Kafkasya’da jeopolitik satranç: Zengezur Koridoru ve değişen dengeler
Gelinen nokta, Zengezur Koridoru üzerinden şekillenen yeni bir Avrasya jeopolitiği ve stratejik satrancın yeniden gündeme geldiği bir reel politik süreci ortaya koyuyor.
Azerbaycan ile Ermenistan arasında 2020 yılında yaşanan ve 44 gün süren İkinci Karabağ Savaşı sonucunda, Azerbaycan’ın askeri üstünlüğüyle bölgedeki dengeler değişmeye başladı. Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında Ermenistan işgali altında bulunan bölgelerin, asıl sahibi olan Azerbaycan’a geri dönüşü sağlandı. Azerbaycan’ın, Karabağ ve civarındaki bölgeleri Ermenistan işgalinden kurtarmasının üzerinden yaklaşık 5 yıl geçti.
Savaş, Kasım 2020’de Rusya’nın arabuluculuğunda imzalanan üçlü ateşkes bildirisiyle sona ermiş olsa da bugüne kadar kalıcı bir barış anlaşması yapılamadı. Bunun başlıca nedeni, tarihsel faktörlerden çok, üçüncü tarafların bölgedeki çıkarlarını kabul ettirme çabaları. Nitekim İkinci Karabağ Savaşı, Azerbaycan’a yalnızca toprak bütünlüğünü değil, bölgedeki jeopolitik dengeleri de yeniden kurma imkanı verdi. Türkiye ile kurulan güçlü diplomatik ve askeri ortaklık, Güney Kafkasya’daki güç dengelerini köklü biçimde etkiledi.
Süreçte son durum, ABD’nin bölgeye olan ilgisinin artması ve Rusya ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin bozulmaya başlamasıdır. Öte yandan, bölgedeki değişen dengelerde Çin’in artan etkisi de göz ardı edilmemeli. Bu bağlamda gelinen nokta, Zengezur Koridoru üzerinden şekillenen yeni bir Avrasya jeopolitiğini ve stratejik satrancın yeniden gündeme geldiği bir reel politik süreci ortaya koyuyor.
Zengezur Koridoru ve üçüncü taraflar
Zengezur Koridoru, bugün bölgenin Avrasya coğrafyasını birbirine bağlayan bir geçiş güzergahı olmasının ötesinde, Afro-Avrasya ekseninde düşünülmesi gereken stratejik bir hat haline geldi. Koridor savaşlarının yaşandığı bir dönemde, Zengezur Koridoru hem Çin hem de Batı açısından son derece stratejik ve hassas bir dengenin merkezi konumuna gelmiştir. Bu koridor aynı zamanda, Azerbaycan ve Türkiye’den Orta Asya’ya uzanan Doğu-Batı eksenli “Orta Koridor” ulaşım hattının kilit halkasını oluşturuyor. Dolayısıyla bölgenin önemi yalnızca yüzeyde değil, çok daha derin jeopolitik katmanlarda da kendini gösteriyor.
Amerika Birleşik Devletleri
Bu çerçevede ilk olarak ABD’nin bölgeye artan ilgisine odaklanmak gerekiyor. Zira ABD, bu koridor üzerinden İran ve Rusya’nın bölgedeki nüfuzunu sınırlandırmayı ve aynı zamanda Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne alternatif bir yapı oluşturmayı hedefleyen açıklamalar yapmıştır. ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın önerisi, Zengezur Koridoru’nun 100 yıllığına ABD’ye kiralanması fikrini gündeme getirerek, “hakkaniyetli ve uluslararası garantili bir çözüm” sunmayı amaçlayan bir çerçeve önermiştir. Ancak bu önerinin ne kadar gerçekçi olduğu tartışmalıdır. Esasında görülmesi gereken şudur: ABD, Çin ve Rusya’yı çevrelemek amacıyla bu hatta doğrudan müdahil olarak, Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’nin önemli bir uzantısını kontrol etmeye çalışmakta ve böylece Avrupa ile Asya arasındaki entegrasyon süreci üzerindeki denetimi elinde tutmayı hedeflemektedir. Kısacası ABD, Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’ni durduramıyorsa bu durumda proje üzerindeki geçiş noktalarında stratejik avantajlar elde etmeyi ve ekonomik-siyasi olarak bölgeyi yönlendirme rolünü üstlenmeyi hedeflemektedir.
