Libya'da Hafter'in Sirte cehennemi - M5 Dergi
MakalelerÖne ÇıkanSayı 348 Temmuz 2020

Libya’da Hafter’in Sirte cehennemi

Abone Ol 

Bingazi ile ülkenin başkenti Trablus’un ortasında yer alan Sirte, günümüzde Rusya’nın Doğu Akdeniz ve NATO’yu güneyden kuşatma stratejisinin merkezinde yer alıyor. Bunun için de piyon olarak Hafter güçlerini öne sürüyor. Sirte’yi, Libya’nın petrol ihracatının yüzde 60’ının yapıldığı “Petrol Hilali” bölgesine gelecek herhangi bir saldırıya karşı “ön savunma kenti” işlevi olarak önemseyen Hafter’i ise zor günler bekliyor.

Afrika’nın kuzeyinde bulunan Libya, Akdeniz ile uzun bir sahil şeridine sahip. Ülke nüfusunun büyük bir bölümü bu sahil şeridinde yaşamlarını sürdürürken ülke topraklarının hemen hepsi Sahra Çölü’nü kaplıyor. Genel olarak düz bir coğrafya olarak kabul edilen Libya’da, kuzeybatıdaki Cefara Platosu ve Nefuse Platosu, kuzeydoğudaki Ahdar Dağları ve de ülkenin hepsini kapsayan Sahra Platosu ülkenin arazi yapısını oluşturuyor. Ülkede Libya-Çad sınırında ve Libya-Sudan-Mısır sınırında iki dağ bulunuyor. Libya’da çok sınırlı bir alanda bulunan dağlık kesimler, kuzeyde Sirte Körfezi’nin doğusunda ve batısında Akdeniz kıyısı yakınında bulunuyor. Sirte körfezinin kuzeybatısında denize kadar uzanan Trablus dağları (Cebel-i Trablus) batıya doğru denizden uzaklaşır ve bu kesimde denizle dağlar arasına verimli Cefera Ovası girer.

Kum fırtınaları ile meşhur olan ülkenin coğrafyası kurak ve verimsiz arazilerden oluşuyor. Ülke topraklarının yüzde 90’ı çöl ile kaplı olan ülkede çöl tipleri de birbirinden farklıdır. Çöl yapıları kayalık çöller (el-Hâmidetü’l-hamrâ), çakıllı çöller (Tibesti serîri) ve ülkenin genelinde görülen kum çölleri Merzûk ergi olmak üzer üç tiptir.

İtalya sömürgesi altında uygulanan plan gereği birleştirilen kuzeybatıdaki Trablusgarb, doğuda Sireneyka ve güneybatıda Fizan ülkenin ana üç bölgesi. Hem tarihi hem de kültürel olarak birbirinden farklı dinamiklere sahip bu üç bölge arasında derin bakış açısı farklılıkları, gelişmeleri değerlendirmedeki ayrılıklar sessiz sedasız devam ediyor.

Libya’da kıyı şeridinde Akdeniz iklimi görülmesine rağmen ülkede çok geniş alanda çöl iklimi hakimdir. Kuzey bölgesinde yağışlar bol iken güneye doğru yağışlar iyice azalır.

Libya’nın en ilginç özelliklerinden biri yeryüzünde şimdiye kadar ölçülmüş en yüksek sıcaklığa bu ülkede rastlanmış olmasıdır. Trablus’un güneyindeki Azîziye’de 1922 yılında yapılan bir rasada göre termometre gölgede 58°’yi göstermiştir ki bu meteorolojik rekor ne bu ülkede ne de başka bir yerde aşılabilmiştir.

