Arap Baharı Sonrası Bölgedeki İran, İsrail ve Türkiye Ekseni - M5 Dergi
DünyaÖne ÇıkanStrateji Analiz

Arap Baharı Sonrası Bölgedeki İran, İsrail ve Türkiye Ekseni

Abone Ol 

Arap olmayan güçler, Ortadoğu’nun değişen jeopolitik haritasında yeni bölgesel etki merkezleri olarak ortaya çıktı.

Al Arabiya English’de yayımlanan makale M5 tarafından çevrilmiştir.

On yıl önce, Arap Baharı olarak bilinen popüler devrimlerin etkisi bir yangın gibi Orta Doğu’ya yayıldı ve bölgeyi geri dönülmez bir şekilde değiştirdi. İsyanlar, Arap toplumlarında yeni umutlar uyandırırken, görünüşte diktatörleri de yok etti.

Ancak 2011 yılında başlayan Arap Baharı protestoları ile talep edilen değişiklikler, Tunus dışında hiçbir ülkede olumlu bir sonuç getirmedi. Bu değişiklikler sadece kozmetik reformlar olarak kaldı. Yeni otoriter sistemlerin ortaya çıkmasına ve kalıcı iç savaşlarla sebep oldu.

Bu devrimleri izleyen on yıl içinde, Ortadoğu’nun jeopolitik haritası değiştikçe, bölgedeki Batılı ve Arap olmayan güçlerin rolü, Suriye, Mısır, Libya ve Irak gibi geleneksel güçlerin geçerliliğini yitirmesiyle dramatik bir şekilde değişti. Türkiye, İran ve İsrail gibi Arap olmayan diğer güçler de yeni bölgesel etki merkezleri olarak ortaya çıktı.

ABD etkisinin erozyonu

Bölgedeki isyanlar, Washington’un Orta Doğu’daki mutlak bir bölgesel hegemonya olma rolünün kademeli olarak azaldığı bir zamana denk geldi. Bazı analistler ayrıca Arap Baharı’nın Körfez ülkeleri için bir dönüm noktası olduğunu düşünüyor.

Analistler özellikle; 2011’de Bahreyn ve Umman’ı sarsan ve sonunda Suudi Arabistan aracılığı ile bastırılan protestolara karşı ABD’nin eylemsiz kalmasının, Körfez ülkelerinin artık Washington’dan aktif destek bekleyemeyeceklerini anlamalarına ve bu sürecin bir dönüm noktası olduğuna dikkat çekiyor.

Tel Aviv Üniversitesi Moshe Dayan Strateji Merkezi ve Hertzliya’daki Uluslararası Terörle Mücadele Merkezi’nde araştırma görevlisi olan Nir Boms, zayıflayan ABD varlığının yeni bir bölgesel eksenin oluşmasına yardımcı olduğunu ve bazı bölgesel müttefikleri bir araya getirdiğini söylüyor. Nir Boms;”Bu da nihayetinde İbrahim Anlaşmaları gibi önemli gelişmelerle sonuçlandı” tespitinde bulunuyor.

Bununla birlikte, Bar-Ilan Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Yardımcı Araştırma Görevlisi olan Gabriel Glickman gibi diğer analistler, Amerika’nın bölgeye giderek daha dar bir ilgi göstermesini bekliyor. Bu analistlere göre ABD; bölgede ülkeleri yeniden inşa etmek veya demokrasiyi yaymak yerine istihbarat toplama ve terörle mücadele etmek gibi pratik çalışmalara odaklanacak.

İran

İran; Körfez Devletleri, İsrail ve Türkiye gibi diğer bölgesel güçlerle birlikte, kesinlikle bölgedeki olayları şekillendirmeye devam edecek. Körfez-İran rekabeti, zaten son birkaç yılda, İsrail ve bazı Arap Devletleri arasındaki çeşitli normalleşme anlaşmaları da dahil olmak üzere bazı temel değişikliklere yol açmıştı.

Ancak Quincy Statecraft Enstitüsü’nün başkan yardımcısı Trita Parsi’ye göre, İran’ın Arap Baharı sırasındaki kazanımları kısa ömürlü olma eğiliminde.

