Rejim Yakasının Teröristleri: Mezhepçi Milisler - M5 Dergi
Makaleler

Rejim Yakasının Teröristleri: Mezhepçi Milisler

Abone Ol 

Suriye’de yaşanan büyük yıkım ve nüfusun neredeyse 4’te birinin ülke dışına çıkmasını göz önünde bulundurursak, bu gruplar süregelen varlıklılarıyla ülkede oluşan boşluğu doldurma vazifesi de görmekte ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi demografik istikrar için tehdit konumundadırlar.

Suriye’deki çatışma ortamına öncelikle ABD ve Rusya olmak üzere çok sayıda dış aktör müdahil oldu. Aktörlerin siyasi ajandaları bölgeye dair menfaatlerini içerse de müdahale aracı olarak en temelde “terörle mücadele” kavramı ön planda yer aldı. ABD, Rusya ve İran DAEŞ ve EL-KAİDE’nin varlığını öncelikli tehdit olarak kabul edip müdahil olurlarken, İsrail güney Suriye’deki Hizbullah varlığını, Türkiye ise YPG ve DAEŞ varlığını tehdit olarak değerlendirmiş ve bölgede askeri manevralarda bulunmuşlardır. Türkiye’nin bölgesel çıkarlarını tehdit eden ve son dönemde başta Anadolu Ajansı olmak üzere Türkiye medyasında da haberlere söz konusu olan rejim cephesindeki terör örgütleri, çoğunlukla gölgede kalmışlardır. Türkiye’nin düzenlediği Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarına karşı tehditkar ifadelerde bulunan, hatta Afrin’e YPG’ye destek amaçlı olarak bir kısım militan da gönderen bu yapılar, harekat esnasında Türk jetleri tarafından hedef alınmış ve önleri kesilmiştir. Keza Türkiye’nin İdlib’deki gözlem noktalarını tahkimi esnasında el-Eys bölgesine gerçekleştirilen TSK intikaline karşı düzenlenen taciz amaçlı saldırılar da rejim destekli terörist unsurların bulunduğu bölgeden gerçekleşmişti. Rejimin Suriye’de insani trajediye yol açan pek çok eyleminde ön saflarda kullandığı bu militan yapıların bölgenin en başta demografisi olmak üzere istikrarına etkisi oldukça olumsuzdur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tahran zirvesinde dile getirdiği üzere Türkiye’nin Suriye’deki varlığı için öncelikli şart, ülkenin terör unsurlarından temizlenmesi ve demografik yapısı da dâhil olmak üzere tekrar istikrara kavuşmasıdır. Bu açıdan bakıldığında rejim yanlısı terörist unsurlar göz ardı edilmemelidir.

TAHRAN DESTEKLİ MİLİS GÜÇLER: YABANCI PROXYLER

Esed rejiminin oldukça dağınık ve artık yapısal olarak modern bir ordudan ziyade çete-ordu melezi haline gelen düşük nitelikli “Suriye Ordusu” haricinde, sahada askeri unsurlara ihtiyacı bulunmaktadır. Son 3 senede Halep, Dera, Şam ve Humus başta olmak üzere rejimin, askeri harekâtlar ile geri ele geçirdiği bölgelere bakıldığında muhalifler ile rejim arasında muhalifler lehine olan durumu tekrar dengeleyen unsurun İran destekli milis yapılar olduğu, dengeyi rejim lehine bozan unsurun ise Rus hava gücü olduğu gözükmektedir. Rejimin disiplinsiz ve dağınık ordusu ile yine rejim tarafından fonlanan ve daha çok eski kriminallerden oluşan ve literatürde “Şebbiha” olarak nitelendirilen rejim yanlısı çetelerin aksine İran destekli milisler, askeri olarak daha disiplinli olmalarının yanında Tahran tarafından fonlanmanın da etkisiyle teçhizat ve imkânlar bakımından da daha donanımlılardır. Radikal mezhepçi ideolojileriyle bilinen söz konusu gruplar bu açıdan Suriye demografisi başta olmak üzere bölge için de yeni çatışmalara zemin hazırlayabilecek tehditler oluşturmaktadır.

İran destekli milislerin Suriye iç savaşında ortaya çıkışları 2012’nin ikinci yarısından sonraya tekabül etmektedir. Rejim güçlerinin savaş sahasında yaşadığı üst üste yenilgiler sonrası Rejim müttefiklerinin savaş sahasına doğrudan destekleri bir zorunluluk haline geldiği için İran destekli milislerin o dönem ortaya çıkması olağan bir sonuçtur. 2012’de Şam’da Seyyide Zeynep Türbesi ve çevresinde faal olarak savaşa katılan söz konusu milis yapılar 2013’ten itibaren ise Halep ve Kalamun başta olmak üzere, rejimin sıkıntı çektiği her cephede Tahran’ın akıncı birlikleri görevini bu milisler üstlenmiştir.

Bu radikal grupların profillerine bakıldığında ise ilk göze çarpan husus, söz konusu unsurların neredeyse tamamının – Halep’te Nubl-Zahra hattındaki az sayıda Suriye kökenli milisler hariç- yabancılardan oluşmasıdır. Lübnan kökenli Hizbullah unsurlarını Suriye’deki geçmişlerinden dolayı bu milislerden ayrı olarak ele alsak bile, geri kalan milis unsurlarda özellikle Iraklılar ve Afganlar yoğun olarak yer almaktadır. Suriye’de yaşanan büyük yıkım ve nüfusun neredeyse 4’te birinin ülke dışına çıkmasını göz önünde bulundurursak, bu gruplar süregelen varlıklılarıyla ülkede oluşan boşluğu doldurma vazifesi de görmektedirler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dile getirdiği demografik istikrar için tehdit konumundadırlar.