Akarsular bakımından fakir bir ülke olan Libya’da yer altı su şebekesi önem taşımakta ve bundan âzami derecede istifade edilmeye çalışılmaktadır. Yer altı suları kıyı kesiminde yüzeye çok yakındır ve kolay çıkarılabilmektedir. İç kesimlerdeki çöl alanlarında yer altı suyunun yüzeye çıktığı yerler vahaları oluşturur. Yer altı suyunun bol bulunduğu Sahra bölgesinden sahildeki verimli arazileri sulamak ve başkent Trablus ile diğer şehirlere içme suyu temin etmek için 1984 yılında başlatılan “Büyük Sun’i Nehir Projesi” büyük oranda tamamlanmıştır. Kıyı bölgelerinde “Sebha” adı verilen suları tuzlu ve sığ göllere de rastlanır.

Libya, 1983 yılında başlattığı ”Büyük Adam Nehir Yaptı” (Great Man Made The River) projesi çerçevesinde, çölde açtığı kuyulardan elde edilen suyu 4400 kilometre uzunluğundaki borular aracılığıyla şehirlere ulaştırma amacı taşıyordu. Proje, dünyanın en büyük sulama projesi olarak kabul ediliyordu. Ülkenin yeraltı sularını kıyı şeridine aktaracaktı.

Toplam maliyetin o dönemde 20 milyar ABD Doları aştığı projenin 3 aşamasından ikisinin tamamlanmasıyla, çölden şehirlere su aktarmaya başlayan Libya, kalitesi daha düşük olan arıtılmış deniz suyu kullanımına da bu vesile ile son vermişti. Projede en zor aşama, çölden şehirlere suyu aktaran dev boruların döşenmesi idi.Projeyi zorlayan sadece iklim ve arazi koşulları değil ayrıca arazide gömülü halde olan 1. ve 2. Dünya Savaşı’ndan kalan mayınlarla da mücadele etmek zorunda kalınmıştı. Bu proje kapsamındaki en önemli ayaklardan bir tanesi Sirte olup, sulama ağırlıklı kullanılması planlanan Sirte’de suni bir nehir yapılması öngörülüyordu.

O dönemde çölde yapılan araştırmalarda burada geniş su rezervlerinin bulunduğunu ortaya çıkarılmıştı.

Proje ile sulama faaliyetlerinin artmasıyla Libya’daki yeşil alan miktarının da artması dolayısıyla yeşil alanların uzun vadede daha fazla yağmur çekeceği, hatta küçük iklim değişikliklerinin bile söz konusu olabileceği de hesaplanmıştı.

O dönem Türkiye’den de Manavgat suyunu satın almak isteyen Libya’nın Dışişleri Bakanı Abdülrahman Şalgam’ın Ankara ziyaretinde konu gündeme gelmişti.

Ülkede, doğal ve yapay su kaynakları tarafından oluşturulmuş birçok vaha bulunuyor. Nubiya Akifer Sistemi’nin oluşturduğu yeraltı su kaynakları, ülkenin güney kesimine tamamen yayılmış vaziyette. Kaddafi devrinde başlanan projeyle ülkenin su bakımından durumu büyük ölçüde değişerek zenginleşmiş durumda.

LİBYA’DAKİ NÜFUS YAPISI İtalya sömürgesi altında uygulanan plan gereği birleştirilen kuzeybatıdaki Trablusgarb, doğuda Sireneyka ve güneybatıda Fizan ülkenin ana üç bölgesi. Hem tarihi hem de kültürel olarak birbirinden farklı dinamiklere sahip bu üç bölge arasında derin bakış açısı farklılıkları, gelişmeleri değerlendirmedeki ayrılıklar sessiz sedasız devam ediyor.

Libya’daki gelişmeler ülke tarihi boyunca komşuları olan doğuda Mısır, güneydoğuda Sudan, güneyde Çad ve Nijer, batıda ise Cezayir ve Tunus tarafından yakından takip ediliyor.

Oldukça genç bir nüfusa sahip olan Libya’nın ağırlığı 45 yaşın altında olup yaklaşık 6.5 milyon’u aşkın kişinin yaşadığı değerlendiriliyor.