Mısır’daki Mübarek rejiminin düşüşü Tahran’da memnuniyetle karşılandı, ancak Abdül-Fettah el-Sisi’nin yükselişi bir kez daha bağların düşmanlığa dönüşmesine neden oldu. Kahire, son yıllarda Suudi Arabistan’a daha da bağımlı hale gelirken, İran’ın etkisi önemli ölçüde azaldı.

Bu arada İran; Yemen’de savaşa katılmaktan dolayı kazanç sağlayamadı. Bunun yerine Yemen’de ölümcül bir çatışmayı başlattığı için Suudi Arabistan’a maliyeti artırdı.

Trita Parsi, New Arap’a verdiği demeçte, aynı zamanda İran’ın Arap dünyasındaki konumunun Suriye’deki Esad rejimine verdiği destek nedeniyle önemli bir darbe aldığını dile getirdi.

Uygulanan ağır yaptırımlar İran’ın bölgesel emellerini ve davranışlarını değiştiremezken, Tahran’ın bölgesel güç dengelerinde kendi çıkarlarını daha da ileriye taşımak için ne ölçüde değişeceği ise hala şüpheli bir durum. Yine de İran tüm bu şartlara rağmen etkili füze sistemleri ve hibrit savaş yeteneklerini geliştirmeye devam etti.

Lübnan, Irak ve Suriye’ye (ve vekilleri aracılığıyla Yemen’e) müdahaleleri İran’a hatırı sayılır bir etki alanı sağladı. Ancak bu durumun İran’ın bölgedeki angajmanına ve gerçek stratejilerine faydalarının ne olduğu tartışmalı. İran’ın üzerinde etkili olduğu hemen hemen her ülke ‘başarısız devlet’ kategorisine girebileceğinden, Tahran’ın bu hamlelerinin kendi ekonomik zorluklarıyla karşı karşıya olan İslam Cumhuriyeti’ne anlamlı bir ekonomik fayda sağlayamayacağı ise açıktır.

Trita Parsi’ye göre, İran’ın bölgesel çatışmalara müdahil olması ekonomik hesaplardan ziyade bir güvenlik stratejisine dayanıyor.

Dahası İran hükümeti, ABD yaptırımları, Covid-19 ve petrol fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle birlikte onlarca zayıflayan ekonomisinin bir sonucu olarak büyüyen iç sorunlarla karşı karşıya. İran asimetrik savaşların ustası olsa da, biriken bu sorunlar nedeniyle bölgedeki etkisinin kötüleşmesi olasıdır.

Türkiye

Türkiye başlangıçta otoriter Arap rejimlerine karşı demokratik ayaklanmaları memnuniyetle karşıladı ve bölgedeki yeni devrimci hareketler ve geçiş hükümetleriyle açık iletişim kanallarına sahip tek güç oldu.

Türkiye Asya Pasifik Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. Selçuk Çolakoğlu Türkiye’nin, gelişen ekonomisi ve çoğulcu demokratik yapısıyla Arap Baharı’nın başlangıcında bu ülkeler için bir model olduğunu söylüyor.

Çolakoğlu; “Türkiye’nin yumuşak gücü, herhangi bir siyasi ve stratejik maliyete katlanmadan Arap dünyasına hakim oldu. Arap Baharı ile oluşan hareketlerin çoğu açıkça Türkiye’nin taklit edilecek bir model olduğunu ve bunun ülkelerin imajını önemli ölçüde iyileştirdiğini” söyledi.

Çolakoğlu; Türkiye’nin geleneksel Kemalist dış politikasının herhangi bir dini bağlılığı reddetmesine rağmen, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Ortadoğu’daki Müslüman Kardeşler ağı ile ideolojik ittifak kurduğunu ve İslam dünyasına liderlik etmek istediğini açıkladı.

