Analiz: Jeopolitik çatışmalar 2023'te dünya için nasıl bir tehdit oluşturacak? - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Analiz: Jeopolitik çatışmalar 2023’te dünya için nasıl bir tehdit oluşturacak?

Abone Ol 

2022, Ukrayna savaşının patlak verdiği, Tayvan çevresindeki askeri gerilimlerin arttığı ve İran’ın bölgesel ve küresel bir tehdit olmaya devam ettiği bir yıl oldu.

Tüm bunlar jeopolitik risk endeksini yüksek seviyelere taşıdı. Peki birbirinden farklı güçlerin birbirini baltalamaya çalışmasıyla birlikte 2023’te dünyayı neler bekliyor? Dünya barışa mı yoksa siyasi, ekonomik ve askeri savaşlara doğru mu gidiyor?

Artan uyarılar

Her yılın sonunda herkes, barışın hakim olduğu ve kalkınmanın yaşandığı daha iyi bir dünya olması dileklerinde 2023 yılına ilişkin tablo daha iyimser görünmüyor.

Soğuk Savaş’ın yeni biçimleri dünyadaki tüm büyük güçler arasında bölünmeye yol açarken ve nüfuz peşinde koşan bazı bölgesel güçlerin emelleri artarken, birkaç ülke güçlü gelişmeler göstermeye ve barışa ve istikrara doğru ilerlemeye devam ediyor.

I. ve II. Dünya Savaşı, büyük güçler arasındaki gerilimin ciddiyetini ve dünyanın çeşitli ülkelerine verilebilecek zararı gözler önüne serse de ortaklıktan çatışan taraflara geçiş nedeniyle halen bir dünya savaşının patlak vermesi riski söz konusu.

Her ne kadar günümüz dünyasında araştırma ve çalışma merkezlerinin çoğunluğu, büyük güçlerin düşmanı savaşmadan bastırmayı tercih ettiğini ve politik ve ekonomik çatışmalara girmeden sadece siyasi ve askeri nüfuzla sınırlı bir askeri güç kullanmaya odaklandığını öne sürüyor.

Ukrayna savaşı sonucunda yeni bir jeopolitik dünya düzeninin ortaya çıkması, ABD ile Çin arasındaki gerilimin tırmanması, rakip jeopolitik blokların ortaya çıkması, Kovid-19 salgınının devam eden olumsuz etkileri, tedarik zinciri krizi, diğer bölgesel çatışmalar, siber saldırılar ve terör tehdidi, jeopolitik risk endeksinin yüksek ve orta seviyelere ulaşmasıyla krizlerden, çatışmalardan ve gerilimlerden nasıl bir gelecek doğabilir?

Ukrayna savaşı devam ediyor

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’ne (CSIS) göre Rusya ile Ukrayna arasındaki gerginliğin önümüzdeki yıl da devam edeceği kesin.

Çünkü Ukrayna, Batılı ülkelerden yeterli destek aldıktan sonra savaş, Rusya’nın yedek güçlerini seferber etmesi, daha fazla savunma harcaması yapması ve ordusunu modernize etmesiyle Batı’ya meydan okumak zorunda kaldığı bir noktaya ve stratejik bir düzeye ulaştı.

Savaş, Ukrayna’nın doğusundaki ve güneyindeki toprakları kontrol etme mücadelesinden, Ukrayna ekonomisini ve altyapısını yok etmek için tasarlanmış bir Rus stratejisine dönüştü.

Aynı zamanda Kiev’i çeşitli şekillerde savaşı sona erdirmeye ve bazı bölgelerinin kontrolünü Rusya’ya bırakmaya zorladı.

Siyasi ve ekonomik istikrarsız nedeniyle Ukrayna ekonomisi, yıllarca ağır aksak ilerledi.

Ancak Rusya’nın saldırıları durmazsa ya da Ukrayna daha fazla hava savunma sistemi edinirse kış ilerledikçe sorunlar daha da kötüleşecek ve Ukrayna’da yoksulluk artacak, bu da halkın savaşa desteğini azaltacaktır.

En azından, Rusya’nın yeni taktikleri ve füze saldırıları savaşı uzatacak, yoğunlaştıracak ve askeri maliyeti artıracaktır.

Bu durum, Ukrayna’yı taviz vermeye zorlayabilir ve Batılı ülkelerin daha fazla destek vermesiyle Avrupalı komşularına Rusya’nın Avrupa için ciddi bir tehdit olmaya devam ettiğini göstermek amacıyla sonu gelmez bir savaşa itebilir.