Tahran için büyük önem taşıyan bu gruplar hiyerarşik olarak Tahran’ın altında ve Tahran ile koordineli olarak Suriye savaş sahasında etkindirler. 2015-2017 arasında Halep ve Dera cephelerinde, bugün ise Humus ve Deirezzor kırsalındaki yoğun milis varlığının sebebi bu grupların kendi siyasi ajandaları değil İran’ın Suriye iç savaşındaki stratejisi gereğidir. Böylece İran hem Esed rejiminin karadaki askeri yetersizliğinin üzerini örterken hem de kendi askeri unsurları olan Devrim Muhafızlarını sahada daha az kullanarak kendi doğrudan kayıplarını belli bir seviyenin altında tutmaktadır.

KUTSAL SAVAŞ SÖYLEMİ VE MEZHEPÇİLİK

Suriye iç savaşının muhalif cephesindeki radikal bazı unsurların “Sünni mezhepçiliği”ne kayan söylem ve eylemlerinin benzerleri, İran destekli radikal gruplarda da fazlasıyla mevcut. Iraklı başat gruplar Ebul Fazl el-Abbas Tugayı, Zülfikar Tugayı, Kataib Seyyid eş-Şüheda, Harekat Nuceba ve Afganlardan oluşan Fatımiler Tugaylarına bakıldığında bir kısmının isim seçimleri de dahil olmak üzere dini/mezhepsel vurgularının oldukça yoğun olduğu görülmektedir. Tüm bu gruplar Suriye’deki varlık sebeplerini Suriye’de Şiiler için kutsal olarak kabul edilen türbelerin korunması olarak dile getirirken bir nevi sınır ötesi “Türbe Muhafızlığı” rolüne soyunmaktadırlar. Bu türbe muhafızlığı rolü sergilenirken söz konusu radikal yapılar Suriye’nin zaten sıkıntılı alanlarından olan mezhepsel gerilime katkıda bulunacak şekilde kendilerini göstermektedirler. Güney Suriye’de bulunan Kuseyr’de ve kuzeyde Halep’te muhaliflerden ele geçirilen bölgelere mezhepçi örgütlerin bayraklarının asılması, camilere Şii inancıyla özdeşleşmiş sloganları içeren afiş ve flamalarının asılması, bu bölgelerden çekilen videolarda İran destekli milislerin mezhepçi sloganlar eşliğinde savaşmaları gibi hadiseler, söz konusu radikal unsurların mezhepçi reflekslerinden sadece birkaç örnektir. İran destekli milislerce tutulan cephe hatlarına İran’ın bölgedeki en önemli komuta figürlerinden Kasım Süleymani’nin sıkça gitmesi, bu bölgelerden yayınlanan propaganda videolarında Humeyni ve Hamaney’e ait görseller içeren posterlerin görülmesi de militanların mezhepçi saiklerinin en önemli destekçisi ve dayanaklarının başında Tahran’ın geldiğini göstermektedir.

TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK TEHDİT

İran destekli militanların Türkiye ile alakalı duruşları da tehditkârdır. Suriye muhalefetinin hamisi olarak gördükleri Türkiye’yi Suriye’deki en büyük düşmanlardan gören bu grupların perspektifinden Türkiye “tekfirci teröristlerin” destekçisi ülke konumundadır. Irak ve Suriye’deki kimi İran destekli mezhepçi gruplardan Türkiye’ye tehdit ve hakaretler içeren mesajları ve 15 Temmuz gecesi “darbe kalkışması” haberinin Suriye’ye ulaşması üzerine İran destekli milislerin “Türk hükümetinin düşüşünü” kutlama amaçlı gerçekleştirdikleri atışları içeren videoları hatırlarsak, bu grupların Türkiye için bugün olmasa da gelecekte ciddi tehdit oluşturma potansiyelleri olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Sonuç olarak rejim cephesinin önemli figürlerinden olan İran destekli milis güçler, mezhepçi ideolojileri, Suriye demografisine yabancılıkları ve Türkiye’ye karşı tutumlarıyla hem bölgenin istikrarı hem de Türkiye’nin bölgedeki varlığı için doğrudan sorun teşkil etmektedirler. Bugün Türkiye’nin Suriye’den aldığı bir numaralı tehdit sinyali YPG’ye aittir. Lakin ilk olarak Halep’in tahliyesi sürecinde Türk-Rus mutabakatını tahliye konvoylarına saldırarak provoke eden, daha sonra el-Eys ve Afrin’de TSK’yı taciz eden bu yapılar orta vadede tehdit sıralamasında daha yukarılara çıkma potansiyeline sahiptir. Her radikal yapı gibi bu yapıların da Türkiye ile olası bir çatışma sürecinde Türkiye içerisinde de eylem yapma amacı olabileceği hesaba katılarak geç kalmaksızın bu militan unsurlara karşı müdahale planlamaları yapılmalıdır. Zira Suriye savaşının bölgede oluşturduğu otorite boşluğu çok sayıda terör örgütünün ciddi alanlar bulmasına yol açmıştır ve halen bir istikrar sağlanamadığı – ve yakın gelecekte de muhtemelen sağlanamayacağı- için karşılaşılabilecek tehditler sürekli ve çeşitli olmaya devam edecektir.

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close