarla mücadele etti. Devlet başkanlığı görevini, aynı yıl amcasına yaptığı darbeyle tahtı devralan Nguema Mbasogo sürdürüyor.
Türkiye’nin ilk diplomatik açılımını 1998 yılında yaptığı Afrika’yla ilişkileri, halihazırda işbirliği ve stratejik ortaklık seviyesine ulaşmış durumda. Dünya siyasetinde görünürlükleri artan Afrika ülkeleriyle işbirliği konusunda, başta Türkiye olmak üzere, kıtada sömürgecilik geçmişi olmayan Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Japonya gibi yeni aktörler arasındaki rekabet giderek artıyor. Bu rekabet ortamında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha adil bir yeni dünya düzeni idealini ifade eden “Dünya beşten büyüktür” söylemi, güvenilir bir ortak olarak görülen Türkiye’yi Afrika ülkeleri nezdinde müstesna bir konuma yerleştirdi.
Para birimi olarak Fransız Frangını kullanan Ekvator Ginesi, Orta Afrika Ekonomik ve Parasal Topluluğu (CEMAC) üyesi. Ekvator Ginesi’nin normalde büyük ölçüde kakaoya bağlı olan ekonomisi, körfez bölgesinde petrol rezervlerinin keşfedildiği 1996 yılında gelişmeye başladı ve 2002 yılına kadar yüzde 24’lük bir büyüme gerçekleştirdi. Öte yandan, gelirlerinin yaklaşık yüzde 91’i petrole bağlı olan ülke, ekonomisini çeşitlendirmek amacıyla “Horizon 2020” politikasını geliştirdi ve hedef sektörlerde yatırım yapan şirketlere kolaylık sağlamaya başladı. Petrolün yanı sıra, ülkenin yeterince faydalanamadığı titanyum, demir filizi, manganez, uranyum ve alüvyonlu altın gibi doğal kaynakları da mevcut.
Türkiye-Ekvator Ginesi arasında ilk ilişkiler ise 1980 yılında tesis edildi. Birinci ve ikinci Afrika zirveleri sırasında ve ertesinde devlet başkanlarının bir araya gelmesiyle çeşitli alanlarda anlaşmalar imzalandı ve ilk defa 2018 yılında karşılıklı büyükelçilikler açıldı. İki ülke arası ticaret hacmi yaklaşık 23 milyon dolar seviyesinde ve bunun yaklaşık 20 milyon dolarını Türkiye’nin ihracatı teşkil ediyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ekvator Ginesi’ne gerçekleştirdiği ziyarette yeni elçilik binasının açılmasının yanı sıra, ülkenin cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanıyla yapılan olumlu görüşmelerin ardından, duyduğu memnuniyeti ifade ederek ilişkilerin hukuki zemininin güçlendirilmesine yönelik anlaşmaların yakın zamanda imzalanması sürecine vurgu yaptı. Eğitim konusuna da değinen Çavuşoğlu, FETÖ okullarının Maarif Vakfı’na devrinden duyduğu memnuniyeti bildirerek Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı (YTB) tarafından Ekvator Gineli öğrencilere sağlanan bursların önümüzdeki yıl 2’den en az 10’a çıkarılacağının ve talebe göre daha da artırılabileceğinin sözünü verdi.
Sonuç olarak, Türkiye’nin mevcut Afrika diplomasisi, söz konusu ziyaretlerle, artık genel bir Afrika politikasından, jeopolitik etkileşimlerin de göz önüne alındığı ve ülkeler özelinde bölgesel politikaların geliştirildiği bir döneme geçildiğini gösteriyor. Türkiye’nin Afrika diplomasisini geliştirirken gözden kaçırmaması gereken en temel konulardan biri de diplomatların yanı sıra, ülkeler ve bölgeler bazında bir uzman kadrosunun yetiştirilmesi ve var olanların da çalışma alanlarına göre tayin edildikleri bir planın hayata geçirilmesinin gerekliliğidir.
[İstanbul Medeniyet Üniversitesinde doktora çalışmalarına devam eden Devecioğlu Afrika Araştırmacıları Derneği’nde (AFAM) araştırmacıdır]