Rusya-Batı mücadelesi

Mevcut durum, muhtemelen Rusya’yı taktik nükleer silah tehdidiyle birlikte altyapı imha taktiklerini sürdürmeye daha yatkın hale getirecek. Bu da savaşla ilgili daha fazla hedefin olacağı anlamına geliyor.

Savaşın sona ermesi için herhangi bir çözüme ulaşılsa bile, çözümün istikrarlı bir barış sağlayacağı ve bunun Rusya ile Batı arasındaki gerilimleri sona erdireceğine dair genel şüpheler söz konusu.

Rusya ile Batı arasındaki bu çekişme, siyasi ve ekonomik savaşlara dönüştü. Bunu büyük olasılıkla caydırıcılık sağlamak için orduları gelişmiş ve nükleer teçhizat da dahil olmak üzere her yönüyle modernize etme ve yeniden yapılandırma yarışı izleyecek.

Böyle bir yarış, savaşmadan stratejik hedeflere ulaşmak için askeri güçlerin rekabetçi kullanımından yararlandığı bir savaş türüdür.

Ancak ne Batı ne de Rusya diğer tarafa karşı siyasi ya da ekonomik savaşı kazanmış görünüyor.

Rusya’da savaşa karşı halktan sınırlı bir direniş gösterilirken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yaptırımlara rağmen savaşı sürdürüyor.

Batı ülkeleri, Rusya’nın savaşı sürdürme kararlılığı konusunda yanlış hesap yaparken, Batılı uzmanlar, Rusya’nın enerji kaynakları, gıda ihracatı, küresel siyasi bölünmeler ve askeri davranışları üzerinde etkili bir karşılık vermesini beklemiyordu.

Silahlanma yarışı

Ukrayna’daki savaş ABD, NATO ülkeleri ve Rusya’yı siyasi nüfuz, askeri caydırıcılık ve silahların barış ve istikrarı sağlayan bir siyasi avantaj için kullanılması amacıyla silah kontrolü ve silahsızlanmayı bir kenara bırakıp silahlanma yarışına girmeye itti.

İş öyle bir yere vardı ki yıllarca askeri bütçelerini kısıtlayan Doğu Avrupa ülkeleri ile Almanya ve İngiltere ordu personellerinin sayısını ve silahlanma sistemlerini yeniden gözden geçirmeye başladılar.

Rusya ise Ukrayna savaşındaki zayıflıklarını düzeltmeye ilişkin planları olduğunu açıklamasa da askerlerini nüfuz sağlayabilecek ve caydırıcı olabilecek şekilde yeniden yapılandırmak ve gerekirse NATO ve Batı ittifakıyla savaşabilmek için rekabetçi bir duruma hazırlaması bu tür planlar üzerinde çalıştığının bir işaretiydi.

Rusya Devlet Başkanı Putin, yaptığı konuşmalarda Rusya’nın Batı’nın teknolojik ve askeri ilerlemesine ayak uydurabilmesi için ordusunu yeniden inşa ve modernize etmek için büyük çaba sarf edeceğini duyurdu.

Ancak Rusya bir finansman sorunuyla karşı karşıya. NATO ülkelerinin toplam 45 trilyon dolarlık gayri safi yurtiçi hasılasına (GSYİH) karşılık Rusya’nın GSYİH’si 1,77 trilyon dolar.

Bu da Batı’nın kapasitesinin Rusya’nınkinden 26 kat daha fazla olduğu anlamına geliyor.

Ayrıca, Rusya’nın yaklaşık 62,2 milyar dolarlık askeri harcamasına kıyasla NATO’nun geçen yılki yıllık askeri harcaması 1,9 trilyon dolara oldu. Bu da Rusya’nın nükleer gücü dışında bir süper olmadığını gösteriyor.

Buradan yola çıkıldığında ABD ve Batı’nın Ukrayna’ya yaptığı yardımın, Rusya üzerinde daha büyük bir yük oluşturduğu, Rusya’yı ikinci düzey bir askeri güç gibi göstermek için bir baskı kartı olduğu ve olmaya devam ettiği anlaşılıyor.

Çin de bunu 2022 Ulusal Güvenlik Raporu’nda Rusya’yı değil, Çin’i kendisine karşı başlıca tehdit olarak gören ABD’nin gücü olarak anlamalı.

Çin ile mücadele

Çin ile ABD ve stratejik ortakları arasındaki gerilimin, siyasi ve ekonomik savaşla sınırlı olmayıp, askeri çatışma düzeyine kadar uzandığı ortada.

Washington Çin’in Doğu Asya’nın ana bölgeleri üzerindeki hegemonyasını durdurmak isterken ve ABD ulusal savunma stratejisi, Çin’i ABD’nin hayati öneme sahip güvenlik çıkarlarını tehdit eden hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak silahlı güç kullanma düşüncesinden caydırmaya odaklanırken ABD ve Çin’in savaş ve strateji planlamalarında en çok ne dikkati çekiyor?

Çin ile çatışma ne kaçınılmaz ne de istenen bir şey olsa da ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) öncelikleri, Washington yönetiminin, Çin ile ABD’nin çıkarlarını sağlayacak şekilde etkileşimde olabileceği şartları olgunlaştırma çabalarını desteklemek ve ortak zorluklara dayalı olarak iki ülke arasındaki iş birliğinin yeniden başlamasını sağlarken stratejik rekabeti yönetmek.

Ancak Washington için en büyük zorluk, Çin’in uluslararası sistemin yanı sıra kendi çıkarlarına ve tercihlerine uygun bir şekilde Pasifik ve Hint Okyanusu bölgelerini kararlılıkla yeniden çizme arayışı içinde olması.

Bu yüzden Pekin, ABD’nin Çin’i uluslararası sistemi yeniden şekillendirme arzusu olan ve önde gelen küresel güç olmak için teknolojik, askeri, diplomatik ve ekonomik kapasiteye sahip dünyadaki tek rakibi olarak gördüğü bir dönemde Washington’un Doğu Asya’daki güvenlik alanındaki ittifaklarını ve ortaklıklarını baltalamaya çalışıyor.

Rusya ile Çin arasında, bölgesel bir çatışma durumunda avantaj elde etmek için askeri bir güç oluşturmaya katkıda bulunabilecek enerji, ekonomi ve teknoloji gibi stratejik alanlardaki ortaklık da Washington’un endişelerini artırıyor.

Hızlı ekonomik büyüme, ticaret gücü ve yabancı yatırımlar, Çin’i ‘Bir Kuşak Bir Yol’ girişimiyle birlikte ABD’ye Rusya’dan daha ciddi bir rakip haline getirdi.

Askeri çatışma olası değil

Buna karşı yakın gelecekte Çin ile ABD arasında herhangi bir çatışma olasılığı görünmüyor.

Başkan Joe Biden, Çin’in Tayvan üzerindeki baskısını artırmasını beklese de ABD’li yetkililer en azından önümüzdeki iki yıl için yaptıkları açıklamalarda bunu belirtiyorlar.

ABD, Pekin’in Tayvan adasındaki amfibi saldırı yeteneklerini genişletmesinden ötürü Tayvan üzerinden Güney Çin Denizi’ne ve Batı Pasifik Okyanusu’na kadar uzanabilecek ani bir savaşa hazırlanıyor.

Operasyonel açıdan iki taraf, ortaya çıkan tehdide karşı koymak için rakibi daha fazla para ve askeri çaba harcamaya zorlayan bir askeri kriz yaratarak taraflardan her birinin diğerine baskı yapma yeteneği olduğunu vurgulamaya çalışabilir.

ABD merkezli düşünce kuruluşu RAND Corporation’dan bazı araştırmacılara göre Çin’in kırmızı çizgilerinin doğrudan Tayvan’ın savunmasına büyük fayda sağlayacak imkanlar ve tutumlar barındırdığından Çin’in Tayvan’a ilişkin hassasiyetlerinin ABD’nin adanın savunmasını iyileştirme çabalarını zorlaştırmaya devam edecek gibi görünüyor.

Bunun yanında Çin, onaylamadığı konularda geçmişte olduğundan daha fazla sinyal vermek ya da baskı uygulamak için düşük düzeyde askeri yanıtlar kullanabilir.

Pekin’in kısa bir süre önce daha itidalli askeri seçenekler geliştirmesi, ABD’nin rahatsız edici askeri faaliyetlerine yanıt olarak düşük seviyeli askeri faaliyet benimsemesi olasılığını artırıyor.

ABD stratejisi için Çin’in Güneydoğu Asya, Hint Okyanusu, Basra Körfezi, Orta Doğu ve Afrika’daki nüfuzunun genişlemesinin büyük bir tehdit oluşturduğu açık.

Ticaret, ekonomi politikaları ve sanayi casusluğu ile ilgili gerilimler, ekonomik savaş olarak tanımlanabilecek tehlikeli bir rekabet düzeyine ulaştı.

İran büyük tehlike

CSIS stratejisti Anthony H. Cordesman, Ortadoğu’da aktif çatışmalar ve çatışma olasılıkları olduğunu belirterek “Bunların çoğu Ukrayna savaşından önceydi ve gelecek yıl da devam edecek. Bazıları sonraki yıllarda da devam edebilir. Bazıları daha da kötüleşebilir. Bunların biriken etkisi ABD üzerinde daha fazla baskıya yol açabilir. Ortadoğu’da istikrarsızlık ve iç gerilimin yaşandığı merkezler arasında İran, Suriye, Libya ve Cezayir yer alırken, Irak’ın istikrarı ve birliği ise belirsiz görünüyor” değerlendirmesinde bulundu.

