Carnegie Europe Düşünce Kuruluşu Analiz: "Sert Bir ABD Duruşu, Türkiye'yi Tamamen Kaybetme Riski Taşıyor" - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Carnegie Europe Düşünce Kuruluşu Analiz: “Sert Bir ABD Duruşu, Türkiye’yi Tamamen Kaybetme Riski Taşıyor”

Abone Ol 

“Sertleştirilmiş bir ABD duruşu, Türkiye’yi Rusya ile yeni anlaşmalar yapmaya itme, Türkiye’yi kaybetme riskini taşıyor ve iki NATO müttefiki arasındaki ilişkiyi daha da karmaşık hale getiriyor. Moskova, ikinci bir S-400 bataryasını satmak için Ankara’ya teklifte bulunuyor. Türk Hava Kuvvetleri’nin eskiyen F-16’larının yerini alacak dördüncü nesil Su-35’ler ve F-35’in yerini alacak beşinci nesil Rus Su-57’lerde masada.”

Carnegie Europe Düşünce Kuruluşu tarafından yayımlanan rapor M5 tarafından çevrilmiştir.

GİRİŞ:

ABD Başkanı Joe Biden ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında Haziran 2021 Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Zirvesi marjında Brüksel’de gerçekleşen görüşme, ABD-Türkiye ilişkilerinin tekrar rayına oturabileceği beklentilerini artırdı.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve daha çok kutuplu bir sistemin ortaya çıkması, ABD-Türkiye angajmanının doğasını değiştirdi. Washington’da, küresel güçler arasındaki rekabet artık ABD dış politikasının en önemli çerçevesi haline geldi.

Ancak Ankara dünyaya çok farklı bakıyor. Ankara’da Asya’nın ve Çin’in yükselişi tehditten çok fırsat olarak görülüyor. Ankara, bu eğilimleri çok kutuplu bir dünya düzeninin kalıcı olarak ortaya çıkışının işaretleri olarak yorumluyor. Bu anlayış artık Türk politika yapıcılarının stratejik hesaplarını şekillendiriyor.Türk siyasi seçkinleri, ülkelerinin bu çok kutuplu ortamda başarılı bir şekilde yeniden konumlandırılmasının uzun vadede ulusa fayda sağlayacağına kesinlikle inanıyor.

Ankara ve Washington’un dünyayı nasıl gördüklerine ilişkin bu artan farklılık, hakim olan ikili anlaşmazlıklar yelpazesini yapıcı bir şekilde ele almak için zorlu bir ortam yaratıyor. Bu makale, iki ülke arasındaki beş ana anlaşmazlık alanını incelemekte ve iki tarafın bu farklılıkların üstesinden nasıl gelebileceğini araştırmaktadır.

Mevcut anlaşmazlıklar listesinin başında;

Türkiye’nin S-400 hava ve füze savunma sistemini Rusya’dan satın alması ve ABD’nin Suriye’deki Kürt askeri ve siyasi hiziplerine devam eden desteği var.

Türkiye’de demokratik normların erozyona uğramasının sonuçları da önemlidir.

Türk hükümetinin Temmuz 2016’da Türkiye’deki başarısız darbe girişiminin mimarı olduğuna inandığı Fethullah Gülen’e ilişkin ABD’nin tutumu;İran yaptırımlarının geçmişte ihlal edildiği gerekçesiyle Halkbank davasının olası etkisi ve Biden yönetiminin I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ermenilerinin katledilmeleri ve tehcir edilmeleri için “soykırım” kelimesini kullanma kararı.

Bu koşullar altında Türkiye-ABD ilişkisinin yeniden tanımlanmaya ihtiyacı olduğu açıktır.

Türkiye-ABD ilişkisi uzun zamandır NATO tarafından üstlenilen stratejik bir ittifak olarak tanımlanıyor. Fakat günümüzde artık bu tanım modası geçmiştir ve bu ilişkinin yeni gerçekliğini yakalamamaktadır.Türkiye kuşkusuz güçlü bir NATO müttefiki olmaya devam edecek, ancak ABD ile ilişkisi artık bu askeri ittifakın güç asimetrisi tarafından şekillendirilmeyecek.