Ancak, AK Parti hükümetinin Arap çatışmalarında Türkiye’nin sert (askeri) gücünü kullanma kararı, Türkiye’nin yumuşak güç kapasitesini dramatik bir şekilde baltaladı. Dahası, Türkiye Arap Baharı’nın başlangıcından bu yana dört milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor ve Çolakoğlu’na göre ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrar eksikliği Türkiye’nin uluslararası kapasitesini yakında azaltacak. The New Arab’a verdiği demeçte, “Dünya GSYİH’sinin % 1’ine sahip bir güç olarak Türkiye, bölgedeki tek taraflı sert (askeri) güç politikalarını sürdüremez.”

Ankara; Doha ile dostluğun yanı sıra Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’taki küçük toprak parçalarında da nüfuzunu sürdürdü. Ayrıca Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (GNA) aracılığı ilede etkili oldu. Ancak Türkiye, Türk üreticiler için hayati önem taşıyan pazarlar olan Suudi Arabistan ve Mısır’ı da büyük ölçüde kaybetti.

Türkiye şu anda yükselen bir bölgesel hegemonik güç gibi davranırken, Çolakoğlu; iktidardaki AK Parti’nin Müslüman Kardeşler yanlısı politikaları konusunda muhalefet ve halkın çoğunluğunun baskısıyla karşı karşıya olduğunu söylüyor. Çolakoğlu’na göre, Ortadoğu’da Türk dış politikasının sıfırlanması ve ideolojik ve dini güdümlü stratejilerin sona ermesi için güçlü bir talep var.

İsrail

Arap Baharı sırasında İsrail siyasi olarak bölgeden izole edilmişti. BAE ve Bahreyn ile yakın zamandaki normalleşme anlaşmalarına kadar İsrail, bölgenin politik veya ekonomik eğilimleri anlamında proaktif olarak şekillendirme yeteneğinden ziyade yalnızca komşuları üzerindeki askeri üstünlüğe dayalı bir süreç izliyordu. Ancak, bu yakın gelecekte önemli ölçüde değişebilir.

Analist Gabriel Glickman; İsrail Başbakanı’nın 2015’te ABD Kongresi’ndeki konuşmasının ardından, “İsrail önümüzdeki yıllarda önemli bir etkiye sahip olmaya hazır. Netanyahu, tüm hatalarına rağmen İsrail’i kurnazca vazgeçilmez bir ulus olarak konumlandırdı” değerlendirmesinde bulunuyor. Ve “İsrail İran’ın nükleer programını her ne pahasına olursa olsun durdurmaya kararlı” diyor.

Yeni Arap-İsrail ittifaklarının ortaya çıkıp çıkmayacağını ve bu “eksen” in sadece İran’ı ana güvenlik tehdidi olarak algılamaktan ziyade daha geniş kapsamlı konular hakkında geliştirilip geliştirmeyeceğini tahmin etmek için henüz erken olsa da, son anlaşmalar İsrail için bölgede, ekonomi, turizm, ticaret ve güvenlik işbirliği içerebilecek bir entegrasyonun yolunu açtı.

Ancak İsrail’in Arap Baharı sırasında Suriye gibi bölgesel çatışmalardaki rolü ve otoriter rejimlerle ittifakları güçlendirmiş olması, bu tür ittifakların Arap demokrasilerinden çok kendi çıkarları için daha iyi işlediğini göstermektedir.

İsrail, bölgede artan kaostan ve Filistin’i işgaline karşı bir Arap koalisyonunu andıran her şeyin çöküşünden faydalandı.

Analist Nir Boms; The New Arab’a verdiği demeçte, “BAE’nin Filistin’in işgaline destek (finansman) verdiğini” söyledi.

Nir Boms; “İsrail, Arap diktatörlerin zayıflığından, onları ABD’nin insan hakları ve diğer konular üzerindeki baskılarına karşı savunacağı ve karşılığında hükümdarlıklarının devam etmesini sağlamaya yardımcı olacağı bir anlaşma yapmak için yararlandı.” ifadelerini kullandı.

Ortaya çıkan bu üç güç Orta Doğu’yu bir poligon haline getirebilir: Bunlar; İran liderliğindeki Şii ekseni, Körfez-İsrail ekseni ve Türk liderliğindeki Eksen…

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close