Rusya
İkinci olarak karşımıza, bölgede tarihsel sorunların merkezinde yer alan ve jeopolitik denklemlerin şekillenmesinde kritik bir rol oynayan en önemli aktör, Rusya çıkıyor. Rusya, özellikle İkinci Karabağ Savaşı sonrasında bölgedeki kontrol mekanizmasını farklı bir boyuta taşıdı ve temel olarak Azerbaycan odaklı bir sürecin devamına zemin hazırlayan adımlar attı. Ancak Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlaması, Moskova’nın Güney Kafkasya’da uzun süredir sürdürdüğü “geleneksel denge kurucu güç” algısını ciddi biçimde sarsarak Rusya’yı tarihsel gücünü devam ettiremeyeceği bir zayıflama dönemine sürükledi. Bu nedenle sistem dışı kalmamak adına agresif ve müdahaleci bir tutum, Moskova açısından giderek öncelikli hale geldi. Bu bağlamda, yakın dönemde Azerbaycan’a ait Bakü-Grozni seferini yapan uçağın düşmesi ve Rusya’nın hukuki ve samimi olarak açıklamalarındaki eksikler ile başlayan gergin bir süreç söz konusu. Her ne kadar Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Azerbaycan uçağının düşürüldüğü sürece dair Aliyev’den özür dilemişse de gerilim sona ermemişti. Son yaşanan baskın ve tutuklamalar ile süreç yalnızca askeri veya teknik bir mesele değil, aynı zamanda Rusya-Azerbaycan ilişkilerinin tarihsel temellerine dayanan bir basınç hattının patlaması olarak da okunmalı. Bu durum, Rusya’nın Azerbaycan’a karşı baskı veya tehdit temelli bir politika yürütmesinin ne kadar rasyonel ve sürdürülebilir olduğunu da sorgulatıyor.
İran
Bu çerçevede, Orta Doğu bölgesinde yaşanan krizlerin Kafkasya üzerindeki yansımaları da göz ardı edilmemeli. İran’ın da denkleme dahil edilmesi, bölgesel rekabetin kapsamını genişleterek barışa yönelik girişimlerin çok aktörlü ve çok katmanlı bir diplomatik zemin gerektirdiğini ortaya koyuyor. Bilindiği gibi İran, Güney Kafkasya’yı kendi kuzey güvenlik kuşağı olarak görüyor, özellikle Azerbaycan’ın güçlenmesi ve Türkiye ile yakınlaşmasını istemiyor. Elbette dış politikada daimi dostluk veya düşmanlık değil, bölgesel çıkar dengeleri belirleyicidir. İran’ın, İsrail ile yaşadığı 12 Gün Savaşları sonrasında, Esed sonrası süreçte Suriye’deki varlığının ciddi şekilde yıprandığı biliniyor. Bu açıdan bakıldığında, İran’ın bir süre önce karşı çıktığı Zengezur Koridoru ve Türkiye–Azerbaycan hattına yönelik yaklaşımının yeniden sorgulanması mümkün. Nitekim İran’ın da kendi bekasını sürdürebilmek adına Azerbaycan ve Türkiye ile ortak bir istikrar zeminine ihtiyaç duyduğu görülüyor. Bu nedenle, İran’ın kuzeyden izole edilme korkusunu aşarak sürece yapıcı biçimde dahil olması, Zengezur Koridoru bağlamında ortak bir alana yönelmesi açısından elzemdir.
Çin
Çin’in Zengezur Koridoru ve Güney Kafkasya’ya yaklaşımı, dış politikasında “Kuşak ve Yol Girişimi”nin etkisiyle şekilleniyor. Ancak aynı zamanda, bölgede stratejik sabır ve ekonomik entegrasyon ekseninde hareket ederek jeopolitik dengeleri gözeten Çin, sessiz bir güç projeksiyonu inşa ediyor. Özellikle Tom Barrack’ın ABD adına ortaya koyduğu “Zengezur Koridoru’nun 100 yıllığına kiralanması” önerisiyle birlikte, ABD’nin Çin’in karşısında kendine stratejik alan yaratma girişimi ortaya çıktı. Bu hamle, Çin’in Kuşak ve Yol güzergahında Avrupa’ya kesintisiz uzanma hedefiyle doğrudan çelişiyor.
Öte yandan, Rusya’nın Ukrayna savaşıyla birlikte bölgede zayıflayan etkisi, güç dengelerini daha da kaotik hale getirebilir. Bu noktada Çin’in süreç takibinde bir başlık olarak Ukrayna’nın da unutulmaması gerekir. Çünkü Ukrayna, Azerbaycan gazının Avrupa’ya taşınmasında geçiş ülkesi olma iddiasıyla, koridor savaşlarının enerji ve jeopolitik dengeler üzerindeki belirleyici aktörlerinden biri haline gelmeye çalışıyor. Bu adımla sadece Azerbaycan enerjisi değil, Orta Asya’dan da taşınacak herhangi bir enerjinin geçiş alanı olması, Rusya ile devam eden savaş sürecinde Ukrayna’nın Batı desteğini arttırmasını sağlayabilir.
Ancak şu anki durum, ilk aşamada barış odaklıdır ve Zengezur Koridoru’nun açılması, büyük ölçüde Ermenistan ile Azerbaycan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de yaptığı görüşmelerin çıktılarının uygulanmasına bağlıdır. Önümüzdeki günler, Güney Kafkasya bölgesinde satranç taşlarının daha sert ve kararlı hamlelerle ilerleyeceğini göstermektedir.
Kaynak: AA / Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan