Ardan Zentürk yazdı... Batı, İran’daki Molla Rejiminden vazgeçmeye hazır mı? - M5 Dergi
GündemÖne Çıkan

Ardan Zentürk yazdı… Batı, İran’daki Molla Rejiminden vazgeçmeye hazır mı?

Abone Ol 

“Humeyni Devrimi” aslında bir “Batı tercihidir…”

1 Şubat 1979 günü, Ayetullah Humeyni’yi, sürgün yaşamını sürdürdüğü Paris’in banliyösünden alıp bir Air France uçağıyla Tahran’a gönderen güç, kendi stratejik hedefleri doğrultusunda bir topluma “deli gömleği” giydirdi.

İran halkı, 43 yıldır bu felaketten kurtulamıyor!

Batılıların Ortadoğu olarak adlandırdıkları Batı Asya’nın kan ve gözyaşı ile şekillenmiş 43 yıllık öyküsünün başlangıç noktası, Fransa’nın eski sömürgesi, günümüzde de deniz aşı illerinden kabul edilen Karayipler’deki 1.628 km²’lik Guadeloupe adasıdır.

Bu adada, 4-7 Ocak 1979 tarihlerinde dört batılı ülkenin lideri bir araya geldi ve bugüne kadar uzanan zincirleme gelişmelerin imzacısı oldular.

Jimmy Carter (ABD, 1924-halen yaşıyor 98 yaşında), Valery Giscard D’Estaing (Fransa 1926-2020), Helmut Schmidt (Almanya, 1918-2015) ve James Callaghan (İngiltere, 1912-2005) Guadeloupe’da bir araya geldiklerinde Batı, tıpkı bugün olduğu gibi, küresel gelişmelerde ciddi sıkışma yaşıyordu.

1979 yılına girildiğinde Afganistan küresel istikrarsızlığın yeni merkezi olmaya aday (ki, aynı yıl 27 Aralık günü Sovyetler Birliği tarafından işgal edildi), İran’da “Batı yanlısı” olarak adlandırılan Şah Rıza Pehlevi’ye karşı ayaklanma ve Türkiye’de de düşük düzeyli iç savaş yaşanıyordu.

  • BİR RADİKAL DEVRİMİN YOLUNU AÇMAK…

Batının Sovyetler Birliği ile yaşadığı Soğuk Savaş yıllarının en sert rüzgarlarının estiği dönemde, Şah rejimine karşı geniş tabanlı ayaklanmanın yaşandığı İran, yüksek risk taşıyordu.

Zorba rejime karşı ayaklanan halk, liberal, laik demokratlar, din adamları, komünistleri de kapsayan çok renkli ve geniş bir ittifaktı.

İlk olarak 1920 yılında kurulan, fakat karşılaştığı ağır baskı nedeniyle dağılmış olan İran Komünist Partisi, 2’nci Dünya Savaşı koşullarında, 1941’de yeniden yapılanmış önemli bir siyasi güçtü.

“Millici” kimlik taşıyan ve İran petrolünü yabancı şirketlerden arındırmaya çalışan eski başbakanlardan Dr.Muhammed Musaddık’ı iktidara taşıyan ana güç, İran Komünist Partisi-TUDEH’ti…

Nitekim, bunun karşılığı da Amerikan ve İngiliz istihbarat servislerinin ortak harekatıyla 1953 yılında yaşanılan darbe ve Mussadık’ın devrilmesiydi.

Dört Batılı liderin 1979 yılındaki sorunu ise, Şah Rıza Pehlevi’nin yıkılması halinde ülkenin tamamı veya bir bölümünün Sovyetler Birliği’nin kontrolüne girme riskiydi…

Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard D’Estaing, İran’ın bir iç savaş sonucunda Sovyet kontrolü altına gireceğinden emindi, bu nedenle, “Humeyni formülüne” her zaman karşı çıkan Jimmy Carter’ın Güvenlik Başdanışmanı Zbigniew Brezezinski ile ciddi çelişki yaşıyordu.

Brezezinski, Şah’a verilecek yüksek destekle bu riskin ortadan kalkacağını savunuyordu ama, üç günlük toplantının sonunda, Ayetullah Humeyni’nin İran’a gönderilmesi kararına daha fazla direnemedi.

Toplantının sonucunu Paris banliyösündeki evinde merakla bekleyen Ayetullah Humeyni’ye İran’a el koymasına izin karşılığında tek şart söylenmişti: İran Komünist Partisi-TUDEH, yok edilecekti. Bu, aynı zamanda, laik-demokratik bir cumhuriyet arzusundaki liberal, sosyal demokrat bütün çağdaş kesimlerin de Humeyni’ye teslim edilmesi demekti!..

İran İslam Cumhuriyeti, Batılı dört liderin onayı ile böyle kuruldu.