Sudan, Etiyopya, Eritre, Tigray Bölgesi, Somali ve Yemen muhtemelen gelecekte de çatışma bölgeleri olmaya devam edecek olsa da İran özel askeri açıdan, bölgede askeri ve siyasi avantaj elde etmek için giriştiği silahlanma yarışı nedeniyle şu an en büyük bölgesel tehdit olmaya devam ediyor.

Potansiyel bir nükleer güç olmaya çalışırken, nükleer silah üretmeye yaklaşmış olabilir.

Rusya ve Çin ile de ekonomi ve güvenlik alanlarında ciddi ilişkiler kuran İran’ın Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan’da Hizbullah ile ittifak kurması daha ciddi bir tehlike oluşturuyor.

Cibuti’de askeri üssü olan Çin, Basra Körfezi dışındaki liman tesisleri de dahil olmak üzere İran’la daha ciddi ilişkiler kurmaya çalışabilir.

Rusya ise Ukrayna’ya karşı kullanmak ve Avrupa’daki istikrarı tehdit etmek için İran’dan füzeler ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) satın alabilir.

Ayrıca, ABD’nin Körfez ülkeleri ve Mısır ile ilişkileri gerilerken Avrupa’nın nüfuzu ve Süveyş Kanalı’nın doğusuna kara ve hava kuvvetleri konuşlandırma imkanları azalıyor.

Ortadoğu’daki etnik, mezhepçi ve aşiret çatışmalarından çıkar sağlamaları nedeniyle terörist ve radikal gruplar da tehdit olmaya devam ediyor.

Büyük siber saldırılar

Siber saldırılar, kritik fiziksel ve dijital altyapıya kalıcı zararlar verebilir. Gözlemciler, Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmanın devam etmesiyle siber saldırı olasılıklarının artmasını bekliyor.

Bu tür saldırılar devlet ağlarını ve önemli özel sektör ağlarını hedef alırken altyapı bilgisayar korsanlığına ve casusluğa uğrar.

ABD, saldırıların kapsamı,  boyutu ve karmaşıklığı artarken devam eden saldırılar mali piyasalara ve ekonomiye kadar uzanabilecek büyük hasara ve kesintilere neden olan bir fidye yazılımı salgınıyla karşı karşıya. Washington, daha fazla siber koruma sağlanması için baskı yapıyor.

Siyasi krizler 

Ukrayna krizinin etkileri, dünyanın birçok ülkesinde Kovid-19 salgınından yeni çıkmış olan siyasi sistemler ve kurumlar üzerinde ciddi bir baskı oluşturdu.

Bu etkiler, gıda ve enerji maliyetlerinin artmasına, enflasyon oranlarının yükselmesine ve milyonlarca insanın geçim kaynaklarının tehlikeye girmesine yol açtı.

Bu etkilere ABD’de artan faiz oranları, ABD dolarının güçlenmesi ve Çin’in büyümesinin yavaşlaması eşlik etti.

Endonezya ve Brezilya gibi bazı gelişmekte olan ekonomiler, faiz oranlarındaki erken artışlar ve sıkılaşan maliye politikası nedeniyle bu şokları karşılayabilecek olsa da uzmanlar, temerrüde düşme ve toplumsal protestolar başlaması risklerinin artacağını tahmin ediyorlar.

Küresel piyasaları da salgın kaynaklı ilk sokağa çıkma kısıtlamalarının uygulandığı sırada başlayan tedarik zinciri şoku etkiledi.

Kuzey Kore gerilimi

Kuzey Kore, bir yandan nükleer yeteneklerini geliştirmeye devam ederken diğer yandan füze fırlatmak gibi provokatif adımlar atıyor.

Öyle ki Pyongyang, nükleer programını sürdürürken, ABD ile görüşmeleri reddediyor, söylemlerinde giderek artan tehditlerde bulunurken nükleer doktrinini güncelleyerek ve 2022’de bazıları giderek Güney Kore topraklarına yaklaşan kısa menzilli ve kıtalararası balistik füze testleri yaparak provokatif adımlar atmaya hız kesmeden devam ediyor.

Buna karşın gözlemciler, yakın gelecekte bölgede bir çatışmaya ihtimal vermiyor. Ancak gerginlik, 2023’te daha da kötüleşecek gibi görünüyor.

Ayrıca Kuzey Kore, 2023’te uzun menzilli füze testleri ve yedinci bir nükleer füze testi gerçekleştirebilir.

Kaynak: Independent

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close