Nüfus yapısının çoğunluğunu Araplar oluştursa da Amazigler olarak bilinen Araplaşmış Berberiler de Libya topraklarında yaşamlarını sürdürmekte. Ülkenin güney batısında Tuaregler, güney doğusunda Tebu aşiretleri yaşamaktadır. Buradaki aşiret ilişkileri komşu ülkelerle örneğin Sudan ve Çad ile kan bağı, akrabalık geçişlidir.

Osmanlı döneminde bölgeye yerleşen Türkler de vardır. Türk asıllı kişiler, Libya’nın nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturur.

Burada bir parantez açmak gerekirse komşu ülkelerde de (Mısır’da) Libya kökenli kabileler vardır. En büyük nüfusa sahip ( en az 1 milyon) “Evlad Ali” Ali Oğulları Kabilesidir. 1890’da Ali Oğulları Kabilesi ile savaşarak Mısır’a göç etmek zorunda kalan “Abidat” kabilesi bir diğeridir.

Tarihi boyunca hem birçok kültürü barındırması, hem de başta Avrupa istikametli köle ticaretinin yüzyıllarca merkezi olması nedeniyle Libya, etnik açıdan çeşitli bir altyapıya sahip olsa da zaman içinde nüfusun tamamı Araplaşmış durumdadır.

Bu çeşitlilik gösteren yapısı özellikle Kaddafi dönemindeki Arap milliyetçiliği politikasından etkilenmiş ve değişmiştir.

Kabile yapısı Libya siyasetinde de etkindir. Çeşitli dönemler bu etnik grupların bazıları sürgünde dahil olmak üzere ülkenin bazı bölgelerinde toplanmıştır.

Libya, bu nüfus yapısı ile tarihi olarak üç ana bölgeden müteşekkil. Kuzeybatıdaki Trablusgarp, doğudaki Sirenayka ve güneybatıdaki Fizan.

Tarihi açıdan, birbirinden ayrı üç bölge niteliğinde olan bu coğrafyalar, İtalyan sömürgesi devrinde tamamen birleştirilerek bir bütün haline getirilse de, bugün ülkede halen bu ayrılığın etkisi hissediliyor.

SİRTE MESELESİ

Tarihi boyunca ülkenin ortasında tüm projelerin ana duraklarından biri olan Sirte, 2020 yılında yine ön plana çıkıyor. Bingazi ile ülkenin başkenti Trablus’un ortasında yer alan Sirte, tarihi olarak Trablus bölgesine (Libya batısı) bağlı kabul ediliyor.

Sirte’nin bu dönemdeki gelişmelere bağlı olarak stratejik önemi, Cufra Hava Üssü’nün kuzeyinde yer alması ve ikisi arasında dağlık olmayan, 300 kilometrelik açık bir alan bulunmasından kaynaklanıyor.

Rusya, Cufra’yı Suriye’deki Hmeymim Hava Üssü gibi Kuzey Afrika’da daimi bir üs olarak elinde tutmak istiyor. Rusya bu deniz üssü ile batı sınırlarına füze tehdidi oluşturduğunu düşündüğü NATO’yu güneyden kuşatmış olacak. Rusya’nın nihai hedefi ise Libya gibi Cezayir’de benzeri bir askeri üssü hayata geçirmek. Böylece güneyden NATO’ya karşı kuşatmasını tamamlamış olup diplomatik masada eli güçlenerek pazarlık payını artırmış olacak.

Ülkedeki savaş ağası Hafter güçleri ise Sirte’yi, Libya’nın petrol ihracatının yüzde 60’ının yapıldığı “Petrol Hilali” bölgesine gelecek herhangi bir saldırıya karşı “ön savunma kenti” işlevi ile önemsiyor.

Muammer Kaddafi’nin, Ulusal Petrol Kurumu’nu 1970’te ülkenin doğusundaki Bingazi’den batıdaki başkent Trablus’a taşıması, ülke petrolünün yaklaşık yüzde 80’ini bulunduran doğu bölgelerinin ülkedeki nüfuzunu azalttı.

Kaddafi rejiminin 2011 başında yıkılması, doğudaki siyasi oluşumlar ve kabilelerin petrol sektöründe daha fazla nüfuz sahibi olması için fırsata dönüştü.

Bingazi, petrol kurumuna 1970’ten önce ev sahipliği yapması ve Kaddafi rejimine karşı ayaklanmaların ilk başladığı şehir olması ve de petrol kuyularına coğrafi olarak daha yakın olmaları sebebiyle petrol gelirleri konusunda daha talepkâr oldu.

Son dönemde Hafter’in, Libya hükümetine giden kaynakları kesmek için ülkenin orta ve doğu kesimlerindeki petrol tesislerini ocak ayında kapatmasıyla da petrol üretimi büyük oranda geriledi. Sirte, aktardığımız gibi “Petrol Hilali” olarak nitelendirilen bölge önündeki ön ve son karakol.

Sirte’nin Libya hükümeti tarafından ele geçirilmesi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi istikrar ve güç ile meşruiyet açısında da bir zorunluluk. Sirte meselesinin muallakta kalması ülkeyi Yemen’de ya da Kore Yarımadası’nda olduğu gibi bölünmeye götürebilecek bir yeni bir örnek olarak risk teşkil ediyor.

Dağların olmadığı açık alan olması nedeniyle hava gücünden korunacak bir saha bulunmuyor. Sirte’nin alınması için hem Hafter hem de Hafter’e destek veren ülkelerin hava gücünün kullanılmasını engellemek için Libya Ordusu’nu hava saldırılarından koruyacak, bir hava savunma şemsiyesi kuruldu.

Sirte meselesinde her ne kadar ağır yürüdüğü öne sürülse de Libya Ordusu’nun aceleci davranması durumunda ise tarihteki acı olaylar tekerrür edebilirdi. Örneğin 1973 savaşında Sina Yarımadası’nda Mısır Ordusu, hava savunma şemsiyesinin dışına çıktığı için İsrail karşısında 250 tankını kaybetmişti.

RUS ASKERİ GÜCÜ

Başta Wagner olmak üzere paramiliter Rus gruplara ait savaş uçakları, şu anda Sirte’nin yakınlarında büyük bir hava üssü olan Gasr Bu Hadi ile Cufra’daki savaşlara katılmıştı. Rusya, Hafter’e gönderdiği uçakları ilk önce Suriye’de Hmeymim Üssü’ne getirerek burada kamuflajlarını değiştirerek Libya’ya sevkediyor. Yakıt tankları ve mühimmatların bulunduğu haznelerden Rus uçakları olduğu tespit edilen bu hava gücünün, yakın zamanda Libya’ya Suriye üzerinden sevk edilen en az 14 MiG-29 ve Sukhoi 24 türü savaş uçağından oluştuğu belirtiliyor.

Libya’da, Moskova yönetiminin varlığını reddettiği Wagner için yaklaşık 2 bin kişinin çalıştığı söylenebilir. Bu boyutta bir askeri gücün Kremlin’in onayı olmadan başka bir ülkede böyle yapılanması mümkün görünmüyor.

Libya’daki Rus uçaklarının Rus silahlı kuvvetleri tarafından uçurulduğuna dair bir kanıt olmasa da Rus uçaklarının, bu işi yapmak için paralı askerler tarafından Suriye’de eğitim verdirilerek kullanıldığı değerlendiriliyor.

Son dönemde gerginliğin artması ile birlikte özellikle eski Sovyet Cumhuriyetleri’nden (Asya ve Doğu Avrupa) eski pilotların para karşılığı bu uçakları kullanmaları için teşvik edildiği de bilinen bir gerçek.

Libya’da, Moskova yönetiminin varlığını reddettiği Wagner için yaklaşık 2 bin kişinin çalıştığı söylenebilir. Bu boyutta bir askeri gücün Kremlin’in onayı olmadan başka bir ülkede böyle yapılanması mümkün görünmüyor. Wagner grubu gibi Rus hükümetinin desteklediği özel güvenlik şirketleri, Afrika kıtasında Libya da dahil 16 ülkede faaliyet gösteriyor.

Sirte için yapılan ateşkes çağrıları UMH ve Türklerin hazırlandığı harekâta karşı olunduğu anlamına geliyor. Diplomatik çabalar taraflar arasında arabulucular vasıtasıyla devam ettirilse de kısmi bir harekâtın kapıda olduğu belli oluyor. Bu hamle ile Hafter’in Sirte ve Cufra’dan kısmi geri çekilmesi ve oluşacak ateşkes ile Sirte’de taraflar arasında devriye atacak bir askeri gücün de konuşlanması büyük bir olasılık olarak görünüyor.

Hafter’in ‘kişisel ve tek taraflı’ aldığı kararların kendisine destek veren ülkelerde rahatsızlık, hayal kırıklığı yarattığı da aşikar.

FRANSA TÜRKİYE’DEN NEDEN RAHATSIZ?

Hafter, Mısır’ın yanı sıra Suudi Arabistan, BAE, Ürdün, Rusya ve Total Petrol Şirketi’nin yatırımlarıyla Libya’nın doğusundaki büyük petrol çıkarlarına bağlı olan Fransa ile diğer bölgesel bazı güçlerin desteğini almıştı.

Libya’da UMH ise İtalyan ENI şirketinin Libya’daki petrol ve enerji sektöründeki yatırımlarıyla ilgili çıkarlarını koruyan İtalya’nın yanı sıra Türkiye ve Katar tarafından destekleniyor.

Hafter’i destekleyen kesimlerin Türkiye karşıtlığının sebepleri farklı farklı gerekçelere dayanıyor. Şu an net bir şekilde öne çıkan Fransa, ‘Türkiye’nin Avrupa’yı işgal etmek’ amacıyla sınır kapılarını açtığı ve ‘göçmen kartı’yla tehdit ettiğini gibi gerekçeler ileri sürmekte. Fransızlar, Türkiye’nin Libya’yı da Avrupa’ya şantaj yapmak için kullandığını düşünüyor. Ayrıca, Türkiye’nin Libya’da bir üs kurmasından endişe ediyorlar.

ABD YÖNETİMİNDEKİ TAVIR DEĞİŞİKLİĞİ

Son dönemde ABD’nin Libya konusunda uzun süren sessizliğini bozmasının sebeplerinden biri Hafter’in yaptığı “siyasi” açılımlar.

Hoşnutsuzluğun en önemli göstergesi Hafter’in Şam’daki Beşar Esad ile yakın ilişkiler kurmaya çalışması. Esad üzerindeki İran hakimiyetini sindiremeyen Amerika için Hafter’in arkasında duran bazı ülkelerin Şam büyükelçiliklerini açma girişimleri Washington’u Libya meselesinde görünür hale getirdi.

Başta BAE, Fransa, Esad gibi Hafter’in arkasında hizalanan kesimler Suriye’deki rejimi ekonomik olarak izole etmeyi, boğmayı, onunla her türlü anlaşmayı önlemeyi ve bunu yapanları cezalandırmayı amaçlayan Washington’u harekete geçirdi.

Amerika’nın özellikle Suriye-Libya hattını karadan, havadan, uzaydan yakın takibe aldığı biliniyor. Hafter’in şahsi tavırları hem şiddetin artmasını hem de bölgesel güçlerin Libya’daki nüfuzunun artmasına neden oluyor. Daha önce de kendisiyle yapılan uzlaşma görüşmelerinde çeşitli ünvan ve makamlar (Savunma Bakanlığı, Başkan Yardımcılığı vb.) önerilse de kendisi tek hakim güç olma arzusuyla bunları reddetti.

Hafter geçtiğimiz yılın Şubat ve Mart aylarında Abu Dabi’de Serrac ile imzaladığı anlaşmaya son dakikada sırtını dönmeseydi, ordu ve ülkedeki milisler üzerinde kontrol sahibi olacaktı.

HAFTER’İN ÜSTÜ ÇİZİLDİ Mİ?

