Çin ve Rusya’nın her geçen gün derinleşen stratejik ortaklığı, anarşik karakterli uluslararası sistemde karşılıklı bağımlılık yoluyla hayatta kalma ve bir dengeleme stratejisi olarak açıklanabilir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkedeki seçimlerin ardından ilk yurt dışı ziyaretini 16-17 Mayıs 2024’te Çin’e gerçekleştirdi. Bu ziyaret, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın güçlenmesine ve işbirliğinin derinleşmesine yönelik önemli bir kilometre taşı olarak değerlendiriliyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in Çin ziyareti, Çin ve Rusya arasındaki siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerin daha da derinleştiğini ve Batı merkezli yaptırımlara karşı inşa edilen ortak duruşun güçlendiğini gösteriyor. 2022’de iki ülkenin liderleri tarafından Pekin’de ilan edilen “sınırsız dostluk” giderek güçleniyor.
Çin-Rusya ilişkileri küresel bir istikrar unsuru
Putin, ziyareti sırasında Çin ve Rusya arasındaki ilişkinin uluslararası arenada temel istikrar unsurlarından biri olduğunu özellikle vurguladı. Çin devlet medyasına verdiği bir demeçte Putin, Ukrayna krizinin çözümünde Çin’in oynadığı rol için teşekkür etti. Çin bu süreçte Ukrayna’daki çatışmanın barışçıl çözümüne yönelik 12 maddelik bir öneri listesi yayınladı ve soğuk savaş mantığının terk edilmesini talep etti.
Ancak Batı, Çin’in Rusya ile ilişkilerine temkinli yaklaşıyor. Hatta Çin’in Rusya’ya pratikte ticari destek ve askeri ekipman sağladığını düşünüyor. Öte yandan, Çin ve Rusya arasındaki ikili ticaretin yaptırımlara rağmen 2023’te rekor bir seviyeye 240 milyar dolara ulaşması ilişkilerin ne kadar yoğunlaştığını gösteriyor. İki ülke arasındaki ödemelerin yüzde 90’ı ulusal para birimleriyle yapılıyor.
Rusya, içinden geçtiği bu hassas dönemde Çin’i kesin bir şekilde stratejik ortağı olarak konumlandırıyor. Çin’in Orta Asya’ya artan ilgisi Rusya açısından bir pürüz gibi düşünülse de Putin, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ile Rusya’nın Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) arasında derinleşecek işbirliğinin iki ülkenin çıkarlarına hizmet edeceğini düşünüyor.
İki ülke de küresel düzeni kendi vizyonları çerçevesinde yeniden şekillendirme gayreti içerisinde. Bu çabayı teorik bir çerçevede netleştirmek gerekirse realist teori geleneği içerisinde yer alan neo-realist akımın iki ülke arasındaki ilişkileri idrak etmeyi kolaylaştırabileceği söylenebilir.
Beka kaygısı ve dengeleme
Bu teorik bakış açısının önde gelen isimlerinden Kenneth Waltz, 1979 yılında yayınladığı Uluslararası Siyaset Teorisi isimli eserinde uluslararası sistemin anarşik olduğunu ve kimsenin bir diğerine emretmeye yetkili olmadığını iddia eder. Devletler için bu sistemde önemli olan tek şey hayatta kalmaktır. Bu beka kaygısı, devletleri güvenliği sağlamak için ve gerektiğinde ittifak yaparak bir güç dengesi sağlamaya yani dengelemeye itecektir.
Yine aynı gelenek içerisinde yer alan ofansif realizmin önemli ismi John Mearsheimer ise Büyük Güç Siyasetinin Trajedisi isimli eserinde devletlerin tek amacının güce ulaşmak olduğunun altını çizer. Ona göre de uluslararası sistem anarşiktir. Mearsheimer ayrıca devletlerin hiçbir zaman diğer devletlerin niyetlerinden emin olamayacaklarını hassaten vurgular. Mearsheimer de devletlerin rasyonel birer aktör olarak temel amaçlarının hayatta kalmak olduğunu belirtir.
Çin ve Rusya’nın her geçen gün derinleşen stratejik ortaklığı, anarşik karakterli uluslararası sistemde karşılıklı bağımlılık yoluyla hayatta kalma ve bir dengeleme stratejisi olarak açıklanabilir. Merkezi bir otoritenin bulunmadığı bu küresel fetret devrinde Çin ve Rusya, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) hegemonik gücüne karşı bir denge unsuru oluşturma gereksinimi duyuyor.
Dolayısıyla, Çin ve Rusya’nın ilan edilmeyen ittifakı, ABD ve müttefiklerinin küresel hegemonyasına karşı dengeleme yapmayı amaçlayan bir stratejik hamle olarak okunabilir. Ancak hem Çin Devlet Başkanı Şi Cinping hem de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bu dengelemeyi yaparken çok kutuplu bir dünya retoriği kullanmayı da ihmal etmiyor. Son ziyarette de çok kutupluluğa dönük açıklamalar yapıldı.
Küresel ilişkilerde paradigma değişimi
Çin ve Rusya, bu yeni ilişki biçimini paradigmatik bir değişiklik olarak tanımlıyor. Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİO), BRICS ve Asya Altyapı Yatırım Bankası gibi kurumsal ve bölgesel örgüt kurma çabaları çok kutupluluğa yönelik bu tahayyülün ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca BRICS ve ŞİÖ gibi mekanizmalarda ciddi bir genişleme eğilimi söz konusu.
Stratejik çerçevede Rusya, Çin’in büyük stratejisinde merkezi bir rol oynuyor. Çin, ABD’nin denizden kuşatma stratejisine karşı karasal ittifakları güçlendirme gereksinimi duyuyor. NATO’nun genişlemesi ve Asya’ya dönük söylemleriyle birlikte okunduğunda Çin açısından Rusya ile iyi ilişkiler sayesinde kalpgahı yani Avrasya’yı korumak ve karasal hakimiyeti konsolide etmek çok önemli bir stratejik kazanç olarak öne çıkıyor.
Sonuç olarak Rusya Devlet Başkanı Putin’in Çin ziyareti, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığının derinleştiğini ve bu ilişkilerin küresel ölçekte Batı’ya karşı hassas bir denge unsuru oluşturduğunu gösteriyor. İki ülkenin de ekonomik, askeri ve teknolojik alanlarda işbirliğini artırarak, Batı’ya karşı alternatif bir güç merkezi oluşturma çabalarını sürdürmeye devam edeceği görülüyor.
Kaynak: AA / Dr. Hüseyin Korkmaz