Başka bir deyişle, Amerika Birleşik Devletleri’nin ana güvenlik sağlayıcısı olduğu gerçeği, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana ilişkileri şekillendiren ve bunun sonucunda son on yılda ivme kazanan merkezkaç eğilimleri geçersiz kılmak ve sınırlamak için artık yeterli olmayacaktır.

Ancak Türkiye ile olan farklılıklar, ABD’nin hasımları için ayrılan aynı klinik yaklaşımla yönetilemez.Çünkü Türkiye bir düşman değildir ve bu nedenle, anlaşma ve işbirliği alanlarının, anlaşmazlık alanlarından kategorik olarak ayrılması da gerçekçi değildir.

Türkiye, ABD ile tüm tartışmalı alanlarda esnek bir şekilde müzakereleri içeren bir diplomatik süreç istiyor. Bu müzakereler daha sonra karşılıklı olarak faydalı bir sıfırlama için koşulları yaratacak takaslara yol açabilir. Ankara, Washington’un uzlaşmaya istekli olduğunu göstermesi koşuluyla esnekliğini de sergileyebilir.

Türkiye’nin savunduğu büyük pazarlığa veya şu anda Washington tarafından tercih edilen ilkeli angajmana alternatif olarak kademeli bir yakınlaşma senaryosu geliştirilebilir. Kademeli yakınlaşma, bir dizi güven artırıcı eylemi gerektirecektir.

Bu olumlu eylemler arasında İran ile gelecekteki müzakereler, Suriye’nin yeniden inşası, Libya’nın normalleştirilmesi, Afganistan’daki yönetim reformunun istikrara kavuşturulması, Türkiye’nin ABD ve NATO’nun geri çekilmesinden sonra Kabil havaalanını işletmeye yönelik çıkarlar ve Rus saldırganlığına karşı koyma faliyetleri sayılabilir. Ayrıca Çin’in etkisini azaltmak için Afrika’da işbirliği yapılması da eklenebilir.

RAPOR:

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve daha çok kutuplu bir sistemin ortaya çıkması, ABD-Türkiye angajmanının doğasını değiştirdi.

Washington’da, küresel güçler arasındaki rekabet artık en önemli analiz çerçevesidir. Biden yönetiminin uzun vadeli stratejik odak noktası, Çin ve Rusya’nın artan uluslararası iddia ve nüfuzuna karşı koymayı amaçlıyor. Bu görünümle ilgili olarak, ABD yönetiminin dış politikasında demokrasi ve genel olarak insan haklarına daha geniş bir vurgu yapılmaktadır.

Biden Beyaz Saray’ın güvenlik stratejisinin temel amaçlarından biri, demokratik uygulamaları korumaya yönelik iç çıkarlarını yansıtan bir dizi etkili ortaklık yoluyla yurtdışında demokrasinin güçlendirilmesidir. Bu stratejik değişimin doğal sonucu, Washington’un ittifaklarını, gelişen uzun vadeli stratejik hedeflerine ulaşılmasına gerçek ve potansiyel katkıları açısından bakmaya başlamasıdır.

Ancak Ankara’dan bakıldığında dünya çok farklı görünüyor. Asya’nın yükselişi ve Çin’in yükselişi tehditten çok fırsat olarak görülüyor. Ankara bu eğilimleri ve Rusya’nın artan bölgesel aktivizmini, çok kutuplu bir dünya düzeninin kalıcı olarak ortaya çıkışının işaretleri olarak yorumluyor.

Bu anlayış artık Türk politika yapıcılarının stratejik hesaplarını şekillendiriyor. Türk siyasi seçkinleri, ülkelerinin bu çok kutuplu ortamda başarılı bir şekilde yeniden konumlandırılmasının uzun vadede ulusa fayda sağlayacağına kesinlikle inanıyor.

