Dünya’nın En Önemli Suları: “Güney Çin Denizi” 2.Bölüm - M5 Dergi
DünyaÖne Çıkan

Dünya’nın En Önemli Suları: “Güney Çin Denizi” 2.Bölüm

Abone Ol 

Zheng, her ne kadar Çin’in iddialarındaki tarihi denizcilik haklarının temellerini oluştursa da, Hollandalı avukat ve hukuk teorisyeni Hugo Grotius, dünya okyanuslarından serbest geçiş kavramının temellerini atarak  “hukukun üstünlüğü”nü somutlaştırdı. Ve Çin’in bu iddialarının tersini ortaya koydu.

Adem Kılıç tarafından çevrilen ve üç bölümden oluşan makalenin ikinci bölümünü sizlere sunuyoruz.

Grotius’un ortaya koyduğu argümanları dünya çapında önem arz etse de, ironik bir şekilde Güney Çin Denizi’nde gerçekleşen bir olaydan kaynaklandı.1603 yılında Çin filosunun yakılmasından ve Zheng’in hafızalardan silinmesinden sonra, Hollandalı gemiler, daha önce gemilerine yönelik saldırıların intikamını almak için Güney Çin Denizi’nde bir Portekiz gemisine saldırdı.Bu, Portekiz ile Hollandalılar arasında kolonilerin kontrolü ve Güneydoğu Asya’da baharat ticareti için küresel bir mücadelenin başlangıcı oldu. Hollandılılar; ipek, altın, porselen, baharat ve diğer birçok malla dolu olan Portekiz gemisine el koydu.

Ancak ganimet Hollanda’ya götürüldüğünde, Hollandalıların el koymayı haklı çıkarmak ve bu ganimetleri güvence altına almak için yasal sebeplere ihtiyacı vardı. Bu durumda Leiden Üniversitesi’ne henüz 11 yaşındayken girmeyi başarmıi ve o yıllarda 21 yaşında olan ve bir dahi olarak bilinen Grotius’dan yardım istediler.

Bunun üzerine hazırladığı yasal metinde Grotius, Güney Çin Denizi’nin giden yelken rotalarını kendileri “keşfettikleri” için onların kendilerinin olduğu yönündeki Portekiz savını sert bir dille reddetti. Bunun yerine Grotius, denizlerin ve ticaretin özgürlüğünü savundu ve bu hakların evrensel olduğunu iddia etti. Bu nedenle de Hollandalıların ele geçirdiği Portekiz gemisinin daha önce Portekiz tarafından yapılan saldırıya misilleme olarak tamamen haklı olduğu konusunda ısrar etti.

Bu tezin bir kısmı onun büyük eseri olan Mare Liberum’da veya diğer adıyla The Freedom of the Seas’ta yayınlandı. Grotius, su, hava ve gökyüzü gibi şeylerin insanlığın ortak mülkü olduğunu yazdı. Grotius’un bu tezine göre; hiçbir ulus onlara sahip olamaz veya bir başkasının onların içinden geçmesini engelleyemezdi. Tez; “Her millet, diğer milletlere seyahat etmekte ve ticaret yapmakta özgürdür” savını ilan etti.

Grotius daha sonra Hollanda’daki bir savaşta yanlış tarafta olduğu gerekçesi ile yakalanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ama bir kitap sandığı içerisinde hapishaneden kaçarak Paris’e gitmeyi başardı ve burada hem “adil savaşın” temelini hem de “davranış kurallarını” özetleyen dönüm noktası niteliğindeki başka bir kitap olan “Savaş ve Barış Hukuku” kitabını yazdı.

İsveç kralı tarafından çok beğenilen Grotius, İsveç’in Fransa büyükelçisi olarak atandı. 1645’te İsveç’ten dönüş yolculuğunda, şiddetli bir fırtına ile Baltık Denizi’nde üç gün boyunca mahsur kaldı. Daha sonra “deniz hukukunun babası” olarak anılacak Grotius, Almanya kıyılarındaki deniz felaketinde hayatını kaybetti. Ancak mirası devam etti. Bu miras; Uluslararası Denizcilik kurallarını düzenleyen Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni doğrudan etkileyen çalışmalara kadar uzanmaktadır.

1897’de, o zamanlar ABD Donanması’nın sekreter yardımcısı olan Theodore Roosevelt, ABD Deniz Harp Koleji’ndeki bir konferanta, “Barışın en iyi garantörü olarak çok daha güçlü bir ABD Donanması” ve “Birinci sınıf savaş gemilerinden oluşan birinci sınıf bir filo” argümanı ile ulusal çapta dikkatleri çekti. Roosevelt, Deniz Harp Koleji’ni daha sonra ziyaret ettiğinde, deniz gücü konusunda kendisi üzerinde büyük bir etkiye sahip olacak olan öğretim üyesi Amiral Alfred Thayer Mahan ile tanıştı.

