“Geniş çaplı bir İsrail-İran savaşına henüz karar verilmedi, bu konu, İran’ın nükleer silah üretmesi merkezli olarak devam ediyor. Fakat Suriye alanı, Türkiye kaynaklı yeni bir tehdit olarak kendini gösterir mi?”
Bu satırlar, İsrael Hayom gazetesinde Bir İmparatorluk Geçmişinin Devamı: İsrail’in Yeni Tehdidi Mi? başlığıyla ve Avi Bareli imzasıyla yer alan yorumunda hemen giriş cümleleri olarak dikkat çekiyor.
Yazar, İsrail’in beka mücadelesinin esas olarak üç bölümlü zeminde geliştiğini belirterek devam ediyor:
“Öncelikle, 1920’lerin başı itibariyle, bu topraklardaki Araplar ile aramızda çatışma çıktı, bu savaşı tam olarak kazanamadık. 1949-1967 arasındaki kazanımlar, hatta Oslo Anlaşması zemininde ortaya atılan fikirler aslında yanıltıcıydı. Bir çok tarihi dönüm noktasında bu hareketi bastırmış olsak da bugün de yaşanılan ucu açık başarı öyküleridir, tam bir zafer olarak kabul edilemez. Hatta, bu alanda nasıl bir anlaşmaya varılacağına ilişkin kendi aramızda bile tam bir anlayış birliği yoktur. İki devletli çözüm arayışı kesin olarak çökmüş olmasına rağmen bu konuda yalanlar devam etmektedir.
Tam İran-İsrail Savayı’nda bir çözüm ararken, Suriye alanında Türkiye ile yükselen bir stratejik çatışma riskiyle mi karşılaştık? Türkiye, Mısır ve İran’ın yaptığı gibi, bize karşı kalabalık ve emperyal bir devlet politikasını devreye mi sokacak?”
Yazar, İsrail’in beka mücadelesinin ikinci aşamasının Mısır-İsrail savaşları süreci olduğunu hatırlatıyor. Mısır’ın 1948 işgal harekatı ile başlayan 1952’de Cemal Abdülnasır rejiminin iktidara gelmesiyle tırmanan ve nihayetinde 1973’teki savaşa kadar uzanan bu sürecin 1979 Mısır-İsrail Anlaşması ile sonlandığını vurguluyor.
“Üst üste yaşanılan yenilgiler ve İsrail’in Amerika ile kurduğu çok güçlü ittifak ilişkileri sonrasında Mısır, İsrail ile 1979 Camp David Anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Ama bu, Mısır’dan gelen tehdidin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Kahire’ye yerleşecek dinci radikal bir yönetim, Mısır’ın İsrail ile savaş süreçlerini kuşkusuz yeniden başlatacaktır…”
TAM İRAN’I HALLETMİŞKEN BU TÜRKİYE NEREDEN ÇIKTI?
Necef’teki Ben-Gurion Üniversitesi öğretim üyesi, tarihçi yazar, Mısır-İsrail anlaşmasının hemen ardından aynı yıl İran İslam Devrimi’nin yaşandığını, Tahran rejiminin 1980-1988 arasında yaşanılan Irak Savaşı’nın bir ateşkesle sonlanmasından hemen sonra İsrail’e dönük düşmanlığının bir cepheye dönüştüğünü ve anca son gelişmelerle kontrol altına alınabildiğini de vurguluyor:
“Bugün İslamcı Türkiye ile benzer bir risk yaşamaktayız. İslamcı müttefikleri Halep-Şam eksenini kontrol etmeden çok önce Erdoğan liderliğinde Türkiye, İsrail’e dönük düşmanlığı artıran bir yola girmiş, Mısır’da Müslüman Kardeşler yönetimine açık destek vermiş, cani barbarlar Hamas’ı desteklemiştir. Aynı zamanda bu türkiye, Libya, Afrika Boynuzu ve Kızıl Deniz, Suriye ve Yunanistan’a karşı Kıbrıs’ta emperyalist eylemlerini sürdürmektedir.
Türkiye’nin bu politikası devam ederse, çatışma kaçınılmazdır. Ama bu bir kader değildir. Türkiye’deki hükümet değişebilir ve bu yolla İsrail bir çatışma cephesinden kurtulmuş olabilir. İsrail’in Türkiye ile çatışmadan kaçınmakta yarar vardır, bu nedenle, Türkiye’yi tehdit eden PKK bağlantılı güçlerle ilişkisini sınırladığını göstererek bunu yapabilir. Fakat İsrail Türkiye’nin düşmanlığını ve zaman içinde doğabilecek saldırganlığını her zaman dikkate almalıdır. Burada önemli olan, Türkiye’nin Suriye’de İsrail’e karşı durma eğilimine karşı dikkatli olmaktır.”