2011 Arap Baharı, bu değişen vizyonun kıvılcımıydı. O sırada Türk politika yapıcılar, Arap siyasetinde daha demokratik bir değişimin Ankara için tarihi bir fırsat sunacağından umutluydu. Türkiye, daha sonra daha fazla bölgesel etki elde etmek için başarılı ekonomik modelini ve liderlik kadrosu örneğini kullandı. Ayrıca Türkiye’nin Müslüman kimliği, Arap ülkelerindeki ortaklarıyla olan ilişkisinde öne çıktı.

Türkiye’de artan Amerikan karşıtlığı, Washington’un siyaset kurumunda özellikle ABD Kongresi’nde Türkiye’ye verilen desteğin ciddi şekilde aşınmasıyla paralellik gösteriyor. Sonuç olarak, bugün Türkiye-ABD ilişkisi kritik bir kavşakta ve tarihsel olarak benzersiz bir kırılgan konumda bulunuyor.

Türkiye ile ABD arasındaki mevcut anlaşmazlıklar listesinin başında, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava ve füze savunma sistemini satın alması ve Suriye İç Savaşı’nda Türkiye’nin terör tehdidi olarak gördüğü Suriye’deki Kürt askeri ve siyasi gruplarına devam eden ABD desteği yer alıyor.

Bu koşullar altında Türkiye-ABD ilişkisinin yeniden tanımlanmaya ihtiyacı olduğu açıktır.

1- S400 İkilemi

S-400, Rusya tarafından üretilen gelişmiş bir hava ve füze savunma platformudur. Ankara, 2017 yılının ortalarında, Haziran 2020’de teslim edilen bu sistemi almak için Moskova ile bir anlaşma imzaladı. Buna karşılık, Amerika Birleşik Devletleri, Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlarla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) parametreleri kapsamında Türkiye’ye yaptırımlar uyguladı. Ayrıca ABD hükümeti, Türkiye’yi F-35 savaş uçağının üretim zincirinden resmen çıkardı ve F-35’lerin Türkiye’ye planlanan teslimatlarını iptal etti.

Bu olumsuz sonuçlar göz önüne alındığında, Ankara neden bu seçeneği tercih etti? Bu soruya kapsamlı bir cevap vermek için Türkiye’nin füze savunma platformu edinme planlarının hızlı bir şekilde gözden geçirilmesini gerektiriyor.

Türkiye’nin savunma planlamacıları uzun süredir füze savunmasını stratejik bir eksiklik olarak görüyorlar. Türkiye NATO füze savunma şemsiyesi altındadır, ancak ülkenin potansiyel kriz bölgelerine yakınlığı nedeniyle Ankara, topraklarının tam kapsamını sağlamak için NATO’da zorlu bir mücadele ile karşı karşıyadır. Türkiye’nin NATO füze savunma mimarisinin en kritik bileşenlerinden biri olan X-bandı radarının ev sahibi olarak NATO füze savunmasına katkısına rağmen, bugüne kadar bu durum düzeltilmedi.

Bu güvenlik açığını gidermek için Türkiye, 2012 yılında Türk ordusunun sahip olduğu ve işlettiği bir füze savunma sisteminin satın alınması için bir ihale başlattı. Ve başlangıçta, rekabetçi fiyatı nedeni ile bir Çin sistemi seçti. Türk planlamacılar her zaman stratejik silah platformlarının satın alınmasını uluslararası bilgi birikimini yerel askeri sanayiye aktarmak için bir fırsat olarak kullanmaya çalıştılar ve sonuç olarak Ankara, Pekin’in başarılı teklifiyle hem teknoloji hem de uzmanlık sağlayacağını düşündü.

