Türkiye-ABD ilişkilerinde dönüm noktası: 25 Eylül - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Türkiye-ABD ilişkilerinde dönüm noktası: 25 Eylül

Abone Ol 

ABD’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerinin tehdit altında olduğu ve planladığı gibi bir cephe oluşturamadığı bir ortamda Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamadığını görüyoruz.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye heyeti, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu vesilesiyle gittikleri ABD’de, ABD olmak üzere birçok ülkeyle temaslarda bulundu. 25 Eylül Perşembe günü uzun süredir beklenen Recep Tayyip Erdoğan-Donald Trump görüşmesi Beyaz Saray’da gerçekleşti. 2 saat 20 dakikalık bu görüşmede ikili ilişkilerde yıllardır aşılamayan sorunlar, bölgesel ve hatta küresel meseleler ele alındı.

ABD, Türkiye’nin müttefikliğine ihtiyaç duyuyor

Özellikle ABD tarafından yapılan açıklamaların oldukça pozitif olduğu görüşme sonrası herkes hem ABD hem de Türkiye’den yapılacak açıklamalara dikkat kesilmiş durumda. ABD Başkanı Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kapıda karşılayıp kapıda uğurladı, basın açıklaması esnasında sürekli dostluklarına atıfta bulundu. Trump’ın toplantı sonunda yaptığı açıklamalara bakacak olursak aslında bu olumlu görüşmeye ABD’nin, Türkiye’den daha çok ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Bunda Donald Trump’ın ilk döneminden çok farklı bir konjonktürde olunmasının, gittikçe artan bölgesel, küresel krizlerin ve en önemlisi ABD içerisindeki dinamiklerin etkisi olduğunu söylemek mümkün. Trump’ın seçim kampanyalarının ilk günlerinden itibaren kendisine yakın düşünce kuruluşları ve danışmanları tarafından Türkiye’yi “kaybetmeme” konusunda çokça tavsiyede bulunulduğu biliniyor.

Aynı ekolün yine İsrail hususunda da bir dengelemeye gidilmesini tavsiye ettiğini unutmamak gerek. Özellikle Rusya ve Hindistan ile ilişkileri farklı bir seviyeye getirerek Çin’i daha çok baskı altına almak isteyen ama planları pek de istediği gibi ilerlemeyen ABD’nin, Türkiye ile de benzer bir süreci asla tolere edemeyeceği bir aşamadayız. Rusya’yı yanına alabilmek adına Ukrayna’yı dahi “kurban etmeyi” göze alan Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile istediği ilişkiyi kuramaması ve geçtiğimiz haftalarda Şangay’daki zirvede aldığı mesajlar, ABD’yi Türkiye konusunda daha da kırılgan hale getirdi.

Bu tür gelişmelerin İsrail’in tam anlamıyla bir haydut devlete dönüştüğü, Gazze soykırımı sebebiyle dünya kamuoyunu hem kendisine hem ABD’ye kaybettirdiği bir dönemde yaşanması ise sürpriz değil. Trump’ın ilk başkanlık döneminde imzalanan sözde Abraham Anlaşmaları’nın İsrail’in Katar’a yönelik son saldırısı ve Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşimleri genişletme hamleleriyle artık kadük kaldığı bir sürece girdiğimizi de unutmamak gerekiyor. Bu noktada son dönemde bölgede, Katar’a yönelik saldırıya kadar Gazze’deki soykırımı reddeden Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) dahi Batı Şeria’daki İsrail planları sonrası “Abraham Anlaşmaları geçersiz olur” dediği bir konjonktür belirdi.

Benzer şekilde, her ne kadar Biden ve Trump dönemleri birbirinden çok farklı stratejilere gebe olsa da ortak noktada buluştukları yegane hususlardan birisi ABD-Suudi Arabistan ilişkileri ve iki ülkenin arasında yapılacak anlaşmaydı. Bu anlaşmanın temel gerekliliklerinden birisi ise Suudi Arabistan’ın İsrail’i tanımasıydı. Ancak gelinen noktada bırakınız anlaşmaları ve normalleşmeyi, Körfez ülkeleri İsrail’in durdurulamaması ve Gazze’deki soykırımın devam etmesi durumunda mayıs ayında Trump’a verdikleri yatırım sözünü dahi gözden geçireceklerini ima eden açıklamalar yapmaya başladı.