Ordunun West Point askeri akademisinde profesör olan babasının itirazlarına rağmen Mahan, ABD Deniz Akademisi’ne gitti. Ancak denizde görev yaptığında, komutanları tarafından onun pratik komuta konusunda yetersiz olduğuna hükmedildi.

Mahan, bu gelişmeden sonra Roosevelt’e şöyle yazdı: “Kendimi eylem adamı değil, düşünce adamı olduğumu bilmeyecek kadar uzun süredir tanıyorum. Ancak, belirttiği gibi olumsuz raporlara rağmen donanmaya yararlı olmaya kararlıyım.”

Ve olacaktı da. The Influence of Sea Power on History ile başlayarak, birçok kitabı ve makalesi onu dünyanın en etkili denizcilik stratejisi teorisyeni yapacaktı.

Mahan deniz gücünün; bir ulusun ticaretini, güvenliğini ve konumunu korumak için gerekli olduğunu ve “üç temel”e dayandığını yazdı. Bunlar; denizaşırı ticaret, deniz ticaret filoları ve deniz yolları boyunca yapılacak üslerdi. Bu temellerdeki amaç ise, deniz geçişlerine ve “deniz iletişim hatlarına” hükmetme yeteneği anlamına gelen “deniz komutanlığına” ve “yalnızca büyük donanmaların sahip olacağı bir güce” sahip olmaktı.

Roosevelt başkan yardımcısı oldu ve ardından Eylül 1901’de William McKinley’nin öldürülmesinden sonra başkanlığa yükseldi. Roosevelt, Amerika’nın küresel bir güç olarak yeni rolünü ilan eden Büyük Beyaz Filo’nun lansmanını yaptı. Ve dünya çapında büyük bir güç olacak olan modern bir donanmanın adımını attı.

Mahan’ın etkisi de küreseldi. Deniz Gücünün Tarihe Etkisi Kitabı’nın Japonca çevirisi, birkaç gün içinde birkaç bin kopya sattı ve kendisine Japon Donanma Kurmay Koleji’nde öğretim görevliliği teklif edildi. İngiltere’ye yaptığı bir ziyarette Cambridge ve Oxford’dan fahri dereceler aldı ve Kraliçe Victoria ile yemek yedi. Yine de hiçbir ulus Mahan’ı Almanya kadar ciddiye almadı. Almanya’dan Kaiser Wilhelm II, “Şu anda okumuyorum ama yutuyorum. Mahan’ın kitabını ezbere öğrenmeye çalışıyorum,” diye yazdı. “Tüm gemilerimde yer alıyor ve kaptanlarım ve subaylarım tarafından sürekli alıntılanıyor.” dedi.

Mahan 1914 yılında öldüğünde Roosevelt düşüncelerini, “Sınıfında onun kadar başarılı başka kimse yoktu” diye yazdı. Yıllar sonra, stratejist Edward Meade Earle, “Dünya olaylarında Mahan’ın bıraktığı kadar derin izler bırakan çok az insan var” dedi. Bu damganın bugün özellikle Güney Çin Denizi ile ilgili olduğu açıktır.

Pekin, Tayvan’ın Çin’in ayrılmaz bir parçası olduğunu “temel çıkar” olarak savunuyor. 1996’da Pekin, Tayvan başkanlık seçimlerinin baş adayının resmi bağımsızlığa doğru ilerleyeceğinden korkarak adanın çok yakınındaki sularda füze testleri başlatarak batı limanlarını etkin bir şekilde bloke etti. ABD, görünüşte “kötü hava koşullarından” kaçınmak için Tayvan Boğazı’na iki uçak gemisi grubu göndererek bu hamleye yanıt verdi. Kriz yatıştı, ancak Mahanian’ın Pekin için verdiği ders açıktı: Deniz gücünü konuşlandırma ve sergileme yeteneği çok önemliydi.

Çin askeri tartışmalarında başka birçok yön var. Ancak Çin’in Mahan’ın deniz gücü ve “denizlerin komutası” yaklaşımına odaklanması, Çin’in deniz stratejisini anlamak için de bir çerçeve sağlıyor. Ölümünden bir asırdan fazla bir süre sonra bile Çinli düşünürler tarafından hala alıntılanmakta ve görüşleri şekillendirmeye devam etmektedir.

Yazının birinci ve üçüncü bölümlerini aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz.

Dünya’nın En Önemli Suları: “Güney Çin Denizi” 1.Bölüm

Dünya’nın En Önemli Suları: “Güney Çin Denizi” 3.Bölüm

 

 

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close