Ancak, Türkiye’nin bir Çin sistemini tercih etme kararı, NATO ekipmanı ile çalışamaması nedeniyle NATO içinde endişelere yol açtı. Sonunda, Türk hükümeti ihaleyi iptal etti. Çin anlaşmasının çöküşünün ardından, Türk karar vericiler, kalan tedarikçilerle ikili görüşmelerde bulundular. Diğer teklif sahipleri, S-300 sistemiyle Rusya, Patriot sistemleriyle ABD’li üretici Raytheon ve Eurosam sistemiyle Fransız/İtalyan konsorsiyumu MBDA oldu.

Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimi, Türkiye’nin füze savunma sistemi edinme mücadelesi de dahil olmak üzere birçok alanda bir dönüm noktası oldu.

Darbe girişimi Türkiye’de, darbecilerin Washington’un desteğinden yararlandığına dair yaygın inançla desteklenen Batı karşıtı duyguları tetikledi. O dönemdeki bir başka çekişme noktası, ABD’nin Suriye Kürt siyasi partisi Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) ve Kürt Halk Koruma Birimlerini (YPG) IŞİD’e karşı desteklemesiydi.

Bu eylem Türkiye için son derece kışkırtıcıydı, çünkü hem PYD hem de YPG, Türkiye ve Avrupa Birliği’nde terör örgütü olarak listelenen bir Kürt siyasi partisi olan Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) uzantılarıydı.

Özellikle bu gelişmeden sonra Batı ile ilişkiler bozulurken, Türkiye’nin siyasi seçkinleri ve güvenlik teşkilatı ülkenin Batılı sistemlere olan bağımlılığını azaltma kararı aldı. Yerli üretim önemli ölçüde değişti. Siyasi söylemlerde, Türkiye’nin Batı’ya olan bağımlılığını azaltması gerektiğini vurgulandı. Bu kapsamda Türkiye, S-400 sistemini tedarik etmek için 2017 yılının ortalarında Rusya ile bir anlaşma imzaladı.

Fakat bu tartışmalı kararın daha iyi anlaşılması için birkaç nokta daha vurgulanmalıdır.

Birincisi, Ankara’nın sistemi temin etme kararı, olası sonuçları tam olarak anlaşılmadan alınmış olabilir. O sırada, Türk hükümeti, Başkan Donald Trump’ın öngörülemeyen eylemleri ve kurumsal yönetimi küçümsemesi nedeniyle kurumlar arası koordinasyonla mücadele eden ABD yönetimi ile politika düzeyinde güvenilir bir ilişkiden yoksundu.

ABD hükümetinin, CAATSA yaptırımlarını Ağustos 2017’de kabul ettiği göz önüne alındığında, yasanın kongre onayından önceki bir işlem olduğu ve CAATSA yaptırımlarının uygulanıp uygulanmayacağı belirsizdi. Ayrıca Washington, Ankara’ya Türkiye’nin F-35 programından çekilmesinin projeye ne kadar zarar vereceğini de açıkça belirtmedi.

Şimdi soru şu: Türkiye ve ABD bu konuda bu stratejik bölünmeyi aşmak için karşılıklı olarak tatmin edici bir uzlaşma bulabilir mi?

Olası bir çözüm, S-400’ün “operasyonsuz hale getirilmesi” kavramını yeniden alevlendirmektir. ABD’nin, Türkiye’nin S-400’ün “sahipliğini bırakması” koşulunu siyasi olarak yerine getiremeyeceği varsayımına dayanan 2021 NDAA’nın ifadesinden ayrılan bir formül üzerinde müzakere etmek için biraz esneklik göstermesi gerekecek.

Biden nihayetinde Kongre’yi, Ankara ile müzakere edilen anlaşmayı, kongre tarafından onaylanmış NDAA ifadesinden farklı şartlarla kabul etmeye ikna etmeye istekli olmalıdır. Daha da önemlisi, Türk liderliğinin gerçekçi bir şekilde ABD baskısına tamamen boyun eğdiği ve NDAA’nın dayattığı koşulları kabul ettiği görülemez.