Bölgesel sorunlar için kritik görüşme

ABD’nin küresel hegemonya mücadelesini şekillendirmekte başarısız olduğu biliniyor. Washington’un bölge ülkeleriyle ilişkilerinin tehdit altında olduğu ve planladığı cepheyi oluşturamadığı bir ortamda Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamadığını görüyoruz. Bu öyle bir aşama ki bunca yıldır devam eden F-35 ve F-16 süreçleri, CAATSA yaptırımları, Halkbank meselesi ve Suriye gibi hususlar şu an ABD için basit meseleler haline geldi. Nitekim Trump’ın kendi tabanından İsrail’in ABD’ye nüfuzu üzerinden yapılmaya başlanan eleştiriler, Epstein dosyasının Trump’a doğrultulan bir silaha dönüşmesi, Kirk cinayeti gibi hususlar, artık İsrail ve hassaten Netanyahu tarzı kliklerin ABD’ye zararlarını sorgulatır hale geldi.

Bu bağlamda ABD’nin hem geleneksel ilişkiler hem de son dönemde yaptığı büyük savunma sanayi hamleleriyle artan bölgesel ve küresel etkisi nedeniyle Türkiye ile eskisinden daha yakın bir sürece girmek istemesi normal görünüyor. Bu durum Ankara’yı Washington için çok daha önemli bir müttefik haline getiriyor. Özellikle Avrupalı devletlerin politikalarının eleştirilmeye başlandığı, Orta Doğu ve Afrika’dan çekilmek durumunda kaldığı süreç ve ABD’nin bu bölgelerde oluşacak güç boşluğunu Çin’in ve Rusya’nın doldurmasından çekinmesi Türkiye’nin bu bölgelerdeki ilişkileri ve etkisi düşünüldüğünde ABD’yi Ankara’ya mecbur kılıyor.

Bu bağlamda görüşmede, Gazze soykırımının sona erdirilmesinden Suriye’de merkezi otoriteyle entegrasyonu reddederek ayrılıkçılık yapan YPG/SDG’li teröristlere yönelik hamlelere ve Türkiye’nin bölgesel ve küresel politikalarda elini güçlü kılacak birçok anlaşmaya varılmış olması şaşırtıcı olmaz. Nitekim, BM binasında Gazze gündemiyle yapılan toplantıda ABD Başkanı Trump ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oturma düzenindeki yan yana olan konumları, ABD’nin bölgede ve dünyada dizginleri elinden kaybetmemek adına Ankara’nın yeni pozisyonunu kabullendiğini açıkça gösteriyor.

İsrail, dünkü görüşmeden endişeli olabilir

Türkiye elbette kendisine rol biçilebilecek bir ülke değil. Şu anda dünyadaki sıkışmışlık ve küresel rekabet içerisinde kendisini yeniden konumlandıracağı süreçte en doğru, hızlı sonuç alacağı hamleleri yapmanın peşinde. Bunun ise en başta Netanyahu’nun hükümette olduğu İsrail’i rahatsız edeceğini unutmamakta fayda var. Şayet Trump ve temsil ettiği ekol, “Batı Şeria’nın ilhakına izin verilmeyecek” ve “Gazze’deki süreç sona erecek” tavrını Netanyahu’ya kabul ettirebilirse, ABD’nin de Türkiye ve bölge ülkelerine verdiği sözleri tutabileceği düşünülebilir. Ancak bunun Trump için kolay olmayacağını unutmamak gerekir. Şayet ABD dünya çapında İsrail yüzünden kaybettiği bakiyeyi tekrar geri almak istiyorsa ve hegemonyasını sürdürme amacı taşıyorsa önce İsrail’i dengelemeli.

Önümüzdeki günlerde Trump ve Netanyahu arasında gerçekleşecek olan görüşmede kimin galebe çalacağı, bütün bu konular ve ABD’nin yeni konumunun tanımlanabilmesinde önemli rol oynayacak. Trump’ın hem Müslüman ülkeler ile hem de Türkiye ile birebir görüşmelerde verdiği sözleri tutabilmesi, Netanyahu ile olan görüşmesindeki yaptırım gücüne paralel olarak şekillenecek. Bunun, ABD için dışarıdan göründüğünden daha zor belki de ABD’nin Çin’e karşı rekabetinden de büyük ontolojik bir mücadele olacağını söylemek absürt olmayacaktır.

Kaynak: AA / Dr. Ufuk Necat Taşçı

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close