Yeni bir müzakere sürecinin başlamasına yönelik bir girişim olan Kahire Bildirgesi, Hafter’e alternatif yeni bir isim arayışının başladığının bir göstergesi. Türkiye’nin Hafter tutumu, Kahire Bildirgesi, Hafter’in yerine gelecek alternatif isim uğruna Hafter’in Libya tablosundan çıkarılacağının en önemli işaretleri.

Libya’da siyasi yol haritasında halihazırda bağırsak kanseri olan Hafter’in hem tedavisi için sık sık Fransa’ya gitmek durumunda olması hem de ilerleyen hastalığı sebebiyle Mısır’ın başkenti Kahire’ye yerleşmesi ve çalışmalarını buradan devam ettirmek istemesi büyük bir olasılık. Ancak Hafter’in Libya tablosundan tamamen çıkarılmasına, tamamen yenilmesine Moskova’nın izin veremeyeceği de bildiriliyor. Moskova, yeni yol haritasında pürüz çıkartmaması için Hafter’in “birkaç tokat” yemesine izin verecektir.

Aslında Mısır da, Rusya da, BAE de, Fransa da Hafter’i kısa vadede bir seçenek olarak görmeyi düşünse de hiçbirinin elinde yeterli alternatif bulunmuyor. Bununla birlikte Mısır, Hafter’i desteklemeyi, Türkiye’nin Libya ve Akdeniz bölgesinde daha fazla nüfuz sahibi olmasını önlemenin fonksiyonel bir yolu olarak görüyor.

HAFTER’İN KADERİNİ DEĞİŞTİREN GÜÇ: TÜRK SİHA’LARI

Son süreçte Hafter’e bağlı güçlerin moralini bozan iki önemli operasyon belirleyici oldu. Birincisi, 6 Nisan’da Tarhuna’da BAE’nin son model silahlarla dolu bir kargo uçağının SİHA’lar tarafından bombalanması ile ülkenin batısında UMH’nin askerî üstünlüğü ele geçireceğinin anlaşılması üzerine, Rusya ve BAE iş birliği ile Mısır çıkışlı 40 konteyner taşıyan kargo gemisinin bombalanması oldu. Bu iki olay, sürecin UMH lehine değişmesinde belirleyici hava harekâtları olarak öne çıktı.

Hafter’in kaderinin değişmesine yol açan bir diğer etken ise, ele geçirilen kentlerin askeri cephelerinin başında olan, yöneten komutanlara yönelik hava operasyonlarıydı. Hafter’e bağlı birçok komutan UMH’ye bağlı hava gücüyle ya toplu olarak ya da tek tek etkisiz hale getirildi. Bu durum sahada Hafter güçlerinin tutunmasını, koordinasyonunu zayıflattı.

Hafter’in elini zayıflatan bir başka olay da çatışmalar boyunca birçok şehirde farklı isimler altında örgütlenen silahlı grupların süreç içinde hızlı bir şekilde taraf değiştirmesi oldu. UMH’nin ileri harekatlarına kadar Hafter lehinde taraf olmuş ya da tarafsızlığını ilan etmiş birçok kent ve silahlı grup Libya Hükümeti’nin safına geçmeye başladı. Bu geçişlerin devam edeceği öngörülüyor.

Hafter’in lojistik ikmal hattının kesilmesi de Libya’daki mevcut dengelerin Trablus lehine dönüşmeye başladığı göstermesi bakımından çarpıcı.

Gerginliğin artmasıyla Hafter ve arkasındaki güçler UMH ve Türkiye’nin güçlerini sınamak için Sirte’de bir hamle yapmak isteyeceklerdir. Türkiye’nin karadan ve denizden oluşturduğu hava savunma şemsiyesine Hafter’e bağlı birkaç ‘helikopter ve savaş uçakları’nın takılacağı kesin diyebiliriz.

Libya müzakerelerinin Sirte ve Cufra meselesi netleştikten sonra masada devam etmesi ve yeni yol haritasının ortaya konulması beklenilmeli.

 

 

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close