Sertleştirilmiş bir ABD duruşu, Türkiye’yi Rusya ile yeni anlaşmalar yapmaya itme, Türkiye’yi kaybetme riskini taşıyor ve iki NATO müttefiki arasındaki ilişkiyi daha da karmaşık hale getiriyor. Gerçekten de Moskova, ikinci bir S-400 bataryasını satmak için Ankara’ya teklifte bulunuyor. Türk Hava Kuvvetleri’nin eskiyen F-16’larının yerini alacak dördüncü nesil Su-35’ler ve F-35’in yerini alacak beşinci nesil Rus Su-57’lerde masada.

Türkiye; bu ekipmanın kullanımıyla ilgili olası ABD endişelerini gidermek için NATO ile bir bağlantı kurulabilir. Ek olarak, S-400, ABD Hava Kuvvetleri’nin önemli varlığının sistemin herhangi bir ortak izlemesini kolaylaştıracağı İncirlik Hava Üssü’ne yerleştirilebilir. İncirlik’in seçimi, askeri çatışma zamanlarında bu füze savunma teçhizatının korunmasına da yardımcı olacaktır.

Ankara’nın Rus yapımı hava ve füze savunma sisteminin potansiyel kullanımına ilişkin bu katı koşulları kabul etmesi karşılığında, Washington’un Türkiye ile daha kapsamlı askeri-endüstriyel işbirliğinin önündeki engelleri kaldırması gerekecek. CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasına ek olarak, olası önlemler arasında, yaşlanan F-16 filosunun modernizasyonu için Türkiye’ye yönelik kongre ambargosunun kaldırılması ve Ankara’nın F-35 programına yeniden katılmasına izin verilmesi yer alacak. Ayrıca, Türkiye’nin füze savunma sistemi ihtiyaçlarını karşılaması için Washington, Patriot sistemlerinin potansiyel satışı konusunda da Türk yetkililerle yeniden görüşmelidir.

Sebep olduğu tartışmalara rağmen, S-400 anlaşmazlığı son derece çözülebilir bir sorundur. Bununla birlikte, ikili ilişkileri normalleştirmek için daha büyük bir amaç için karşılıklı tavizler üzerinde anlaşmaya varmak için hem Ankara hem de Washington’da biraz yaratıcı düşünce ve her şeyden önce siyasi bir isteklilik gerekecektir.

Suriye Ve Kürt Gruplar

ABD’nin Kürt Gruplar (PYD, YPG) SDG ile devam eden ilişkisinin ikili ilişkilere verdiği zarar göz önüne alındığında, Washington, güven artırıcı önlemler geliştirerek Ankara’nın endişelerini yatıştırma arayışında başı çekmeli. Kilit bir önlem, SDG’ye tedarik edilen silahların listesinin Türkiye ile paylaşılacağı orijinal şeffaflık taahhüdüne geri dönmek olacaktır.

İkinci ve daha anlamlı bir adım, ABD’nin SDG’ye sağladığı silah sisteminin çoğunu geri alması için gerçekçi bir program, takvim ve yol haritası tasarlamak olacaktır. Bu açıdan IŞİD ile mücadelede kullanılabilecek silah sistemleri ile Türkiye’nin güvenlik tehdidi olarak gördüğü silah sistemleri arasında bir ayrım yapmak önemlidir.

ABD, SDG ile devam eden ilişkisinin Türkiye ile ikili ilişkilerinde verdiği zarara değip değmediğini tartmak zorunda. Amerikan perspektifinden S-400 meselesinde olduğu gibi, Türkiye açısından da karşılıklı ilişkileri geliştirme çabalarının önündeki asıl ve en büyük engel ABD’nin SDG ile ilişkisidir. Eğer amaç gerçekten karşılıklı güveni yeniden kazanmaksa, Washington’un SDG ile bu bağların kademeli olarak nasıl kesilebileceğini belirlemesi gerekecek.

