Hakan Fidan ve Türk dış politikasının stratejik akıl çağı
Mens Tacita, Vis Magna: “Sessiz zihin büyük bir güçtür“
Güvenlik Uzmanı Tuğba KOÇ tarafından M5 Dergi Aralık 2024 sayısı için kaleme alınmıştır.
2001 Anayasa fırlatma krizi ve ardından gelen ekonomik kriz, Türkiye’nin AB üyeliği öyküsünün başlaması, IMF borçları, ABD’nin Irak’a müdahalesi, Mavi Marmara, Anayasa değişikliği referandumu, 2003 yılında meydana gelen yıkıcı depremler gibi Türkiye’nin ekonomik reformlar ve büyüme hamleleri yaptığı, AB müzakereleriyle Batı’ya yönelirken aynı zamanda Orta Doğu’da daha aktif bir dış politika izlediği ve toplumsal değişimlerin yoğun şekilde yaşandığı ve siyasi krizler, kutuplaşmalar ve zorlukların devam ettiği bir dönemde, 2010 yılında, Hakan Fidan’ın ismini Millî İstihbarat Teşkilâtı başkanı olarak atandığında pek çok kişi ilk kez duyuyordu. Ancak kısa sürede teşkilatın uluslararası operasyonları ve Türkiye’nin savunma stratejilerindeki dönüşümünde oynadığı rol sayesinde dikkat çekecekti. İstihbarat dünyasında sessizlik bir erdemdir. Hakan Fidan bu ilkeye sadık kalarak, kendisini bir eylem adamı olarak konumlandıracak ve yıl 2023 olduğunda tecrübesini Türkiye Cumhuriyeti’nin 44. Dışişleri Bakanı olarak devam ettirecekti.
Türkiye son yıllarda dış politikada aktif ve çok yönlü bir strateji benimseyerek bölgesel ve küresel arenada etkisini artırmıştır. Bu dönemin mimarlarından biri olarak Hakan Fidan öne çıkmıştır. Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkanlığından Dışişleri Bakanlığına geçişi, Türk dış politikasında bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Fidan, uzun yıllara dayanan deneyimi ve vizyonuyla Türk dış politikasını “Stratejik Altın Çağı” olarak adlandırılabilecek bir evreye taşımaktadır. Fidan’ın en dikkat çekici yönlerinden biri, dış politika ile güvenlik stratejilerini birleştiren kapsamlı bir vizyona sahip olmasıdır. Bu, ulusal çıkarları koruma odaklı ama aynı zamanda diplomatik çözümleri önceleyen bir yaklaşımı beraberinde getirmiştir. Fidan’ın MİT’teki tecrübesi, dış politikada istihbarat temelli stratejilere olanak tanımıştır.
Bu durum, özellikle terörle mücadele ve bölgesel güvenlik konularında büyük avantaj sağlamaktadır. Teşkilat tecrübesinin ardından Fidan’ın en önemli başarılarından biri dış politikadaki normalleşme ve stratejik iş birlikleri hususunda olmuştur. Agresif bir tutum yerine sessiz ve derinden işlenen dış politika, bölgesinde lider olan ve kendisi masada olmadan sorunların çözülmeyeceği bilinen bir Türkiye’nin inşasında önemli bir rol oynamıştır. Hakan Fidan’ın vizyonu ve liderliği, Türk dış politikasının küresel bir aktör olma yönündeki adımlarını hızlandırmıştır. Fidan’ın liderliğindeki bu politika özellikle bağımsız stratejik otonomi ile güvenlik ve diplomasi dengesini ön planda tutmaktadır. Türkiye ne doğuya ne batıya tam bağımlı olmadan çok taraflı bir diplomasi anlayışı sürdürmektedir. Güçlü bir istihbarat diplomasisi süreci de yöneten Türkiye hem askeri operasyonlarla güvenlik sağlamak hem de diplomatik müzakerelerle barış inşa etmeyi hedeflemektedir.
MİT Başkanlığı sürecinde de bizzat kendisinin yürüttüğü operasyonlar da dahil olmak üzere etkili bir yönetim izleyen Fidan, Dışişleri Bakanı olarak atandıktan sonra da çok yönlü bir diplomasi süreci yürütmeye başlamıştır. Hakan Fidan’ın uluslararası ilişkilerdeki etkinliği ve Türkiye’nin dış politikasındaki stratejik hamleleri, klasik diplomasi tavrından uzaklaşılarak tıpkı MİT’te gerçekleştirdiği modernizasyon gibi dış politikada da çağın ötesinde bir duruş elde ettiğinin en önemli göstergesidir. Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu Amerikan hegemonyasının yerini çok kutuplu bir düzen almış durumdadır. Fakat ABD, Çin, Rusya ve Avrupa Birliği gibi büyük aktörlerin yanında Türkiye gibi bölgesel güçlerin etkisi de artmaktadır. Özellikle Orta Doğu, Doğu Avrupa ve Güney Çin Denizi gibi bölgelerdeki sorunlar kısa vadede çözüme kavuşacak gibi görünmemektedir. Bölgesel güçlerin artan etkisi, küresel güçlerle çatışma veya iş birliği içinde yeni ittifaklar doğurabilmektedir.