Humeyni, sözüne sadık kaldı, komünistlerin temizledi, liberal ve sosyal demokrat kesimleri biçti…

  • BATININ HER ZAMAN BİR “TEHDİT GEREKÇESİNE” İHTİYACI VAR…

Batı Asya’da “direniş ekseni” adını verdiği esas olarak Şii radikal cepheleşmeyi kuran İran, bugünkü varlığıyla, İsrail’in Batı’nın güçlü güvenlik şemsiyesi altına alınmasının da nedenidir…

Şii radikal İran devlet anlayışı, Batının, zengin Körfez ülkeleri başta, Sünni Arap devletlerini de “terbiye etmekte” kullandığı, hatta, bu devletlerin “tehdit algıları” nedeniyle İsrail’le Abraham Anlaşmaları’na bile yönlendirildiği iyi bir gerekçedir.

Suudi Arabistan-BAE hattı başta Mısır’dan Fas’a çok geniş Arap coğrafyası, “İran tehdidi” kaygısıyla bugün, İsrail ile jeopolitik ilişki geliştirmektedir.

Aslında, Batı ve İsrail için demokratik-laik İran, kullanılabilir bir varlık değildir. Molla rejimi, bir yandan kendi yaşam alanını genişletmeye çalışırken, diğer yandan da Batı’nın Batı Asya’da yerleşik kurumsallaşmasını sağlamaktadır.

İran’da yaşanılacak köklü bir değişim, Molla Rejiminin ortadan kalkması, Batı Asya için yeni bir jeopolitik kırılmadır ve ortaya çıkacak laik-demokratik İran gerçeği, İsrail’in “tehdit altındayım stratejisinin” de çöküşü anlamına gelmektedir.

Bu nedenle, İran muhalefetinin devrimci-sol gelenekten gelen ve 2009 Cumhurbaşkanlığı Seçimi sonrasında patlak veren “Yeşil Hareketi” aracılığıyla Tahran sokaklarına 5 milyon muhalifin inmesini sağlayan Mir Hüseyin Musavi’nin gölgede bırakılması sorgulanmalıdır.

  • BATI, SOL-LAİK İRAN MUHALEFETİNİ NEDEN SEVMİYOR?…

Ülkenin 2009-2012 arasında yaşadığı büyük muhalefet dalgası sonrasında eşiyle birlikte ev hapsine alınan 1949 doğumlu Mir Hüseyin Musavi, “Humeyni değil-İran Devrimi” sürecinde önemli görevler üstlenmiş bir karakter. Özellikle sol gençliğin örgütlenmesi, Şah’a karşı sol muhalefetin yükselmesinde önemli görev üstlendi, hatta ülkenin başbakanlık makamında da 1981-1989 oturdu.

2011 yılında Arap Baharı başladığında başka bir muhalif lider Kurabi ile İran halkını Batı Asya’da demokratikleşme mücadelesine destek için sokağa çağırması önemliydi.

Ama, Batı, İran muhalefetini hiçbir zaman samimi olarak desteklemedi. Aksine, muhalefet ne zaman sonuç alıcı bir rotaya yönelse, İsrail üzerinden bir “dış tehdit” unsuru yaratarak, rejimin sokağı bastırmasına ve “dış tehdit bahanesiyle” içerdeki siyasete baskıyı artırmasına destek oldu.

  • İRAN YENİDEN ÇALKALANIYOR, YİNE KİMSE ORTALIKTA GÖZÜKMÜYOR…

İran rejimi, İsrail’in meşruiyetini artıran, Mısır askeri diktatörü Sisi ile Körfez’deki iki baskıcı monarşinin yöneticileri BAE lideri Muhammed bin Zayed ile Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman’ı güçlendiren, Batı Asya’da demokrasi hedefli Arap Devrimleri’nin baskılanmasını sağlayan bir kimlik taşıyor.

Molla rejimi, bütün baskı ve anti-demokratik uygulamalar için gerekçe gösterilen kimliğiyle, İran dışındaki yayılmacı, baskıcı, diktatoryal tüm rejimlerin de varlık nedeni haline dönüşmüş durumda…

22 yaşındaki Mahse Amini isimli genç bir kadın, başörtüsünü İran Ahlak Polisi’nin istediği gibi bağlamadığı için gözaltına alındı ve hücresinde ölü bulundu!..

Bütün kanıtlar, dövülerek öldürüldüğünü işaret ediyor.

İran sokakları büyük protestolara sahne oluyor, özellikle İran kadını artık Molla Rejimi’nin baskısına karşı erkeklerden daha cesur şekilde direniyor.

Ölümler var.

Devrim Muhafızları’nın silahsız insanlara hedef gözetmeksiniz ateş açtıklarını gösteren görüntüler sosyal medyada yayılıyor.

Olaylar Tahran’a sıçramış durumda.

Ne Batı, ne İsrail ne de Arap medyasında yaşanılan gelişmeyle ilgili manşete tırmanmış tek bir haber yok!..

Sanki herkes pusuya yatmış, Molla Rejimi’nin askerinin demokrasi ve çağdaş bir yaşam talep eden İran halkını bir kez daha ezmesini bekliyor.

İran sokaklarında direnen insanlar artık bir gerçeği biliyor: Yalnızlar ve kazanmak zorundalar…

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close