Ermeni Sorunu

Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla bağlantılı trajediler, Ortadoğu ve ötesindeki devletlerarası ilişkileri etkilemeye devam ediyor. Osmanlı yönetimi altında Ermenilere karşı işlenen büyük ölçekli katliamların doğru şekilde nitelendirilmesi bugüne kadar tartışmalıdır.1915’ten itibaren Osmanlı liderliği, Ermeni nüfusu arasındaki potansiyel direnişi veya bağımsızlık hareketlerini bastırmak için imparatorluğun Ermeni azınlığını tutuklamaya, öldürmeye, sınır dışı etmeye ve zorla yeniden yerleştirmeye başladı. Ermeniler bu olayların soykırım olduğunu iddia ediyor. Türkler ise bunun trajik bir şekilde sona eren savaş koşulları altında zorunlu bir tehcir olduğunu iddia ediyor.

Çok yakın zamana kadar ABD hükümeti bu olayları soykırım olarak nitelendirmekten kaçınmıştı. Geçmiş yönetimlerin açıklamaları Ermenilerin toplu katliamlarını tanımış, ancak bu olayları hatırlamak için farklı terminoloji kullanmayı tercih etmiştir. Bunun ardında her zaman “Türkiye’yi kaybetme” korkusu temel endişeydi.

Biden yönetimi, Ankara’nın uzun süre direndiği terminolojiyi kullanmayı tercih etmiş olsa da, açıklamasının Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir saldırı olarak yorumlanmaması gerektiği konusunda Türkiye’ye güvence vermeye çalıştı.Bu ifade Türkiye’den değil, İstanbul’dan ziyade Osmanlı İmparatorluğu’na ve Konstantinopolis’e atıfta bulunuyor.

Bununla birlikte, ikili ilişki için ileriye dönük potansiyel bir risk, bu tarihi trajediyi çevreleyen ABD merkezli tazminat talepleriyle ilgili yasal bir risk olacaktır. Bu tür birkaç iddia ABD yerel mahkemelerine sunulmuştur. Fakat yerel mahkemeler bu iddialar üzerinde karar verme yetkisine sahip olmadığı gerekçesiyle şikayetçilerin aleyhine karar verdi.

Yani bu açıklama, Amerikan Ermenilerinin ABD mahkemeleri önünde tazminat arama yolunun açık olduğu anlamına gelmiyor. 1915 olaylarını tanımlamak için benimsenen Beyaz Saray terminolojisinin yasal sonuçlarının eksikliğinin kalıcı olup olmayacağını tam olarak analiz etmek bu makalenin amacının ötesine geçer. Örneğin Ankara, Biden yönetimine bu yönde bir açıklama yapması için baskı yapabilir. Ancak ABD mahkeme sisteminin yine de bu iddiaları ilerletmek için kullanılması ihtimaline karşı, Türkiye, ABD kaynaklı tazminat taleplerinin önüne geçmek için ABD ile birlikte Uluslararası Adalet Divanı’na gitmeyi düşünebilir.

Sonuç:

Türkiye ve ABD arasında olumlu angajman alanları olarak İran ile gelecekteki müzakereler, Suriye’nin yeniden inşası, Libya’nın normalleştirilmesi, Türkiye’nin ABD ve NATO’nun geri çekilmesinden sonra bile Kabil havaalanını işletmeye yönelik çıkarları göz önüne alındığında Afganistan’ın istikrara kavuşturulması, Rusya’nın saldırganlığına ve Çin’in etkisini azaltmak için Afrika’da işbirliği gibi başlıkları sayabilirz.

Bu başlıklar topyekün bir büyük bir pazarlıktan farklı olarak, kademeli bir yakınlaşma stratejisi oluşturacak ve tüm farklılıkları karşılıklı tavizler yoluyla çözmeye aracılık edecektir.

Bu anlamda Türkiye-ABD ilişkisi, zamanla daha olumlu ve yapıcı bir stratejik ortaklık için yeni bir ton belirleyecektir. İlişki; karşılıklı güveni yeniden tesis edecek kademeli ancak somut adımlara ihtiyaç duyuyor.

Kaynak: M5
Çeviri/Analiz: Adem KILIÇ

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close