Türkiye, jeopolitik konumu nedeniyle dış politikada kritik bir aktör olmaya devam edecektir. Doğu-Batı arasında bir köprü olarak hem NATO ve Batı ittifakındaki rolü hem de Rusya, Çin ve Orta Doğu ile olan ilişkileri dengeleme çabası önem kazanacaktır. Enerji koridorlarındaki rolü ve savunma sanayiindeki gelişmeler de dış politikada etkili olmaktadır. Esasen, dış politika giderek daha karmaşık ve çok boyutlu bir alan haline gelmektedir. Dolayısıyla, küresel sorunların çözümünde iş birliği gereksinimi de artmaktadır. MİT başkanlığı sürecinde Hakan Fidan’ın Suriye, Irak ve Libya gibi çatışma bölgelerinde barış sağlanması ve mülteci krizlerinin yönetilmesi konusundaki başarısı ve stratejisi, doğru analiz edilen ve yönetilen istihbaratın esasen etkili bir dış politika yürütülmesinde ne kadar mühim olduğunu da göstermiştir.
Bölgesel Sahiplenme Kavramı
Bölgesel sahiplenme, bir coğrafi alanın, bölge sakinleri veya ilgili paydaşlar tarafından ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel açıdan benimsenmesi ve geliştirilmesine yönelik bir yaklaşımdır. Bu kavram, yerel kimliğin ve aidiyet duygusunun güçlenmesini sağlarken, bölge kaynaklarının etkin kullanımı, sürdürülebilir kalkınma ve yerel halkın yaşam kalitesinin artırılması gibi hedefleri içerir. Bölgesel sahiplenme, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, işletmeler ve bireyler arasında iş birliği gerektirir ve bu sayede bölgenin potansiyeli daha iyi değerlendirilir. Özellikle küreselleşme çağında, bölgesel sahiplenme, yerel kültürlerin korunması ve bölgesel rekabet avantajının artırılması için kritik bir rol oynar.
Türkiye, Orta Doğu’da hem barış ve istikrarın sağlanması hem de bölgesel sorunların çözümünde aktif bir rol oynamaktadır. Türkiye ayrıca stratejik konumu ve dış politika hedefleri dolayısıyla aralarında Türk Devletleri Teşkilatı, AGİT, KEİ, İİT, D8 ve MİKTA olan pek çok bölgesel örgüte üyedir. Önümüzdeki yıllarda da Türkiye’nin bölgesel bir lider olarak konumunu güçlendirme hedefi, dış politikasının ana eksenlerinden biri olacaktır. Körfez ülkeleri ile olan ilişkilerin normalleşmesi devam ederken ekonomik iş birliği hususu ise güçlenecektir. Peki Fidan’ın altını çizdiği bölgesel sahiplenme kavramı nedir?
Bölgesel krizlerin çözümünde Türkiye’nin aktif rol alması ve dış politikasının başarısı uluslararası dengeleri iyi analiz etmesi ve başarılı bir istihbarat servisi başta olmak üzere güçlü bir ordu, savunma sanayi, enerji projeleri ve bölgesel kalkınma iş birlikleri ile doğrudan ilgilidir. Hakan Fidan’ın da daha önce belirttiği üzere uluslararası ilişkilerde bir öngörülemezlik sorunu bulunmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye’nin bölgesel sahiplenme kavramı bir yandan baskın aktörlerin çözümünü beklemeden sorunları kendi arasında etkin bir şekilde çözmesi gereken diğer aktörlere işaret ederken bir yandan da dış politika stratejilerinde ve uluslararası ilişkilerde giderek daha fazla ön plana çıkan bir kavram olarak Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konumda bölgesel liderlik rolü üstlenme, bölgesel istikrarı sağlama, tarihi ve kültürel bağlarını kullanarak çevre ülkelerle ilişkilerini geliştirme ve bölgesel sorunlara çözüm bulma çabalarını ifade eder.
Bu minvalde Hakan Fidan’ın vizyonu ve politikaları bölgesel sahiplenmenin bir tür yansıması olarak değerlendirilebilir. Örneğin, bölgesel krizlerde Türkiye’nin inisiyatif alması, istihbarat temelli bölgesel iş birliklerinin güçlendirilmesi ve Türkiye’nin jeopolitik konumunu stratejik bir avantaja dönüştürme çabaları, bu kavramın diplomasi ve güvenlik alanlarındaki uygulama biçimleri olarak görülebilir. Fidan’ın liderliğinin Türkiye’nin bölgesel aktör olarak kendini sahiplenme ve çevresel dinamiklerde söz sahibi olma anlayışını güçlendirdiğini ise unutmamak gerekir.
M5 Dergi Aralık 2024 sayısına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://www.kopernikkitap.com.tr/m5-dergisi-sayi-401-aralik-sayisi